La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Kürdistan Tarihi


Auteurs : | | | |
Éditeur : Avesta Date & Lieu : 2001-01-01, İstanbul
Préface : Pages : 390
Traduction : ISBN : 975-7112-96-8
Langue : TurcFormat : 130x215 mm
Code FIKP : Liv. Tr. 4594Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Kürdistan Tarihi

Kürdistan tarihi

Bu çalışma, Kürt araştırmaları Merkezi'nin (Başkanı, Ermenistan Bilimler Akademisi Akademisyeni Ş. X. Mıhoyan) öncülüğünde gerçekleştirilmiştir.

Çalışmanın yazarları, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Kürdoloji Bölümü ve Rusya Bilimler Akademisi Sankt-Petersburg Şubesi Kürdoloji Kürsüsünün çalışanlarından oluşuyor. Giriş bölümü M. S. Lazarev, birinci ve ikinci bölümler E. İ. Vasilyeva, üçüncü ve dördüncü bölümler M. S. Lazarev, beşinci bölüm M. A. Gasratyan, altıncı bölüm O. İ. Jigalina, yedinci ve sekizinci bölümler Ş. X. Mıhoyan ve sonuç bölümü M. S. Lazarev tarafından yazılmıştır.

Giriş bölümü yazılırken, O .İ. Jigalina'nın materyalleri, beşinci bölümde ise M. S. Lazarev ve Ş. X. Mıhoyi'nin metinleri kullanılmıştır. Kronoloji, O. İ. Jigalina ve M. S. Lazarev, isimler dizini ise O. İ. Jigalina ve Ş. X. Mıhoyan tarafından hazırlanmıştır.

Bu kitapta, Batı Asya'nın en antik uluslarından biri olan Kürtlerin sürekli yaşam alanı ve tarihsel anayurdu olan Kürdistan'ın tarihi ilk kez bu boyutta bir bütünsellikle ele alınıyor. Kronolojik çerçevesi, Arap fetihleri devrinden başlayıp günümüze kadar olan dönemi kapsıyor. Bölgedeki büyük olayların hemen hemen tamamında yer almış olan Kürtler, bölge ve dünya uygarlığına belirgin bir katkıda bulundular. Bugün 30 milyonluk Kürt halkı, kendi kaderini tayin hakkı uğruna çetin bir uğraş veriyor, Kürt sorunu ise, çağdaş uluslararası yaşamın en güncel sorunlarından biri olma özelliğini koruyor. Yazarların dikkat merkezinde, tüm Kürt tarihinin leit motifini oluşturan kurtuluş hareketleri yer alıyor.


Giriş

Kürtler, yalnız Batı Asya'da değil, belki de tüm dünyada çok eski zamanlardan günümüze kadar etnik çehresini korumuş ender halklardan biridir. Kürtlere ve onların atalarına ilişkin bilimce saptanmış ilk kayıtları saymazsak, Kürtlerin tarihi 2500 yıl geriye gitmektedir. Bir etnisite olarak Kürt halkı bundan yaklaşık binbeş yüz yıl önce oluşmuştur. Bugün aynı şeyi, yalnız Avrupa'nın değil, aynı zamanda Asya ve Afrika'nın günümüzde yaşayan hiçbir modern halkı için söyleyemeyiz. Üstelik Kürt halkının başlangıçtaki oluşumu ile bu oluşumu izleyen uluslaşma süreci, yani Kürt halkının bir etnojenesis haline gelme süreci, bugün üzerinde çağdaş Kürdistan'ın yaşadığı hep aynı coğrafyada cereyan etmiştir. Bu yüzden büyük bir haklılıkla diyebiliriz ki, Kürtler Orta Doğu'nun otokton (yerli) uluslarından biridir (kaldı ki, bu durumdaki uluslar Orta Doğu'da azınlıktadır).

Başka bir önemli özellik olarak şunu da belirtmek gerekir. Kürtlerde etnik-ulusal süreç, uzun geçmişine rağmen hala sürmektedir ve Kürt ulusu bugün bile yeteri kadar konsolide değildir. Kürt etnik sürecinin sosyo-ekonomik bileşeninin belirleyici özelliği, düşük tempolarla gelişmesidir. Bunun sonucu olarak, Kürt etnik süreci bugün bile azgelişmişliğin ve arkaikliğin gözle görülür özelliklerini taşımakta ve büyük oranda gelenekselliğini korumaktadır.

Buna karşılık, Kürt etnik sürecinin siyasal yanı ise, her zaman son derece elverişsiz tarihsel koşullar içerisinde cereyan etmiştir. Ünlü Rus dilbilimcisi, Kafkasiyatçısı ve Kürdologu N. Y. Marr haklı olarak Kürtleri "tarihin üvey evlatları" olarak tanımlamıştır. Kürt halkının kitlesel tehciri ve düpedüz soykırım ile son bulan ve Kürdistan etnik topraklarının sayısız kere parçalanmasına ve değiştirilmesine yol açan sonu gelmeyen savaşlar, taş üstünde taş bırakmayan istilalar ve Kürt ayaklanmalarına karşı her seferinde uygulanan kanlı bastırmalar, Kürt etnisitesinin siyasal konsolidasyonu ve merkezileştirilmiş bir Kürt devletinin, bağımsız ve tek bir Kürdistan'ın kurulması yolunda verilen mücadelelerin önüne aşılmaz engeller çıkarmıştır. Bu durum ise, Kürt halkının etno-kültürel düzeyini ve sosyo-ekonomik altyapısını uzun vadede sürekli olarak olumsuz etkilemiştir. Kürtlerin, gezegenimizin diğer bölgelerindeki çok gelişmiş ülkelerin halkları bir yana, Batı Asya'da devlet statüsünü kazanmış öteki halklardan bile geride kalmalarına yol açan Kürt etnik-ulusal sürecinde gözlemlenen ağır gelişme tempolarının nedeni burada yatmaktadır. İşte sözü geçen olumsuz koşulların kendi türünde benzersiz bir biçimde bir araya ve üst üste gelişi, hemen göze çarpan ve kesin ulusal özelliklere ve çok zengin ve özgün bir kültüre sahip Kürtlerin, bugün kendi kaderini tayin hakkından ve kendi devletinden gerçekten ve hukuksal olarak yoksun yeryüzünün en kalabalık (yaklaşık 30 milyon) etnisitelerinden biri olmaları sonucunu doğurmuştur. Kürtlerin ulusal gelişmesini frenleyen asıl neden de budur.

Kürt tarihinin dünyadaki genel tarihsel süreci araştırmak ve öğrenmek açısından taşıdığı öğretici nitelikteki önemi, kaynağını Kürt tarihinin yukarıda saydığımız kendine özgü özelliklerinden almaktadır. Tüm benzersizliğine karşın Kürt tarih deneyimi, diğer birçok öteki halklar açısından da değer taşımaktadır.

Bu deneyim öteki halklara, kendi geçmişlerini yeniden anlamlandırmalarına ve geleceğe ilişkin dersler çıkarmalarına yardımcı olmaktadır.

Kürt halkının tarihi aynı zamanda Kürt meselesinin tarihidir. Genelde "Kürt sorunu" kavramının yakın bir geçmişte, daha doğrusu Osmanlı İmparatorluğunun İtilaf devletleri tarafından paylaşımı (günümüze kadar yaşama geçirilmemiş olarak kalan Sevr Barış Konferansı) sırasında ortaya çıktığı kabul edilir. Sonraları, Kürt ulusal kurtuluş hareketinde ne zaman yeni bir patlama olmuşsa her seferinde Kürt meselesi gündeme gelmiştir. Böylelikle, 20. yüzyılın büyük bir bölümünde "Kürtlerin tarihi" ve "Kürt meselesi" kavramları eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Çünkü Kürt ulusal kurtuluş hareketi, Kürtlerde tarih sürecinin esas içeriğini oluşturmuştur ve tüm Kürt halkı için öncelikli idi.

Ne var ki, Kürt meselesi gerçekte çok daha eskidir. Belirli bir yanıt bekleyen, yani belirli çözüm bekleyen bir tarihsel kategori olarak Kürt sorunu nesnel olarak daha Orta Çağ'da ortaya çıkmıştır. Kürt emirlikleri, Orta Çağ'da Orta Doğu'nun tarih sahnesinde ilk olarak boy gösterdiklerinde, aynı zamanda bağımsız olarak varolma haklarını da öne sürmüş ve bu haklarında direnmişlerdir. Kürt sorunu o zamandan beri, içinde Kürtlerin yaşadığı Batı Asya'daki devletlerin politik yaşamında sürekli bir faktör haline gelmiştir. Zaman içerisinde Orta Doğu'da siyasal ve toplumsal sürecin gösterdiği gelişmeler sonucunda, Kürt sorunu, farklı roller oynamış, içeriği değişiklikler göstermiş ve farklı hipotezleri önplana çıkmıştır. Ama Kürt halkının bağımsızlık ve özgürlük kavgası, bu meselenin her zaman can damarını oluşturmuştur.

Bu yüzden, Kürt tarihinin araştırılması ve öğrenilmesi, öncelikle, bağımsız ve demokratik Kürdistan'ın inşası gibi temel bir ulusal sorunu çözmenin acil ve hayati zorunluluğu ile karşı karşıya bulunan ve bu kutsal amacı gerçekleştirmek için kendi geçmişinden gerekli dersleri çıkarmak durumunda olan Kürt halkının bizzat kendisi için büyük bir güncel siyasal önem taşımaktadır. Ancak bunu yapmak durumunda olanlar yalnızca Kürtler değildir.

