La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

İbrahim ve Harran Gizemi


Auteur :
Éditeur : Belge Date & Lieu : 2000, İstanbul
Préface : Pages : 240
Traduction : ISBN : 975-344-221-1
Langue : TurcFormat : 135x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Yuc. Ibr. N° 1890Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
İbrahim ve Harran Gizemi

İbrahim ve Harran Gizemi

Müslüm Yücel

Belge

Marenostrum dizimizin son durağı bu kez insanlığın en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Harran'a uzanıyor. Genç gazeteci-şair arkadaşımız Müslüm Yücel'in titiz çalışmasıyla okurun eleştirisine sunulan bu kitapta kökeni Harran'a dayanan Sabiilik'le birlikte yörenin efsanevî Sin Mabedi ve yine bu bereketli toprağın derinlikleri gözler önüne serilmeye çalışılıyor...
Bilindiği gibi son dönemlerde Urfa ve Harran, üç büyük dinin buluşma noktası olarak sık sık gündeme geliyor, devam etmekte olan GAP projesi nedeniyle bölge, sadece geçmişe ilişkin olarak değil, geleceğe yönelik olarak da ilgi odağı...
Bu kitap Müslüm Yücel'in beşinci kitabı olarak çıkıyor. Bundan önce Evrensel Kültür Kitaplığından Kalbimizin Kuyusunda Kardeştir Yaralarımız [1994], Ege Kültür Kitaplığından İpekyolu [Mayıs 1996], adlı şiir kitaplarıyla, Kürt basın tarihini irdelediği Aram Yayınlarından çıkan Kürt Basın Tarihi / Tekzip [Nisan, 1998] ve yakında Öteki Yayınlarından çıkacak olan Kör, Kambur, Mağara adlı denemelerini içeren çalışması bulunuyor...
Halen gazeteciliği sürdüren genç araştırmacının çeşitli konulardaki çalışmaiart devam ediyor...



BİRİNCİ BÖLÜM

Harran

Giriş

Urfa'dan 44 km. güneydoğuya gittiğinizde önce sıcak bir rüzgar eser. Ardından bedevi bir hüzün kaplar içinizi, toz duman birbirine karışır. Güneş göz alır, gönül verir. Sır yerde kalmaz. Aynalar kadar aydınlık yüzleriyle beyaz fistanlı genç kızlar, yeni sünnet olmuş çocuklar gülümser yol boyunca. Tarih okunmaz burada. Gözle görünür.

Höyükler görünür. Her höyük yüzyıllık bir tarihi saklar. Höyük deyip geçmeyin. Harran Höyüğü, İlk Çağ'dan beri ülkemizle Akdeniz'i birleştiren bir dönemeç gibidir. Başınızı ovadan kuzeye çevirdiğinizde Toros dağ silsilesi bakar, dünya gülümser adeta. Tutup kendinizle tarihi yüzleştirirsiniz. Tarih alacaklı değildir burada. Çünkü Arab'ın sesi yükselir, Türk'ün bayrağı altında, Kürd'ün ölümüne imza atılmıştır.

Durup bakarsınız hep harabeler. Geçmişine kilit vurulmuş bütün bu harabelerin. Sanki dilleri makasla kesilmiş. Geleneksel Harran evlerine gözleriniz takılıp kalır. Nereden geldi bu Harran? dersiniz. Tevrat'ı açarsınız; Orada İbrahim'in kenti olarak geçer. Seyyahlara sorarsınız. Hepsi bir ağızdan "merkez" der. Eski çağları karıştırırsınız: Ay kültürü-Sin Tapmağı... Sonra islami renkler... Ayağınızı toprağa her vurduğunuzda bir ülkenin tuğrası çıkar... Kılıçlardan damlayan kan konuşur, tanıksız, mezarsız binlerce ölü... Selçuklular'ın valiliği, Osmanlılar'ın büyük kenti... ya benim dersiniz... Kazıbilimcilere sorarsınız, "her kazıldığında bir devlet çıkıyor” derler. Peki ama yerüstünde bir şey bırakmayan zihniyet yeraltında ne bıraktı, sorusuna yüklenirsiniz. Yanıt buruktur: "Yeraltında daha iyi koruyoruz Harran'ı."

Neredeyse işgal etmeyen kalmamış.
Bir kendi bayramını görmemiş Harran.
Peki ama nereden geliyor bu Harran? Neden sürekli işgal ediliyor.
Bir soru ile yüzbin cevap yakılır. Harran'da sorular sizi rahat bırakmaz. Sırtınızı Harran Kalesi'ne dayar, düşünmeye başlarsınız.

"Harran Kalesi", der yutkunursunuz. Kendi tarihinize yabancı düşmeniz yetmiyormuşçasma, tarihinizin böylesine yok oluşuna tanık olmanız, kuşkusuz üzecektir sizi. "Öğreneceğim" dersiniz ve başlarsınız. "Kaleden başla" der bir ses. Sese uyarak kaleden başlarsınız. Kalenin yıkılması esaretten başka nedir ki? Burçlara bakarsınız. Sırtına kırbaç yemiş insan gibi inliyor kale... Konuşsalar, anlatacak çok şeyleri olur kuşkusuz. Ama susuyorlar, hiçbir gerekçe yokken.

"Ey tarih/ey zaman" der ve başlarsınız zulmün hikayesine.
Gördükleriniz Mem û Zîn'le birleşir, Cembeli ile yol alırlar.



Harran'ın Adı

Harran'ın adı tarihi kadar eski. Tevrat'ta, çivi yazıtlarında Harranu biçiminde İbrahim Peygamber'in şehri Harran olarak anlatılırken, İslam tarihçileri burayı 'El Cezire' ya da 'Asur Ceziresi'rıin merkezi olarak kabul etmişlerdir.1 Türkiye'deki tarihsel adlann nereden geldikleri ile ilgili geniş çalışmaları bulunan Bilge Umar ise Harran'la ilgili olarak pek bilgi vermemiştir. Kitabının Harran maddesinde, "Urfa iline bağlı ilçe merkezi, kasaba. Daha önce Altınbaşak diye uydurma bir resmi adla, bucak merkezi durumundaydı. Harran adının kökeni ve anlamı bilinmiyor. Bilinen ise Karrhai’dir" diyor.1 2 Harran'ın tarihinin eski olduğu doğru ama tarihsel olarak öyle bilinmeyecek kadar eski olmadığı açıktır. Suriye'nin Şam kentinin güneyinde bulunan Ebla'da (Tarihte Ebla Krallığı) 1975 yılında yapılan kazılarda Harran'ın adı "Ha-ra-an-ki" olarak geçiyor. Eski Babil Devri'nde Harran'ın adı "Uru-ki-Kaskal al Harran" diye biliniyor. Asur Devri tabletlerinde ise, "I-na-ha-ra-an" ya da "1-ha-ra-na-an" anlamıyla tanımlanan Harran aym zamanda, "karayolu, yol, patika, seyahat, sefer, iş seyahati, askeri sefer, akın, angarya" anlamına geliyor, Asurca'da. Sümer ve Akat dillerinde de Harran'ı "Harran-u" kelimesi karşılıyor. Aynca bir hizmet ve bir matematik terimi olarak da Harran "zaman" anlamıyla kullanılıyor.3

Şimdiye kadar verilen adlarla şöyle bir Harran'a baktığımızda karşımıza görkemli, ama mağrur bir Harran haritası çıkıyor ve bu haritadan Harran'a baktığımızda şu gerçekler ...

1. Tevrat: Tekvin, bab XI, 31.
2. Bilge Umar: Türkiye'deki Tarihsel Adlar, înkilap Kitapevi. İst.
3. Eski Eserler ve Müzeler Bülteni. Temtnuz-Eylül. 1986. Sayı: 7. s.

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues