ÖNSÖZ
Seksen yıllık ömrüm acı olaylarla geçti. Dünyaya gözlerimi 1937-38 Dersim katliamında açtım. Acı olaylar ve yokluk nedeniyle ben ve yaşıtlarım ne çocukluğumuzu ne de gençliğimizi yaşayabildik. 1937-38 katliamından sonraki yıllarda hayatta kalabilen Dersimli yaşlılar bir araya geldiklerinde katliamın acı olaylarını konuşurlardı. Ben de can kulağıyla onları dinlerdim. Kafamda "Niçin?” “Neden?” diye soru işaretleri oluşurdu. Lise yıllarında Kürt ve Kürdistan sorunuyla tanıştım. 1960 yılında Elazığ Lisesi son sınıfındaydım. Her cumartesi günü Seyit Rıza ve arkadaşlarının idam edildiği meydana gider, bakar, ağlardım. Üniversite yıllarımda cumartesi günleri Harbiye’ye gider, orada tutuklu olan Dr. Şivan (Sait Kırmızıtoprak) ve arkadaşlarının kirli çamaşırlarını getirip yıkardım. 1960’larda Deng gurubu derken kendimi Kürt sorununun içinde buldum. 1979 sıkıyönetim ve 1980 Cunta dönemlerinde bir avukat olarak polis merkezlerinden sıkıyönetim mahkemelerine, mahkemelerden cezaevlerine koştum. Yaşanan katliamlar ve zulüm küçük yaşta dinlediğim Dersim katliamı ile ilgili olayları gözlerimin önünde tekrar tekrar canlandırdı. Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemelerinde Mehmet Hayri Durmuş, Mazlum Doğan ve Kemal Pirlerin zulme rağmen “Kürdistan!” diye haykırışları Kürdistan için bir dönüm noktasıydı. Yeni bir umut doğmuştu. Bir avukat olarak onları canla başla savunmamı suç saydılar. Beni de tutuklayıp işkencelerden geçirdiler. Sonra yasaklar ve zoraki sürgün geldi. Bugün, seksen yaşımda doğduğum topraklara hasret bir şekilde gurbette yaşıyorum. Çok acı çektim, ama yaşadıklarımdan hiçbir zaman pişman olmadım. Şimdi yeniden başlasam yine aynı mücadeleyi verirdim. Diyarbekir Zindanı direnişleri, yaşamımda gurur duyduğum ve umutlandığım olaylardı. Bitirmeden bu kitabın hayat bulmasına katkıda bulunan insanlara teşekkür etmek istiyorum. Anılarımı hiçbir karşılık almadan düzenleyen, redakte eden, mizanpajmı yapan ve kapağını hazırlayan Sayın Cemil Gündoğan’a şükranlarımı sunuyorum. Yine anılarımın basımma yardımcı olan tüm dostlarıma tek tek teşekkür ediyorum. Şubat 2017 Stockholm
Bölüm I
Katliamdan Sonra Dersim
Dersim merkezine bağlı Pirgiç köyünün Pulo Sur mezrasında doğmuşum. Nufus kayıtlarında 1939 doğumlu olarak görünüyorum. Fakat bu tarih doğru değildir. Annem, doğumumla ilgili olarak bana, “1937 yılının kasım ayında hatırlayamadığım bir gündü, baban tarlada çift sürüyordu, ben ahırı temizliyordum. Sancılarım tuttu, sen o ahırda doğdun” demişti. Doğduğum yıl pek hayırlı bir yıl değildi. Türk ordusu o yıl Dersimde kapsamlı işgal harekâtına başlamış, halkı silahsızlandırmış, seri katliamlar yapmış, genç-yaşlı demeden Dersim aşiretlerinin reislerini ve ileri gelenlerini tutuklayıp Elazığda hapsetmişti. Sonra bu tutukluları, adına İstiklal Mahkemesi denilen bir mahkemede sözümona yargılamış, başta Seyit Rıza ve on yedi yaşındaki oğlu Resik Hüseyin olmak üzere yedi kişiyi idam etmiş, geriye kalan ak sakallı aşiret reislerinin birçoğunu müebbet hapse mahkum edip Türkiye’nin batı illerinde bilinmeyen hapishanelere kapatmıştı. Bu insanların bazıları bulundukları hapishanelerde öldüler. Dersindiler işte bütün bu nedenlerle 1937e “serra şaye” (kara yıl) derler. ..... |