Kürt halkının tarihi, Batı Asya'nın öteki halkları ile sıkı bir birlik ve dolaysız bir komşuluk içinde geçmiştir. Bu halkların birçoğu, sayısız savaşlar ve istilalar sırasında kırılarak Orta Doğu'nun tarih sahnesinden silinmişler ya da daha sonra gelen halklar tarafından asimile edilmişlerdir. Geriye kalan öteki halklar, tıpkı Kürtler gibi, etnik sentez ve tarihsel gelişim süreci içerisinde çağdaş uluslara dönüşmüşlerdir. Bu halkların çoğu dekolonizasyon süreci sonunda kendi bağımsız devletlerini kurmuşlardır. Bugün bölgelere bağlı olarak nüfusunun mutlak ya da nisbi çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu Kürdistan, çağdaş Türkiye'nin, İran'ın, Irak'ın ve Suriye'nin topraklarında kalmaktadır. Kürdistan'ın tarihi, yukarıda sözü geçen ülkelerin tarihi ile kopmaz bir bağla bağlıdır. Ayrıca etnik Kürdistan'ın toprakları dışında (Kuzey-Batı İran, Transkafkasya, Orta Asya, Arap Doğusunun bazı ülkelerinde ve Batı diasporasında) çok sayıda Kürt yaşamaktadır. Kısaca, Kürtlerin tarihi, Batı Asya'nın (Yakın ve Orta Doğu'nun) ve Transkafkasya'nın ülkelerinin ve halklarının tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı şekilde, Kürtlerin ve Kürdistan'ın tarihi, bu ülkelerin ve halkların tarihinden ayrı düşünülemez. Bu nedenle, Kürdistan tarihinin araştırılması ve öğrenilmesi, muazzam Asya kıtasının bu bölümünün tüm tarihinin bütünsel olarak kavranılmasında kesin bir zorunluk vardır. Kuşkusuz Kürt tarihinin birçok ögesi ve öznesi, çoğu hallerde Kürt halkına ve Kürt toplumuna özgüdür ve bağımsız bir kültür ve tarih değeri taşırlar.

Bu yüzden, Kürtlerin ve Kürdistan'ın tarihinin araştırılması, hem pratik (özellikle politik) açıdan, hem de salt bilgi edinme açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bilgi edinme açısından taşıdığı öneme ayrıca değinmek gerekir.

Kürt tarihi, Batı Asya'nın öteki büyük halklarının tarihlerine kıyasla az araştırılmış ve az bilinir. Kürt etnik sentezinin erken dönemlerinden günümüze kadarki Kürt tarihi içerisinde birçok yönde derinlemesine araştırılması ve çok yönlü bilimsel bir çözüme kavuşturulması gereken çok sayıda izaha muhtaç nokta bulunmaktadır. Bu denli gecikmiş olmanın nedeni aşikardır. Kürtlerin kendi devletlerinin olmayışı, kendi kültürlerinin, bu arada başta kendi öz tarihleri olmak üzere bilimsel düşüncenin özgürce ve başarılı şekilde geliştirilmesi için gerekli koşulların oluşmasına da engel teşkil etmiştir. Kürdistan'ı paylaşan ülkelerde .yönetici çevreler, hakim ulusların çıkarlarını gözeterek ya Kürt tarihçiliğinin gelişmesine bilinçli bir şekilde engel olmuşlardır ya da Kürt tarihini, dolayısıyla Kürtlerin ulus kimliğini doğrudan yadsımaya varan çarpıtmaları teşvik etmişlerdir. Kürtlerin ve Kürdistan'ın tarihine ilişkin bütün önemli çalışmaların, Kürtlerin yaşadığı ülkelerin sınırları dışında, özellikle Rusya'da ve SSCB'de, şimdi de Batı'da (gerçi yayımlanan çalışmaların birçoğunun yazarı Kürt idi) günışığına çıkması paradoksaldır, ama çok iyi anlaşılmaktadır.

Kürt ve Kürdistan tarihini sistematik şekilde araştırmanın, Şarkiyat biliminin şimdilik geri kalmış bu sorununa ilişkin temel ve kapsamlı çalışmalar yapmanın zamanı artık gelmiş bulunmaktadır. Bunu, hem kendi ulusal toprakları üzerinde yaşayan ve özgün ve zengin bir kültür yaratmış olan Kürtlerin kadim ve yerli bir ulus olarak kendi kaderlerini kayıtsız şartsız tayin hakkının bilimsel olarak izahına ihtiyacı olan genel Kürt ulusal kurtuluş hareketinin çıkarları, hem de büyük ve ayrılmaz parçasını Kürdolojinin oluşturduğu Şarkiyat biliminin çıkarları gerektirmektedir. Bu amaca, ancak farklı milliyetlerden ve farklı ülkelerden bilim adamlarının ortak çabalarıyla ulaşılabilir.

Elbette, böylesi bir çalışma zaman ister, ama bu çalışmaya hemen şimdi başlamak bir zorunluk haline gelmiştir. 2500 yıllık Kürt tarihinin genel konseptini geliştirmek, bu tarihi etaplandırmak, temel etaplarını belirlemek, kronolojisini saptamak, Kürt tarihinin en önemli ve dönüm noktası oluşturan olaylarının nesnel değerlendirmesini yapmak ve Kürt tarihindeki en seçkin kişilerin kimlik tahlillerini yapmak gerekmektedir. Kuşkusuz bunun için, henüz ortaya çıkarılmamış ve irdelenmemiş literatür ve kaynaklarda gizli duran yeni ve gerçek materyallerin ortaya çıkarılması ve bilimin tedavülüne sokulması gerekmektedir.

Bu çalışma, Kürdistan tarihinin, Kürt etnisitesinin oluşum sürecinin tamamlandığı zamanlardan (MS 1. binyılın ortaları) başlayıp günümüze değin uzanan döneminin genellemesini yapmayı amaçlayan ilk kapsamlı bir tarih denemesidir. Bu tür bir araştırmaya, ne bizim Kürdolojimizde, ne de yabancı Kürdolojilerde (gerek Kürt Kürdolojisinde, gerekse Batı Kürdolojilerinde) rastlıyoruz. Yalnızca Kürt hanedanlıklarının tarihine ilişkin kronikler ile Kürt kurtuluş ayaklanmaları ile ilgili askeri-siyasi tarih özetleri vardı. Bu kitabın yazarları, önlerine çok daha geniş ödevler koymuşlardır. Yazarlar, Kürt halkının uzun yüzyılları bulan tarihine ilişkin ve bu tarihin genel konseptini içeren temel gerçeklerin bir bütününü okurların yargısına sunmayı denemektedir. Yazarlar bunu yaparken, başlıca şekilde, daha son zamanlara kadar dünya Kürdolojisinde en önde giden Rus ve Sovyet Kürdolojisinin başarılarına dayanmaktadırlar. Elbette, öteki ülkelerin Kürtlerin tarihine ilişkin bilimsel birikimlerinden de yararlanılmıştır.

Yazarlar, böylesi bir ödevin tam olarak yerine getirilmesinin ne denli zor olduğunun ayırdındadır. Daha önce değindiğimiz gibi, Kürt ve Kürdistan historigrafisinin genel olarak düşük düzeyde oluşu, Kürt tarihinin kavşak noktalarını ve temel kanavasını aydınlatmada başvurulan yerleşik bazı geleneklerin yokluğu ve literatür ve kaynak altyapısının yetersiz oluşu belli başlı engeller olarak önümüzde durmaktadır. Bu yüzden bu çalışmada, Kürt tarihinin çeşitli dönemlerinin tanımında uygulanan yazar yaklaşımında birlik elde edilememiştir. Bu nedenle, eldeki materyalin içeriğinden ve şu ya da bu problemin araştırılmışlık düzeyinden hareket etmek zorunda kalınmıştır.

En büyük güçlükler, Kürt tarihinin, Şarkiyatçılar tarafından en az araştırılmış olan erken dönemlerinin aydınlatılması sırasında çekilmiştir. Burada öncelikle kastedilen, Kürt halkının, bugünkü topraklar üzerinde geçirdiği oluşum sürecine tekabül eden bin yıllık (yaklaşık olarak MÖ 4-5 yüzyıl) etnik sentez çağıdır. Tarih biliminde, bu sentez sürecinin birçok kilit sorununa ilişkin hakim ve yerleşik bir görüş mevcut değildir. Bunun asıl nedeni, güvenilir, özellikle güvenilir yazılı kaynakların bulunmayışıdır. Arkeologlarca elde edilmiş olan maddi kültür kaynakları, bir kere çok az sayıdadır, ikincisi, çeşitli ve çoğu kez çelişik yorumlara yol açmaktadırlar. Dolaylı (etnografik, linguistik ve diğerleri) kaynaklar, çok değişik versiyonludur ve kimi zaman yeteri kadar inandırıcı değildir.

Kürtlerin erken tarih dönemine ve etnik sentezine ilişkin doğru ve güvenilir bir resim elde etmeyi zorlaştıran bu nesnel nedenlere, bir de öznel, daha doğrusu politik nedenler eklenmektedir. Bunlara daha çok, Kürdistan'ı paylaşmış olan ülkelerde hakim uluslara mensup araştırmacılar ve bazı Kürt tarihçileri arasında rastlıyoruz. Hakim uluslara mensup araştırmacılar, Kürtlerin ayrı bir ulus olarak algılanmasını reddetmeyi nihai amaç edinmiş ve Kürtlerin kadim etnisitesini yadsıyan şovenist eğilimin baskısı altındadırlar. Bazı Kürt tarihçileri ise, bugünkü koşullarda pek anlaşılır olan yurtseverlik coşkusundan hareketle "Kürdizmin" kökenini, hakkında hiçbir güvenilir bilgi bulunmayan pek kadim ve derin bir geçmişte aramaya eğilimlidirler. Her iki halde de, gerçek olan, daha da önemlisi bilimle ve mantıkla doğrulanmış olan resim tahrif edilmektedir. Kürdolojinin içinde bulunduğu şimdiki durumun koşullarında, Kürtlerin ve Kürdistan tarihinin sistematik anlatımına, Kürt halkının etnik sentezinin başladığı ilk "kaynaklardan" itibaren ele alıp başlamak, bizce değmez. Bu soruna ilgi duyanlara, bütün bu tartışmalı problemleri irdelemiş ve herkesçe kabul görmüş uzmanların sağlam ve belgelerle desteklenmiş araştırmalarına başvurun demek yeterlidir.1 Burada ise, herkesçe kabul edilmiş ve bilimsel olarak doğrulanmış birkaç saptama ile yetinmek mümkün.

