La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

12 Mart, İhtilalin Pençesinde Demokrasi


Auteurs : | |
Éditeur : İmge Date & Lieu : 1994, Ankara
Préface : Pages : 256
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x190 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bir. Oni.Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
12 Mart, İhtilalin Pençesinde Demokrasi

12 Mart, İhtilalin Pençesinde Demokrasi

Mehmet Ali Birand,

İmge


12 Mart, Demirkırat'ın öyküsüne kaldığı yerden devam ediyor. Menderes'in idamından başlayarak, Türk siyasal yaşamının en sancılı dönemini ele alıyor.

1961 seçimleri, Talat Aydemir imzalı iki ihtilal girişimi, Demirel'in siyaset sahnesine çıkışı, 1968 öğrenci olayları, cuntalar savaşı ve 12 Mart müdahalesi dönemin tanıklarının ifadeleriyle işleniyor. Ve bu sancılı yol, yine üç darağacının gölgesinde son buluyor.

Televizyonda yayınlanan belgeseli ilgiyle izlenen "12 Mart" şimdi kütüphanenizdeki yerini alıyor.
Türk demokrasi tarihinin ikinci perdesi böylece tamamlanıyor.



Mehmet Ali Birand, 1941de İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nl bitirdi. İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi'ne devam etti. 1964'te Milliyet gazetesinde çalışmaya başladı. 1980 de aynı gazetede köşe yazan oldu. 1992'den beri köşe yazılarını Sabahta yazıyor. 1985'te "32. Günde başlattığı televizyon yaşamında sayısız program yaptı, nice ödüller aldı.

Can Dündar, 1961'de Ankara'da doğdu. AÜ SBF Basın Yayın Yüksek Okulu'nu bitirdi. ODTÜ Siyaset Bilimi-Kamu Yönetimi Bölümü'nde yüksek lisans yaptı. 1979-1988 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. 1988’de TRT'de başlayan televizyonculuğunu "32. Gün" bünyesinde yaptığı program ve belgesellerle sürdürüyor.

Bülent Çaplı, 1958 de Ankara'da doğdu. AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. ABD Utah Eyalet Üniversitesi nde yüksek lisans yaptı. Yine ABD Ohio Üniversite nde Fulbright burslusu olarak doktora programına devam etti ve ardından İstanbul Ünlversitesi'nden doktor ünvanını aldı. Şu anda AÜ iletişim Fakültesi nde Yardımcı Doçenttir.

Mehmet Ali Birand
'in bașlıca eserleri:
- "30 Sıcak Gün", Milliyet Yayınlan, 1975
-"Bir Pazar Hikayesi", Milliyet Yayınlan. 1977
-"Diyet", Milliyet Yayınlan, 1979
-"12 Eylül 04.00", Karacan Yayınlan, 1984
-"Emret Komutanım", Milliyet Yayınlan, 1986
-"Apo ve PKK", Milliyet Yayınlan, 1992

Bülent Çaplı ve Can Dündar
'la birlikte:
-"Demirkırat", Milliyet Yayınlan, 1991

 



ÖNSÖZ


12 Mart Belgeseli'nin en önemli işlevi, yakın tarihini unutan bu topluma 1961-72 arasını hatırlatması ve çıkarılması gereken derslerin altını çizmesi oldu. Nüfusunun üçte ikisi 30 yaşın altındaki bir ülke, eğer 30 yıl önce yaşadıklarını tekrar tartışıyor, çözüm arıyor ve geçmişine hiç bakmıyor, hiç ders almıyorsa bu gidişte bozukluk var demektir. 12 Mart Belgeseli işte bu son derece önemli boşluğu dolduruyor.

Belgeselde "demokrasinin” bir defa rayından çıktıktan sonra yeniden işlerlik kazandırılmasının ne kadar güç olduğu, dengelerin ne kadar büyük zorluklarla kurulduğu görülüyor.

Askeri, kendi dünya görüşlerini tepeden inme kabul ettirmek için hem sol hem de sağ kesimlerin kullanma çabaları, yine bu belgeselde, kahramanlarının kendi ağızlarından izleniyor.

“Biz daima doğruyu biliriz. Türkiye’yi de ancak bizler düzlüğe çıkarırız” anlayışındaki, ister sol ister sağdaki kesimler bir süre sonra yarattıkları canavar tarafından yok ediliyor.

Tabii bir de, müdahalelerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne indirdiği darbeler var ki, belgeselin en çarpıcı yönünü oluşturuyor. 12 Mart toplumda büyük yaralar açtı, ancak ordu içindeki sarsıntısı daha da büyük oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihinde ilk defa bölünme, hatta kuvvetlerin birbirine silah çekme tehlikesi atlattı. Belgeselde askerlerin neden müdahale etmeyi düşündüklerini, nasıl iç örgütlenmeye gittiklerini ve siyasetin kaygan zemininde nasıl yok olduklarını gördükçe insan hayretler içinde kalıyor.

Nihayet, bu belgeselin diğer önemli mesajı, idamlarla bir yere varılamayacağıdır:

DP’nin üç liderini asan asker, kısa bir süre sonra karşısında aynı partinin temsilcilerini buluverdi. Talat Aydemir'i asan siyasi kadrolar, aradan on yıl geçmeden başka darbecilerle karşılaşıverdiler. Deniz’i asanlar, öğrenci hareketleri veya devlet otoritesine başkaldıran daha nice olayların girdabına düştüler.

Her bölümü insana “tıpkı bugünkü olaylara benziyor" dedirten bir belgesel oldu.

Bu vesileyle “12 Mart"ın araştırmasını üstlenen Hikmet Bila ile değerli katkılarıyla belgeselimizi zenginleştiren danışmanımız Altan Öymen’e teşekkürü borç biliyoruz.

Bizden sonraki kuşaklara paha biçilmez ve bir daha yazılması da son derece güç bir eser bırakmanın keyfini yaşıyoruz.

Mehmet Ali Birand



1960'ların sokaklarından önce tanklarıyla
ihtilalciler geçti. Sonra zafer şarkılarıyla
gençler... isyan bayraklarıyla işçiler...
Sağcılar... Solcular... Polisler... Sonra
yeniden cuntacılar ve darbeciler... Ülke,
ihtilalin pençesinde 12 yıl geçirdi. Ve sonunda
tüm yollar yine aynı kavşağa çıktı.


GİRİŞ

Odadaki bekleyiş sırasında Menderes'e bir hoca getirdiler. Hocayla başbaşa kalmak istedi. Buna izin verilmedi. Son sözleri soruldu. Şunları yazdırdı:

“Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu arada karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum".

Elleri arkadan kelepçelendi. Üzerine beyaz infaz gömleği giydirildi. Binadan çıkarıldı. Yanında iki gardiyan olduğu halde İmralı Cezaevi nin bahçesine doğru yürümeye başladı. Yolun iki yanına 20'şer adım arayla askerler dizilmişlerdi.

Adnan Menderes son yolculuğuna çıkarken son kez dünyaya baktı ve ağzından şu iki cümle duyuldu:

“hiç küskün değilim... hiçbir dargınlık duymuyorum”.

Üç yıl önce Demirkırat’ı böyle bitirmiştik. Menderes’in idamı, Türkiye'de bir dönemin perdesini kapatmıştı. 1946’da binbir emekle, özenle kurulan çok partili demokrasi, böylece ilk yarasını alıyordu. Artık Türkiye'nin tarihinde asılmış bir Başbakan vardı ve bu kanın lekesi, kuşaklar boyunca temizlenemeyecekti.

Ancak bu acı infaz, demokrasinin ezeli maratonunu durdurmadı. Demirkırat tökezledi, ama vurulmadı. Gerçi henüz eski kinler kabuk bağlamamıştı ama, bekleyecek zaman yoktu. Darağaçları sökülmeden, sandıklar kuruldu. “Demirkırat" şimdi dört nala, yeni bir dönemin sokaklarında koşacaktı. İhtilalin pençesindeki bu koşu tam 10 yıl sürecekti. Taa ki 10 yıl sonra bir Mart günü, ihtilal yeniden kapıyı çalıncaya dek...
.....




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues