La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Düşünce, İnanç, Vicdan ve İfade Özgürlüğü


Auteurs : |
Éditeur : Belge Date & Lieu : 1998, İstanbul
Préface : Pages : 176
Traduction : ISBN : 975-344-167-1
Langue : Anglais, TurcFormat : 130x190 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Gom. Düs. N° 4067Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Düşünce, İnanç, Vicdan ve İfade Özgürlüğü

Düşünce, İnanç, Vicdan ve İfade Özgürlüğü

Donna Gomian,
David Harris

Belge

Donna Gomian ve Harris'in kaleme aldıkları bu önemli çalışma, Srasbourg'daki Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Divanın Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin (AİHS)
9 ve 10. maddelerine ilişkin olarak ürettikleri vak'a hukuku ve içtihatları üzerine detaylı bir anlatım sunmaktadır. Çalışmanın Türkçeye çevirisiyle, bu önemli kurumların son derece önemli olan bu konular kapsamında ürettikleri içtihatların, AİHS'ye taraf olan Türkiye de yaygınlaştırılması; bu konudaki bilgi ve kavrayışın geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu haklar altında yer alan kabul edilebilir sınırlamalar, bilhassa 10.madde altındakiler özel bir öneme sahiptirler.Yazarlar" ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü yada kamu güvenliğinin korunması amacıyla, hukukun öngördüğü ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan, formalitelere, şartlara, kısıtlamalara yada cezalara..." diyen 10. maddenin ikinci paragrafının altında yatan anlamın Strasbourg organları tarafından nasıl algılandığını analiz etmektedirler.


This important report by Donna Gomian and David Harris details the existing case-law and jurisprudence of the European Comission and the European Court of Human Rights in Strasbourg in relation to Articles 9 and 10 of the European Convention for the Protection of the Human Rights and Fundemental Freedoms (ECHR). Its translation into Turkish is intended to increase knowledge and understanding of the jurisprudence of these important institutions, as well as making more widespread in Turkey, a State party to the ECHR, the crucial issues involved.
Of particular relevance are the passages relating to the acceptable limits allowed under the Convention to these two fundamental rights, especially to Article 10.



İNSAN HAKLARI DİZİSİ

Kürt İnsan Hakları Projesi 1992 yılında kurulmuş, bağımsız, hükümetler dışı bir yapıya sahip olan KHRP, Londra’da kamu yararına çalışan bir kurumdur. Kürt bölgelerinde yaşayan insanların; ırk, din, cinsiyet, siyasal görüş ya da başkaca inanç ve görüşlerine bakmaksızın insan olmaktan kaynaklanan haklarını korumak için çaba göstermektedir. KHRP, bireylere, başvurularını Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Divanı’na götürmede yardımcı olmaktadır. KHRP’nin diğer faaliyetleri, araştırma yapmak, bölgedeki davaları izlemek, vaka bulgulama heyetlerini bölgeye göndermek ve eğitim vermekten oluşmaktadır.

Bu metin, Avrupa Konseyi’nin izniyle, Donna Gomien, David harris ve Leo Zwaak tarafından kaleme alınan "Lav/ and Practise of the European Convention on Human Rights and the European Social Charter” adlı kitabın Avrupa Konseyi, Almanya, 1996 basımının “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı (madde 9)” ve “İfade Özgürlüğü Hakkı (madde 10)” başlıklı bölümlerinden alınmıştır.

The Kurdish Human'Rights Prowect (KHRP) is an independent, non-political London based charity, founded in 1992. It is comitted to the protection of human rights of persons living within Kurdish regions, irrespective of race, religion, sex, political persuation or other belief or opinion. The KHRP assists indivuduals in bringing applications to the European Commission and Court of Human Rights. Other KHRP activities include: research, trial-observations and fact-fınding missions to the region, and training.

This text is an abstract from the chapters ‘the right to freedom of thought, conscience and religion (Article 9)’ and ‘right to freedom of expression (Article 10)’ from the book "Law and Practice of the European Convention on Human Rights and the European Social Charter”, by Donna Gomien, David Harris and Leo Zwaak, a Council of Europe publication, Germany, published with the permission of the Council of Europe.