Kürtlerin etnik sentezi, dünya uygarlığının en kadim merkezlerinden birinde -Küçük Asya'nın en büyük iki Irmağı Dicle ve Fırat'ın yukarı ve orta boylarının oluşturduğu havzada, bu ırmakların doğudaki kollarının boylarında ve dağ sistemlerini çevreleyen bölgelerde başlamıştır. Kürt halkının etnik sentezinin meydana geldiği yaşam alanlarının kuzey sınırını, bölgenin en büyük iki gölü- Van ve Urmiye golleri oluşturmaktadır. Fiziki coğrafya ve bu coğrafyanın sathının gösterdiği özellikler, Kürtlerin etnik süreçlerini, özellikle etnik sentezin erken aşamalarında büyük oranda etkilemiştir. Bir yandan ülkenin dağlık sathı, oluşum halindeki Kürt halkının çeşitli grupları arasında teması güçleştirirken, diğer yandan, sayısız savaş ve istilalar sırasında sanki bir tür doğal sığınak ve kale olarak hizmet etmiştir. Kürtler, kendilerini sürekli tehdit eden soykırım ve asimilasyona karşı büyük ölçüde bu sayede direnebilmişlerdir. Kürdistan topraklarının yüzey özellikleri, Kürtlerin geleneksel ekonomik etkinliğini de otlatmaya dayalı küçük baş yayla hayvancılığı- büyük ölçüde önceden belirlemiştir. Kürdistan coğrafyasının doğal özellikleri ile izlerine günümüzde bile rastladığımız ve Kürt toplumunda pek derin kök salmış olan boy-aşiret düzeni arasında dolaysız bir bağ bulunmaktadır (Kürt gruplarının birbirinden nisbi yalıtılmışlığı, intensif tarım açısından elverişsiz koşullar, sağlam ulaşım yolları inşa etmenin güçlükleri, vb. Bu yüzden bu koşullar altında, özerk bir toplumsal kategori olarak soy-aşiret uzun zaman kendi varlığını koruyabilmiştir.

Kürt halkının otokton (yerli) kökeni, herkesçe kabul edilmiş ve bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Kürt etnik sentezinin ilk kaynağı, Kuzey Mezopotamya'da, yani çağdaş Kürdistan'ın tam merkezinde bulunmaktadır. Kürtlerin yerli kökenli oluşu, Kürt etnisitesini ve Kürtlerin çağdaş dünya uluslarının ailesi içerisinde ayrı ve bağımsız bir ulus olarak tanınmasını destekleyen, temel değilse bile önemli bir argümandır (Bu kuşku götürmez gerçeği, Kürtlerin yaşadığı ülkelerdeki şövenistler kuşkulu göstermeye ve yadsımaya devam etmektedirler). Kürt halkının kadim beşiği sayabileceğimiz kendi tarihsel yurtlarında özgür ve bağımsız yaşama hakkı, her koşulda hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kesindir.

Elbette, yukarıda söylenenler, Kürt etnik topraklarının ta başlangıçtan beri belirlendiği, belirli çizgilerle çevrildiği ve günümüzdeki coğrafik koordinatlara denk düştüğü anlamına gelmez. Burada sözkonusu olan, başlangıçtaki etnik sürecin kaynağıdır. Mutlak ya da nisbi çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bir territoryal bütün olarak Batı Asya'nın merkezinde yer alan Kürdistan'ın etnik sınırları (tabii itibari sınırlardır bunlar), hızla gelişen ve büyük etnodemografik yer ve sınır değişmelerine neden olan tarihsel olayların etkisiyle sürekli olarak değişime uğramıştır. Bu yüzden yalnızca kadim Kürdistan'ın değil, aynı zamanda Orta Çağ Kürdistanı'nın da sınır çizgilerini kesin bir şekilde belirlemek çok zordur.

Aynı şekilde Kürt etnisitesinin oluşumu ile ilgili az ya da çok belirli bir başlangıç tarihinden ya da zamanından söz etmek de kolay değildir. Bir kere etnik oluşum sürecini iki temel etaba ayırmak gerekmektedir. Birinci etap, farazi olarak çağdaş Kürtlerin etnik ataları olarak kabul edilen aşiret topluluklarının tarih sahnesine çıkışını kapsamaktadır. Hakkında yalnızca çok az sayıda arkeolojik veri bulunan bu dönem kendiliğinden anlaşılacağı gibi, etnik sentez sorunlarının araştırılması açısından çok karanlıktır. Bu döneme ilişkin ve bilimin kazanımları olarak kabul edilen çok az sayıdaki kanıtlar kaçınılmaz olarak tartışmalara yol açmaktadır. Denilebilir ki, bu konuda ortak bir görüş açısı elde edilmiş değildir. Uzmanların görüş birliğine vardığı belki de biricik nokta, etnik sürecin başlangıç zamanının çok kadim olduğudur. Bu başlangıç zamanı, MÖ 4. bin yıla uzanmaktadır. O çağlarda ilk uygarlıklar, Mezopotamya'da ve onun kuzeyindeki dağlık kesimlerde ortaya çıkmış, buna karşılık ilkel komünal düzen, tedrici olarak yerini erken sınıfsal devlet oluşumlarına bırakmaya başlamıştır. 4. binyılın sonlarına doğru bu süreç pekişmiş ve nihai olarak tamamlanmıştır.

Kürtlerin etnik ataları olarak kabul edilebilen halklar Ön Asya'nın tarih sahnesine özellikle 4-3. binyılların sonlarında çıkmışlardır. Bunlar, Hurriler ya da Subareyler, Lulubeler, Kassiler, Karduklar ve bazı öteki boylarıdır. Ancak bu boyların çağdaş Kürtlerle etnik akrabalığı çok uzak bir akrabalıktır.

Bu yüzden çağdaş bilimin, bu halkların arasında Kürtlerin dolaysız atalarını aramak gibi bir amacı yoktur. Batı Asya'nın diğer çağdaş ulusları da, aynı kanıtı kullanarak sözü geçen halkların kendi etnik ataları olduklarını ileri sürebilirler.Üstelik, Kürtlerin etnik sentez sürecinin kesin olarak saptanmış olan kadim başlangıç merkezini de içine alan bu bölge, dünya uygarlığının en kadim merkezlerinin filizlendiği topraklardır. Daha 8 bin yıl önce, varlığını 600 yıl sürdüren Halaf kültürü bu topraklar (çağdaş Kürdistan'ın Suriye'de kalan toprakları) üzerinde ortaya çıkmıştır. Halaf kültürü, komşu topraklarda geniş bir yaygınlık kazanmış ve bölge halklarının ekonomik etkinliğinin ve kültürel çehresinin oluşumunun temellerini atmıştır. Halaf kültürünün yerini Ubeyd kültürü ya da başka bir deyişle protofırat kültür (Mezopotomya'nın dağların önlerine kadar uzanan düzlük kesimleri) almıştır. Bu kültür de yaklaşık bin yıl varlığını sürdürmüş ve dağ halklarını da kısmen etkilemiştir.

Ardından Hurri kültürü gelmiştir (MÖ yaklaşık 4300 yıldan 2. binyılın ortalarına dek). Hurriler, Zagros-Tavr dağ sırası içinde ve bu dağ sırasına komşu olan Mezopotamya vadilerinde ve İran platosunda yaşamışlardır. Dilleri itibari ile Kafkasya dil ailesinin kuzey-doğu grubuna bağlıydılar. Hurri uygarlığının izleri günümüze kadar gelmiştir. Bu izlerin örneklerine maddi kültürde, dinde, mitolojide, hatta genetik düzeyde olanlarına bile rastlıyoruz. Hurri ögeleri, çağdaş Kürdistan'ın yer ve aşiret .adlarında bile izlenebilmektedir (Kürt aşiretlerinin yaklaşık üçte ikisinin adları Hurri dilinden gelmektedir). Gerçi Hurri dönemi, Kürt halkının etnik sentezinin başlangıç döneminden çok gerilerdedir. Bir kere etnik sentez için dil koşulları yoktu. MÖ 3. binyılın son çeyreğinde şimdiki Orta ve Güney Kürdistan topraklarının önde gelen halklarından biri olan güçlü Gutiler de dahil o dönemin halkları, olsa olsa antropolojik ve bir ölçüde de kültürel bakımdan, o da kısmen Kürtlerin etnik alt ataları sayılabilirler.

MÖ 2. binyılda şimdiki Kürdistan'da temelli birtakım değişiklikler meydana geldi. Bu bölgeye, dağların ve vadilerin yerleşik halkının kültürünü ve sosyo-ekonomik düzenini etkileyen Hint kökenli boylar (Mitanniler ve diğerleri) kitlesel kafileler halinde yönelmeye ve yayılmaya başlamışlardı. Bununla eş zamanlı olarak, bölgenin kuzeyine Ermeniler, güneyine ise İran dilini konuşan boylar (Medler, Persler, İskitler, Karmatlar ve diğerleri) dağılmışlardı.

MÖ 9. yüzyıldan itibaren bölgeye Ari istilaları başladı. MÖ 3. yüzyıla doğru artık bölgenin Arileştirilmesi süreci tamamlanmıştı. İşte, üzerinde Kürt halkının etnik sürecinin başladığı etnik-tarihsel fon böyleydi.

Kürtlere gelince, artık MÖ 1. binyılın ortalarından itibaren Kürtlerin dolaysız atalarından söz edebiliyoruz. Öyle görünüyor ki, Kürtlerin dolaysız ataları, sözü geçen dönemde bölgenin maruz kaldığı ve aynı bölgede kadim Med ve Pers devletleri için egemen bir etno-demografik, ama Med bileşeni ağırlıklı olan hakim bir etno-demografik bazın oluşumuna yol açan güçlü göç akımlarının asıl tertibi içinde yer almış, İran dilini konuşan ve ekonomik uğraşları itibari ile çoban boylardır. İşte, Kürtlerin, önce ayrı bir halk olarak, izleyen yüzyıllarda da ayrı bir ulus olarak oluşumunu pekiştiren etnik sentez sürecinin ikinci ve en önemli etabı aşağı yukarı bu dönemde başlamıştır.

Güney Zagros, hem dağlık kesimi, hem de düzlükleriyle bu sürecin coğrafik merkezi haline gelmiştir. Öyle görünüyor ki, "kurd" ya da "Kurt" adı veya buna yakın adlar (örneğin, "Kurtii") ilk olarak özellikle burada ortaya çıkmıştır. Bu terim, birçok antik yazarda da geçmektedir (Polibius, Strabon, Büyük Plinius ve diğerleri). Grek komutan ve tarihçi Ksenefon, "Anabasis"inde "Kürtlerden" söz etmektedir (MÖ 5. yüzyılın sonları ve 4. yüzyılın başları), ama çağdaş bilim, onların Kürtler ile özdeşleştirilmesine kuşku ile bakmaktadır.

"Kurd" teriminin başlangıçta tüm göçebeler için kullanıldığını, bu yüzden "Kurd" sözcüğüne antik literatürde (MÖ 3. yüzyıl) rastlanması, Kürt etnisitesinin daha o dönemde var olduğunu destekleyen güvenilir bir argüman olarak ele alınamayacağını ileri süren bir görüş ortaya atılmıştır.

Dil faktörünün, Kürt etnisitesinin uzun oluşum süreci içerisinde taşıdığı önem, çok daha esaslıdır, denilebilir ki belirleyici olandır. Oluşumunu tamamlayan Kürt etnisitesi, kadim İran dili üzerine temellendirilmiş olan kendi dilini geliştirmeye başlamıştır. Geliştirilen bu dil, Kürtlerin etnik olarak ayrışmasında başlıca bağlayıcı etmen ve özgün kültürün yaratılmasında maddi altyapı olmuştur.

Kürt etnik sentezinin bu etabı oldukça uzun bir zaman almıştır -en az bin yıl sürmüştür. Bu etabın sona ermesi, MS 2-6. yüzyıllara kadar uzanır. Kürt bölgesinde bu dönemde Part kökenli Arkasiler ve Sasaniler hüküm sürmektedir. Kürt dilinin öteki İran dillerinden nihai olarak ayrışması Sasani döneminde olmuştur. 7. yüzyılın ortalarında Kürdistan'ı fetheden Araplar, karşılarında artık tümüyle ayrışmış, kendi dili, kültürü ve toplumsal düzeni olan bir halk bulmuşlardır. Kürt etnik sentezi tamamlanmıştı. Artık Kürt tarihi başlıyordu. Bu ifadeyi netleştirelim: Sivil, siyasal tarih (doğal olarak, sosyo-ekonomik ilişkilerin, kültürün vb gelişmesinin tarihi de dahil olmak üzere) başlıyordu. Özellikle Kürtlerin etnik tarihine gelince, bu kategorinin taşıdığı içeriğin dar anlamıyla söylersek, bu tarih, görüldüğü gibi, geç Sasani döneminden çok daha önce başlamış ve kendi yasaları uyarınca gelişmesini günümüze kadar sürdürmüştür.

Genel bir sonuç üreterek diyebiliriz ki, Kürt etnisitesi, birkaç bin yıl süren kendi oluşum ve entegrasyon süreci içerisinde çoğunlukla Hint-Ari ögelerini (başlıca şekilde İran ögelerini, özellikle de Med ögelerini) ve Semit (Asur, Arami, geç dönemlerde de Arap) ögeleri içselleştirmiştir. Kısaca söylersek, gezegenimizin öteki çağdaş ulus-etnisiteleri gibi Kürt etnisitesi de, kadim zamanlarda (en az 7-8 bin yıl önce) başlamış bir tarihsel gelişme süreci içerisinde oluşmuş çok çeşitli etnik ögelerin sentezinin bir ürünüdür.

Daha önce değindiğimiz gibi, Kürt tarihinin erken dönemleri, dünya Şarkiyatının en az araştırılmış alanlarından biridir. Bu, herşeyden önce hemen hemen dokuz yüz yıllık bir istilalar, ayaklanmalar ve çalkantılar devrini kapsamaktadır (7. yüzyılın ikinci çeyreğinden 16. yüzyılın birinci onyıllarını içine alan dönem). Bu .dönem, Kürt halkının, Arap, Moğol ve Türk istilacılardan kaynaklanan sürekli soykırım ve asimilasyon tehdidi ile karşı karşıya kaldığı, bu nedenle de yaşamda kalma savaşı verdiği gerçekten "ayaklanmalar dönemi" idi. O dönemde ortaya çıkan Kürt emirliklerinin (bu emirliklerin bir bölümünde yalnızca yönetici hanedan "Kürt" idi, bir bölümünde ise, ki bunlar çoğu kez sayıca daha azdı, halk "Kürt" idi) tarihi henüz yazılmamıştır ve aydınlatılması gereken pek çok nokta bulunmaktadır.

Kürt tarihinin müteakip üç yüz yıllık dönemi için de yaklaşık olarak aynı şey söylenebilir (16. yüzyılın başlangıcından 19. yüzyılın başlangıcına dek). Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi İran arasında paylaşılmış olan Kürdistan bu dönemde, İstanbul'da ve İsfahan'da merkezi iktidarın vesayeti altına alınmış yarı bağımsız emirliklerin bir karışımından ibarettir. Bu dönemde de, esas itibariyle Kürdistan toprakları üzerinde cereyan eden ve bitmek bilmeyen Türk-İran savaşları, bu arada bu savaşlara savaşçı Kürt aşiretlerininin sürekli olarak katılması, Kürt bölgesinde, Kürt ulusunun oluşumunun pekişmesine ve onun toplumsal-ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmesine ciddi bir engel teşkil eden sürekli bir kanlı iç savaşlar, ayaklanmalar ve istikrarsızlık ortamı yaratmıştır.

Bu nedenle bu çalışmanın birinci bölümü (I. ve II. alt bölümler) okurlara, bilimsel bakımdan gerekli düzenlemeye tabi tutularak orijinal bir araştırma görünümünde sunulmaktadır.

İkinci bölüm (III. ve IV. alt bölümler), Kürt tarihinin yeni zamanlarına (19. yüzyılın birinci onyıllarından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar) ayrılmıştır. Bu dönemde, Kürt, halkının, ayrılıkçı feodal hareketler olarak, 19. yüzyılın sonlarından itibaren ise birleşik ve bağımsız Kürdistan'ın kurulmasına ve onun Türk ve İran boyunduruğundan kurtarılmasına dönük ulusal kurtuluş hareketleri olarak bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi başlamıştır. Batı'nın sömürgeci devletlerinin (özellikle İngiltere'nin, yüzyılın sonlarından itibaren de Almanya'nın) ve Rusya'nın Kürdistan'a yayılması ve stratejik ve ekonomik bakımdan büyük bir önem taşıyan bu ülkede başlangıçta etki alanı uğruna, ardından onun paylaşımı için aralarında verdikleri mücadele de gene bu dönemde başlamıştır. Gerek Orta Doğu'nun, gerekse dünya ölçeğindeki uluslararası ilişkilerin önemli bir faktörü olarak Kürt sorunu işte böyle bir dönemde ortaya çıkmıştır.

Kürt tarihinin bu dönemi, Rusya Kürdologları tarafından yeterince aydınlatılmıştır. Bu nedenle, kitabın bu bölümünün, daha önce yayımlanmış ve kuşkusuz eleştirel bir biçimde irdelenmiş, bilinen eserlerin2 bir tür "digest"i olarak özetlenmesi yeterli görülmektedir. Dolayısıyla, böyle olunca kaynaklara ve literatürlere göndermeler yapılmamıştır.

Kitabın üçüncü bölümünde, Kürt tarihinin, Birinci Dünya Savaşının sonundan günümüze kadarki dönemini kapsayan en yeni zamanlara ele alınmıştır. Sovyet (Rusya) Şarkiyatçılarının, Kürdistan'ın bu dönemine ilişkin araştırmaları çok iyi bilinmektedir. Bizim literatürümüzde ve yabancı literatürde yeterince irdelenmiş ve çözüme kavuşturulmuş özneler, en az gönderme yaparak veya hiç gönderme yapmadan verilmektedir. Yeni bir yaklaşım ya da esaslı bir irdelemeyi gerektiren özneler ile son zamanların keskin güncel olayları olabildiğince çok sayıda bilimsel araçla aydınlatılmaktadır.

Yukarıda söylenenlere bir de, bu kitapta ekonomik ve kültürel tarih sorunlarının ele alınmadığını eklemek gerekir. Başlıca dikkat, Kürdistan'ın ve Kürtlerin siyasal tarihine ayrılmış-tır. Bu kitabın asıl hedefi, Kürt halkının, geçen binyılın ortalarında Orta Doğu sahnesine çıkışından başlayıp onu izleyen binyılın başlarına kadar tüm tarihsel yaşamı içinde varolan en önemli etkenlerin ve kavşak noktalarının sistematik bir biçimde irdelenmesidir. Yazarlar, bu kitapta sözü geçen temel hedefe ulaşıldığı ümidini ifade eder. Tüm eksikliklerine karşın, Kürt tarih araştırmalarının çağdaş düzeyini yansıtan bu çalışmanın, Kürdolojiye belli bir katkı yapacağına inanmak isteriz.

1 Rus dilinde bkz. N. Y. Marr. Yeşço o slove "çelebi". (K voprosu o kultomom znaçenii Kurdskoy narodnosti v istorii Peredney Azii). — "Zapiski vostoçnogo otdeleniya imp. Arheologiçeskogo obşçestva". T.XX, vıp. II-III. SPb., 1911; O. L. Vilçevski. Kurdı. Vvedeniye v Etniçeskuyu İstoriyu kurdskogo naroda. M.- L, 1961; V. Nikitin. Kurd. Fransızca çevirisinden. M.,1964; EA. Grantovskiy. Ranyaya istoriya iranskih plemen Peredney Azii. M., 1970; Aynı yazar. İran i İrantsı do Ahemenidov. M., 1988; G.B. Akopov. Kritiçeskaya istoria proishojdeniya kurdov. Doktora tezi el yazmaları, Erivan,1969.

2 Na.. Halfin. Borba za Kurdistan (Kurdskiy vopros v mejdunarodnıh otnoşeniyah XIX v.). M., 1963; M. S. Lazarev. Kurdistan i kurdsyaya prolema (90-e godı XIX veka — 1917). M., 1964; aynı yazar. Kurdskiy vopros (1891 - 1917). M., 1972; Celilê Celil. Vosstaniye kurdov 1880 goda. M., 1966; aynı yazar. Kurdı Osmanskoy imperii v pervoy polovinı XIX veka. M., 1973; Aynı yazar. İz istorii obşçestvenno-pilitiçeskoy jizni kurdov v kontse XIX — naçale XX veka. SPb., 1997.




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues