La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

İhtiyat Kuvvet Milliyet (Șark)


Auteur :
Éditeur : Yol Yayınları Date & Lieu : 1979, İstanbul
Préface : Pages : 232
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x190 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Kiv. Iht. 830Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
İhtiyat Kuvvet Milliyet (Șark)

İhtiyat Kuvvet Milliyet (Șark)

Hikmet Kıvılcımlı

Yol

Marks «Başkalarını ezen halkın kendisi hür olamıyacaktır» der. Bugünkü emperyalizm altında ileri memleketler proleteryasının başına gelen de budur. Bugün bütün «medenî» kapitalist memleketlerinde komünizme karşı sosyalizmi, sosyal-demokrasiyi, yani sömürgeci soygunla uzlaşmayı tutan halk, aynı zamanda kendisinin işletilip soyulmasını, yani sömürgeler gibi anavatanı da ezen şu köhne bir kabuk haline gelmiş kapitalist münasebetlerini ve burjuvazinin her gün biraz daha cebir ve şiddetli hakimiyet ve saltanatını, kendi başına bir müddet daha bela etmekten başka bir şey yapmıyor. Sömürge, yarı-sömürge, tâbi'(bağımlı y.n.) memleketler adını alan başka milletlerden çalınan fazla kârdan bir kemik parçası uman «halkalar, kendi kulluklarını efendiliğe benzeten, «hizmetçi» kullanan Şark «miriyyo»ları gibi, köleleşmenin derin ...



SUNUŞ


Dr. Hikmet Kıvıkımlı’nın Türkiye’deki Milliyet meselesini ele alan «İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)» adlı eseri, yazılışından yaklaşık 46 yıl sonra yayınlanıyor.

Bu kitap, Dr. H. Kıvılcımlının 1930’larda Türkiye Komünist Partisi’nin —kendisinin de üyesi bulunduğu— Merkez Komitesine sunduğu «Yol» adlı çalışmanın 6. bölümünü teşkil eder. «Yol» adlı çalışma ise, Kıvılcımlının ulusal ve uluslararası ölçüde değerlendirilebilecek çalışmalarının yine sadece bir bölümüdür. Ancak «Yol», gerek Dr. H. Kıvıcımlı’nın eserlerinin bütünlüğü içinde, gerekse Türkiye Devrimci hareketinin gelişimi içinde bir aşamayı temsil eder. O nedenle «İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)», 1 «Yol»dan, «Yol»u Dr. H. Kıvılcımlının yarım yüzyıllık teorik ve pratik dövüşünün tarihî, mantıkî ve organik bütünlüğünden kopartmak büyük bir yanılgı olur.

«Yol», Dr. H. Kıvılcımlının 1929. başlarından itibaren, kendi deyişi ile bir «üniversite»ye çevirdiği Elazığ hapishanesindeki çalışmalarının ürünüdür. Dr. H. Kıvılcımlı bu dört yıllık hapis hayatını «alfabesinden cebr’i âlâsına dek» bilimsel sosyalizmi etüd etmek üzere değerlendirmeyi bir görev olarak önüne koymuştur. Bunun içinde «sabırlıcasına ve sistemli-cesine Marx-Engels-Lenin-Stalin’i, Tarihi, Ekonomi Politiği, Diyalektiği, Tarihi .Maddeciliği klasik olarak etüd etti; bunun da ötesinde Lenin’in öğütlediği gibi: ülkesinin tarihini, ekonomi politikasını ve sınıf ilişkilerini özge orijinallikleri içinde» araştırdı. Bu yoğun teorik çalışmanın ürünü «Yol» oldu.

«Yol»u oluşturan yedi kitap hakkında kısaca da olsa bilgi vermek, «İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)ın Dr. H. Kıvılcımlının eserlerinin bütünlüğü içindeki yerinin kavranmasına hizmet edebilir.

«Yol»un birinci kitabı, «Genel Düşünceler», «Teori» ve «Geç Gelme» problemlerini ele alır. Genel olarak Bilimsel Sosyalizmde Teori problemi ve özel olarak «Partinin Teorik Aktüalitesi» ele alınır; Türkiye İşçi Haraketinin «geç gelmenin faziletlerinden nasıl istifade edebileceği konulur.

İkinci kitap, «Yakın Tarihten Bir kaç Madde», Türkiye’nin yakın tarihini şu başlıklar altında ele alır: «Türkiye’de Pre-Kapitalist İşçilere Yıldırım çabukluğu ile bir bakış»; «Arpa boyu: Türkiye’de burjuva devrimi basamakları»; «Bir damla: Meşrutiyet burjuvazisi»; «Cumhuriyet burjuvazisi ve Bolşevizm.»

Üçüncü kitap: «Parti’de Konaklar ve Konuklar» ise, Türkiye Komünist Partisinin on yıllık eleştirel tarihidir. Parti mücadelesinin «Onbeşler», «Halk îştirakiyun Fırkası», «Aydınlıkçılık ve Müterakkipçilik» konakları ele alınır.
Dördüncü kitap: «Parti ve Fraksiyon» ise, partideki fraksiyonların kaynağı olan oportünizmleri teşhir eder: “Türk komünist hareketinin Utopizm devri «yamalı ajitasyon» idi. Orada proletarya ile proleter olmayan ajitasyon hamleleri kolkola yürüyorlardı. Hazırlık devrinde «yamalı propaganda» manzarası galiptir. Orada Kuyrukçuluk ile Devrimcilik kırık dökük fikriyat parçaları halinde yanyana gelmiş, yapma bir birlik göstermeye özeniyorlardı. 1927’den sonraki devirde yamaklığın galip geldiği şaha, teşkilat sahası oldu. -Son zamanlara kadar göze çarpan «yamalı teşkilat» halindedir.” (Parti ve Fraksiyondan) H. Kıvılcımlı, Fraksiyonları tesbit ve teşhir ederek partinin Bolşevikleşme Yolunu gösterir.

Beşinci kitap, «Strateji Planı»dır. Bu kitapta yapılan «Strateji ve Taktik meselelerinde «partinin hangi ana halkalara sarılması icap ettiğini araştırmaktır.» Bu araştırma, şu bölümleri ihtiva eder: «Düşman: Burjuvazi»; «Müttefik: Köylü»; «Burjuvazi ve Köylü»; «Proletarya ve Köylü.»

Altıncı kitap, yayınladığımız: «İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)»tır. Dr. H. Kıvılcımlı «Parti ve Fraksiyon»da oportünizmin kaynaklarını tesbit ederken, partinin bu konudaki zaafını dile getirmişti: «Köylü meselesini milliyetler meselesi ve Şark meselesi ile bağlıyamamak: Takip edilecek tüm mazlum kitlelerin keşif kolluğunu tüm memleket çapında kuracak, kuvvetlendirecek ve yayacak yerde, burjuvazinin çizdiği hudutlar içinde, adeta burjuvaziden ilham alıyormuşçasına hapsetmek.» (Parti ve Fraksiyon) işte partinin bu konudaki ciddi zaafı üzerine, bu konudaki oportünizmi yoketmek, bu meseleyi çözümlemek görevi öne çıkmıştır. Dr. H. Kıvılcımlı bu kitapta bu görevi yerine getirir.

«Yol» un son kitabı; «Taktik Ana Halkası: Legaliteyi İstismar»dır. Bu bölümde ise ağır illegalite şartları içindeki Partiye «yığın partisi» olmak için tutulacak Yollar gösterilir.

Şu son derece kısıtlı özetin de göstereceği gibi «Yol»”parti için teorik bir platform teşkil etmektedir. «Yol», Program —Strateji, Taktik— örgüt konularında oportünizmlerle sınırları çizmektedir. Partiye Leninci bir hat önermektedir.
Dr. H. Kıvılcımlı «Yol»a başlarken yerme getirdiği bu görevle ilgili olarak şunları söyler:

«Onun için hayatı partinin yaşayışı ile hal ve hamur olmuş, saçını orada ağartmış, başını ona adamış bulunan her mücahit (militan) Yoldaş, o parti («günah»)ının kefaretini böyle açık seçik satırlarla vermeye mecburdur.
«Mecburiyete uydum.

«Bu gücü ne dereceye kadar başaracağım?

«Yalnız elimden geldiği kadar değil, —Son Merkez komitesinin kararına göre— mecbur olduğum dereceye kadar.» (Yol;
Genel Düşünceler S. 15; Kıvılcım Yayınları).

Dr. H. Kıvılcımlı Partide eleştiri görevini işte bu boyutlarda yerine getirir. Bu çalışmanın Parti Merkez Komitesine iletildiğini çok sonraları bir notunda belirtir. Sonuç ne olmuştur? Bu teori hâzinesi Partide nasıl bir yankı bulmuştur Bunun cevabını aynı notunda şöyle vermektedir:

«1930 yılına dek Türkiye’de geçirdiğim ilk 10 yıllık Marksist-Leninist pratik ve teori savaşına dayanarak, 40 yıl önce «Yol» adı altında bir seri yerli orjinal araştırmalar yapmıştım. Burada her biri ayrı kitaplar halinde: İdeoloji, Sosyal Gelişim, Parti Tarihi, Strateji planında: Burjuvazi, Proletarya, Köylü ve Milliyet ve Taktik problemleri ayrıntı ve eleştirileriyle yer alıyordu.

«Bunu o zaman içinde bulunduğum Santral Komite’ye bir tartışma olur umuduyla verdim... Üstüste tevkifler mahkemeler ve en sonunda 1939 Donanma Davasında «askeri isyana tahrik»ten 15 yıla mahkûm edilişim, ideolojik tartışma özlemimi kursağımda bıraktı. Sezdiğime göre, Santral Komiteye sunduğum araştırmalar yok edildi. Ve bizim devrimciler, 1920 ve 1930’larda olduğu gibi, 1940’larda ve sonraları dahi, tam Lenin’in «primitivizm» adını taktığı «Müjiğin çakmaklı tüfekle muharebeye gitmesi» biçimli «kafasız işgüzarlık» (Stalin) larına kapılıp gittiler.» (Dr. H. K.; Kim Suçlamış?)
1930’larda ortaya konulan bu Leninci teori temeli, bir anlamda olmamışa çevrilir. Harekette ilkellik ve oportünizm daima üstte güreşir. Bu neden böyle olmuştur? Bu soruya, Vatan Partisinin Olağan III. Kongresine sunulan rapordaki şu satırlar gereken cevabı vermektedir:

“(...) 1920’lerde doğan Türkiye’nin devrimci hareketi 1923’e kadar ütopist Başlangıç, 1923-1927 arası «Marksizme Hazırlık», 1927-1930 arası Marksizm konaklarını aşarak, 1930’larda Yol’un yazılışıyla, tıpkı Leninizm gibi, örgüt konusundaki oportünizmle bir kopuşma (Parti ve Fraksiyon) temeli üzerinde Türkiye’nin öz Leninci Marksizmi doğar.
«Tam bu noktada, Rusya ve Türkiye’de Devrimci hareketin gelişimi zıt yönlere girer. Rusya’da Leninizm, bir Parti bir Hareket biçimini alabilir. Türkiye’de ise, adeta bir tek Kıvılcımlı’ya has bir teori gibi boğulur. Menşevizm her zaman Parti’ye egemen olur. Yuvar ilkelliğini fraksiyonculuk biçiminde ebedileştirir. Bu örgütcül oportünizm 1930’lardan sonra Program ve taktik konularında oportünizm (Menşevizm) haline de gelir.

«Neden böyle oldu, 1930’larda Leninci bir teori temeli ortaya çıkmasına rağmen, neden Leninci (Kıvılcıma, veya Yol’cu) hareket ortaya çıkamadı?
«Egemen sınıfın terörü bir yana, başlıca iki nedenden.

«Birincisi, şu bizim «Babil kalıntısı küçükburjuva ortam»dır.. Türkiye’nin devrimci hareketi, içinde bulunduğu antika ilişkilerin doğrudan etkisiyle, hiçbir zaman, Leninizmin serpilip gelişeceği modern prensipcil, yazılı mücadele ve ilişkiler aşamasına ulaşamadı. Bunun sonucu Kıvılcımlı’nın öğretisi olmamışa döndü, döndürüldü.

«Evet Türkiye’nin 1930-1960 arası objektif koşullarının geriliği başlıca nedendir. Ama bu henüz tam bir açıklama getiremez. Çünkü 1930-40 arası bir Dünya Partisi vardı ve Türkiye Komünist Partisi, üçüncü Enternasyonal’in bir şubesiydi.

«Daha önce, Türkiye Komünist Partisi’nin Aydınlıkçılık ve Müterakkipçlik konaklarının aşılmasında üçüncü Enternasyonal sancıları ılımlaştırıcı bir etkide bulunabilmiştir:

«Bereket bugün Leninci sosyalizmin Oportünizmle boğazlaştığı zamandaki gibi devrimci mücahitler (militanlar), çorak bir sahada tek başlarına kalmış değillerdir. Milletlerarası Marksizm, varılmış geçitmiş aşamalar ve konaklar üstünde saplanıp kalanları, düştükleri batakta çiğneyip geçmenin bütün vasıtalarına sahiptir.» (Yol, s. 141)
«Enternasyonalin bu olumlu etkisi, 1930’dan sonra, Yol’un teorik platformunda, Leninci Marksizm konağına sıçranabilmesi için söz konusu olmadı. Aksine, Stalinizmin Enternasyonal üzerindeki etkisi, Menşevizm konağının ebedileşmesine dünya Partisinin yitirilmesine ve Türkiye Partisi üzerindeki olumlu Enternasyonal etkilerin ortadan kalkmasına Yol açtı.

«Şu halde Yol, Türkiye devrimci hareketi ölçüsünde, teori planında Leninizmin doğuşu anlamına gelmekle kalmaz. O, aynı zamanda Dünya Komünist Hareketi ölçüsünde, Leninci teorinin devrimci özünün bayağılaştırma ve şemalaştırmalardan kurtarılmış Stalinci olmayan ilk yorumu ve dolayısıyla da Stalinizm’in ilk eleştirisidir. En azından başına gelenler Yol’ur. bu özelliğinin bir göstergesidir.

«Olsaydı ile, bulsaydı ile Tarih olmaz. Ama bir noktayı kabartılandırmak için şunu söylemeden geçmeyelim: Eğer Enternasyonal gerçekten Leninci bir çizgi sürdürseydi, Kıvılcımlı’nın Yol adlı incelemesi tozlu arşivler arasında kalmaz, en azından Enternasyonalin üst organları ölçüsünde bir yankı bulurdu. Ve Enternasyonal yönetimi aracılığıyla, tıpkı daha önceki konakların aşılmasında olduğu gibi TKP’nin menşevizmi aşmasına, yukardan olumlu bir destek sağlanabilirdi. Ama olmadı. Nedenleri ayrı konu. Olmayışın trajik sonuçları gerek Dünya, gerek Türkiye ölçüsünde yarım yüzyıldır yaşandı, yaşanıyor.

«1960’a kadar esas olarak Türkiye’nin antika ilişkiler ortamı Doktorcu bir hareketin doğmasına olanak tanımadı. 1960’dan sonra, Ulke'nin objektif şartları bakımından durum Kıvılcımlı’nın görüşlerinin yayılması için elverişli bir aşamaya ulaşmıştı.. 1946-1960 arası hızla büyüyen proletarya ve modern kapitalist ilişkilerin artan egemenliği, Kıvılcımlı’nın fikirlerinin yayılması için gerekli modern ilişkiler temelini oluşturuyordu. Ama bu sefer, yeniden doğan devrimci hareketin gelişiminin alt aşamalarda bulunması, 1960-70 arasında Dr. Hikmet Kıvıkımlı’nın bir yankı bulmasını engelledi.
«Doğu’da hemen her kral sülalesi, tarihi ve takvimi kendisiyle başlatır. Objektif olarak Tarihe yeni giren Barbar, sübjektif olarak Tarihin kendisiyle başladığını sanır.

«Türkiye’nin Devrimci hareketi de, kendisini, geçmişin bu, «üzerine bir kâbus gibi çöken» geleneğinin etkisinden kurtaramamıştır. Tıpkı, her Tarihsel Devrimden sonra kurulan Antika Medeniyetler gibi Devrimci hareket de «Tekerrür» etmiştir. İki kez doğmuştur, iki kez Hazırlık ve Başlangıç Konaklarını aşmış, iki kez öz Marksizme ulaşmıştır.
«Bu iki gelişim, iki melez (Yarı Tarihsel) devrimi izler.

«Gerek Kurtuluş Savaşı, gerek 27 Mayıs, bir tür «iç barbar akını» melez devrimlerdir. Yani, yarı antika, yarı modern özellikler gösterirler. Bu iki sıçrama konağının ardından gelen iki uzun birikim konağında, Türkiye Devrimci Hareketi bakımından Tarih ve Takvim adeta yeniden baş-lar.

«27 Mayıstan sonra, sanki geçmişin 40 yıllık devrimci mücadelesi ve birikimi hiç yokmuşçasına, sanki modem sınıflar savaşı yeni başlıyormuşcasına devrimci mücadele adeta yeniden doğar ve Amerika’yı yeniden keşfe çıkar.
«Ve bir kez yeniden doğup ta Yola düzülünce, Birinci Kurtuluş Savaşı ve sonrasında yaşanmış konakları, olmadı baştan yeniden yaşar. Antika Tarih gibi, devrimci hareketin Tarihi de «Tekerrür» eder.

«Marks’in dediği gibi: gelişimin doğal aşamaları ne bilmezlikten gelinebilir, ne de iradenin bir vuruşuyla yok edilebilir. Hareket bir kere yeniden doğunca, yıllar önce geçilen konaklardan yeniden geçmek kaçınılmazlaşır.
«Belki de, Dünya’nın hiç bir ülkesinde, devrimci hareketin böyle iki kez doğup geliştiği görülmez. Ve bu orijinalite kavranmadıkça, Devrim tarihimiz bir kaos olarak görülmekten kurtulmaz.

«İşte, Dr. Hikmet Kıvılcımlının 1960-70 arasındaki trajedisi de buradan doğar. 1930-60 döneminin aksine, modern toplum ilişkileri teorinin kavranabilmesi için uygun bir ortam oluştururken, 1960-70 arasında, devrimci hareketin gelişim konakları henüz geridir. Ancak 1970 lere gelindiğinde Devrimci hareketin gelişim konağı Hikmet Kıvılcımlının dedikleriyle bir rezonans uyandırabilecek noktaya gelir. Ve o nedenledir ki 1970 15-16 Haziranında Proletarya, fiilen taktik sorunların tartışılmasına bir son verdikten sonra, Kıvılcımlı’nın tozlu raflarda, dergi sayfalarında yayınlanmış ve kendisini okuyacak insanları bekleyen kitapları okunmaya başlanır. (...)” (Kıvılcım dergisi; sayı 3/4, s. 95-97)

Dr. H. Kıvılcımlı, 1930’ların başında oluşturduğu bu teorik tabanı daha sonraki yıllarda durmaksızın geliştirdi. 1935’ten itibaren «Marksizm Biblioteği» ve «Emekçi Kütüphanesi» yayınlarında «Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı», «Sosyete ve Teknik», «Emperyalizm: Geberen Kapitalizm»; «Edebiyat-ı Cedide’nin Otopsisi»; «İnkılâpçı Münevver Nedir? Hanri Barbusse»; «Marksizm Kalpazanları Kimlerdir?» «Sovyetlerde Stahanof Haraketi», «Ispanya’da Neler Oluyor?», «Marks-Engels Hayatları» gibi telif eserleri yayınlandı.

Dr. H. Kıvılcımlı, 1939-1950 yıllan arasındaki hapis hayatında ise, özellikle Felsefe ve Tarih çalışmalarına ağırlık verdi. Bu dönemde —hâlâ yayınlanmamış durumda bulunan— onlarca eser ortaya çıktı.
1954 yılında ise «Türkiye’deki 30 yıllık sosyal güreşin deneylerini platformlaştıran bir ideolojik taban koyan» Vatan Partisi kuruldu. «Kuvayimilliyeciliğimiz», «Siyasetimiz», «Fetih ve Medeniyet», «Anayasa Teklifi» bu dönemde yayınlandı. 1957 seçimlerine katılan Vatan Partisi, DP iktidarı tarafından faaliyetten men edildi.

1960 politik Devriminden sonra Dr. H. Kıvılcımlı, Millî Birlik Komitesine gönderdiği mektuplarda işçi sınıfının asgari programının tek çıkar Yol olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Daha sonra Tarihsel Maddecilik Yayınları, Kıvılcımlının bir dizi önemli eserini yayınladı. Bu eserleri ile ilgili olarak Dr. H. Kıvılcımlı şunları söylüyor:
«Piyasa»; yâni basın - yayın alanı Finans - Kapital’in istediğinden âlâ bir Küçükburjuva Devrimci yaygarasıyla kaplıydı. Burjuva Sosyalizmi (ABA’cı TİP liderleri) ile Küçükburjuva Devrimciliği (Yön liderleri) hiç anlaşmasız sıkı işbirliği içinde kültür ortamını kasıp kavuruyorlardı.

«En Eski Sosyalizm 1965 yılı kurulmuş «Tarihsel Maddecilik» yayınlarına devam etti. «Türkiye’de Kapitalizm» eseriyle Türkiye de herhangi ciddî bir Politika anlayışı için temel olacak Sosyal Ekonomi ve Sınıf ilişkilerini özetledi. Türkiye: Büyük Şehirlerde birkaç yüz Modern Finans -Kapitalist ile, Bütün Anadolu kasabalarında çöreklenmiş birkaç bin Antika Tefeci - Bezirgân ekonomik sömürüsü ve sosyal sınıf - zümre tahakkümü altında idi. Bu Ekonomik ve Sosyal yapı orijinalitesi kavranılmadıkça yapılacak her Politik çıkış temelsiz ajitasyonlardan öteye geçemezdi.

«Bütün Anadolu kasabalarını kaplamış (yukarıda Finans - Kapitale kul, aşağıda milyonlarca köylüye Efendi kesilmiş) Tefeci - Bezirgân sınıfın kökleri Antik Tarih’te idi. Onun için «Tarih - Devrim - Sosyalizm» ile «İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere» adlı iki Teorik (yâni uluslararası ölçüde değerlendirilecek sosyal sınıf ilişkileri) etüdü yayınlandı. Türkiye’de Kapitalizmin orijinal karakteristiği, ancak böyle teorik araştırmalar bütünü içinde ve ışığında ele alınırsa tüm kavranılabilirdi. Yoksa, Türkiye üzerine yapılacak her yakıştırma «ideoloji», ezberlenmiş kimi sosyal formüllerin hafızlığı olurdu.

«En eski Sosyalizmin 4 yıl önce «Teori - Parti - Strateji- özgüç -Yedek Güçler - Taktik ve ilh.» üzerine sistemli araştırıları derinliklerin derinliğinde yatıyordu. Onları aydınlığa çıkarmak o ân için olası değildi. Hiç değilse, son çeyrek yüzyıldır açıkça işlenmiş Eneski Sosyalizmin Politika düşünce ve davranışlarından bir yazılı - basılı bölümü olsun, ortaya konulmalıydı. Çünkü yeni kuşaklar, Cumhuriyetin 40 yıllık ekonomik ve sosyal yapısı üzerine, ısmarlama biçimsizleştirmelerden başka hiçbir şey bilmiyorlardı. Bilmemeleri için de, sağlı sollu Küçükburjuva darkafalılık-larının ve «beyinsiz işgüzarlıklar» m türlü türlüsü sürümlendirilmiş ve sürümlendirilmekte idi. (...)» (Devrim Zorlaması; s. 86-87)
1970 yılına gelindiğinde, 15-16 Hazirandan sonra işçi sınıfı kılıcını ortaya atmış, Türkiye Devrimci Haraketi yeni bir aşamaya girmiştir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı, bu aşamada «Anarşi Yok Büyük Derleniş» çağrısını yapar. Bu çağrı ile birlikte bir bakıma 40 yıl önce çizilmiş sınırları yeniden çizmeye koyulur. «Opotünizm Nedir?» «Halk Savaşının Planları» «Devrim Zorlaması», «Uyarmak İçin...» Sosyalist gazetesi ve çeşitli konferansları Dr. H. Kıvılcımlı’nın bu sınırları yeniden çizme çabalârının ifadesidirler. Ve bu dönemde Dr. H. Kıvılcımlı’nın teorik ve pratik çabaları üzerindeki «susuş kumkuması» artık kırılmıştır. Nisan 1971’de Vatan Partisi programının ikinci baskısı yapılır.

Dr. H. Kıvılcımlı, 1954 yılına kadarki teorik çalışmalarını Vatan Partisi programı ile taçlandırmıştı. Bu program, Türkiye İşçi Sınıfının asgari programı, Demokratik Devrim programıdır, Kıvılcımlı’nın deyimi ile, -onun tüm teorik çalışmaları gibi- «benzerlerince nedense bir türlü aşılmamış olmak gibi» bir niteliğe sahip Vatan Partisi programının Devrim programı oluşu, Reformlarla değil, Devrimle halledilebilecek bir mesele olan Milliyet meselesine de açık ve kesin bir çözüm getirir. Yol’un kaleme alınışından 20 yıl sonra yazılan Vatan Partisi programının Milliyet meselesi ile ilişkisini ifade eden şu satırlarla «sunuş»umuza son verelim. Vatan Partisi III. Olağan Kongresine sunulan Rapor’da şöyle denilmektedir;
“Demokrasi’nin gerçekten kurulması; Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’nın gerçekleşmesi ancak: bugünkü egemen sınıfların siyasî, ekonomik vs. egemenliğine son verilerek sağlanabilir. Bu ise, Vatan Partisi Programı’nın gerçekleşmesinden başka bir şey değildir.

«Vatan Partisi programı, tüm ulusların, ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkını şu veya bu yönde kullanabileceği, ve kullandığı takdirde hiç bir baskı ve zorla karşılaşmayacağı bir demokratizmi inşa eder. Hak’kın fiilen gerçekleşmesini sağlar. Bu hakkı kullanıp ayrılmayı veya kalmayı bütünüyle o halkın kendi seçimine terkeder. VP programı, onun tercihini özgürce yapabileceği şartlar sağlar. Ve bu şartlar, ancak VP programının, yani Demokratik Devrim’in gerçekleşmesi ile kazanılabılır.

«Bu nedenle, VP programı ya da Demokratik Devrim, ezilen bu ulusun ayrılma hakkını kullanabileceği demokratizm şartlarını gerçekleştireceği için; ve ezilen ulusun da önünde esas devrimci adım, yakalanacak «ana halka»; kendi kaderini tayin hakkını fiilen kazanabileceği şartlara ulaşmak olduğundan ezilen ulusun da programıdır.
«İster ezen, ister ezilen ulustan olsunlar VP programı’nın tüm devrimci mücadelenin hedefi olduğunu ve olması gerektiğini kavramayanlar gerçekte, nice keskin görünürlerse görünsünler özünde reformizmi öne geçiriyorlar, burjuvazinin kuyruğuna takılıyorlar demektir.

«Lenin de konuyu böyle koyar:
«Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı» demokratik bir düzeni zorunlu kılar, öyle ki, bu düzende sadece genel olarak demokrasi ile yetinilmez, burada, özel olarak ayrılma sorununu demokratik olmayan Yoldan çözüme bağlamak olanaklı değildir.»

«VP programı, böyle «demokratik bir düzen» kurar. «Ayrılma sorununu demokratik olmayan Yoldan çözüme» bağlamayı, yani ayrılma hakkını engellemeyi; kâğıt üstünde bırakmayı Olanaksız Kılar.” (Kıvılcım dergisi; sayı 3/4, s. 142-143)
Bütün bu söylediklerimizden maksadımız, Milliyet meselesi üzerine «yeni» yorumlar yapmak değildir. Zaten şu kitap ve Dr. H. Kıvılcımlı’nın diğer eserleri bu görevi yeterince yerine getirmiştir. Mesele, bu teori hâzinesinin kavranması, hazmedilmesidir. Ancak bizim şu satırlarla yapmak istediğimiz, H. Kıvılcımlının bu kitabında yazdıkları ile bu «sunuş»ta sadece bir bölüğüne değinebildiğimiz diğer teorik ve pratik çalışmalarının nasıl bir tarihi-mantıkî ve organik bütünlük taşıdığına ufak da olsa bir işarette bulunmaktır.

Yol Yayınları



Giriş

Marks «Başkalarını ezen halkın kendisi hür olamıyacaktır» der. Bugünkü emperyalizm altında ileri memleketler proleteryasının başına gelen de budur. Bugün bütün «medenî» kapitalist memleketlerinde komünizme karşı sosyalizmi, sosyal-demokrasiyi, yani sömürgeci soygunla uzlaşmayı tutan halk, aynı zamanda kendisinin işletilip soyulmasını, yani sömürgeler gibi anavatanı da ezen şu köhne bir kabuk haline gelmiş kapitalist münasebetlerini ve burjuvazinin her gün biraz daha cebir ve şiddetli hakimiyet ve saltanatını, kendi başına bir müddet daha bela etmekten başka bir şey yapmıyor. Sömürge, yarı-sömürge, tâbi'(bağımlı y.n.) memleketler adını alan başka milletlerden çalınan fazla kârdan bir kemik parçası uman «halkalar, kendi kulluklarını efendiliğe benzeten, «hizmetçi» kullanan Şark «miriyyo»ları gibi, köleleşmenin derin çukurunda biraz daha bocalamaktan ileriye geçemiyorlar; çünkü köleleştirme sisteminin muhtemel gediklerini kapatmış, yırtıklarını yamamış oluyorlar.

Türkiye’de yabancı ve ezilen bir millet var mıdır? «Tarifi inkılapçılarına sorarsanız: Âdem evladı içinde bütün medeniyetleri yaratan milletler, tıpkı Âdem’in oğulları gibi bir asıldandır: Türk! Kuzey yönünden Alp dağlarına, Grönland'dan Antil adalarına kadar bütün dünya Türktür!.. Fakat gözümüz önündeki sistemi ile mistik ideo-emperializm şakasını kâfi görerek işin somut realitesine bakarsak, epey (...)1 bir bambaşkalıkla karşılaşmamak mümkün değildir. Nasıl, dünyadan geçtik, şu kayıtlı 10(milyon-y.n.), nüfus sayımınco 13,5 milyon nüfuslu Türkiyecikte bile ...

1 Altı kelime okunamadı (y.n.).
[Metni yeni harflere aktarırken bazı kelimeler okunamamıştır. Bunları (...) ile belirtmeyi ve okunamayan kelime sayısını bildirmeyi gerekli gördük (y.n.).]




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues