GİRİŞ
1984 Yılı 15 Ağustos’unda Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla organize gücünü sergileyerek varlığını ortaya koyan PKK (Kürdistan İşçi Partisi) günümüzde de iktidar aracı olarak kullandığı "Devrimci Şiddet" ilkesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletine var gücüyle saldırmaya devam ediyor.
Türk ile Kürt düşmanlığının örğütlü görüntüsü olan PKK (Partiya Karkaren Kurdistan-Kürdistan İşçi Partisi) ne istediğini ve neler yapacağını daha 1981 Şubat ayında yapılan ve 10 Alman Markına yurt dışında her yerde satılan "Politik Rapor" isimli kitabında Türkiye Cumhuriyeti’ne özellikle bu konu ile ilgili teşkilatlarına mesajlar göndermiştir.
15-26 Temmuz 1981 tarihleri arasında yapılan ve "Sağır Sultan"m da dinlediği PKK 1. Konferansında; "Özellikle coğrafi koşulların, siyasi temelin, askeri araç ve gereçlerin, örgütlenmenin uygun olduğu alanlarda Gerilla Mücadelesi gündeme gelecek ve bu mücadele Kürdistan 'da önemli roller oynayacak...", "...Partinin şiddete dayanan ve dayanmayan mücadele yöntemleriyle sağlayacağı siyasi gelişme ve bu siyasi gelişmeyi daha da hızlandıracak Gerilla Savaşı bir halk ayaklanmasına yol açacaktır...", "....Gerilla Savaşı geliştirilmeden Kürdistan koşullarında siyasi sonuçlar alınabileceğini, siyasi amaçlara ulaşılabileceğini sanmak gülünç olur... "gibi pasajlar sık sık tekrarlanmıştır.
"Sağır Sultan" bütün bunları dinlemiş ve duymuştur ama görülüyor ki, ilgililer bu konuda bilgisiz oldukları için ilgilenmemişler ve yerinde bir tanımla "Kürt Millli Demokratik Devrimi" içinde bulunduğumuz aşamaya gelivermiştir. Nasıl geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yavaş yavaş ve adım adım gelmiştir. Tedbirler alınmıştır veya alınmamıştır. Kürt sorunu ve PKK adı hala beraber anılıyorsa, asker-sivil, günahlı-gü-nahsız hala insanlar öldürülüyorsa tedbirler üzerinde biraz düşünmenin zamanı geldi de geçiyor demektir. Güneydoğu’da bir telefon ile esnaf dükkânlarını kapatıyor veya açıyorsa, bir sloganın etrafında onbinlerce insan toplanıp yürüyüş yapabiliyor ve "Kahrolsun Türkiye", "Yaşasın başkan apo" diye bağırabiliyorsa, ilçeler içerisinde saatler ve hatta günler süren silahlı çatışmalar çıkabiliyorsa ve bütün bunlara "İnsan Hakıarı" adına ses çıkarılamıyorsa değişmesi gereken bir şeyler var demektir.
Ruh hastası olduğu tüm davranışlarından açıkça belli olan Abdullah Öcalan’a rağmen bir türlü bitirilemeyen şu olayın adını koyalım. Evet, Apoya Rağmen! diyorum.
PKK’nın Türk ve Kürt insanının üzerine bir kâbus gibi, drakula gibi çökerek kanımızı nasıl emdiğini anlatma çabasındayız.
..... |