La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Çete Devlet, susurluk dosyası


Auteurs : | | |
Éditeur : Mezopotamya Date & Lieu : 1997, Köln
Préface : Pages : 242
Traduction : ISBN : 3-931885-16-X
Langue : TurcFormat : 130x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Cel. Cet. N° 1536Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Çete Devlet, susurluk dosyası

Çete Devlet, Susurluk dosyası

Hatip Dicle


Mezopotamya


Susurluk olayı, özel savaştaki tıkanmanın ürünüdür... Olayın üzerine gidilmemesi, Türkiye’yi kilitler. Bu kadar suçun işlendiği, üstelik muhasebesinin yapılmadığı, katillerin kahraman olarak nitelendirildiği bir toplumun geleceği olamaz. Suç işleyenleri en üst mevkilere atayan bir devlet, bir hukuk devleti işlevlerinden hiçbirini yerine getiremez. Ama suçluların köşe başlarını tutmaya devam etmesi ve artık herkesçe bilinen gerçeklerin üstünün örtülmesi, olayın boyutlarını çok daha büyütecektir. Öldürülen binlerce masum insanın katillerinin gizli kalmasını, yüzlerce kayıbın akibetinin „bilinmemesini“ ve diğer ağır insanlık suçlarını hiç kimse, ne gerekçeyle olursa olsun, mazur gösteremez. Çünkü toplumsal barış adaletten geçer. Bu nedenle Susurluk olayının üstü örtülemez ve örtülmemelidir. Sarsıntısı Susurluk’tan daha büyük ve daha derin olacak yeni olaylar beklenmelidir. Bu, Kürt ve Türk halkının geleceğini kazanmak için zorunlu bir görevdir.
Bu kitapta TC devletinin çeteleşmesinin tarihini, çete gruplarının uygulamalarını, gruplar arasındaki çelişkileri ve nedenlerini; aynı zamanda devletin ve toplumun neden yeni sarsıntılara mahkum olduğunu göreceksiniz.


Hatip Dicle; Politikacı. Lice’de doğan Dicle, ortaeğitimini Diyarbakır’da tamamladı ve 1979’da İstanbul Teknik Üniversitesi inşaat bölümünden mezun oldu. 1984 yılında politik görüşlerinden dolayı gözaltına alındı ve Ankara’da DAL’da bir ay işkenceli sorgudan geçirildi, 1987 yılına kadar kamu kuruluşlarında çalışması yasaklandı. 1990’da İHD Diyarbakır Şube Başkanı oldu. Ekim 1991 ’de SHP listesinden HEP milletvekili seçildi. 1992’de SHP’den istifa ederek HEP’e geçti ve HEP Genel Başkan yardımcısı oldu. 12 Aralık 1993’te DEP Genel Başkanı seçildi. Bu dönemde özel savaşın kalemşörü gazeteciler tarafından hedef tahtasına konuldu ve aleyhine büyük bir karalama kampanyası başlatıldı. 2 Mart 1995 tarihinde dokunulmazlığı kaldırıldı ve düzmece bir yargılama sonucu 15 sene ağır cezaya çarptırıldı. Dicle, halen Ankara Merkez Kapalı Cezaevindedir.


ÇETE DEVLET

Çeteciliğin tarihsel kaynakları

Tarihte Türk halkı devletle yere indi ve devletle gelişti; bunu, orduyla indi ve orduyla gelişti şeklinde de formüle edebiliriz. Bu oluşum halkı devlete ve orduya bağladı. Sonuçta devletin halk üzerinde tarihsel karakter kazanan bir etkinliği oluştu.

Ordu, Türk devletinin en etkili kurumudur. Başka halklar yerleşik yaşama geçmişken, Türk boyları henüz barbardı. Barbar boylar ordu örgütlenmesiyle geliştiler. Böylece devlet eşittir ordu oldu. Ogünden bugüne ordu, bu tartışılamaz yönetim ve denetleme ayrıcalığını korudu. Bu nedenle bugünkü çeteler olayını ve devlet kurulularındaki yozlaşmayı incelerken, orduyu suç çemberinin dışında tutan her değerlendirme yanlış olacaktır ve havanda su dövmeye benzeyecektir.

Türkiye Cumhuriyeti, Batı Avrupa benzeri bir halk hereketi ya da burjuvazinin feodaliteye karşı güçlü başkaldırısıyla oluşmadı. Böyle olunca toplumda kurumlaşmış güçlü bir demokrasi geleneği, burjuva hukuk ve adalet sistemi oluşmadı. Susurluk gibi toplumun temellerini sarsan olayların üzerine bile hukuk sisteminin ve toplumun gidememesinin önemli nedenlerinden birini burada aramak gerekir.

Türk devleti, hep başka halklara ait değerleri gaspetti; topraklarına el koydu. Selçuklular ve Osmanlılar’da da böyleydi; Türkiye Cumhuriyeti’nde de bu böyle oldu. Neticede ırkçılık ve bu temelde birleşme, devletin topluma da yaydığı ortak bir psikolojik davranış haline geldi.
Türkiye Cumhuriyetinin elinde kala kala Kürdistan ve Kürt halkı kaldı ve sıraladığım dört özellik Kürt halkı üzerinde toplandı; yani Türk ırkçılığı, anti demokratizm, özel savaş yöntemleri ve diğer her türlü baskısının deneme alanı Kürdistan oldu.

Özel örgüt geleneği

Türkiye Cumhuriyeti’nde özel örgüt geleneği, birçok cumhuriyet kurumu gibi Osmanlı İmparatorluğu’na dayanır. Osmanlılarda ilk ciddi örgüt “Teşkilat-ı Mahsusa (Özel Örgüt)” adıyla 1909 yılında kuruldu ve 1918 yılına kadar varlığını sürdürdü.1 Teşkilat-ı Mahsusa, bir istihbarat örgütünden çok askeri bir eylem örgütü oldu ve iktidar partisi İttihat-ı Terakki Partisi’nin (1908-1918) bir örgütü gibi çalıştı. Osmanlı İmparatorluğu dağılınca, Teşkilat-ı Mahsusa artıkları “Karakol Örgütü”nü kurdular (5 Şubat 1919). Bu örgütün İttihat-ı Terakki’ye dayanması ve cinayet işleme kapasitesi Mustafa Kemal’i korkutur. Mustafa Kemal 1920’den başlayarak kendine bağlı özel örgüt kurmaya başlar. İlk örgütün adı “Hamza Grubu”dur (1 Aralık 1920).2 Ancak bu dönemde kurulan örgütler, Batılı ülkelerde görüldüğü türde dış istihbarat amaçlı değildir, yazılı amaçları öyle kaydedilse bile daha çok tarafların iktidarı elde tutmak için birbirine karşı kullandıkları örgütler niteliğindedirler. Mustafa Kemal’e bağlı Topal Osman ya da Laz Osman çetesi vardır. Mustafa Kemal bu silahlı örgüt vasıtasıyla hem korunmakta, hem de gerektiğinde Ankara’daki rakiplerini öldürtmektedir. 18 Temmuz 1920 tarihinde kurulan Askeri İstihbarat Örgütü (P Teşkilatı), muhaliflere karşı işlediği cinayetlerden dolayı kuruluşundan 8 ay sonra lağvedilir. Mustafa Kemal’in emriyle 28-29 Ocak 1921 ’de Karadeniz’de TKP Başkanı Mustafa Suphi ve 15 arkadaşını öldüren Yahya Kahya çetesinin bu örgütten olduğu ileri sürülmektedir. 1
Nisan 1921 tarihinde ordu bünyesinde bu defa “Tedkik Heyeti Amirlikleri” ismi altında gizli örgüt kurulur.

