Bilmeyen ne bilsin O’nu Bilenlere selam olsun! Yunus Emre
SUNUŞ
Düzenin Yabancılaşması üçüncü baskısını yapıyor... Kimin “sağcı", kimin "solcu"olduğunu anlamak için bir turnusol kağıdı idi, Düzenin Yabancılaşması... Bu gün de bu özelliğini yitirmeden koruyor... Ve ilginçtir, giderek daha çok ihtiyaç duyulmakta İdris Küçükömer’e. İdris Küçükömer’in sağlığında anlamı değerlendirilmeyen görüşleri, bu gün değişik siyasi yelpazelerde değişik biçimlerde ifade edilmekte ve politik hayatta kullanıma sokulmaya çalışılmaktadır. İdris Küçükömer’in 1969’da şok etkisi yapacak tezleri neydi? Bu tezler bu gün de şok etkisi.yapabilir mi? İdris Küçükömer 1969’larda demişti ki; 1. Türkiye'nin “solcuları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir, tek merkezli, yukardan aşağı otoriter bir örgütlenmenin savunucusudurlar. Halkı yönetilecek sürü olarak görürler. 2. Türkiye’nin ilericileri “sağ"cenahta görülen geniş İslamcı halk kitleleridir. Onlara bu niteliği kazandıran, onların değişmeye ve gelişmeye, dönüşmeye açık olan sosyal, ekonomik istekleridir. Bu istekler üretim güçlerini geliştiricidir toplumdaki monolitik iktidar yapısını çatlatıcı ve çoğulcudur. 3.1960 Anayasası gerici, antidemokratik bir Anayasadır. 4. Bu Anayasa ’daki Milli Güvenlik Kurulu antidemokratik bir oluşumdur. Sivil iradeyi, askeri monolitik, antidemokratik topak bir güce mecbur edicidir. OYAK vb. girişimlerle ordu yürürlükteki mekanizmaya uyumlu hale getirilmektedir. 5. Türk Milli Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildir. Bir Türk-Yunan savaşıdır. 6. Yakın dönem tarihinin yeniden yazılması gerekecektir. 7. Türkiye’de "sivil toplum" ilişkilerinin kurulmasının önündeki engeller Türkiye’nin ilerici olduğu sanılan güçleridir. 8. Türk halkının demokratik yaşamı seçebilmesinin önünde genetik engeller olabilir. Çünkü yüzyıllar boyu sürekli merkezi, topak bir iktidar gücünün önünde “teba” ve "kul" olagelmiş insanlarla demokrasi kurulabilir mi? Bu nitelikteki bireyler demokrasiyi isterler mi? işte, İdris Küçükömer'in Düzenin Yabancılaşması'nda ve sonraki dönemde işlediği tezler... Bu tezlerden dolayı Küçükömer'e açıkça ilan edilmeyen "ambargo" konuldu. Eleştirmek yerine görüşleri yok sayıldı. Küçükömer "yalnızlıkla" cezalandırılmak istendi. Ünlü kitabı Düzenin Yabancılaşması'nın kısa zamanda biten birinci baskısından sonra, ikinci baskısını yapmak için yoğun baskılarla karşılaştı.. Ancak Küçükömer bu ikinci baskıyı yaşamında yapmadı... Yaptırtmadı. Üstelik büyük maddi sıkıntılar çekmesine rağmen... Çünkü, Düzenin Yabancılaşması’nda "nelerin yapılmaması"' gerektiğini ortaya koyduktan sonra, bu aşamayı aşmış, “nelerin yapılması" gerektiği konusundaki can alıcı sorularını sormuş ve bu soruların cevaplarını vermek için çalışmalarına başlamıştı. Başlanan çalışma ölümüne kadar sürdü' İdris Küçükömer’in piyasalardan yok olan Düzenin Yabancılaşması kitabı giderek ünlendi, açık artırmalara konu oldu, hem de üzerinde çalışmaya başladığı kitabı büyük bir merakla bekleniyordu.. Bu arada İdris Küçükömer, dönem dönem, Milliyette Ali Gevgilili’nin yönetiminde açıkoturumlara katılıyor ve meraklıların merakını haklı çıkaracak birbirinden pırıltılı görüşler ileri sürüyor, aynı zamanda da kuyrukluyıldız gibi arada bir yazdığı yazılarla düşünce ve siyaset hayatındaki izlenebilirliğini koruyordu. İşte elinizdeki kitap, "İdris Küçükömer Bütün Eserleri" dizisinin ikinci kitabı. Düzenin Yabancılaşmasının üçüncü baskısının daha öncekilerden bir farkı var; İdris Küçükömer'in Düzenin Yabancılaşması'na yapılan eleştirelere verdiği cevabın da bu kitap ta yer alması... Düzenin Yabancılaşması'nın günümüzde "sivil toplum projesi" ve demokrasi için uğraş verenlere önemli katkılar sağlayacağını umuyoruz.
Yücel Yaman
Düzenin Yabancılaşması -1- Türkiye Batılaşamaz
Sait Halim Paşa şöyle diyordu: "Sultan Hamid dünyaya gelmemiş olsaydı, yine kendi çağdaşları bir Sultan Hamid’in meydana gelmesine sebebiyet vereceklerdi ". Yine Sait Halim Paşa’ya göre, Meşrutiyetin, toplumun sosyal determinizm kanunlarına tabi olması şarttır. Bir milletin siyasi şekli ve faaliyeti ancak ve ancak tarihi ile, mazisi ile, tabi olduğu sosyal ve siyasi usullerle ortaya çıkar*. Benzer görüşlere, Türkiye’de, Doğucu-İslamcı akımın başlıca temsilcilerinde rastlanabilir (M. Akif bunlar arasındadır). Bu akım, son yüz yıl içinde Osmanlı Toplumuna yön vererek onu kurtarmak amacında olan iki ana akımdan biridir. Diğeri Batıcı-laik akımdır. Bu sonuncu akım tarihi gelişme içinde, İslamcı akımın sözde ve devamlı anti-tezidir. Batıcı akımın önemli yanı, gerçek bir tezin çıkmasını önleyen bir akım olarak gözükmesindedir. Gerek Doğucu-islamcı ve gerekse Batıcı-laik akımın alt grupları da vardır (Türkçülük, vs. gibi). Türkiye’de halen her iki akım da birbirine karşıt düşmüş bir halde yaşamaktadır. Bunlar arasındaki kavga ya da sürtüşme hem Osmanlıların son döneminde ve hem de Cumhuriyet döneminde halk için bir kurtuluş yolu getirememiştir. Bununla beraber, Sait Halim Paşa, Mehmet Akif gibi İslamcılar kendilerine ilerici denen Batılaşma yolunu seçenlere (Tanzimatçılara, Yeni Osmanlılara ya da Jön Türklere C.H.P.’ye vs. ye) göre daha tutarlı görünüyorlar. Ve bu bakımdan saygıdeğerdir. Batıcı-laiklerin, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde iktidarda iken ...
* T. Zafer Tunaya, İstamcılık Cereyanı, s. 56 Bununla beraber Sait Halim Paşa sonra İttihatçılara karışıp bozulacaktır. |