Kurdish Human Rights Project
Suite 319 Linen Hail 162-168 Regent Street London WIR 5TB
Tel/Fax: 00.44.171.287 27 72 Tel/Fax: 00.44.171,734 49 27
e-mail: khrp.@khrp.detnon.co.uk



Foreword

The Kurdish Human Rights Project (KHRP) was founded as a result of a need created by the increasing incidence of human rights violations in the region, including the violation of the rights of freedom f expression and thought.
Turkey is bound to honour its obligations under the European Convention on Human Right (ECHR). However at present its domestic laws and jurisprudence are in direct conflict with the rights set out in the convention.

Our aim is to use the existing human rights mechanisms to ensure that the states of Iran, Iraq, Syria, Former Soviet Union and Turkey are accountable for their actions. We believe that not only can we help the individual to highlight his plight but also that we can assist the States by providing information and reminding them of their obligations under International Law.
Since our establishment we have assisted a large number of individuals to bring their cases before the European Commision and European Court of Human Rights. These include a wide range of cases involving most of the articles of the Convention, including torture, destruction and evacuation of villages-houses, disappearances, freedom of expression, thought and Association. The majority of these cases come from Kurds living in the Kurdish region of South East Turkey but also include a sizeable number from Turkish applicants, living in Western Turkey.

Through these cases we have gained valuable experience in the area of International Human Rights Law and. we are keen on sharing this expertise with our Legal Colleagues, NGO’s and other interested parties through activities such as publications and training. In addition, we believe that we can help reducing the number of petitions filed with the Commission by providing information and giving sensible advice to applicants on the conditions of admissibility of their applications, rules and procedures ofthe Convention.
It is our intention and we hope that this booklet will contribute towards the discussion on the promotion and protection ofthe rights of Freedom of expression in Turkey.

Kerim Yıldız / Londra, 2U1H998



Önsöz

Kürt İnsan Hakları Projesi (KHRP), ifade ve düşünce hürriyetine yönelik olanlarda dahil olmak üzere, bölgede, giderek artan oranda süre giden insan hakları ihlallerinin yarattığı ihtiyacın sonucunda kurulmuştur.
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) göre yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülüklerine rağmen, pozitif hukuk ve içtihatlar, Sözleşme’de tanzim edilen haklarla açıkça çatışma halindedir.

Amacımız, mevcut insan hakları mekanizmalarını kullanarak, Iran, Irak, Suriye, Eski Sovyetler Birliği ve Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmelerini temin etmektir. Kanaatimizce, yalnızca bireylere içinde bulundukları olumsuz koşulları ifşa etmek konusunda değil; fakat devletlere de, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini hatırlatmak ve bilgi sağlamak suretiyle yardımcı olabilecek bir duruş noktasındayız.

Faaliyetlerimize başladığımız günden bu yana, pek çok bireyin yakınmalarını Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Divanına götürmelerine yardımcı olduk. Bu yakınmalar, işkence; köy-evlerin boşaltılması ve harab edilmesi; kayıplar; düşünce, ifade ve örgütlenme hürriyetlerine yönelik olanlar da dahil olmak üzere, Sözleşmenin çok sayıda maddesini kapsamına alan, geniş bir yelpaze oluşturan vakalardı. Bu vakaların çoğunluğu Türkiye’nin Güney Doğusundaki Kürt bölgelerindendi; ama Türkiye’nin Batısında yaşayan Türklerden gelen başvurular da hatırı sayılır orandaydı.

Bu vakalar aracılığıyla, Uluslararası İnsan Hakları Hukuk alanında önemli tecrübeler kazandık; ve bu tecrübelerimizi, yayın ve eğitim gibi aktiviteler aracılığıyla, hukukçu meslekdaşlarımız, Hükümet Dışı kuruluşlar (NGO) ve konunun ilgilileriyle paylaşmak arzusundayız. Ayrıca, Sözleşme’nin usulü, kurallar ve kabul edilebilirlik koşullarına ilişkin olarak başvuruculara sağladığımız titiz tavsiyeler sayesinde Komisyona yapılan başvuru sayısının azalmasına yardımcı olduğumuz kanısındayız.

Niyet ve umudumuz odur ki, bu kitapçık Türkiye’de İfade Hürriyetinin geliştirilmesi ve korunmasına ilişkin tartışmaya katkıda bulunsun.

Kerim Yıldız / London 21UU998



Preface

This important report by Donna Gomian and David Harris details the existing caselaw and jurisprudence of the European Commission and the European Court of Human Rights in Strasbourg1 in relation to Articles 9 and 10 of the European Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms (ECHR). Its translation into Turkish is intended to increase knowledge and understanding of the jurisprudence of these important institutions, as well as making more widespread in Turkey, a State party to the ECHR, the crucial issues involved.

Of particular relevance are the passages relating to the acceptable limits allowed under the Convention to these two fundamental rights, especially to Article 10. The authors analyse the Strasbourg organs’ understanding of the meaning behind the wording of Article 10(2) as to what constitute the “formalities, conditions, restrictions or penalties as are proscribed by law and are necessary in a democratic society, in the interests of national security, territorial integrity or public safety...” The report goes on to detail acceptable limits on freedom of expression, especially of the press, and notes the Court ruling that “Freedom of the Press affords the public one of the best means of discovering and forming an opinion of the ideas and attitudes of political leaders” and “is at the very core of the concept of a democratic society”. In discus-sing a case brought by the Chancellor of Austria for defamation, the Court criticised the Austrian defamation law, and distinguished between “facts” and “value-judgements”. The Court stated that: “[A[s regards value-judgements this requirement [for placing the burden of proof on the accused to establish the truth of his statements] is impossible of fulfilment and it infringes freedom of opinion itself, which is a fundamental part of the right secured by Article 10 of the Convention.” It noted that sanctions against a journalist who criticised a political figure amounted to a kind of censure to discourage future criticism, and expressed its view that the limits of acceptable criticism are wider with regard to a politician than in relation to a private individual, and were wider styli with regard to the Government.2

This has particular relevance to Turkey in which the authorities fre-quently prosecute journalists and other under Articles 158 and 159 of the Turkish Penal Code, which penalise any “insult” to the President or “the Turkish nation, the Republic, the Grand National Assembly, or the moral responsibility of the Government or the military or security for-ces of the State or the moral responsibility of the judicial authorities”. While the European Court has given greater leeway to States to protect the reputation of judges so as not to undermine public confidence in the integrity of the judiciary (requiring in such cases the burden of proof rather than value judgments), this is not the case for governments or politicians (or the army). On the contrary, as noted above, the European Court believes that governments should tolerate greater criticism than in relation to a private Citizen, or even e politician. The Court further noted that the dominant position of a government required it to “exercise restraint in resorting to criminal proceedings in its own defence”. It is clear from this that Article 159 of the Turkish Penal Code, along with other legislation such as “The Law to Protect Atatürk”, contravene Article 10 of the ECHR and have no place in a democratic society.

Furthermore, the report notes that the Strasbourg organs often provide the media especial protection due to their key position in a democratic society in fostering political and other public debate.3 This is in marked contrast with the Turkish practice where there are numerous restrictions on press freedom, including the notorious Article 8 of the Law to Fight Terrorism and the Press Law. Article 8 of the Law to Fight Terrorism of April 1991 carried stiff penalties of between two and five years’ imprisonment for any written or spoken “propaganda” aimed at dividing the Turkish State or nation. It was widely criticised within Turkey and internationally, and in October 1995 it was modified so that the maximum sentence was reduced to three years’ imprisonment and the phrase “irrespective of methods, aims and ideas” was removed. The Press Law allows the Turkish government wide powers to restrict the printing and distribution of newspapers, as well as making editors liable to prosecution. A number of journalists and editors remain imprisoned in Turkey on account of their writings. The Turkish Radio and Television Supreme Board (RTÜK) also frequently closes television and radio stations for limited periods.

The European Court of Human Rights has also held that a journalist should not generally be held responsible for, or be construed as supporting, the views of people being interviewed. [The Court stated: “[N]ews reporting based on interviews, whether edited or not, constitutes one of the most important means whereby the press is able to play its vital role of a “public watchdog”... The punishment of a journalist for assisting in the dissemination of statements made by another person in an interview would seriously hamper the contribution of the press to discussion of matters of public interest.”4 This, again, is of direct relevance to Turkey where journalists have been and continue to be prosecuted and imprisoned for interviews with, for example, the PKK leader Abdullah Öcalan, whereby they are held criminally liable in relation to the views expressed by those whom they are interviewing.

The European Court has also found that “[A] person opposed to official ideas and positions must be able to find a place in the political arena. While freedom of expression is important for everybody, it is especially so for an elected representative of the people.” This ruling highlights Turkey’s breaches of the ECHR by outlawing the former Prime Minister Necmettin Erbakan and other MPs from holding public Office in January 1998, as well as the expulsion from parliament and long imprisonment in December 1994 of a number of democratically elected representatives for espousing Kurdish issues. On the other hand, the European Cömmission ruled that the Italian government was justified in banning a fascist political party on the grounds of protecting public safety and the rights and freedoms of others.5

The report concludes wifh the Strasbourg organs’ rulings that the exposure of wide-scale governmental corruption and the like are especially in the public interest, and points to the practice in the United States of America where there is already legislation to protect “whistle-blowers” (those who expose fraud or abuse of the public trust by governments or their agents) and a plethora of Freedom of Information Acts.6 The authors note that such practice is likely to be mandated by the European Court under Article 10. With Turkey currently awash with scandals and allegations of high-scale abuse of power involving former senior government members, as well as the Turkish government finally admitting official complicity in a number of major human rights abuses including killings and “disappearances” in the south-east of the country, the need for Turkey to fully adopt European norms relating to freedom of expression are paramount.

Article 19

1 Appeals from national decisions go fırst to the Commission and may be appealed from there to the Court. İn November 1998 the whole system is being revised and the Commission will be phased out.
2 pp 284-6 104-108 The case referred to is the Lingens judgement of 8 July 1986.
3 p 112
4 p 164-166
5 p 32
6 p 168



Sunuş

Donna Gomian ve David Harris’in kaleme aldıkları bu önemli çalışma, Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Divanının1, Avrupa İnsan Haklan sözleşmesinin (AİHS) 9 ve 10. maddelerine ilişkin olarak ürettikleri vak’a hukuku ve içtihatlan üzerine detaylı bir anlatım sunmaktadır. Çalışmanın Türkçeye çevirisiyle, bu önemli kurumların son derece önemli olan bu konular kapsamında ürettikleri içtihatların, AİHS’ye taraf olan Türkiye de yaygınlaştırılması; bu konudaki bilgi ve kavrayışın geliştirilmesi amaçlanmaktadır.

Bu haklar altında yer alan kabul edilebilir sınırlamalar, bilhassa 10. madde altındakiler özel bir öneme sahiptirler. Yazarlar, “ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü yada kamu güvenliğinin korunması amacıyla, hukukun öngördüğü ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan, formalitelere, şartlara, kısıtlamalara yada cezalara...” diyen 10. maddenin ikinci paragrafının altında yatan anlamın Strasbourg organları tarafından nasıl algılandığını analiz etmektedirler. Çalışma, ifade hürriyetine yönelik kabul edilebilir sınırlamalar -özellikle de basına yönelik olanlar- üzerine detaylı bir anlatım sunmakta ve; ‘basın hürriyeti... halk için, siyasi liderlerin düşünceleri ve tutumlarını ortaya çıkarmak ve bunlarla ilgili olarak fikir edinmek için en iyi araçlardan birini’ ve ‘demokratik toplum kavramının öz unsurunu oluşturur’ diyen Divan kararlarına dikkat çekmektedirler. Hakaret nedeniyle zamanın Şansölyesi tarafından başvurucuya karşı açılan davayı tartışırken Divan, Austurya hakaret hukukunu eleştirmiş ve “değer yargılarıyla”, “olgular” arasında bir ayrım yoluna gitmiştir:

“Değer yargılarıyla ilgili olduğu için bu koşulun yerine getirilmesi imkansızdır; ve bu, sözleşmenin 10. maddesinde güvence altına alınan hakkın temel parçası olan düşünce özgürlüğünün bizatihi ihlalidir.” Divan bir politikacıyı eleştiren gazeteciye uygulanan yaptırımların onu ilerde eleştiri yapmaktan alıkoyacak olan bir tür sansür oluşturduğuna dikkat çekmiş ve kabul edilebilir eleştirinin sınırlarını sade vatandaşa kıyasla bir politikacı ve hükümet için daha geniş olduğunu zikretmiştir.2

Bu, yetkililerin, Cumhurbaşkanını yada ‘Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, hükümetin manevi şahsiyetini, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyenin manevi şahsiyetini” ‘tahkir’ etmeyi cezalandıran Türk Ceza Kanununun 158 ve 159. maddelerini gazetecileri ve diğer kişileri koğuşturmak için sıkça uyguladıkları Türkiye için özel bir öneme sahiptir. Divan, devletlere adalete olan güvenin zayıflatılmasını engellemek amacıyla yargıçların şöhretini korumak için alacakları tedbirler konusunda daha geniş bir alan bırakmıştır (bu tür davalarda değer yargılarından çok ispatlamayı aramaktadır); bu alan hükümetler, politikacılar (yada ordu) için geçerli değildir. Bunun aksine, yukarıda da işaret edildiği gibi, Divana göre, devletler, sıradan bir yurttaş hatta bir politikacı için olduğundan daha fazla bir şekilde eleştirileri hoş görüyle karşılamak durumundadırlar. Dahası Divan, hükümetin işgal ettiği başat rolün “kendi savunması için cezai prosedüre başvurulmasına sınırlama getirilmesini” gerekli kıldığını kaydetmiştir. Bu noktadan bakıldığında açıkça ortadadır ki, Türk Ceza Kanununun 159. maddesi, “Atatürk’ü Koruma Kanunu” gibi diğer yasalarla birlikte AİHS’nin 10. maddesine aykırıdır ve demokratik bir toplumda yeri yoktur.

Çalışma ayrıca, Strasbourg organlarının, demokratik bir toplumdaki siyasi ve diğer kamusal alandaki tartışmalardaki anahtar rolü nedeniyle, medyaya özel bir koruma sağladığına dikkat çekmektedir.3 Bu ünlü Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesinin de içinde bulunduğu basın üzerinde pek çok kısıtlamalara sahip Türkiye’deki uygulamayla açıkça tezat oluşturmaktadır. Nisan 1991 tarihli Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesi Türk devleti yada milletini bölmeyi amaçlayan, yazılı yada sözlü propaganda için ikiyle beş yıl arasında değişen ağır cezalar içermekteydi. Türkiye’de ve uluslararası alanda pek çok eleştiri alan bu düzenleme değiştirilerek, maksimum ceza 3 yıl hapse indirildi ve ‘yöntemlerine, amaçlarına ve düşüncelerine bakmaksızın’ ibaresi metinden çıkarıldı. Basın Yasası Türk hükümetine yazı işleri müdürlerini koğuşturmaya tabi tutabilmenin yanısıra gazetelerin basım ve dağıtımını sınırlama hususunda da geniş yetkiler vermektedir. Bazı gazeteci ve yazı işleri müdürleri yazdıkları nedeniyle hala cezaevinde bulunmaktadırlar. Ayrıca Radyo ve Televizyon üst kurulu sıklıkla radyo ve televizyonları belli sürelerle kapatmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Divanı bir gazetecinin, görüşme yaptığı kişinin görüşlerinden dolayı genel olarak sorumlu tutulamayacağı yada bu görüşleri desteklediği şeklinde yorumlanamayacağı sonucuna ulaşmıştır. Divan’a göre: “Yazılı yada başka suretde yapılmış olsun, mülakatlara dayanan haberler, basının 'kamu adına izleme' görevini icra edebilmesi için en önemli araçlardan birini oluşturur... Bir gazeteciyi, bir mülakat sırasında başka bir birey tarafından ifade edilen görüşlerin yayılmasına yardımcı olduğu gerekçesiyle cezalandırmak, basının kamuyu ilgilendiren tartışmalara katkıda bulunmasını ciddi bir şekilde sekteye uğratır...”4 Bu yine, gazetecilerin mülakat yaptıkları –örneğin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın- kişilerin görüşlerinden dolayı cezai olarak sorumlu tutularak, koğuşturmaya ve hapis cezalarına maruz kaldıkları ve kalmaya devam ettikleri Türkiye ile yakından ilgilidir.

Divana göre “Resmi görüşe ve statükoya karşı olan bir kişi, kendisine siyasi arenada bir yer bulabilmelidir. İfade hürriyeti herkes için önemli olduğuna göre, halkın seçilmiş bir temsilcisi için evveliyetle önemlidir”. Sözü edilen hüküm, Türkiyenin, demokratik yollarla seçilmiş milletvekillerini Kürt sorununu benimsedikleri için aralık 1994’de parlementodan uzaklaştırılıp, uzun süreli hapis cezalarına çarptırarak ve Erbakan ve arkadaşlarını Ocak 1998’de siyasetten yasaklayarak AIHS’yi ihlal ettiğini ortaya koymaktadır... Diğer taraftan, Komisyon ulusal güvenlik ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gerekçesiyle faşist bir siyasi partiyi yasaklayan İtalyan hükümetinin haklılığına hükmetmiştir.5

Çalışma, Strasbourg organlarının, hükümetlere ilişkin büyük çaplı yolsuzluklar ve benzerlerini ortaya koyan kararları ve halihazırda “ihbarcıların” (hükümet de kamu güvenini suistimal eden ve dolandırıcılık yapan kişileri ihbar edenlerin) korunması ve Bilgi Alıp Verme Özgürlüğüne ilişkin bir dizi mevzuata sahip olan Amerika Birleşik Devletlerindeki uygulamadan söz ederek sona ermektedir.6 Yazarlar 10. madde altında bu tür bir düzenlemenin Divan tarafından benimsenebileceği ihtimaline dikkat çekmektedirler. Yüksek düzeyli bürokratlar tarafından büyük çaplı yolsuzluklar yapıldığı iddialarıyla çalkalanan ve nihayet devletin suç ortaklığını kabul ettiği, ülkenin güney doğusunda meyadana gelen “kayıp olaylarının” da içinde bulunduğu vahim insan hakları ihlallerine sahne olan Türkiye de, ifade hürriyetiyle ilgili Avrupa normlarının tamamıyla benimsenmesi hayati önem arz etmektedir.
Article 19

1 Başvurular ilk önce Komisyona yapılmakta, oradan da Divana gidebilmektedir. Kasım 1998’de sistem bütünüyle yenilenecek ve Komisyonun varlığına son verilecektir
2 1986 Lingens Davası Karan, bkz.: ilerde s. 105-109
3 bkz. ilerde s. 113 s. 17
4 bkz. ilerde s. 165-167
5 bkz. ilerde s. 33
6bkz. ilerde s. 169



The right to freedom of thought, conscience and religion
(Article 9)

The rights to freedom of thought, conscience and religion are at the foundations of Western human rights ideology. The first two are prerequisites for the proper functioning of democracy, and all three establish principles of respect for the individual. The importance of these rights is under lined by their inter-relationship with at least five other Articles in the European Convention on Human Rights. There is a direct relationship between Article 9 (1) and Article 4 (3) (b) on conscientious objection, Article 10 on freedom of expression, and Article 2 of Protocol No. 1 to the Convention on parental control over their children’s education. There is a less direct relationship between Article 9 and Articles 11 (on freedom of assembly and association) and 12 (on the right to marry and found a family). The universality of the principles of Article 9(1) cannot be taken for granted, however. Similar provisions are included in other human rights instruments. The wording of Article 9 (1) is identical to that of Article 18 of the Universal Declaration of Human Rights. Article 18 of the International Covenant on Civil and Political Rights contains the same basic wording, but also incorporates wording parallel to the provision on parental control of Protocol No. 1. It is worth noting that the debate surrounding the wording of Article 18 of the Covenant on Civil and Political Rights was quite lively, as delegates from some non-Western countries were concerned about allowing a change of religion and about the possible negative influences on their cultures of foreign missionary activity.

…..




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues