La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Susurluk ve kontrgerilla gerçeği


Auteur :
Éditeur : Evrensel Date & Lieu : 1997, İstanbul
Préface : Pages : 212
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 135x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Hic. Sus. N° 4846Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Susurluk ve kontrgerilla gerçeği

Susurluk ve kontrgerilla gerçeği

Semih Hiçyılmaz

Evrensel

“Sanki bütün işlerde, ben tek başıma mı idim? Daha üstüme varırlarsa, her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim.”
Yahya Kâhya (1921’de 14 arkadaşıyla birlikte öldürülen Mustafa Suphi’nin katilinin sorgusunda söylediklerinden. Yahya Kâhya, 3 Temmuz 1922’de kimliği bilinmeyen kişilerce öldürüldü.)

“Cinayetleri ben kendi başıma mı işledim? Emir verdiler yaptım. Üstüme gelirseniz tek tek hepsini açıklarım.”
Ayhan Çarkın (75 yıl sonra I996’da, Ömer Lütfü Topal ve 91 kişiyi öldürmekle suçlanan Özel Tim görevlisinin sorguda söylediklerinden.)

Bu kitapta, Susurluk’ta ortaya çıkan gerçeklerin tüm arka planı anlatılıyor. Bu türden “illegal” devlet örgütlenmelerinin, emekçi sınıflarla burjuvazi arasındaki çelişkinin bir ürünü olarak ve emekçilerin hareketini bastırmak üzere kurulduğunu ortaya koyan kitap, dünyadaki benzer örgütlenmeleri örnekliyor. Kontrgerillanın, kuruluşundan itibaren, emekçilere karşı giriştiği eylemler de ayrıntılarıyla anlatılıyor.



BİR KAZA, “BİN BELA”NIN ÖRTÜSÜNÜ ARALADI

Susurluk kazasında, bir milletvekili, bir üst düzey polis şefi ve bir eski ülkücü katilin aynı arabada bulunduklarının ortaya çıkması, bardağı taşıran son damla oldu. Onlarca yıldan beri faili meçhul cinayetler, kitle katliamları, provokasyonlar, suikastler, gözaltında kayıpların birikimi patladı adeta. Çünkü; Susurluk yakınlarında bir kamyona çarpan araba; gece karanlığında arkadan gelen arabaların farları tarafından şöyle bir yalanınca, yıllardır bilinmeyen bunca olay birden aydınlanır gibi oldu. Farların yalayıp geçtiği kazanın görüntüsü, sıradan bir görüntü değildi. Görünen, bugüne kadar huzurun, adaletin, yasa ve hukukun koruyucusu, - bazen şiddetine maruz kalınsa da yine de geceleri o var diye güvenle uyunması gerektiği sanılan devletin görünmeyen yüzüydü. Görünen; ilkokuldan başlayarak, yaygın ve örgün eğitim kumullarının bütün imkânlarıyla, hakkı, eğriyi doğruyu, haklıyı haksızı ayıran ve olmazsa, toplumda tam bir kaosun yaşanacağı iddia edilen devletin cilası dökülmüş yüzüydü. Ki bu yüzde; devletin, sadece burjuvazinin örgütlenmiş şiddet aracı olmasının tarihi değil, aynı zamanda onlarca yıldır faili meçhul cinayetlerin, kitle katliamlarının, provokasyonların, hükümet darbelerinin, suikastlerin, tüm dünyayı zehirlemeye yönelik uyuşturucu kaçakçılığının kimler tarafından, ne amaçla yönlendirildiği, yapıldığı da silinmez bir biçimde kazınmıştı. Seçilmiş ya da seçilmemiş, ama toplumun önüne erdemin, ahlakın, dürüstlüğün simgesi olan birçok kişinin, bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, komutanların, pek çok namlı işadamının adı kazınmıştı, bu yüze. Herkesin en küçük “kusurunun” sicilini tutan ve yeri geldiğinde bu sicili cümle aleme ilan etmekten kaçınmayan devlet, kendi sicilini bu görünmeyen arka yüzüne kazımıştı.

Ama gece karanlığında araba farlarının hızla geçerken aydınlattığı kaza görüntüsünde tarih kaydı ancak, bütün bu rezaletin bazı “kareleri” olarak görülebilmişti. Ama bu kareler bile toplumsal bir infiale yol açacak kadar dehşet vericiydi. Devletin iç ve dış politikasına yön veren, son 50 yılda toplumu sarsan olayların arkasında kimi zaman ülkücü bir katil çetesi, kimi zaman en pis işlerin organizasyonu olarak mafya, kimi zaman bir provokatörler grubu, kimi zaman bir suikast timi, kimi zaman darbeci bir generaller topluluğu, kimi zaman bir infaz ekibi, kimi zaman insan avına çıkmış bir polis grubu, kimi zaman da bütün bunların hepsi olarak devlet vardı. Devlet, bu eylemlerini, NATO tarafından kurulan ve 50 yıl boyunca faaliyetlerini çeşitli adlar altında sürdüren kontrgerilla(*) aracılığı ile yürütmüştü.

Susurluk kazasının ortaya döktüğü gerçekler pek çok şeyi açıkça tarif etmiş olmasına karşın, olup bitene yaklaşımlar, devleti koruma kaygısının ölçüsüne göre değişiyor. Kimine göre; Susurluk kazasının ortaya koyduğu gerçekler, Tansu Çiller ve eşi özer Çiller ile Mehmet Ağar ve Mehmet Eymür tarafından kurulmuş bir “özel örgüt”ü işaret etmektedir. Kimine göre, örgütün kuruluşu Özal döneminde olmuş, ama Özal bu örgütü kullanma fırsatı bulamamış, örgütü kullanmak Çillerlere nasip olmuştur. Kimine göre ise bu örgüt 1970’li yıllarda, 12 Mart darbesinden sonra kurulmuştur. Ancak kan izleri daha da gerilere, ‘60’lı, 50’li yıllara doğru gitmektedir. Taylan Özgür’ün öldürülmesiyle başlayan gelişmeler, İlhami Soysal’ın kaçırılması, Kıbrıs’taki Türk Mücahit Teşkilatı adı altında gerçekleştirilen eylemler, 27 Mayıs ve 12 Mart darbesinin ortamının hazırlanmasına yönelik provokasyonları bu örgütün varlığını kabul etmeden açıklamak imkânsızdır. Zaten Pentagon başta olmak üzere ABD ve NATO kaynakları, bütün NATO ülkelerinde birer kontrgerilla örgütü kurduklarını, bu örgütü her bakımdan desteklediklerini açıklamaktan kaçınmıyor.

Olup bitenler, ortaya çıkan olgular, ABD kaynaklı açıklamalar ve bu örgüt için çalışmış “itirafçılar”ın söyledikleri, 1950’lerden itibaren bu örgütün, komünizme karşı kontrgerilla eylemi yapacak bir biçimde donatılmış NATO tarafından kurulan kontrgerilla örgütü olduğuna işaret etmektedir. Dahası, NATO tarafından kurulan ve uzun yıllar boyunca masrafları ABD tarafından karşılanan bu örgüt, sonradan Genelkurmay’a bağlanmış, Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı adlarını alarak bugüne kadar gelmiştir. Ancak, kontrgerillanın Genelkurmay’a bağlandıktan sonra da CIA başta olmak üzere çeşitli ABD ve NATO kuruluşlarıyla ilişkileri sürmüş, öyle anlaşılıyor ki; bu özel ilişkiler bugün de sürmektedir.
Susurluk kazasının arkasından ortaya çıkan ilişkiler ağı kontrgerilla örgütlenmesinin devletin askeri ve “sivil” bürokrasisi, Emniyet örgütünün kilit noktaları ile düzen partilerinin ve patron örgütlerinin en üst kademelerinden başlayarak mafya, ülkücü katiller, itirafçılar, MHP ve BBP gibi partilerin pek çok yönetici ve militanlarını da içine alan birörgütlenme olarak şekillendiğini göstermektedir. Bu kitap, bu büyük organizasyondan bir kesit sunmakta; ortaya çıkan kanıtları anlamlandırarak geçmişteki kimi önemli olaylarla bağlantılarını kurmaktadır. Eğer; ortaya çıkan izler üstü örtülmeden izlenebilirse; kontrgerilla gerçeği, Susurluk’taki kazada ortaya çıkan tabloyu masum bir görüntü sayacağımız bir dehşet tablosu olarak karşımıza çıkacaktır. (*)

(*) Bu kilabın hazırlanması sırasında, kontrgerillanın geçmişine ilişkin birçok belge ve bilgi için Sayın Talat Turhan’ın çalışmalarından yararlandık. Bu vesileyle, Talat Turhan’ın sorunun özüne yıllar önce parmak bastığını bir kez daha somut olarak gördük.



Uzun ince bir yolda

3 Kasım gecesi ‘NATO yolu olarak da adlandırılan, uçakların inmesine elverişli olarak yapılmış 6 şeritli yolda kamyonun kasasından çıkan gürültülerle başladı tartışmalar. İkinci Dünya Savaşı sonrasında sosyalizme karşı yeni mücadele yöntemleri çerçevesinde inşa edilen, NATO uçaklarının inişine müsait yoldaki kazada parçalanan mersedesin içinden, yine emperyalizmin ve NATO’nun yeni mücadele yöntemleri çerçevesinde, askeri ve siyasal amaçlarının korunması için oluşturulmuş örgütün bir birimini andıran yolcular çıktı.

Kürt köylülerine zulmetmekle ünlü bir korucubaşı, yine Kürt köylülerine karşı yaptıklarıyla dillere destan olmuş Özel Tim’in kurucusu bir polis şefi ve 18 senedir aranan, birçok katliamda parmağı olan bir katil.

Yalnızca zulmetmek değildi, ortak noktaları bu üç kişinin. Bir tanesi devletin milletvekiliydi.
Şatosundan geriye kalan zamanlarda Ankara’da milletvekili lojmanlarında kalıyordu. Bir tanesi devletin polisiydi. Polis lojmanlarıydı ikametgâhı. Diğeriyse aranan bir katildi, ama yeşil pasaport taşıyordu, yüksek dereceden devlet memurlarına verilen. İkametgâh adresi olarak da, İstanbul’daki Mecidiye Polis Karakolu’nun lojmanlarını göstermişti, silahına ruhsat alırken.

Silah deyince, bol miktarda silah da çıkmıştı siyah mersedesten. Milletvekilinin ruhsatlı silahı, polis müdürünün ruhsatlı silahı, aranan katilin ruhsatlı silahı. Bunlar ruhsatı alınmış, devletçe yasal hale gelmiş silahlardı. Bunların yanı sıra bol miktarda ruhsatsız silah ve susturucu da bulunuyordu arabanın içinde. Kısa namlulusu, uzun namlulusu, otomatiği, ne ararsan vardı. Şimdiye kadar silahların balistik muayenesinin sonuçları açıklanmadı, bu yüzden ne derece kirli olduklarını, hangi olaylarda kullanıldıklarını bilemiyoruz. Birkaç ay önce Diyarbakır’da bir haftada katledilen 14 köylünün kafalarına saplanan mermiler, bu silahlardan mı çıkmıştı, şimdilik bilinemiyor ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues