La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Türkiye'de baraj yapımının alt-havza etkileri


Auteur :
Éditeur : Compte d'auteur Date & Lieu : 2002, İstanbul
Préface : | Pages : 132
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 210x295 mm
Code FIKP : Liv. Tr.Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Türkiye'de baraj yapımının alt-havza etkileri

Türkiye'de baraj yapımının alt-havza etkileri

Kurdish Human Rights Project

Compte d'auteur


Bu rapor, 2002 yılı Ocak ve Şubat aylarında Suriye ve Irak'ı ziyaret eden üç kişilik Gerçekleri Araştırma Heyeti'nin saptamalarını içermektedir. Bu heyet, geniş çaplı Güneydoğu Anadaolu Projesi'nin bir parçası olarak önerilen İlusu Barajı'nın, alt havzada kalan ülkelerde ortaya çıkan yansımalarını incelemek üzere oluşturuldu.

Heyet her ne kadar heyet bölgesel eko-sistemi ile bölgesel su politikalarını etkilemesi bağlamında, özellikle Türkiye'nin baraj politikalarının yönelişini saptamayı yükümlenmişse de, Heyet, İlisu ve GAP'ın ülke içinde yarattığı olguların da bilincindeydi. Bu projelerin tartışmalı Kürt bölgelerinde gerçekleştiriliyor olması bir tesadüf sonucu ortaya çıkmamıştır. GAP'ın ana hedeflerinden birinin de bölgedeki Kürt çoğunluğun Türk kültürü içinde asimile edilmesi olduğu çoktandır Türk yetkililerce kabul edilmiş bir olgudur. Kürt sosyal dokusunu parçalayıp atmaya yönelik asimilasyon çabaları yalnızca barajların neden olduğu göçler ve alt üst oluşlarla değil ama aynı zamanda köy imhaları, yargısız ...



ÖNSÖZ


Bu rapor, 2002 yılı Ocak ve Şubat aylarında Suriye ve Irak'ı ziyaret eden üç kişilik Gerçekleri Araştırma Heyeti'nin saptamalarını içermektedir. Bu heyet, geniş çaplı Güneydoğu Anadaolu Projesi'nin bir parçası olarak önerilen İlusu Barajı'nın, alt havzada kalan ülkelerde ortaya çıkan yansımalarını incelemek üzere oluşturuldu.

Heyet her ne kadar heyet bölgesel eko-sistemi ile bölgesel su politikalarını etkilemesi bağlamında, özellikle Türkiye'nin baraj politikalarının yönelişini saptamayı yükümlenmişse de, Heyet, İlisu ve GAP'ın ülke içinde yarattığı olguların da bilincindeydi. Bu projelerin tartışmalı Kürt bölgelerinde gerçekleştiriliyor olması bir tesadüf sonucu ortaya çıkmamıştır. GAP'ın ana hedeflerinden birinin de bölgedeki Kürt çoğunluğun Türk kültürü içinde asimile edilmesi olduğu çoktandır Türk yetkililerce kabul edilmiş bir olgudur. Kürt sosyal dokusunu parçalayıp atmaya yönelik asimilasyon çabaları yalnızca barajların neden olduğu göçler ve alt üst oluşlarla değil ama aynı zamanda köy imhaları, yargısız infazları ve açıklığa kavuşturulmamış kayıpları da kapsayan bir çerçevede yürütülmektedir.

Türk hükümetinin proje ile ilgili resmî yayınları, GAP'ın “bölgedeki toplumsal ve kültürel yapıyı çarpıcı bir şekilde değiştirmeye niyet etmiş olduğunu” açıkça ifade etmektedir. Bu niyet uzun zamandan beri vardır. Örneğin, zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından zamanın Başbakanı Süleyman Demirel'e gönderilen ve 1993 yılında basına sızan bir notta Güneydoğu’nun nasıl ele alınacağına ilişkin öneriler sıralanmaktaydı. Özal, en çalkantılı yörelerin boşaltılmasını, ana yolların günün 24 saati silahlı gözetim altında tutulmasını, “"40 ile 50 bin kişilik etkin bir özel gücün teröristleri izleyip, onlara saldırmasını", “"Batı’da önceden belirlenmiş yerleşim yerlerine toplumun bütün katmanlarını içerecek planlı ve dengeli bir göç"” provakasyonunun gerçekleştirilmesini önermekteydi. Üstelik aynı zamanda, o sıralarda Türk devleti ile kıyasıya bir silahlı çatışma içinde olan PKK'yı desteklemekten alıkoymak için, bölgede kalacak olanların maddî hayat şartlarının iyileştirilmesini de önermekteydi. Birbirinden farklı ama aynı zamanda birbirine parelel olan bu yaklaşımlar İlisu ve GAP’ta açıkça ifadesini bulmakta idi.

Her ne kadar bu rapor Kürtlerin durumuna teğetsel olarak değinse de, Kürtlerin maruz kaldığı baskı, bu rapordaki bulgular açısından göz ardı edilmeyecek bir arka plan sunmaktadır. Bölgede müşterek nehirlerin kullanımı konusunda çatışma potansiyeli oldukça yüksektir. Böylesi bir çatışmadan kaçınılabilinmesinde, bölgenin gelecekteki su politikalarının oluşturulmasına geçimleri bölgedeki nehirlere bağlı olanların bütünüyle katılımının sağlanması hayatî bir önem taşımaktadır. Dicle ve Fırat gibi iki en büyük nehir, yoğunlukla Kürt olan bölgelerden doğduğu için, böylesi bir karar sürecine Kürtlerin aktif katılımı da aynı şekilde hayatî önem taşır.

Bu açıdan, 2 Ağustos 2002’deki uyum yasaları reformlarının otonom Kürt temsiline ne ölçüde yer vereceğini izlemek ilginç olacaktır. Görüldüğü kadarıyla, bu reformlar ölüm cezasını kaldırmakta, “aşağılamama niyeti olmaksızın” devletin eleştirilmesine, azınlık dillerinin öğretilmesine ve bu dillerde yayın yapılmasına izin vermektedir. Öte yandan, bu reformlar, Türk hükümetinin “devletin bölünmez bütünlüğüne” olan inancına geniş bir hareket alanı sunmaya devam etmektedir.

Uyum yasalarının Türk Devleti'nin kendi azınlıklarına karşı yeni bir yaklaşımını mı yoksa Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na katılımını kolaylaştıracak süregelen ve esasında kozmetik nitelikteki bir dizi değişikliğin bir parçasını mı sunmakta olduğunu bekleyip görmek gerekmektedir. Sadece, Kürtler gibi Ilısu Barajı benzeri büyük alt yapı projelerinden etkilenecek olan yerel camialarla değil ama aynı zamanda bunlardan etkilenecek alt havzada kalan ülkelerle istişare ve müzakereler yapma konusunda istekliliğin artışı, beyan edilen yeni yaklaşımın bir göstergesi olacaktır.

Kerim Yıldız
Genel Direktör
Haziran 2002



"Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri kendi içme sırasında gelsin."
”
Kuran
, Kamer Sûresi, 28'nci Ayet

"Ne Suriye ne de Irak, Türkiye'nin suları üstünde, Ankara'nın onların petrolü üstünde sahip olduğundan daha fazla bir hak iddiasında bulunabilirler. Bu bir hükümranlık meselesidir. İstediğimizi yapma hakkına sahibiz. Su kaynakları Türkiye'nin, petrol kaynakları da onlarındır. Onların petrol kaynaklarını paylaşalım ama onlar bizim su kaynaklarımızı paylaşamaz demiyoruz ki."
”
Süleyman Demirel
, Türkiye Başbakanı, 1992.1

"İster sosyal, ister ekonomik, ister teknik olsun, hiç bir gelişme yeterli ve uygun su mevcudiyeti olmadıkça sağlanamaz. Toplumların ve devletlerin yaşama ve gelişmelerinin bu elzem unsuru sürekli ve eşitçe kullanılmadıkça, büyük ölçekli suların sınırları aşıp paylaşıldığı bölgelerde uzun süreli istikrâr sağlamak mümkün olmaz. Havza çapında işbirliği bir zorunluluktur."
”
Fiona Curtin
, Uluslararası Yeşil Haç, 2000.2

"Suriye ile çatışma istemiyoruz ve PKK mensuplarının ülke dışına atılmasında Şam'ın oynadığı rolü takdir ediyoruz, ancak Fırat havzası Türkiye'nin gelecekteki ekonomik kalkınması için çok önemlidir... Altyapı çalışmalarının hemen hemen %50'sini tamamlamış bulunuyoruz ve bu arada çalışmalarımız sonuç aşamasına gelmiş durumdadır ve bu projenin kaçınılmazlığının kabulü ve suların rasyonel kullanımı konusundaki görüşmelere katılma çağrımız Suriye'yi de kapsyacaktır. Biz adilce ve cömertce anlaşmaya hazırız, ancak, diğer Türk nehirleri gibi Fırat esasında Türk halkının çıkarlarına hizmet etmekte kullanılacağından suların paylaşımı eşit olmayacaktır."
”
Mesut Yılmaz
, Başbakan Yardımcısı, Şubat 2001.3

1 Aktaran: M. Dolatyar ve S.Gray, “Water Politics in the Middle East: A Context for Conflict or Co-Operation?”, Macmillan Press, Londra, 2000, s.148.

2 F. Curtin, “Transboundary Impacts of Dams: Conflict Prevention Strategies” aktaran P. Millington, “River Basin Management: Its Role in Major Water Infrastructure Projects”, Thematic Review V.3 s.112. Bu çalışma Dünya Barajlar Komisyonu (World Commission on Dams) için yapılmıştır. www.dams.org internet sitesinden temin edilebilir.

3 “Syria, Turkey and the water tension”, Asharg Al-Awsat, 13 Şubat 2001.




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues