SUNUŞ
Tarih, halkların hak ve özgürlük mücadeleleriyle doludur. Birçok halk, bu haklı uğraşında amacına ulaşabildiği halde, Kültlerin özgürlük için çırpınışları hep sonuçsuz kalmıştır. Kültlerin haklarını alma davası, geçmişin acı yenilgilerine karşın durmadığı gibi, son yıllarda fark edilir bir ivme kazanmıştır.
Türkiye’de de. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir dizi Kürt direnişinden yıllar sonra, yeniden tarih sahnesine çıktı Kürtler. Geleneksel yasakçı politikalarında ısrarlı olan TC Devleti ise, “Kürtleri askeri yöntemlerle susturma tavrını bugüne değin ödünsüz sürdürdü.
Kürt halkı ile devlet arasında devam eden söz konusu mücadele, süreç içinde çok değişik boyutlar kazandı. Artık, her gün ortalama 30-40 kişi öldürülüyor. İşleyeni bulunamayan cinayetlerin sayısı üç binleri çoktan aştı. İşkence, öldürme, yakma, yıkma ve Kürt köylerini boşaltarak göçe zorlama türünden olaylar kanıksanır hale geldi. Özellikle Kürt sorununda, devlet politikalarına muhalefet eden yayınların yaşama şansı kalmadı.
Gelişmelere hangi açıdan bakılırsa bakılsın, sonuçta ortaya çıkan tablo tek kelimeyle “korkunç”tur! Ve bilinmektedir ki, bunun baş nedeni de, Kürt sorununun bugüne kadar adalet temelinde bir çözüme kavuşturulmamış olmasıdır. Bu belirleme, ülkedeki siyasal iktidarın, yaşananların baş sorumlusu olarak karşımıza çıktığını, Kültlerin ulusal hak ve özgürlükleri için sürdürdükleri mücadelenin haklılığını da gösteriyor...
Yıllardır yaşananlara, Kürt düşmanlığı kampanyalarının da yarattığı havayla ülkeyi bir iç savaşa doğru sürükleyen gelişmelere karşın, şu gerçek ne yazık ki hala kabullenilemiyor: Kürt sorunu, siyasal çözüm gerektiren bir sorundur; bir halkın varlıksal haklarına kavuşma / kavuşturulma sorunudur. Bu sorunun çağdaşça çözümü, başta siyasal iktidar olmak üzere tüm toplumun sorunudur. “Terör” gerekçesiyle de Kürt sorununun çözümsüz bırakılması ve bir halkın mağduriyetinin sürdürülmesi hiçbir zaman haklı görülemez.
Kısacası, Kürt sorunu, siyasal-ekonomik ve kültürel değerler yönünden ülkeyi yıkıma sürükleyen ve halklar arasında onarımı olanaksız yaralar açan savaş ortamıyla, bugün her zamankinden daha yoğun ve ciddi bir şekilde tartışma gündeminin başına yerleşmiş durumdadır. Hiç kimse bu soruna seyirci kalarak, gelişmelerin dışında duramaz. Herkes, konuya daha ciddi bir şekilde eğilmek, kafa yormak ve görüş belirtmek sorumluluğuyla karşı karşıyadır.
Tarih önünde sorumluluk bilinci taşıyan kişiler, Kürt sorunun bugünkü yaklaşımlarla sürüp gitmesine seyirci kalamazlar. Yazar, gazeteci, şair ve sanatçılar, böyleşine yaşamsal sorunların yaşandığı günlerde susamayacak, susmaması gereken kişilerdir.
Böyle bir yaklaşımla, Avrupa’da yaşayan ve aydın tanımlamasına girenlerin büyük bölümünü oluşturan yazar, gazeteci ve sanatçıların Kürt sorununun çözümü konusundaki görüşlerini, özel bir bültenle kamuoyuna sunmayı tasarladık. İki aylık çabayla elde ettiğimiz sonuçlar, bir bültenin sınırlarını aştı, bir kitap çıktı ortaya.
Bu kitapta yer almayan aydınların bulunduğunu hemen fark edeceksiniz. Yurtdışında yaşayan ve yukarıda vurguladığımız çerçeveye giren aydınların tümüne ulaşmaya çabaladık. Bunlardan, bilerek yazmayanlar olduğu gibi, hiç yanıt vermeyenler, anlamakta güçlük çektiğimiz (!) bir tutum sergileyenler de çıktı. Gelecekte yapacağımız çalışmalarda, onlarla da birlikte olmayı umuyoruz.
Görüş ve düşüncelerini bildiren aydınlara, bu kitabın oluşmasına katkıda bulananlara teşekkür ediyoruz.
Tüm halklara barış, özgürlük ve demokrasi dileğiyle...
Türk-Kürt Dostluk Girişimi Kasım 1993, Federal Almanya
..... |