ÖNSÖZ
Bu kitabın çerçevesini Büyük Britanya ve Türkiye arasında cereyan eden Musul sorununun diplomatik tarihi oluşturmaktadır; ancak bir siyasi subay olarak görev yaptığım bu tartışmalı topraklara ilişkin aktardığım kişisel deneyimlerimin bu çerçeveye kurgusal anlamda bir zenginlik kattığını ve salt bir tarih aktarımı olmanın ötesinde Güney Kürdistan’ın toplumsal ve coğrafi yapısına ilişkin bir resim ortaya koyduğunu düşünüyorum.
Dostlarımız olan Türklerden sürekli bir şekilde ‘düşman’ olarak bahsedilmesi yadırgatıcı gelebilir; ancak unutulmalıdır ki burada anlatılanlar, iki ülke arasında şu anda doruğuna ulaşmış bulunan karşılıklı saygı ve dostluğa dayalı geleneksel ilişkilerde anormal bir kopmanın yaşandığı on bir yıllık bir dönemin son yedi yılına aittir.
Daktilosu bittikten sonra kitabı bir kez daha okuduğumda kendi yaptıklarımı anlatırken takındığım abartılı üslup karşısında hayrete düştüm. Ancak bunu değiştirmek için artık çok geç. Her halükarda, büyük oranda o dönemde tutmuş olduğum günlüklere ve diğer notlara dayalı olan kitap bu haliyle, savaşın yarattığı birçok genç subayın, belki de tecrübe ve eğitim eksikliklerini telafi etmek amacıyla takındıkları kendinden emin ve idealist tutumları, araya yılların girmesiyle puslanan hafızama dayanarak yeniden yazmaktan daha iyi aktaracaktır.
Takip etiğim güzergahı ve Güney Kürdistan toplumunu oluşturan sınıfları fazlasıyla ayrıntılı olarak betimlediğimin farkındayım; ancak, tecrübelerimden öğrendiğim birşey varsa, o da gelecekteki gezginler ve Orta Doğu çalışmaları yapacak olan akademisyenler için kitabı asıl önemli kılacak olanın bu ayrıntılı betimlemeler olacağıdır. Tam da, içten patlamalı motorun icadıyla başlayan ve ardarda gelen iki dünya savaşının etkisiyle hızlanan bir devrimin, geçmiş yüzyılların tüm başkaldırılarına meydan okuyarak günümüze kadar ulaşan kadim gelenekleri yok olma tehdidiyle yüzyüze bıraktığı bir zaman diliminde Irak’ta ve İran’da görev yaptığım uzun yıllar boyunca Avrupa bilim dünyası için yeni olan önemli bilgiler topladığıma inanıyorum; burada sunulan bazı bilgilerin benim tabiatıma uymayan çok daha metodik araştırmalar yapan uzmanlarla beraber asıl değerini bulacağına dair ümidimi gizlemeyeceğim. Aynı zamanda onlara bir özür de borçlu olabilirim. Bu kitapta aktarılan bazı temel bilgiler, Bölüm IV’ün başında erken İslam tarihine giriş niteliğinde olan açıklamalar gibi, onlara gereksiz görünebilir. Ancak, sözkonusu bölümde ve sonrasında da verilen teknik bilgiler de dahil, bu tür açıklamaların sıradan okuyucunun oldukça ilgisini çekeceğine ve kitabın tamamını onlar için daha anlaşılır kılacağına inanıyorum.
Orta Doğu ile ilgili olarak kaleme alınan kitaplarda kişilerin ve coğrafi yerlerin isimlerinin yazımı her zaman bir problem olagelmiştir. Bu sorun, Arapça, Farsça ve Türkçenin (Arap harfleri ile yazılan) resmi diller olarak kabul edildiği ve günlük yaşamda kullanıldığı ve Latin harfleri ile yazılan yeni Türkçenin güçlü ve nüfuzlu bir komşu olduğu bir bölgeyi konu alan bu kitapta kendini daha şiddetli hissettirmektedir. Bu koşullarda kendimce bir takım kurallar belirlemek ve bunlara sadık kalmaya özen göstermek zorundaydım. Sonuçta oldukça ayrıntılı bir kurallar dizgesi geliştirdim, ancak burada sadece bir iki noktaya değinmekle yetineceğim. Kişi isimlerinin, birini Farsçanın oluşturduğu iki ya da daha fazla dilde ortak oldukları yerlerde, genellikle Farsçanın yazım kuralları benimsenmiştir. Başlangıçtaki ‘ain ve uzun ünlüler metin içinde pek kullanılmamış ancak dizin kısmında bu işaretler konmuştur. İngiliz diline de geçtiği söylenebilecek olan bazı yaygın yazım biçimlerinin (Mekke, Musul, Halife ya da Kur’an) olduğu gibi kullanmayı tercih ettim; ismi Muhammed olan ve tam olarak bu şekilde telaffuz edilen birçok arkadaşım vardı ve Fovvlers’e olan bütün saygıma rağmen bu adı Mohamet ya da Mohammed şeklinde yazamadım.
Arapça ve Farsçadan yapılan alıntılar yaygın olarak kabul edilmiş bir sisteme göre, Türkçe alıntılar Mustafa Kemal’in reformları sonucunda kabul edilen modern Latin harfleri sistemine göre yazılmışlardır. Kürt dilinde yapılan alıntılar ise 1930-33 yılları arasında alanın uzmanı arkadaşım Senatör Tevfik Vehbi ile beraber hazırladığım ve JRAS’da yayımlanan "Suggestions for the Use of Latin Character in the Writing of Kurdish [Kürtçe Yazımda Latin Harflerinin Kullanılmasına Yönelik Öneriler], Ocak 1931" ve "Some Developments in the Use of Latin Character For the Writing of Kurdish [Kürtçe Yazımda Latin Harflerinin Kullanımı Konusunda Bazı Gelişmeler, Temmuz 1933] adlı makalelerde geliştirdiğim bir tür Latin alfabesiyle yazılmıştır. Burada şu hususlara değinmem yeterli olacaktır: Neredeyse bütün sessiz harfler, her bir şeklin İngiliz dilinde ifade ettiği sese karşılık gelir. Sadece x harfi, İngiliz dilinde olduğu haliyle, kh harflerinin bir arada sesletildiği bir karşılığa sahiptir. J ve c harfleri ise, Modern Türkçedeki değerlerine yani sırasıyla İngilizce ve Fransızcadaki j sesine sahiptirler. Lh ve rh diyagrafları normal l ve r seslerine ek olarak var olan art damaksıl ı ile yuvarlanarak söylenen r sesine tekabül ederler. Seslilerden a, o, ö, e daima uzundurlar, y ise hem sessiz bir harf olarak kullanıldığında hem de i sesine karşılık geldiği yerlerde kısadır. U daima kısadır. Uzun i ve u sesleri ise sırasıyla iy ve ya yi ve uvv ya da vvu harfleri ile gösterilirler.
Devamlı faydalandığım resmi belgelerin ve akademik çalışmaların bir listesi EK A’da verilmiştir. Tüm bu kaynaklara büyük bir teşekkür borçlu olduğumu belirtmek isterim. Bazılarına sık sık gönderme de yaptığım, benden önce bu alanda inceleme yapmış olan seyyahların yazmış oldukları kitapların ve makalelerin listesi ve bunlara dair ayrıntılar sayfa 43 ile 52 arasında bulunabilir.
Bu sayfalardaki eksikliklerin giderilmesine katkıda bulunan birçok değerli arkadaşıma teşekkür etmek istiyorum. Sir Reader Bullard ve Profesör Sidney Smith kitabın daktilo edilmiş halinin tamamını okudular. Professor A. Guillaume ve saygıdeğer Seyid Tevfik Vehbi’nin kitabın farklı bölümleri hakkında yaptıktan yorumlar, düzeltmeler ve tavsiyelere şükran borçluyum. Ayrıca Türk-lran sınırı hakkındaki arşivleri incelememe olanak sağlayan Dışişleri Bakanlığı Kütüphane Sorumlusuna ve 1919-25 yılları arasında Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde çalışan subaylar ve kullanılan ekipman hakkında verdiği çok değerli bilgilerden dolayı Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Sir James Robb’a, modem Türkçeden yaptığım alıntılardaki yazım hatalatını düzelten Albay G.E. Wheeler’e, ve çok sayıda İngiliz ve Iraklı meslektaşıma teşekkür ederim. Bütün bu arkadaşlarımdan birkaçı seyahatlerim sırasında göstermiş oldukları misafirperverlik ve nezaket vesileleriyle kitabın içinde özel olarak anılmaktadır.
Başlarken belirtmem gereken çok önemli bir husus var: Uzun yıllar boyunca Majesteleri Britanya Kraliçesi’nin hizmetinde Dışişleri Bakanlığında ve Irak hükümetinde görev yapmış olmama rağmen, bu kitapta ifade edilen görüşler ve bunlardan doğan sorumluluklar tamamen bana aittir.
Çevirmenin notu
Kitapta geçen Fransızca metinleri çeviren sevgili Ülker Altun’a, Soranice şiirleri İngilizcesinden çeviren sevgili Özlem Avşar’a ve çeviride ve redaksiyonda büyük emeği geçen sevgili Senem Öner’e teşekkür ediyoruz. Metinde geçen köşeli parantezler çevirmene aittir.
Edmonds’un bu kitabı Kürtler ve Kürt coğrafyası ile ilgili çok önemli bilgiler içermekle birlikte bunlar, bir sömürge subayının ve kendinden önce gelen seyyahların kavram ve terimleriyle ifade edilmiştir. Genelde bölge halklarına ve özelde de Kürtlere karşı olan ırki önyargılar, okuyucunun gözünden kaçmayacaktır. Bu vesileyle okuyucu incelikli bir sömürge siyasetinin kendini var etme ve yürütme biçimlerini de kitapta bulabilecektir.
Orta Doğu siyasi coğrafyasının şekillendiği döneme dair birinci elden muazzam gözlem ve bilgilerin yer aldığı bu kitabın eleştirel bir bakışla okunması kitabı çok daha değerli kılacaktır.
Serdar Şengül
1918-1925 yıllan arasında Musul’da görev yapmış İngiliz ve Iraklı sivil ve asker dostlanma ve meslektaşlanma
Not: Fotoğrafların çoğu bana aittir. Kapak sayfası resmi ve Kont Teleki’yi gösteren [No. 16 (a)] resimler için Hava Orgeneral Sir James Robb’a, Şex Mahmud’un [No. 11 (b)] "de yer alan resmi için Bağdat’ta bulunan El Dorado Stüdyolanna ve kızkardeşi Bayan Gertrude Bell tarafından şahsıma verilen Babekr Ağa’ya ait resmi kullanmama izin veren Bayan Richmond’a teşekkürü bir borç bilirim.
|