Mustafa Kemal’in kurduğu ilk ciddi istihbarat örgütü “Mim Mim Teşkilatı” ya da “MM Grubu”dur(3 Mayıs 1921). Bu teşkilatın tüm üyeleri Mustafa Kemal’in tarafına geçen eski İttihatçılar ve Teşki-lat-ı Mahsusa yöneticileri ve üyeleridir. Bunlardan biri Mustafa Muğlalı’dır. Orgeneral Mustafa 1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinin köylerinde 33 silahsız Kürt köylüsünü kurşuna dizdiren kişidir.
Türkiye’de daha esaslı istihbarat örgütü olan “MAH (Mille Amele Hizmetleri ya da Milli Emniyet Hizmetleri)”, 1927 yılında Genelkurmaylığa bağlı olarak kuruldu. Elemanları polis kadrosunda olan MAH’ın adı 6 Temmuz 1965 tarihinde MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) olarak değiştirildi.3

Özel Harp Dairesi (ÖHD)

Türkiye 1952 yılında NATO'ya girdi. Aynı yıl Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla özel örgüt kuruldu. Bu örgüt, tüm NATO ülkeleri ve ABD müttefiki ülkelerde kurulan kontrgerilla örgütü “Süper NATO Örgütü” ya da yaygın ismiyle “Gladio”dur. 1965 yılında örgütün adı Özel Harp Dairesi olarak değiştirildi. ÖHD, Genelkurmay 2. Başkanı’na bağlıdır. 3 Aralık 1990 tarihinde Ankara Genelkurmaylık binasında basına brifing veren Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı Korgeneral Doğan Beyazıt ve Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Kemal Yılmaz, ÖHD için Özel Kuvvetler Komutanlığı ismini kullandılar.4 Ancak kamuoyu Türk kontrgerillasını ÖHD ismiyle bilmektedir.

ÖHD’nin örgütlenmesi

ÖHD’nin amaçları diğer NATO ülkelerindeki benzer örgütler gibi “bir komünist işgal ya da kalkışma durumunda iç mukavemeti örgütlemek” şeklinde tanımlanıyorsa da, Türk ordusunun tarihsel karakterinden dolayı diğerlerinden oldukça değişiktir. ÖHD, sadece gizli özel bir askeri örgüt değil; aynı zamanda hem ekonomik, siyasi ve hem de istihbarat gücüdür; yani kontrgerilla örgütlenmesi bir konsepttir, siyasi partiler, istihbarat, eğitim, basın, dini kurumlar ve hukuk sisteminin içinde örgütlüdür ve anayasa dahil tüm gerekli yasa değişikliklerini bile yapmakta, yasaları kendi faaliyetine göre düzenlemektedir.

Kontrgerilla hem bir taktik, hem de örgüttür. Sabotaj, suikast, kaçırma, sorgu, işkence, öldürme yöntemleri ve psikolojik savaş eğitimden geçirilen, en etkili silahlarla donatılan, özel -ama sınırsız-fonlarla beslenen kontrgerilla örgüt olarak biri yüzeydeki resmi, ya da üniformalı, diğeri gizli olan, ya da yeraltı teşkilatı denen iki örgütlenmeden oluşmaktadır. Yüzeydeki örgüt, gerilla savaşına göre eğitilir ki, bunlara karşı-gerilla anlamına gelen kontrgerilla denmesi’ bu nedenledir. Yeraltı örgütü ya da birimleri, polis, istihbarat ve ordu örgütleri içindeki özel birimler ve bunlara bağlı para-militer güçlerdir. Birincilerden resmi üniforma taşımamalarıyla ayrılan bu birimlerin en önemli özellikleri; faaliyetlerin kanuna tabi olmamasıdır. Bu birimler yasa üstü güçlerdir.

Devlet literatüründe bu kişiler „vatanseverdir”, hatta sıradan vatanseverler de değil, en ileri vatansever, en çok hizmet sunan vatanseverlerdir! Bu vatanseverlik neye göre ölçülüyor? Yazımızın akışı içinde açıkça görüleceği gibi insan öldürmekle, daha doğrusu Kürt öldürmekle ölçülüyor. „Ne kadar Kürt öldürürsen, o kadar vatanseversin!” Şimdiye kadar Kürt öldürmekten yargılanan tek polis ve askerin olmaması savımızın abartı olmadığını göstermektedir.

ÖHD’nin pratiği (1952-1984)

Kıbrıs adasının işgali, askeri darbeler ve 1970’lerde sosyalist, demokrat ve Kürt yurtseverlerine karşı işlenen cinayetler ÖHD’nin 1984 yılına kadar olan pratiğinin kaba özetidir. ÖHD, Kıbrıs adasını işgal için iki örgüt kurdu. Bunlardan biri askeri diğeri siyasidir. Askeri örgütün adı: Türk Mukavemet Hareketi’dir (TMT). Bu örgütün dört yöneticisinden üçü ÖHD’li subaylar Rıza Vuruşkan, Kemal Tanrısevdi, Burhan Nalbantoğlu, dördüncüsü de Rauf Denktaş’tır. 1957 yılında dönemin Başbakanı Adnan Menderes ile Kıbrıs Türk toplumunun lideri Dr. Fazıl Küçük arasında yapılan görüşme sonunda kurulan TMT’nin amblemi Türk faşistlerinin sembolü olan Boz-kurt’tur. Siyasi örgüt ise 28 Ağustos 1954 tarihinde kurulan Kıbrıs Türktür Derneği’dir. Bu örgütün başında ABD kayıtlarına göre 1953 yılında Türk istihbarat teşkilatına giren Hikmet Bil ve yine istihbarat elemanı olan Kamil Önal vardı.5 Hikmet Bil halen Hürriyet gazetesinde yazarlık yapmaktadır. Bu defa aynı çalışmasını Kürt halkına karşı sürdürmektedir. TMT, Kıbrıs’ta 10 bin kişilik silahlı milis gücü kurdu ve provakasyonlarla iki toplum arasında çatışmaları körükleyip işgalin zemini hazırlarken; Kıbrıs Türktür Derneği gösteriler ve propaganda ile halkı şovenizme boğup işgale hazırladı.

Bu olaylar, ÖHD’nin Kıbrıs’ı işgal planını yansıtmaktaydı. Türk devleti, başından beri Kıbrıs planı “taksim”, yani adayı toplumlara göre bölme şeklindeydi. Selanik’teki Türk konsolosluğunda koruma görevlisi olan Hasan Uçar ile Oktay Engin isimli öğrenci, 6 Eylül 1955 gecesi Selanik’te Mustafa Kemal’in müze olarak kullanılan evine bomba attılar. Bu planlı provakosyonu bahane eden Kıbrıs Türktür Derneği, 6-7 Eylül 1955 tarihlerinde, İstanbul’da Yunanlılara karşı kanlı kitlesel saldırı başlattı. İstanbul ve İzmir’de Yunanlılara ait işyerlerinin %90’ı (4212 işyeri, 21 fabrika, 12 otel, 97 resturant, 23 ambar), evlerin %10’u, kiliselerin %90 (73), okulların %75’i tamamen tahrip edildi. 16 Yunanlı öldü, 32'si yaralandı, 200 kadın tecavüze uğradı/1 Türkiye’deki Yunan nüfusu 100 binden 3 bin 500’e indi. Bu örgütler, 1974 Türk işgalinin zeminini yarattılar ve işgal edilen Kıbrıs parçası Türk kontrgerillasının bir üs’sü haline getirildi.

ÖHD, 20 yıl içinde üç darbe yaptı. 27 Mayıs 1960, darbesinin iki ürünü hiç bir uygar ülkede benzeri olmayan, devletin asıl yönetim birimi Milli Güvenlik Konseyi (MGK) ile MİT oldu. 12 Mart 1971 darbesinin önemli ürünü sol-demokrat güçlere karşı cinayet örgütü olan MHP’dir. 12 Eylül 1980 darbesiyle ordunun herşeye egemen olmasını sağlayan yasa düzenlemeleri yapıldı.

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi ve kontrgerilla örgütleri PKK, 15 Ağustos 1984 tarihinde Türk askeri ve siyasi hedeflerine karşı silahlı saldırılar yaparak Türk devletine karşı Kürt halkının ulusal kurtuluş direnişini başlattığını ilan etti. Bunun karşılık ÖHD özel savaş stratejisini hayata geçirdi. Bu stratejinin adı “Özel Harp" ya da “Düşük Yoğunluktaki Savaş”tır. Bu savaş özel yasalar, politikalar ve özel örgütlerle yürütülmektedir:

Resmi kontrgerilla birlikleri

ÖHD’li Korkut Eken’e bağlı kurulan bu birlikler, başta tanımladığımız kontrgerilla örgütlenmesinin yüzeydeki birimleridir. Özel eğitimli elemanlardan oluşmaktadır. Başta ÖHD’ye bağlı elemanlardan oluşan bu birliklere sonradan, itirafçılar, MHP’liler ve köy korucuları da alındı. Bu birliklerin deneyi, diğer kontrgerilla birimlerinin oluşmasına zemin hazırladı.

JİTEM

Kısa adı JİTEM olan Jandarma İstihbarat Birimi, 1985 yılında faaliyete başlamasına rağmen, bu isim 1987 tarihinden itibaren kullanılmaya başlandı. JİTEM’in yönetimine Binbaşı Ahmet Cem Ersever atandı ve örgüt kanlı pratiğinden dolayı onun adıyla özdeşleşti. PKK itirafçılarını da tetikçi olarak kullanan JİTEM’in karargahları tüm askeri birliklerdir. Sivil kiyafetler içindeki bu vurucu birimler, Kürdistan’da sivillere yönelik faili meçhul cinayetleri ve gözaltında kayıp olaylarını başlattılar. JİTEM, özel örgüt geleneği içinde en korkuncu ve adı cinayetlere eş değer kontrgerilla örgütüdür. JİTEM aynı zamanda son olaylar üzerinde en fazla etkisi olan örgüttür.
JİTEM şefi Ahmet Cem Ersever, özerk davranınca 5 Kasım 1993 tarihinde iki yardımcısı Mustafa Deniz ve Neval Boz ile birlikte öldürüldü. İnfazları yapan birim, Ersever’in yazdığı “Şeytan Üçgeni”ni çağrıştıracak şekilde üç cesedi Ankara’nın üç çıkışına bırakmışlardı. Başbakan Tansu Çiller, olaydan sonra yaptığı açıklamada, “iç hesaplaşma” olarak değerlendirdi. O zaman kimse “kimin hesaplaşması olduğu”nu tartışmaya cesaret edemedi. Ancak Susurluk Kazası sonrası gelişmeler gözönüne alınınca kontrgerilla birimlerinin koordinesi ve eylemlerde Korkut Eken’in insiyatifli duruma geldiği görülür. Cem Ersever’in bu yeni düzenlemenin kurbanı olduğunu, dolayısıyla cinayetin arkasında MGK’den yetki alan Korkut Eken’i görmek zor olmamaktadır.

Özel tim

Özel tim 1985 yılında kuruldu. Polis statüsünde olan bu güç şehirlerde kitle eylemlerine ve kırlarda özel eylemlerde kullanıldı. 1993 yılında özel tim özel orduya dönüştürüldü ve MHP’nin bir nevi silahlı örgütü haline getirildi. Bu değişime ÖHD karar vermişti. Çünkü, aynı tarihte MHP „gizli“ bir kararla devletin koalisyon gücü haline getirildi. Şehirlerde insiyatifi ele geçiren özel tim, bu yeni düzenlemeyle infaz, fidye ve diğer mafya olaylarında öne geçti. Özel timin bu kadar hızlı „yozlaşmasının“ önemli nedenlerinden biri, dayandığı de-classe, ırkçı ve çoğu suç işlemeye hazır toplumsal kesimdir. Özel tim şehirlerdeki kitle katliamlarına damgalarını vurmaktadırlar.
Özellikle 1992 yılında Cizre, Nusaybin ve Şırnak’taki gösterilerde halka ateş açıp en az 100 kişiyi öldüren birimler bunlardır. Özel tim, Türk kontrgerilla birimleri arasında başta Almanya ve ABD olmak üzere NATO’nun büyük devletlerinin eğitim ve donanımla en fazla destekte bulunduğu birimlerdir.

Köy korucuları

ÖHD, savaşı yerelleştirmek için köy korucularını oluşturdu. 26 Mart 1985 tarihinde Köy Kanunu’nun 74. maddesi’ne yapılan iki ekleme ile koruculuğun önündeki yasal engelleri kaldırdı. Değişiklik 18715 Sayı ile 4 Nisan 1985 tarihli Resmi Gazete’de çıkarak yürürlüğe girdi. 24 Ekim 1986 tarihinde de köy korucuları için İçişleri Bakanlığı tarafından yönetmenlik oluşturuldu.

Köy korucularının birinci kaynağı aşiretler; İkincisi eşkiya, haydut gibi de-classe olmuş köylüler; üçüncüsü de baskıyla silah almaya zorlanan köylülerdir. Çıkar ve şiddet, köylüleri korucu yapmak için kullanılan temel yöntemlerdir. Sayıları bugün 67 bini bulan köy korucularının tümü gönüllü değilse bile, Kürt halkını içten bölen ve Kürt halkının kalbine sokulmuş kanlı bir bıçak durumundadırlar.

İtirafçılar

ÖHD tarafından hazırlanan ve halk arasında “İhanet Yasası” olarak isimlendirilen “Pişmanlık Yasası”, 5 Haziran 1985 tarihinde TBMM ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak “3216” sayı ile kanunlaştı. Bu yasadan yararlanan PKK’liler’in cezası kontrgerilla birimlerine girmeyi kabul etme koşuluyla indirilmektedir. İtirafçılar ilk olarak 1985 yılında JİTEM Şefi Ahmet Cem Ersever tarafından kullanıldılar ve başlangıçta askeri karargahlara bağlı tutuldular. Cezaevinde olanları özel koğuşlarda tutuldular. İtirafçılar OHAL Valiliği’nin onayı dahilinde gerektiğinde cezaevinden çıkarılıyor ve eylemlere gönderiliyorlar. JİTEM itirafçıları kullanmaya devam ederken, 1993 yılıyla birlikte itirafçılara polis kimliği verildi, özel harekat timlerine de -ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan özel birimlere- alındılar. 1994 yılıyla birlikte Cizre, Diyarbakır gibi şehirlerde MHP teşkilatlarını örgütleme görevi de itirafçılara verildi. Cinayetler özellikle itirafçılara işletilmekte, aynı zamanda kontrgerillanın uyuşturucu ve fidye işleri de bunlara yaptırılmaktadır.*

MİT

Yasal olarak Başbakanlığa bağlı gösterilmesine rağmen, iç tüzüğüne göre elemanlarının 1/3’ünün askeri kökenli olması zorunluluğu olan, terfileri Genelkurmaylık tarafından belirlenen, bu yazının hazırlandığı tarih itibariyle sonuncusu Sönmez Koksal (1992-...) hariç, tüm müsteşarları asker kökenli olan MİT, istihbarat örgütü olmasına rağmen, bir eylem örgütü olarak da işlev görmektedir.

İlk özel cinayet örgütü geleneğini başlatan MIT’tir. 1982 yılında MİT yöneticilerinden Mehmet Eymür’e bağlı özel örgüt kuruldu. Örgütün amacı ASALA militanlarına karşı mücadele etmek olarak belirlendi. Eymür bu iş için Cunta Lideri Kenan Evren ve MİT’çi damadı Erkan Gürvit’ten destek aldı.7 Özel birimi eğitme görevi Korkut Eken’e verildi. Aynı zamanda sabotaj uzmanı olan Eken, bu iş için MHP’li militanları eğitti ve konuyu işleyen araştırmacılara göre “bir iki yerde eylem yaptı.”8 PKK mücadelesi gelişince 1986 ve 1987 yıllarında yine Mehmet Eymür, Hiram Abas ve Korkut Eken tekrar özel birim kurdular. 1994 yılında Eymür’e bu defa “Türkiye dışında PKK yöneticileri ve destekçilerine karşı MOSSAD türü eylemler yapmak”9 şeklinde tanımlanan örgüt kurdurulduğu açıklandı. Eymür bu dönemde aynı zamanda Başbakan Tansu Çiller’in istihbarat danışmanı görevini yürütüyordu. Örgütün kuruluşuyla ilgili basında çıkan haberlerde “Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı İstihbarat Dairesi ile MİT’in yeni birimleri arasında koordineli çalışmalar yapılacak"10 denilmekteydi. Bu açıklama Susurluk kazası sonrası gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde anlam kazanmaktadır. Çünkü Emniyet Genel Müdiirlüğü’ne bağlı özel birimin varlığı ortaya çıkmış, MİT durumu dengelemek için Türkiye dışında özel eylem sahasını almak istemişti. MİT’in başından beri, cinayetlerden uyuşturucu ticaretine kadar işin içinde olduğu TBMM Susurluk Komisyonu soruşturmasında da ortaya çıktı. Komisyona ifade veren Emniyet İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı** şunları söyledi: “Terörle mücadelede hukuk içinde kalınarak bir yerlere gidilemediği görüldü. Bunun üzerine hukuk dışı bir yapılanmaya gidildi. Bu örgütlenme daha sonra çete halini aldı. Karar devletin üst kademesinde alındı. Bu kademenin arkasında kim vardı onu bilmiyorum. Bu yöntemi ilk olarak JİTEM kullandı.
JİTEM’den olan Cem Ersever’e 'bu işleri siz mi yapıyorsunuz? diye sordum, inkar etmedi. Sonra MİT, ardından Emniyet bu yöntemi kullanmaya başladı. Mehmet Ağar kendine bağlı bir ekip kurdu. Ağar’ın ekibinden Korkut Eken, ülkücü olarak bilinen sivil güçlerin, İbrahim Şahin polis örgütlenmesinin başına geçti. MİT’te Mehmet Eymür de örgütlenmesini Yüzbaşı Kaşif ve Duman Fırat ile gerçekleştirdi.”11

* İtirafçı tetikçiler bölümüne bkz, s. 131.
** 1956 Pazarcık doğumlu olan Hanefi Avcı, 1976'de Polis Ensitüsünü bitirdi. 1976-84 arasında Mersin’de çalıştı. 1984-92 döneminde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi Müdürlüğü görevini yürüttü. Avcı, bu sürede PKK itirafçılarına kimlik ve silah verdi, birçoğunu cezaevinden çıkararak eylemlerde ve istihbaratta kullandı. 1992’den sonra İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü ve Emniyet Müdür Yardımcılığı görevlerinin ardından, I996’da Emniyet İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcılığına atandı. Avcı, Susurluk kazasından sonra yaptığı açıklamalar ve istihbarat birimleri arasındaki çelişkiler nedeniyle Temmuz 1997’de görevinden alındı.

Antiterör polisi

Nisan 1991 tarihinde çıkarılan Antiterör Yasası’na bağlı olarak siyasi polisin adının değiştirilmesiyle oluşturuldu. Antiterör polisi, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’nin veri ve olanaklarına dayanmaktadır. MİT’e göre daha köklü bir istihbarat örgütü olması, halkla içiçe bulunması ve MİT’e göre eylem olanağı yasal olarak mevcut olduğundan, konunun birçok uzmanı Emniyet’in istihbaratını MİT’en daha etkili saymaktadır. Gazeteci Tuncay Özkan, MİT üzerine incelemesinde bu örgütün tarihi üzerine şu bilgileri vermektedir: ,,1937 yılında Önemli İşler Müdürlüğü adıyla kurulan Emniyet istihbarat örgütü, 1958 yılında profesyonel örgüte dönüştürüldü. Ancak ordu emniyet istihbaratının bu açılımını kabul etmez, Ankara, İzmir, İstanbul ve Hatay’a yerleştirilen birimleri dağıtır. 1963 yılında on ilde on birim kurulur. Örgütün adı 1970 yılında Daire Başkanlığı, 1975 yılında İstihbarat Başkanlığı, 1983 yılında ise İstihbarat Daire Başkanlığı olarak değiştirilir."12 1970’lerde Bülent Ecevit hükümeti döneminde kurulan ve isimleri işkence ve sorguda ölümlerle ünlü Derin Araştırma Laboratuvarı (DAL) birimleri bu örgüte bağlıydılar. Bu örgütlenmeye dayanan Emniyet üst düzey yöneticileri, istihbarat, istihbarata dayanan operasyonlar ve mafyanın denetiminde büyük olanaklara sahip olmaktadırlar. Emniyet istihbaratına dayanan ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı olan Antiterör polisi, son yıllarda şehirlerdeki faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıp olaylarında rekoru eline geçirmiştir.

.....




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues