La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Selahaddin ve Kürtler


Auteur :
Éditeur : Avesta Date & Lieu : 2011, İstanbul
Préface : Pages : 180
Traduction : ISBN : 978-605-5585-61-7
Langue : TurcFormat : 135x215 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Jam. Sel. N° 4818Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Selahaddin ve Kürtler

Versions

Selahaddin ve Kürtler

Boris James

Avesta

1169 yılında, fethedilen Mısır'da, Suriye ordusunun bir Kürt emiri, Selahaddin, amcasının ardından vezirliğe yükselir. Kudüs'ün Franklardan geri alınmasıyla İslam dünyasının en ünlü sultanı haline gelen Selahaddin artık, Yemen'den Mısır'a ve Suriye'den yukarı Mezopotamya'ya kadar yayılmış bir hanedanlığın sürekliliğini sağlayacaktır. Mısır vezirliğinden, 1193'da ölümüne dek Türk, Arap, Kürt, iranlı gibi birçok halktan önemli şahsiyetlerle çalışan Selahaddin'in kadrosunda, özellikle Eyyubi Devleti kurumlarında ve Suriye-Filistin ve Cezire'nin tüm toplumsal katmanlarında Kürt devlet adamları çok önemli aktörler olmuşlardır.
Selahaddin dönemi Kürtleri kimlerdi? Arap-Müslüman araştırmacılar tarafından nasıl değerlendirilmişlerdi? Selahaddin'in egemenliğindeki rolleri neydi? Diğer topluluklarla nasıl ilişkilenmişlerdi? Nereden geliyorlardı? Orijin bölgeleriyle olan bağları neydi?


Boris James - Université Paris-Ouest Nanterre-La Defense'da doktora yapmakta ve Memluk Dönemi Kürtleri üzerine tez yazmaktadır. Aynı zamanda l'lnstitut Français du Proche Orient (IFPO-Damas) da araştırmacı olarak çalışmakta ve l’lnstitut National des Langues et Civilisations Orientales (INALCO-Parıs) de "Ortaçağ'da Ortadoğu" dersi vermektedir.



SUNUŞ

XII. yüzyılın sonunda, Zengi devletinin askeri oligarşisine mensup bir Kürt asker ailesi, Müslüman dünyanın lideri olur: Bu lider Eyyûbilerdir. Eyyûbilerin tarih sahnesinde yükselişlerine, hanedanın adını aldığı Eyyûb’un erkek kardeşi Şirkuh’un Mısır seferiyle birlikte Fatımi vezirliğine gelişi, ailesinin ve özellikle yeğeni Selahaddin’in Eyyûbi hanedanlığını kurması için Zengi hükümdar Nureddin’e karşı bağımsızlaşmasını sağlamıştır.

Bu güç tırmanışını sağlayan önemli olaylar: Mısır Fatımi halifeliğinin istikrarsızlığı nedeniyle karşı karşıya kaldığı iç ve dış tehditlerle birlikte çok sayıda Türk-Kürt askerin ülkeye gelmesi ve komutanları Emir Esadeddin Şirkuh’un vezirliğe yükselmesidir.

Cihat itkisindeki Selahaddin Şii Fatımi Halife el-Adid’in himayesinden sıyrılır, Hıristiyan düşmanlarını yenilgiye uğratır ve Frenk Filistin’e karşı sefer düzenler. Suriye ve Mezopotamya’daki Zengi hükümdar Nureddin’in ölümü, Selahaddin’in Mısır üzerindeki haklarının tanınması için acilen vermesi gereken mücadeleyi gereksiz kılar. Türk hükümdarın daha ölümünden önce bölünen halefleri, XII. yüzyılın sonunda Mısır, Yemen, Suriye, Filistin ve Yukarı Mezopotamya üzerinde meşruluğunu ya da doğrudan egemenliğini dayatan Selahaddin karşısında gerilerler.

Yukarı Mezopotamya ve büyük bir Kürt nüfusun yaşadığı Doğu Anadolu’ya seferler düzenleyen Selahaddin, Musullu Zengilerin ve Rum Selçuklu Hanedanının bölgedeki nüfuzunu gözle görülür bir biçimde gölgede bırakır. Frenklerle ya da Bizanslılarla ittifak kurmakta tereddüt etmeyen Selçuklu Hükümdarı, Selahaddin’e müdahale etmek için çeşitli bahaneler yaratır. Birçok Eyyûbi prensliği, 1260 yılında Moğolların gelişine dek bu bölgelerde varlıklarını sürdürür; bunlardan birisi de XV. yüzyılda Türkmen Akkoyunlu Hanedanlığı’nın baskılarıyla ortadan kalkan Eyyûbi prensliği Hisn Keyfa'dır (Hasankeyf).

Selahaddin, III. Haçlı seferini düzenleyen, Hıristiyan Batı’nın en büyük üç hükümdarına direnir: Frederik Barbarossa, Aslan Yürekli Richard ve Philippe Auguste. Aile hanedanlığının sürekliliğini sağlamayı başaran Selahaddin’e 589da Fatımi vezirliğine gelişinden 1193-1193'te ölümüne dek, çeşitli kökenlerden (Türk, Arap, Kürt, İranlı) önemli kişiler yardımcılık etmiştir. Bunlar arasında Eyyûbi devleti bünyesindeki mevcudiyetlerinin yanı sıra Suriye, Filistin ve Cezire şehirlerinin tüm sosyal çevrelerinde de yer alan Kürtler, tarih sahnesinde önemli bir rol oynarlar.

Bir Ortaçağ hükümdarının egemenliği altındaki etnik bir topluluğun yerini az çok kavramak, yalnızca konunun olgusal ve kurumsal yanını değil, aynı zamanda da tarihsel, sembolik ve etnolojik derinliğini gözönünde bulundurmayı gerektirir. Her şeyden önce Eyyûbilerin elit kesimine Kürtlerin girişi, ardından da bu topluluğun bütünü ve çağlar boyu Arap-Müslüman yazarların bu topluluğu nasıl algıladığı konusunda birçok soru ortaya çıkar.

İlk aşamada Selahaddin egemenliği altındaki kamu yaşamının tüm alanlarında, Kürtlerin kariyerlerini izlemek ve onlara ilişkin anekdotları listelemek gerekmiştir. Buna paralel olarak o dönem için, bu Kürtlerin her türlü kişisel özellikten uzak topluluğunun anılma biçimleri üzerinde durarak, “Kürt” teriminin kullanımı ve değeri konusunu araştırmak mümkün olmuştur. İkinci aşamada, etnolojik noktalar ve Selahaddin egemenliği altında etkin kişilerin kökenlerini oluşturan Kürt aşiretleri hakkında bilgi sağlayan tarih sayfaları kaydedilebilmiştir. Tüm sorunsallar her an birbiriyle çakışmıştır. Bir Kürt şahsiyet sözkonusu olduğunda, Selahaddin egemenliği altında Kürtlerin kurumsal ve siyasi rolü, şahsiyetin “Kürt” olarak nitelenmesinden yola çıkarak o dönemde “Kürt" teriminin kullanılışı hakkındaki düşünceler; ve şahsiyetin şu ya da bu aşiret kökenli olmasından dolayı Kürtlerin tarihinin değişkenlikleri ve Müslüman Doğu şehirlerinin çeşitli elit çevrelerine girmelerine vesile olan büyük hareketler hakkındaki sorgulamalar birbirleriyle buluşmaktadır.

Metinler üzerinde yapılan tüm tarih araştırmaları gibi, kaynaklar hakkındaki böylesi bir çalışma da yalnızca tasvirlere dayanır. Yazarlar öncelikle bilgileri gizleme eğilimi göstermeseler bile, yazılarında ideolojik stratejiler olmasa da en azından yaklaşımlarının taraflılığını ortaya çıkaran bilinçli ya da bilinçsiz mekanizmalara rastlamak mümkündür. Doğal olarak zorluk, araştırmamızın konusu olan Kürtlerin o dönemde yazılı bir edebiyata sahip olmamalarından ve kendi haklarında yaptıkları tasvirlerin bize ulaşmamış olmasından kaynaklanmıştır. Başlıca kaynaklarımız, kendilerini şehirli Arap-Müslüman okuryazarlar olarak tanımlayan yazarlar tarafından sağlanmıştır.1 Öte yandan Eyyûbi toplulukları ve kurulularını az çok kavramaya çalışırken “tözcü" tutumdan vazgeçmek gerekmiştir. Bir ismin kullanılışında ya da algılanmasında ne devamlılık ne de biçim birliği vardır. Böylelikle “Kürt” terimi tarihinin her anında ve her yazarın kalemi altında sorgulanmalıdır ki bu durumdaki tek terim bu değildir (Ortaçağ Doğusundaki kurumlarda, şu ya da bu görev veya şu ya da bu kolordu için kullanılmakta olan terimleri düşünelim). Dahası etnik olsun ya da olmasın, bir topluluk, bireylerin hiçbir rolünün olmadığı soyut bir varlık değildir. Kimlik bir töz değildir. Şüphesiz topluluğun tarihine bağımlı, öznel ve devingen bir kavramdır.2

İdeolojik ya da tarihsel sebeplerden dolayı Selahaddin’in dönemi büyük bir hayranlık uyandırmamış ve Kürt milli tarihi tarafından ihmal edilmiştir. Oysa Ortaçağ, Kürtlerin tanınması açısından kesin bir önem taşır. Bu, Kürtlerin "aşiretsel” alan dışında güç yükselişine geçtikleri bir dönemdir. Selahaddin’in hükümdar olması, Kürt hanedanlıklarının X. yüzyıl ve XII. yüzyıl arasında Yukarı Mezopotamya, Cebel ve Azerbayca'n’a yerleşmesini sağlayan dinamiğe damgasını vurur. Bunların arasından Azerbaycan’da Rewadiye aşiretinden Şeddadiler (X. yüzyıldan XII. yüzyıl sonuna kadar); Azerbaycan’da yine Hazbaniyelere bağlı Revvadiler (IX. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar); Hulwan, Dinewer, Nihawend, Hemedan çevresindeki bölge ve Şarezur’da hüküm süren Barzikani aşiretinden Hasanveyhler (X. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar); Diyarbekir bölgesi ve Van Gölü çevresinde yaşayan, Humeydiye kökenli Mervaniler (X. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar) anılabilir. Merwaniler, Rewadiler ve Şeddadiler, orduya ya da sivil elit kesime çok sayıda Kürdü alarak ve özgün bir kültür ve kendilerine has bir yönetim biçimi geliştirerek, şüphesiz büyük bir Kürt hanedanlığının kuruluşu için uygun koşulları hazırlamışlardır.

Başka bir açından bakıldığında, Birinci Haçlı Seferinin ardından gelen siyasi çatışma döneminde Selahaddin’in hükümranlığının bir istisna teşkil ettiği kesindir. XII. ve XIII. yüzyıllardaki Hıristiyan Batının saldırısı ve Moğol işgali, Müslümanlarda tarihi bir karamsarlık yaratmış ve bu karamsarlık İslamiyette ödün vermez katı askeri rejimlerin kurulmasına sebebiyet vermiştir. Toplumun Selahaddin’i ve ardından gelen çok sayıda yabancı entelektüel Yahudi ve Hıristiyanı kucaklaması ve sultanın Doğulu ve Batılı Hıristiyanlara gösterdiği açıkça hoşgörülü tavır, Eyyûbi yönetimini Rum Selçukluları ile aynı niteliği sergileyen bir istisnaya dönüştürmüştür. Eyyûbilerin ve Selahaddin’e hizmet edenlerin büyük bir kısmının, özellikle de Kürtlerin kökenlerinin, muhtemelen bu saptamada büyük payı vardır. O dönemde Kürtlerin yaşadıkları bölgeler çokkültürlü ve çokmezheplidir. Selahaddin’in ailesi, Kürtlerin, Deylemlilerin, Ermenilerin... vs. birlikte yaşadığı bir Güney Kafkasya şehri olan Dvin kökenlidir. Hem bundan hem de Kültlerin soyağaçlarına ve kimliklerinin babasoylu temsiline pek önem vermemelerinden ötürü, Eyyûbiler kuşkusuz diğer topluluklarla olan ilişkilerinde daha esnek davranmaya başlamışlardır.

Araştırmamız üç bölüm halinde sunulacaktır. İlk etapta Sela-haddin’in hizmetine giren Kürt aşiretlerin tarihine değineceğiz. Burada Selahaddin’in hizmetindeki Kürtlerin yer aldıkları genel dinamik irdelenecektir. İlk önce Kürtlerin Müslüman vakanüvis-liğine girmeleri özetlenecektir. Bunların geldikleri bölgeler coğrafi açıdan belirlenecek, aynı zamanda bu toprakla olan bağlan incelenecektir. Son olarak da Kürt aşiretleri tanıtılacak ve bunların bu bölgelerdeki ve Ortaçağ Doğusu şehirlerindeki yerleri belirlenecektir. Paralel olarak da Kürtlerin, XII. yüzyılın ikinci yarısında Suriye Filistin ve Cezire bölgesi şehirlerinin elit kesimi içerisinde bulunduklarını ve bu toplulukta yer edindiklerini düşündüren dayanışmaların altı çizilecektir.

Konumuzun etnolojik derinliğini sürekli hatırlamamız açısından temel olan ikinci bölüm, o dönemin okuryazar elitini oluşturan vakanüvisler tarafından yansıtılan ya da kopya edilen tasvirlerden yola çıkarak Kürtleri tanımanın ve bunların Ortaçağ'daki kimliklerini az çok anlamanın ne kadar zor olduğunu gösterecektir. Paralel olarak bu tasvirlerin topluluk hakkında bir tanımlama teşkil etmese de, “Kürt” teriminin kullanılışını nasıl etkilediğini açıklamak gerekecektir. Kürtlerin Ortaçağ’da tanımlanması için tarafsız ya da açık kriterlerin takıntılı araştırmasını hedef alan "tozcü” yöntemin çıkmazı kanıtlanmaya çalışılacaktır. Gerçekten de. kaynaklar böylesi kriterleri ortaya koymaz. Öte yandan bu kaynaklar, şehirli elit kesime dahil olmuş bir Kürt topluluğuna olduğu kadar, bunun apayrı bir topluluk sıfatıyla sivrilmesini sağlayan stratejilere de işaret eder.

Ve nihayet yalnızca Selahaddin’in egemenliğine ayrılan üçüncü bölümde, Kürtlerin o dönemin sivil ve askeri elit kesiminin örgütlenme ve hiyerarşisindeki yerinin yanı sıra, Kürt bireyin Eyyûbi devletinin askeri kurumlan bünyesinde diğer topluluklarla, özellikle de Memluklar ve Türklerle olan ilişkisi ortaya konulacaktır. Eyyûbi kurumları bünyesindeki güç ilişkileri konusundaki bakış açımızı aydınlatmak amacıyla, bunlar hakkındaki görüşün de bazı noktalarına değinmek yararlı olacaktır. Bu durumda kuramların oluşumu ve güç ilişkileri içerisinde Kürtlerin yerini de belirtmek gerekecektir. Bu toplulukların yalnızca karar merkezi üzerindeki değil, aynı zamanda da Eyyûbi döneminin genel kültürel ortamındaki nüfuzunu ortaya koyan olağandışı kariyerler ya da Kürt aileleri örnek verilerek tezlerimiz desteklenecektir.

1 Bu araştırmanın gerçekleştirilmesi için kullandığımız kaynaklar hakkında daha fazla bilgi için bkz. Ek Bölüm.

2 Baskın çıkan F. Barth'ın yaklaşımıdır. Yani etnik toplulukların başlıca özellikleri bu topluluklara mensup bireylerin kendi özgüllükleri hakkındaki temsilleri ve bu açıdan kendileri ve diğer topluluklar arasına koydukları bariyerler olan insan toplulukları görmekten ibaret yaklaşım. F. Barth, Ethnic Groups and Boundaries. The Social Organization ofCulture Difference, Oslo, 1969.



Birinci Bölüm
Selahaddin ve Kürtler
Ortak Bir Tarih

Kürtlerin, İslam tarihine girişleri Eyyûbiler döneminden daha öncedir. Zira Vladimir Minorsky, Eyyûbilerin, iktadara gelişini Pers rönesansının bir sonucu olarak ortaya çıkan Kürt ve Deylemli prensliklerinin3 yükselişe geçtiği İran intermezzosunun dinamiklerine bağlar. Bu tarihi perspektifin arka planında, krallıklar yaratan Kürt aşiretleri ve sınırları belirsiz haritaları bulunmaktadır. Eyyûbilerin iktidara gelişinde katkısı olsun olmasın, Kürtlerin Suriye’ye ve oradan da Mısır’a gelişleri, batıya kayış sürecini başlatmıştır. Yüzyıllardır, Kürtlerin İran kökenli olduklarını düşündürten, onların X. ve XI. yüzyıllar arasında Müslüman hanedanlıklarının hizmetine girmeleri ve bölge metropollerine yerleşmiş olmalarıdır. ...

3 Bu prensliklerin tarihi başka bir çalışmanın konusunu oluşturacak nitelikte olsa da, birkaç yerde ele alınacaklardır. Bu hanedanlıklar Kürtler arasında ve aşiretlerde güç dağılımına dair önemli veriler sunmaktadırlar. Bu topluluklarda güç amcadan yeğenlerine geçer. Eyyûbiler de, Azerbaycan ve batı Kürt hanedanlıklarının (Merwaniler, Rewadiler, Şeddadiler) mirasçıları olmuşlardır. Hiçbir zaman Zagroslarda güç elde etmeye çalışmamış ve ordularına katılan Kürtler batıdan gelmişlerdir. El, “Kurdes et Kurdistan"; V. Minorsky, Sudies in Cuacasian history, age.




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues