La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Ağıt


Auteur : Multimedia
Éditeur : Güney Filmcilik Date & Lieu : 1976, İstanbul
Préface : Pages : 132
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 115x195 mm
Code FIKP : Liv. Tr.Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Ağıt

Ağıt

Yılmaz Güney

Güney filmcilik


Sarı Veli, Komisyoncu Ramazan ve Tüccardan Nizamettin efendi, Viranköyü, yıkılmış taştan evleri, tarihi kalıntı izlenimi veren duvarlarıyla, güneş girmeyen karanlık kaya oyuklarıyla, sıcak bir öğle sonrasının, bunaltıcı ıssızlığı içinde buluyorlar. Esintisiz, ürküntü veren görünümü ürperti yaratıyor. Kartallar, alıcı kuşları dolanıyor tepelerinde. Kertenkeleler... yılanlar kaçışıyorlar yıkıntılar, sararmış dikenler arasından...



ÖNSÖZ


Yılmaz Güney'in ünlü üçlüsü Ağıt, Acı ve Umutsuzlar, 1971 yılında yapılan Adana Altın Koza Film Festivalinin bütün ödüllerini toplamış, «Ağıt» bu festivalde, en başarılı film, en başarılı yönetmen, en başarılı kameraman, en başarılı aktör ödüllerini almıştı. Böylece Yılmaz Güney'in, «Çirkin Kral» döneminden sonra, «Umut»la başlayan ikinci dönemi, en verimli yılına ulaşıyordu.
«Ağıt», Türkiye gerçekliğinin bir parçası olan kaçakçıların dünyasını aydınlatıyor, onların az bilinen yanlarına eğiliyordu. Yılmaz Güney, köylülerin mükafat almak için ihbar etmek yarışına girdikleri, devlete karşı koyan, efsaneleşmiş bir kaçakçının, Çobanoğlu'nun yoksulluğunu, şiirsel bir anlatımla duyuruyordu. Yoksulluk dünyasının ürettiği gerçeklerin, efsaneleşmenin ardını deşiyordu. Başka bir deyişle «efsanenin» yoksulluğunu anlatıyordu.

«Ağıt»in Türkiye'deki etkinliği yabancı ülkelerde de sürdü. 1972'de Avrupa'nın en titiz festivallerinden biri olan, Venedik Film Festivaline kabul edilen tek Türk filmi oldu. Büyük ilgiyle karşılandı. Ayrıca 1975 yılında da Tahran Festivaline özel olarak çağrıldı. Böylece doğuya özgü bir şiirsel gerçekçilik, «Ağıt» aracılığıyla Türkiye dışına çıktı.

«Ağıt»ın bir özelliği de, Yılmaz Güney'in kendine özgü bir sinema diline yaklaştığı bir film oluşudur. Bu yanıyla gerçekçi Türkiye sinemasının önemli ürünlerinden biridir.



Filmin hikayesi


Sarı Veli, Komisyoncu Ramazan ve Tüccardan Nizamettin efendi, Viranköyü, yıkılmış taştan evleri, tarihi kalıntı izlenimi veren duvarlarıyla, güneş girmeyen karanlık kaya oyuklarıyla, sıcak bir öğle sonrasının, bunaltıcı ıssızlığı içinde buluyorlar. Esintisiz, ürküntü veren görünümü ürperti yaratıyor. Kartallar, alıcı kuşları dolanıyor tepelerinde. Kertenkeleler... yılanlar kaçışıyorlar yıkıntılar, sararmış dikenler arasından...

Her adımları, beklenmedik bir şeyle karşılaşmaktan korkan insanların sakınganlığını taşıyor. En çok korkan da Nizamettin Efendi. Endişeyle çevresini izlerken, pişmanlık taşınmaz bir ağırlık oluyor, ıslak, yapışkan bir kefen gibi sarıyor bedenini. Keşke kanmasaydı Sarı Veliye, keşke gelmeseydi buralara...

Sarı Veli, Nizamettin Efendinin kaygılarından habersiz, aradığını nerede bulacağını bilen usta bir öncü tavrıyla, her taşı, her kıpırtıyı kollayarak, elinde tüfeği yürüyor; iz arıyor önlerinde. Kaçakçıları, eşkiyaları, kanun kaçaklarını, mal sahiplerini, yerleri - yurtlarıyla, nitelikleriyle en iyi bilen odur. Kim nerede barınır, kaç kişidirler, kimler hangi işleri, nasıl yapar...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues