La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Süryani Tarihi - I


Auteur :
Éditeur : Ayraç Date & Lieu : 1996, Ankara
Préface : Pages : 350
Traduction : ISBN : 975 - 8087 - 08 - 8
Langue : Kurde, Syriaque, TurcFormat : 135x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Çel. Sür. 830Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Süryani Tarihi - I

Süryani Tarihi - I

Mehmet Çelik

Ayraç Yayınevi


Hakkında yazılan eserlerin ve yapılan araştırmaların artmasına paralel olarak, üzerindeki ihtilafların yanısıra, mezheplerinin de sürekli arttığı yegane din Hıristiyanlıktır. Kilisece Hıristiyanlığın kurucusu olarak kabul edilen Hz. Isa’nın anadili Aramca idi. Tebliğini de bu dille yapmıştır. Günümüzde Aramca ölü diller arasında bulunmakla birlikte, en yakın lehçesi olan Süryance hala yaşamakta ve konuşan bir cemaatı bulunmaktadır.

Kendilerine “Süryaniler” denilen bu cemaat, Katolik ve Ortodokslarca asırlar boyu heretik (sapkın) bir Hıristiyan mezhebi olarak görülmüş; Islamiyetin bölgeye gelişine kadar büyük takibatlara uğramıştır. Gerçekte ise, Hıristiyanlığın ilk zamanlarında kurulan Antakya Kilisesi mensuplarıdırlar.

Hıristiyan teolojisini (iman, itikad ve amel) oluşturan kutsal konsillerin kararlarına Katolik ve Ortodok kiliselerinin aksine ...



Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Mehmet Çelik, üç ciltten oluşan ‘Süryani Tarihi’ adlı çalışmasında, yoğun göç nedeniyle Anadolu’da yok olmak üzere olan 5000 yıllık Süryani kültürünü hıristiyanlığın ortaya çıkışından başlayarak orijinal Süryani ve Arap kaynaklarına dayanarak inceliyor. Süryanice’nin, bugün ölü bir dil olan İsa Peygamber'in ana dili Aramice’ nin en yakın lehçesi olması çalışmanın önemini daha da artırıyor. Ayraç Yayınları’nın Tarih Dizisi’nin ilk kitabı olan bu çalışma sadece Süryani tarihi için değil, Hıristiyanlık tarihi ve inanışı, güç anlaşılan kristolojik tartışmalar için de dilimizdeki en kapsamlı eser olma özelliğini taşıyor.

 



EDİTÖRDEN

Son yıllarda Türkiye'de "azınlıkların" en çok "incelenen" konular arasında yer almasının birkaç nedeni var: Birincisi milliyetçiliğin yükselmesi ve halkların kendi etnikliklerini keşfetmesiyle konunun tüm dünyada önem kazanması diğer 1.
Dünya Savaşı'yla başlayan ve Ulusal Kurtuluș Savașı'nın ertesinde "büyük ölçüde tamamlanan" Anadolu'nun İslamlaștırılma sürecinden sonra, günümüzde Anadolu'nun Türkleștirilmesi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun çok-etnili, çok-dilli ve çok-kültürlü yapısına methiyeler düzen ve bu toplumu özleyen, iyi niyetle kaleme alınmış, bu alandaki duygusal boşluğu dolduran onlarca yayına ulaşmak mümkün. Ancak, konunun moda haline gelip sulandırılmasının sakıncalarını gozardı etmemek gerekiyor. "Azınlıkları", rakı imalatçıları sarraf ya "çalgıcı" olmaktan öte, bir zamanlar bu toprakların asli unsurları olarak ele ala, "Yorgo'nun meyhanesi" söylemini așan bilimsel eser sayısı ise çok az. Bașka bir deyișle, Fener Patrikhanesi'ni Türkiye'den kovmak isteyen zihniyetle, "azınlıkları" kültürel renklilik toplumun süsü olarak gören zihniyet, çok farklı sonuçlara varabilse de, "azınlıkların" (ötekinin) kurgusu açsından birbirinin tersten söylenişidir. Yurttaş değil, misafir; asli unsur değil, etnik çeşni. Birincisi için yolunması gereken ot, ikincisi içinse bahçenin nadide çiçeği. Ve eminim ki bu yurtașlarımız bu iki tip söylem karșısında da aynı rahatsızlığı duymaktadır.

Biz, Ayraç Yayınları - Tarih Dizisi'nde asıl olarak Osmanlı'dan Cumhurıyet'e geçişle birlikte "millet" olmaktan "azınlık" olmaya geçişin sıkıntısını yaşayan Anadolu'nun gayri müslim anasırının izini süreceğiz. Geleceğe ilișkin tasarımlar geçmișe ait bilgilerin üzerine kurulduğundan; bu tasarımların çok tehlikeli mecralara yöneldiği günümüzde geçmişe ait bilgilerimizi gözden geçirmek büyük önem taşıyor. Türklerden çok daha uzun bir suredir Anadolu'da yașayan, coğrafyamızın "azınlıklaşan" halklarının geleceklerini başka topraklarda aramalarının nedeni, bu toprakları paylaștıkları diğer halklar tarafından “merak edilen kelaynaklar haline gelmelerinde aranmalıdır. Bu geç kalan merak hiç olmamasından iyi olmakla birlikte "azınlıkların" Anadolu tarihinde hiç bu kadar ötekileşmediğini" de göstermektedir. Bu alandaki bilimsel boşluğu doldurmakta ufak katkılarda bulunacak olan dizimizde, "mozaikten mermere" olan evriminin son aşamasındaki Anadolu'nun etnik coğrafyasını, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılış surecinde ele alan araştırmalar yayımlamayı anlamlı buluyoruz.

“Turk" tarihinin günah keçileri, Ulusal Kurtuluş Savasın düşmanları olan "azınlıkları" asli unsur olarak algılamamak Türk tarihçiliği açısından da içinden çıkrlması, güç çelişkilere yol açıyor: Her etnikliğin kendisiyle sınırlı olan bir ekonomik yapı düşünülemeyeceğine göre Türk burjuvazisinin gelişmemesinin failleri olarak gösterilen "azınlıktan" burjuvalar Türklerin sırtından geçinen kompradorlar olarak algılamakla, Avrupalı tüccarların üretim surecinden bunları sökememesi nedeniyle Osmanlı İmparatorluğumun Hindistan tipinde bir sömürge olmasını engelleyenler olarak algılamak arasındaki fark sadece ideolojiktir. Osrmmlı ekonomisinin köşe başlarını elinde tutan "azınlıktan" burjuvaları Türk olmayan ancak
Türkiyeli olan burjuvalar olarak ele almak günümüzdeki politik ortamın yumuşamasını da gerektiriyor.

Lozan'da azınlık statüsü elde edememeleriyle kültürlerini yeniden üretecek kurumlardan yoksun kalan Süryaniler, güvenlik sorununun ve ekonomik nedenlerin yanında bu tükenme süreci nedeniyle de bölgeden İstanbul ve Avıupa'ya göçüyorlar, Bu çalışmanın tamamlandığı 1986 yılında bölgede 50 bin Süryani varken, bugün 5 bin kadar kaldikları sanılmaktadır.

Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Mehmet Çelik, üç ciltten oluşan "Süryani Tarihi adlı çalışmasında Anadolu'da yok olmak üzere olan 5000 yıllık Süryani kültürünü Hıristiyanlığın ortaya çıkışından başlayarak orijinal Süryani ve Arap kaynaklarına dayanarak inceliyor, Suryanice'nin, bugün ölu bir dil olan İsa Peygamber'in anadili Aramice'nin en yakın lehçesi olması çalışmanın önemini daha da artırıyor, Ayraç Yayınları - Tarih Dizisi'nin ilk kitabı olan bu çalıșma sadece Süryani tarihi için değil Hıristiyanlık tarihi ve inanışı, güç anlaşılan kristolojik tartışmalar için de dilimizdeki en kapsamlı eser olma özelliğini taşıyor.

H. Şükrü Ilıcak



Önsöz

Hakkında yazılan eserlerin ve yapılan araştırmaların artmasına paralel olarak, üzerindeki ihtilafların yanısıra, mezheplerinin de sürekli arttığı yegane din Hıristiyanlıktır. Kilisece Hıristiyanlığın kurucusu olarak kabul edilen Hz. Isa’nın anadili Aramca idi. Tebliğini de bu dille yapmıştır. Günümüzde Aramca ölü diller arasında bulunmakla birlikte, en yakın lehçesi olan Süryance hala yaşamakta ve konuşan bir cemaatı bulunmaktadır.

Kendilerine “Süryaniler” denilen bu cemaat, Katolik ve Ortodokslarca asırlar boyu heretik (sapkın) bir Hıristiyan mezhebi olarak görülmüş; Islamiyetin bölgeye gelişine kadar büyük takibatlara uğramıştır. Gerçekte ise, Hıristiyanlığın ilk zamanlarında kurulan Antakya Kilisesi mensuplarıdırlar.

Hıristiyan teolojisini (iman, itikad ve amel) oluşturan kutsal konsillerin kararlarına Katolik ve Ortodok kiliselerinin aksine daha çok sadık kalan Süryani Kilisesi, tarih boyunca yetiştirdiği büyük kilise babaları ve değerli ilim adamlarıyla temayüz etmiştir. Hıristiyanlıkla ilgili pek çok temel eserin bu dilde kaleme alınmış olması, bu kilisenin tarihi misyonu kadar kullandığı dile de yavaş yavaş dikkatlerin çekilmesine neden olmuştur. Aramca ve Süryanca arasında diyalekt farkı dikkate alınmazsa, yeryüzünde Hz. Isa’nın dilini konuşan ve Hz. Isa’nın dilinde ibadet eden yegane cemaat olarak Süryanileri gösterebiliriz.

Süryani Kilisesi mensuplarının dünyadaki nüfusu takriben 3-4 milyon civarındadır. Bunlardan 50 bin kadarı da ülkemizde Mardin ve İstanbul havalisinde yaşamaktadırlar. Memleketimizde faal iki manastırları, pek çok da kiliseleri bulunmaktadır.

Bütün bunlara rağmen Süryani Kilisesiyle ilgili olarak ülkemizde bilimsel bir araştırma yapılmamıştır. Yanyana ve birlikte yaşadığımız bu vatandaşlarımızı hem daha yakından tanımak, hem de Hz. İsa’ya en yakın bir dilde ibadetlerini sürdüren Süryani Kilisesinin “Doğuşu ve Gelişmesi”ni doktora tezi olarak araştırmayı faydalı buldum. Bu konuyu seçmekle ülkemiz kültürüne ve bilime katkıda bulunabildimse ne mutlu!

Konuyu araştırabilmek, ilk kaynaklara inebilmek için, Süryanca’yı öğrenmem gerekiyordu. Batı dilleriyle yazılmış gramer kitapları ve Mor Gabriel (Deyru’l-Umur) Manastırı rahiplerinin yardımlarıyla Süryanca’yı öğrendim. Mümkün olduğu ölçüde orijinal kaynaklardan faydalanmaya çalıştım. Bu arada konuyla ilgili Batıda yapılan çalışmaları görmeyi de ihmal etmedim. Süryani ve Batı Kiliseleri arasındaki görüş ayrılıklarının köklerine inmeye çalıştım. Araştırmada taraf olmadığım için, gerçeği ortaya çıkarmada, bilimsel objektiflikte başarımın yüksek olduğuna inanıyorum.

Çalışmamızda kaynaklarda mevcut çeşitli malzemeyi nakletmek yerine, ele aldığımız problemin çözümüne bizi götürecek hadiselerin, kaynağına dini, siyasi, psikolojik vb. çeşitli yönlerden inerek, olayların birbirleriyle bağlantılarını saptamaya çalıştık. Problemin daha iyi aydınlanabilmesine imkan hazırladık.

Hazırladığımız doktora tezinin “pekiyi” derece ile kabul edilmesinden sonra, konunun orijinal olması ve ülkemizde bu konuda henüz bir çalışmanın yapılmamış bulunması, çeşitli çevrelerden gelen istekler üzerine, bizde yayınlanması fikrini doğurdu.

Hıristiyanlığın, doğuşundan günümüze kadar Süryani Kilisesi Tarihi’ni konu edinen bu çalışmamız, 3 büyük ciltten oluşmaktadır:

Birinci cildi elinizde bulunan bu eserin, ikinci cildi VII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar Süryanilerin tarihini konu edinecektir. Üçüncü cildi ise Süryanilerin sosyal, siyasal, dini, kültürel ve ekonomik yönlerini ele alacaktır.

Uzun süren yorucu bir çalışma neticesinde ortaya çıkan bu eserde; konuyu ve araştırmayı yakından takip eden ve önüme çıkan engelleri aşmamda yardımlarını esirgemeyen muhterem Hocam Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu’na şükranlarımı arzederim. Yine bu çalışmamın başlangıcından itibaren; gerek bir çok kaynağın temininde ve gerekse Hıristiyan teoloji tarihinde son derece karmaşık ve anlaşılması zor olan kelami münakaşaların izahında bana ışık tutan yetkili Süryani din adamlarına, Patrikleri Mor İğnatius Zekka I. İvas’ın şahsında teşekkür ederim.

28 Eylül 1986
Erzurum

Dr. Mehmet Çelik




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues