La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Atatürk Milliyetçiliği


Auteur :
Éditeur : Bilgi Date & Lieu : 1988, Ankara
Préface : Pages : 288
Traduction : ISBN : 975-494- 163-7
Langue : TurcFormat : 130x190 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Ora. Ata. N° 3469Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Atatürk Milliyetçiliği

Atatürk Milliyetçiliği

Baskın Oran

Bilgi Yayınevi


"Sayın Baskın Oran'ın Atatürk Milliyetçiliği (Resmi İdeoloji Dışı Bir inceleme) başlıklı ilginç kitabını dikkatle okudum... Atatürk'ün kişiliği ve yaptıkları hiçbir ölçüye sığmayan abartılmış övgülerle ya da ona karşı yöneltilmiş haksız yergilerle değil, gerçekler ve yanılgılarla birlikte objektif irdeleme yanlısı bir düşünce üzerine kurulmuştur. Şimdiye değin Türkiye'de Atatürk üzerine objektiflik doğrultusunda yazılmış, belki de ilk kitaptır bu."
Cumhuriyet, 10.7.1988
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu



Baskın Oran, 1945'te İzmir'de doğdu. Saint Joseph ve İzmir Atatürk Lisesinden sonra Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. SBF'de Uluslararası İlişkiler asistanı olarak 1974'te doktorasını tamamladı. 1982 Kasımında YÖK uygulamasıyla görevine son verildi. Ankara idare Mahkemesi kararıyla görevine döndü, ancak i de 1402 Sayılı Yasasıyla işten uzaklaștırıldı. Baskın Oran'ın' yayımlanan öteki kitapları da șunlar: Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği Kara Afrika Modeli (1977),
Türk - Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu (1986), Kenan Evren'in Yazılmamış Anıları (1989), Son Defteri 1990).

 



ÖNSÖZ


Bu incelemeyi, SBF’de asistan iken 1980 sonunda bitirdim ve 81’de doçentlik tezi olarak sundum.

Herhalde çok yetersiz kalmış olmalıyım ki, jürinin 3-0 oyuyla reddedildi. Sağlık olsun. İlk reddedilen doçentlik tezi benimki değildi. Ama iki şey bana koydu:

Birincisi, jüri üyelerinden biri, eleştirmek için raporuna tezimden öyle bağlamdışı pasajlar almış, aldığı tümcenin üstünü ve altını o biçim kesip atmıştı ki, eğer o rapor o dönemde bir askeri savcının eline geçmiş olsaydı, doçent olayım derken mahkûm olacaktık.

İkincisi, tezi daha önceden okuyup da beğenmiş olan bir başka jüri üyesi, verdiği oyu şöyle savunma yoluna gitmişti: «Ama, ben olumlu oy vermiş olsaydım bile 2-1 gene kalacaktın.»

Her ikisi de kendi kürsümden olan bu meslektaşlara o dönemde duyduklarımı bugün unuttum gitti. Çünkü, nihayet, kendini koruma içgüdüsü diye bir şeye sahiptiler ve ayrıca da o dönemde daha nelere tanık olacaktık.

«Bu da Geçer Ya Hu.» Pek sevdiğim bu eski deyiş, ben bu satırları yazarken, 80’lik dostum ressam ve hattat Şefik Bursalı'nın armağanı olan talik yazıyla duvardan bakıyor. 12 Eylül de geçti. İlk başta Türkiye İş Bankası’nın Atatürk’ün 100. Doğum Yıldönümü için ısmarlamış olduğu (ve okuyunca basmaktan vazgeçtiği) bu incelemenin bunca yıldır gerçekleştiremediğim yayını, 12 Eylül yasaklarının birer birer «delindiği» 1988 başına, Atatürk’ün 50. Ölüm Yıldönümüne kısmet oldu. Ama, aradan tam yedi yıl geçmişti. Orijinal biçimiyle yayımlanabilir miydi? Bu kadar zamanda çıkan kitaplar yeni bulgular, bilgiler ve yorumlar getirmemiş miydi?

Her şer de bir hayır varmış. 12 Eylül rejimi dilinden bir an düşürmediği Atatürk konusunda o kadar laf-u güzaf etti ve buna koşut olarak Atatürk konusunda bilimsel yapıt ortaya koyabilecek olanları o denli yıldırdı ki, başta 100. yıl yayın furyası olmak üzere, elinizdeki kitabın bulgu ve yorumlarını yadsıyacak bir yapıt çıkmadı bu dönemde. Bu da benim züğürt tesellim.

Ama, kitabı baştan sona okuduğumda, «Sonuç»taki iki noktanın zaman aşındırmasına uğradığını gördüm. Daha doğrusu 12 Eylül aşındırmasına.

Birincisi, 1987 sonunda artık Ortak Pazar'a (AT) karşı çıkmanın anlamı kalmamıştı. Çünkü 12 Eylülün ekonomi politikası Türkiye’yi uluslararası kapitalizme, dönüşü zor gözüken bir biçimde, alabildiğine açmıştı. Bunun davasının olması, en azından şu anda, çok güçtü. Türk aydını, hiç olmazsa demokrasi standardı yükselir diye AT’ye karşı çıkmayacak bir duruma getirilmişti. Orada birkaç sözcük çıkararak tümceyi yeniden kurdum.

İkinci olarak, Türkiye’de ümmetçi-şeriatçı akımın bu adlarla ortaya çıkamadağını, «milliyetçilik» kılıfına bürünerek çıktığını yazmışım 1980’de. Bugün, 12 Eylül sayesinde bu da değişmişti. Artık Türkiye’de dinci akım özgün adı ve biçimiyle ortaya çıkabilecek hale gelmişti. 1980’lerin sonunda Atatürk milliyetçiliğinin direkt antitezi durumuna, gelen «Türk-İslam Sentezinin yaratıcısı askeri darbe üzerine üç kısa paragraf eklemenin dışında, buraya dokunmadım. Okur, zinciri kendi kafasının içinde kolayca tamamlardı. Hatta, sevinecek bir husus bile buldum: 12 Eylül darbesi, her ne kadar işçi ve aydın kesimine sol düşünceyi haram etmişse de, hiç olmazsa sağcı kesime düşünce ve eylem özgürlüğü getirmişti. Bu da bir şeydi. Fakat 12 Eylülcülerin «Atatürkçü» sayılmaları, işte o biraz zor gözüküyordu. O niyetle yazmamıştım tabii ama, elinizdeki kitap sanki bunu göstermek için yazılmış gibi oldu, Atatürk’ün 50. Ölüm Yıldönümünde öyle oturdu.

12 Eylüllerin kalıcı olacağını uman ve sananlara armağan olsun!

Onbirevler 146, Oran Şehri, Ankara
Baskın Oran



Giriş

Milliyetçilik ve Türkiye

I) Milliyetçilik Kavramı ve Tarihsel Gelişimi


Türkiye zor dönemlere girdikçe gündeme daha sık gelen bir kavram var: Atatürk milliyetçiliği. Gün geçmiyor ki, ordumuz başta olmak üzere aydınlarımız, memleketin içinde bulunduğu durumdan kurtulması için Atatürk milliyetçiliğine dönülmesini istemesinler. Ancak bu yapılırsa, düzlüğe çıkılacağına ilişkin demeçler vermesinler.

Peki, 'Atatürk milliyetçiliği nedir? Ondan ne zaman ayrıldık? Dönersek yaraya merhem olur mu?

Şimdiye dek bu sorulara sağlıklı yanıt aranmamış ve bulunmamış olmasının nedenleri olsa gerek. Bunu, Atatürk düşmanlarının etkisine bağlamak kolaycılık olacak. Bu nedenler üzerinde daha titizlikle durulmalı.

Birincisi, bu kavramı oluşturan sözcüklerin ilki bir tabu: aydınların tabusu. Atatürk hakkında şimdiye kadar Türkiye’de yüzlerce ve yüzlerce cilt kitap yazıldı. Bunların arasında, onu nesnel eleştiri gözlüğüyle inceleyenlerin sayısı bir elin parmak sayısını aşmaz. Çünkü tabular, onu tabu edenler tarafından bilimsel olarak incelenemez. Yürekler heyecandan o denli çarpar ki, beyin işleyemez. Bir insanı baştan tabu kabul ederseniz, onun düşüncelerini, eylemlerini incelerken «eşsiz insan» türünden övgüler sıralamaktan öteye geçemezsiniz. Bu da Atatürk’ü inceleyip ondan yararlanmak için oldukça yetersiz.

Atatürk’ü tabu kabul etmenin zararı bu kadarla kalsa, gene iyi. «Kimi insanların başka söyleyecek sözü yok demek ki» der, geçersiniz. Fakat ülkenin genelinde «Atam! Sen kalk da ben yatanı!» havası egemen olunca ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues