La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Belgelerle Dersim Raporları


Auteur :
Éditeur : Yön Date & Lieu : 1991, İstanbul
Préface : Pages : 336
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x190 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bul. Der. 2394Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Belgelerle Dersim Raporları

Belgelerle Dersim Raporları

Faik Bulut

Yön

- Başvekil İsmet İnönü Mektubu
- Mareşal Fevzi Çakmak Raporu
- Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Raporu
- Erkanı Harbiye Mütalaası
- Halis Paşa Raporu
- Erzincan Valisi Ali Kemali Raporu
- Diyarbekir Valisi Cemal Bey Raporu
- Jandarma Komutanlık Raporu
- Mardin Mutasarrıfı Arif Bey Rap'oru
- Mutasarrıf Celal Bey Raporu
- Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey Raporu
- Umum Müfettiş İbrahim Tali Bey Raporu
- Başsavcı Hatemi Şahamoğlu İddianamesi
- Milletvekili Naşit Uluğ Raporu
- A.Naci Karacan — Yunus Nadi Makaleleri
- İngiliz Raporu
- TBMM Raporu
- Alişer Raporu
- Koçgiri İsyanı
- Seyit Rıza Raporu
- Tanık Raporları
- Aşiretler Raporu


ÖNSÖZ YERİNE

Kavimlerin halklaşma ve uluslaşma süreçlerinde tarihsel olaylar ve gelişmelerin belalı, musibetli, felaketli ve acılı boyutları için, "kıyım, katliam, kırım, soykırım, ferman..." türünden ifadeler kullanılagelmiştir. Bu ifade ve tanımlar, siyasileştirilerek bir üst aşamada jenosid (genocide - bir etnik grubun veya-halkın toptan imhası; soykırım) deyimine dönüşürler. Kürt halkının meselesiyle ilgilenenlerin çoğu, sorunun sadece maddi ve fiziksel yönünü ifade eden jenosid kavramı üzerinde durdular. Son belirgin örneği 1988'de Irak Kürdistan'ının Halepçe kentinde görüldü.

Oysa sorunun bir de etnosid (ethnocide - kültürel soykırım / tarihsel ve kültürel imha) denen boyutu var ki, jenosit’ten çok daha tehlikelidir. Çünkü bedensel tasfiye ve bir halkın toptan imhasını öngören harekâtların hiç unutulmadığı, kuşaktan kuşağa ve kulaktan kulağa aktarılarak tarihsel bir "kin ve nefret" birikimine dönüştüğü görülmüştür. Nevvroz geleneği ve zalim Dehhak ile Demirci Kawe'nin amansız mücadelesinin söylenceler biçiminde günümüze kadar ulaşarak siyasi bir boyut kazanması da böyle olmuştur. Amerika yerlisi Kızılderililerin soykırıma uğratılmaları söylenegelmektedir. Cumhuriyet öncesi ve sonrası Kürt ayaklanmalarında idam edilenler, yıkılanlar, kurşuna dizilenler vs resmi kayıtlarda yer aldığı biçimiyle tarihsel kitap ve belgeler halinde günümüzde yayınlanmaktadır artık.

Buna karşılık tarihsel ve kültürel imha demek, her şeyden önce bir halka ya da ulusa, öz geçmişiyle kimliğini unutturmak demektir. Bizzat hatırlanması gereken şeylerin toptan" unutulmuşluğun dipsiz kuyusuna" ve uzayda her şeyi yiyip yutan "kara delikler"in tarihsel çukuruna, tümüyle ya da parça parça bırakılmasıdır etnosid. Özcesi, bir halkı halk olmaktan çıkarıp başka bir "hayalet ruh" halinde dolaştırmaktır.

Kanımca tarihinin unutturulraası veya başkalarınca yazılması, bir halka yapılacak kötülüklerin en büyüğüdür. Bunun canlı örneğine, 1991 Mayısı’nda gezdiğim Viranşehir'e bağlı Yezidi köylerinde tanık oldum. M.Ö. 660-550 yıllarında Zerdüştlük inancı biçiminde başlayıp M. S. 1075-1162 yıllarında Yezidilik'e dönüşen Kültlerin özgün inançları ve kültürel birikimlerinin asıl sahipleri olan Yezidiler, İslam'ın etkisiyle tarihlerinin büyük ve önemli bir bölümünü unutmuşlardı. Çok ilginçtir, Kürt Yezidi kültürünün "tarihsel taşıyıcıları" olması gereken şeyh, kavval, fakir ve pirler, genç kuşaktan yetişen siyasi bir Yezidi ya da müslüman Kürt genci kadar bile tarihlerinin bilincinde değillerdi.
Bu bağlamda, ezen ulusun egemen sınıfı, ezilen halkın tarihini unutturmak için iki şeye başvurur: Bir, gerçek tarihi tahrif etmek ve inkârcılık. İki, yalan ve yanlışa dayanan "alternatif tarih" yazma çabaları.

Örnekleyelim : Manastırlı Süleyman Sabri Paşa Ağrı, Van-Revandiz bölgelerinde komutanlık yapmıştır. Kürtler konusunda şunları yazar : "Eski tarih, 'Kürt' adlı bir millet kaydetmiyor. Asur kitabelerinde 'Kürt' adına tesadüf edilmiyor, bunun için "Kürt' kelimesi bir milleti kanıtlamıyor. Asur kitabeleri, vaktiyle bu bölgede Lu Hurdu adlı bir Türk hükümeti bulunduğunu... "(Van ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1982, s.9-19) Görüldüğü gibi inkârcılık ve tahrif atbaşı yürütülmektedir "alternatif tarih" tezlerinde.

Benzer görüşler Genelkurmay Başkanlığı’nın 15750 sayı ve 16 Mart 1946 tarihle Piyade Okulu için hazırladığı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbay'ın imzasıyla sunulan bir yönlendirme broşürünün 1-4. sayfalarında şöyle ifade ediliyor: "Asur kitabeleri bu mıntıkalarda(Yukarı Mezopotamya) Lahordu adlı bir Türk hükümeti bulunduğunu ve.. 3000 bin yıllık tarihinin kısaca gözden geçirilmesiyle de anlaşılıyor ki 'Kürt' diye bir millet yoktur. Asılları Turanlı olan bu halk...." Biz burda, sadece Türklerin Anadolu'ya geliş tarihlerinin her yıl kutlanan M.S.1071 Malazgirt Savaşı'yla olduğunu anımsarsak, Yukarı Mezopotamya’da 3000 bin yıllık Türk hükümetinin bulunmasının imkansızlığını da kavrarız.

Emekli Jandarma Albayı Nazmi Sevgen İran'ın Kürt tezlerine karşılık Türk devletinin resmi görüşünü, 1970'de askerler için düzenlenen "Doğu'da Kürt Meselesi" adlı konferansta dile getirir:"Ne Asur ne Urartu yazıtları Kardu-Kürdo veya benzeri isimde bir varlıktan söz etmemiştir. Oysa Kürt adına Kurt İlhanı Alp döneminde Elegeş yapıtlarında rastlanır ki, bu Kültlerin aslen Türk olduğunun kanıtıdır..."!!!

Osmanlı Devrinde Dersim İsyanları'nı 1937'de yazan Kurmay Binbaşı Burhan Özkök de "Halk kök itibariyle Türktür. Fakat., siyasal, tarihi ve idari bazı sebepler ve daha doğrusu hatalar yüzünden halkın hakiki benliği asırlarca unutturulmuş ve bunlar (Kürt) tabiriyle başka bir mevcudiyet, başka bir milliyet ve manasız bir varlık atfedilmiştir..." (S.3-4) Bir şey yoktan varedilemeyeceğine ve "manasız bir varlık" diye bir şey olamayacağına göre, Kürt'ün tarih derinlikliklerinden süzüle süzüle günümüze nasıl geldiği sorulabilir, bu iddiayı geçersiz kılmak için.

Biz örneklere dönelim. "Kültlerin tarihinin olmadığı ve halk / ulus olarak yokluğu" yolundaki yanlış tezleri ileri sürmek için Osmanlı yönetimden beri birçok paşa, general, albay, askeri doktor, yarbay, binbaşı vs., çeşitli yazılar yazdı. Bunun bir değerlendirmesini 25 Ağustos 1991 tarihli 2000'e Doğru dergisinde "Subaylar Kürt Dersine İyi Çalışıyor" başlığı altında yaptık.

Ancak konuya el atan sadece askerler olmadı. Siyaset adamları ve devletin sivil kurumları da bu sorunu inkârcılık temelinde ele aldılar. İsmet İnönü, konuyu bilerek çarpıtanlar arasındadır. İnönü Lozan görüşmelerinin (1922) Musul'a ilişkin konusunda İngiliz temsilcisi Lörd Curzon'a yazdığı mektuplardan birinde, şu görüşü ileri sürer: "Yezidiler Kürttür, doğal olarak gelenek ve görenekleri Kürtlerinki gibidir. Aralarında yalnız mezhep aynlığı vardır... Yezidilerle Kültleri birbirinden ayırmak ayn tutmak haksızlık olur.... Kürt halkı İrani değil Turani kökenlidir. ...Tarihin çok eski dönemlerinde Asurların hakimiyetindeki dağılmalarda, Turani kökenli bir halk olan 'Gudu'lar oturuyorlardı. Üstün savaşçı olan bu halkın, savaşçı anlamına gelen ismi Asurcaya çevrildiğinde 'Gardu' ya da 'Kardu' anlamına geliyordu ki bu kurt kelimesinin geldiği yerdir." (Hasan Yıldız, Fransız Belgeleriyle Sevr-Lozan,Musul üçgeninde Kürdistan, Koral Yayınları, Mayıs 1991 s. 138) İnönü, Yezidileri Kürtlere, Kürtleri de Türklere bağlayarak resmi ideolojiye doğru ilk adımını atmaktadır.

Kurtuluş Savaşı boyunca 'Kürt' milleti, 'Kürt' deyimini elverdiğince Osmanlı / İslam unsurları çerçevesinde kullanmaya özen gösteren Mustafa Kemal, taktik bir aldatmaca olan "Kürtlere özerklik" yolundaki vaadini tutmaması bir yana; yavaş yavaş söylediklerinden geri adım atmıştır. Savaş yıllannda "Kültleri, Çerkezleri, Lazları.. vs kapsayan Türkiye milleti" deyinimlerini özel olarak "Kürt-Türk kardeşliği" biçiminde vurgulayan M. Kemal, köprüyü geçtikten sonra "ayıya dayı demekten” vazgeçmiştir. Örneğin 1 Mart 1923 tarihli bir konuşmasında "Türk milleti" ifadesini bilerek kullanır; 29 Ekim 1923'te ise "Türkiye milleti" demekten tümüyle vazgeçer. Artık Kürt-Türk yok, Türk vardır. Nitekim 1923 Diyarbakır konuşmasında, "Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatlarıdır.."der M.Kemal. Bu ibare, bugün bile Diyarbakır kent girişindeki büyük bir tak üzerinde yazılı durmaktadır.

27 Mayıs lideri Cemal Gürsel de, hızlı Atatürkçü, milli inkarcı ve tarihsel bilgisi dar gözlemlere dayanan ve ortaokul kültürünü aşmayan dönek Kürt M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" adlı kitabının 4. baskısına 1961'de yazdığı sunuşta, "Dünya üzerinde Kürt diye adlandınlabilccek müstakil hüviyetli bir ırk yoktur" demektir.
Ünlü Türk-İslam sentezinin mimarı Cuntacı Kenan Evren'in 1980-81 yılları arasındaki söylev ve demeçleri de farklı değildir: "Kürller, Orta Asya'dan gelen Türk kavimlerinin bir koludur."

Dönek M. Şerif Fırat ise Kürtlerin sadece Türk değil, "Türkoğlu Türk" olduğunu ileri sürerek, Erzincan tarihini yazan Vali Ali Kemali'nin görüşlerini eleştirir: "Erzincan Valisi Ali Kemali; bu eserini, yabancı bir silah gibi Dersim halkı üzerine uzatmış, onları Kürt Kızılbaş diye vasıflandırıp Türklük duygularını tamamen silmiş, yanlış duygularını kabartmış ve belki de bu halkın son felakete sürüklenmelerine sebep olmuştur." (s.27)... İyi mi?



Âli Kemal'in Notları Üzerine

Bu inkarcılık ve sözde "alternatif tarih" yazma çabalan karşısında, kitabımızda yer alan Kültlerin Kökeni'ne ilişkin Erzincan Valisi Ali Kemali'nin görüşleri başka bir önem kazanmaktadır. Ali Kemali, Kemalist bir idareci olarak her şeyden önce gerçekçidir. Gördüğü şeyleri büyük ölçüde gerçek biçimde aktanr. Önemli saptamalarda bulunur. Kültlerin kökeni konusundaki tespitleri de esas olarak doğrudur. Bu arada tanık olduğu Erzincan ve Dersim'in toplumsal yapısını iyi biçimde gözlemler; tarihe malolacak, toplumbilimcilere ve siyasi araştırmacılara yol gösterecek belge ve kanıtlar sunar. Aynca Koçgiri ve Plümer ayaklanmalarına uzaktan/yakından tanık olmuş bir görevli olarak, olaylan bir tarihçi gözüyle sunmaya çalışır. Kuşkusuz, tarihçilik de Ali Kemali'nin "milli ve siyasi "süzgecinden geçirilir. Vali burada tam tarafsız değil, devletin adamıdır. Ancak harekâtı bizzat yöneten veya kışkırtan bir komutan, siyaset adamı ve istihbarat ajanı konumunda da değildir. Mezhepçilik yapmaz; Kızılbaş, Alevi kurumlarını incelerken dinlediklerini dar pratik içinde aktarmâya çalışır. Kültlerin kökeni konusunda da kaba ve şoven bir miliyetçilik görülmez Ali Ke-mali'dc. İnce ırkçıdır o. İnkarcılıkla yumuşak geçişler yapar. Kültlerin yaşadığı bölgeleri Kuzcy-Güncy-Doğu Kürdistan diye ayırmaktan çekinmez.
.....




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues