La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Zal ile Rudabe-1


Auteurs : |
Éditeur : Avesta Date & Lieu : 2005-01-01, İstanbul
Préface : | Pages : 144
Traduction : ISBN : 975-8637-92-4
Langue : TurcFormat : 145x150 mm
Code FIKP : Br. Tr. 2524Thème : Littérature

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Zal ile Rudabe-1

Zal ile Rudabe, Firdevsi'nin şehname'sinden Zaloğlu Rüstem'in destanları -I-

Firdevsi


Gerçek "Doğu"ya ve "Doğu"nun gerçeğine, esrarengiz geçmişe büyülü bir yolculuk... İran'ın büyük şairi Firdevsi'nin şaheseri "Şehname"den derlenen bu dizi, Doğu'nun gizemli kapılarını aralıyor. Modern zamanlarda artık hayatımızda pek yeri olmayan sevgi, kahramanlık, vefa, hakkaniyet, esrar ve "bize özgü" mefhumların eksikliğini hissedenler için... Masal ülkesi kapılarını açıyor!


Firdevsi - Milli İran şiirinin en büyük ustası Ebu'l Kasım Firdevsi, hicri dördüncü yüzyılda yaşamıştır. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Hicri 329-330 (M. 940-941) ile 411-416 (M.1020-1025) yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır. Tus yöresinde yaşamış olan şair, halk arasında özel bir toplumsal statüye sahip olan Dihkanlardandı.

Firdevsi, hicri 365 yılında yazmaya başladığı Şehname'yi, 400 (M.1009) yılında, yaklaşık 35 yıllık bir çabadan sonra tamamlayabilmiştir. O, halk arasında anlatılagelen efsaneler ve İran tarihiyle ilgili rivayetlerden ve bu konuda kendisinden önce yazılmış eserlerden yararlanmış, bunlara kendi edebi dehasını da katarak, İran tarihini; başlangıcından, Arapların İran'a hakim olmalarına kadar geçen süreyi, şiirsel bir anlatımla destanlaştırmıştır.

Firdevsi, milli İran kültürü ve edebiyatının yaratılmasında öncü bir rol almıştır. O, eserinde Arapça sözcükler kullanmamaya özen göstermiştir. Bu yüzden Şehname'ye Fars dilinin kaynağı ve sözlüğü olarak bakılmıştır. Şehname, İran kültürünün bilinmesi ve anlaşılması açısından oldukça önemli bir kaynaktır.

 


ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ

Milli İran şiirinin en büyük ustası Ebu'l Kasım Firdevsi, hicri dördüncü yüzyılda yaşamıştır. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Hicri 329-330 (M. 940-941) ile 411-416 (M.1020-1025) yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır. Tus yöresinde yaşamış olan şair, halk arasında özel bir toplumsal statüye sahip olan Dihkanlardandı.

Firdevsi, hicri 365 yılında yazmaya başladığı Şehname'yi, 400 (M.1009) yılında, yaklaşık 35 yıllık bir çabadan sonra tamamlayabilmiştir. O, halk arasında anlatılagelen efsaneler ve İran tarihiyle ilgili rivayetlerden ve bu konuda kendisinden önce yazılmış eserlerden yararlanmış, bunlara kendi edebi dehasını da katarak, İran tarihini; başlangıcından, Arapların İran'a hakim olmalarına kadar geçen süreyi, şiirsel bir anlatımla destanlaştırmıştır.

Şehname'de İran tarihi üç ana dönem şeklinde anlatılmıştır.

1-Keyumers'ten itibaren Feridun'un padişahlığına kadar olan süreyi kapsayan efsanevi dönem.
2-Kawa'nın isyanından başlayıp Rüstem'in öldürülmesine kadar olan zamanı konu alan kahramanlık dönemi.
3-Kiyanilerin padişahlığından başlayıp Arapların İran'a girmelerine kadar devam eden tarihi dönem.

Şehname'de, Pişdadi, Kiyani, Eskani ve Sasani hanedanlıklanndan bahsedilmektedir. Firdevsi, elindeki bilgileri kullanırken kuru bir anlatımla yetinmemiş, doğal manzaraları ve savaş meydanlannı tasvir etmiş, pehlivanların kahramarılıklarını, yaşanan aşkları, yapılan hileleri canlı bir şekilde anlatmış, hikmetli sözleri ve halk arasında yaygın olan birçok deyimi ustaca kullanmıştır.

Firdevsi, milli İran kültürü ve edebiyatının yaratılmasında öncü bir rol almıştır. O, eserinde Arapça sözcükler kullanmamaya özen göstermiştir. Bu yüzden Şehname'ye Fars dilinin kaynağı ve sözlüğü olarak bakılmıştır. Şehname, İran kültürünün bilinmesi ve anlaşılması açısından oldukça önemli bir kaynaktır. Bunun yanında Şehname'yi okurken, toplumumuzda sık sık karşılaştığımız ve bir şekilde bizi de etkileyen birçok geleneğin nasıl oluştuğunu görecek, kültürlerin birbirlerini nasıl etkilediğini, bir geleneğin binlerce yıllık bir serüvende nasıl seyahat ettiğini canlı bir şekilde göreceğiz.

Feridun Cüneydi, Şehname'nin, Menuçehr Şah'ın döneminden itibaren Rüstem'in ölümüne kadar olan kısmını derleyip düzyazıya aktarmıştır. Ancak sık sık Şehname'den alıntı yapmış, şiirleri olduğu gibi vermiştir. Ayrıca bazı olağanüstü olaylara değinerek bunlann ne anlama geldiğini açıklamaya çalışmıştır. Bu tür açıklamalar, italikle yazılmıştır.

Orjinal metinde geçen şiirleri anlayamadığım noktalarda Necati Logal'in çevirisinden yararlandım. Buna rağmen anlayamadığım noktalarda saygıdeğer hocam Asğar Delbaripur'un yardımına başvurdum. Kendisine teşekkür ediyorum. Çeviriyi redakte eden sevgili Necla Mahmutoğlu'na teşekkür ediyorum.

Ömer Faruk Yekdeş



ÖNSÖZ

İran destanlar diyarıdır. O, eski dünyanın tam ortasında yer almış, diğer ülkelerden daha çok olaylara sahne olmuş, iyi ve kötü dönemler yaşamıştır. Kendi yaşantısının çalkantılarla dolu akıntısında, her geçitten bir renk ve her taştan bir ahenk çıkarmıştır. Ve o topraklarda söylenmiş hiçbir efsane, kaside, marş ve nağme yoktur ki geçmişin bulanık ve karmaşık hikayesinden bir şeyler açıklamasın ve bu toprakların gönülleri okşayan rumuz ve sırlarını çözmesin.

Geçmişi geleceğe bağlayan ve binlerce yıllık bir güzergahtan geçerek gelen bu destan nağmelerinin uzun kervan, her sözde atalarından torunlarına çok değerli bir öğüt taşıyor. Ve her bir öğütle, gelecek nesillere geçmişin bilgelik bahçesinden nadide çiçekler armağan ediyor. Onların da bu çiçeklerle canlarının damaklarını tatlandırmaları ve geleceğin yolunu aydınlatmak için, geçmişten bir meşale yakmaları gerekiyor, ki onun ışığı, karanlıkları kırsın ve dertlere çare olsun. Ve eğer böyle olursa; biz, artık karanlığın bize doğru gelmeyeceğini, yalan ve dertlerin ruhumuza bulaşmayacağını ümit edebiliriz.

Bilgelere göre; hazinenin üzerinde oturduğu halde başkalarından dilenenler, aptaldır. Bizim üzerinde oturduğumuz mücevherlerle dolu olan hazinemiz ise; atalarımızdan miras kalan eşsiz yazılar ve birikimlerdir. İşte araştırmacılara daima yardımcı olacak olan da bu hazinedir.

Fakat, ne yazık ki son on yılda, bu eşsiz hazine; yabancı hayranlığının saldırılarına maruz kalıp neredeyse bize unutturulmuştur. Bu şekilde yüreğimiz, aklımız ve ruhumuz başkalarının temelsiz efsanelerine ve boş düşüncelerine sunulmuştur.

Japon kuklalarının yalan efsaneleri, yalancı fare, mağaralardaki hazineler, Amerikalıların büyülü şatoları, Yunanlıların arzularına düşkün sahtekar tanrıları, çöllerdeki eşkiyalar, göklerde başıboş dolaşan havacılar, denizlerdeki çapulcu korsanlar... Üstelik bunlar, gençleri yalana, para tapıcılığına ve haksızlığa yöneltiyor. Ve onların tüm ümitlerini, ideallerini; olmayan hazinelere ve sonuçsuz kalmaya mahkum çabalara bağlıyor... Ne büyük serserilik ve ne kötü bir son!

Nihayet, halkı köklerinden uzaklaştıran bu kendini kaybetmişlik fırtınası, dindirildi. Fakat dikkatli olmak gerekiyor! Çünkü Avrupalıların yanlış düşünceleri, sahte kültür ve bilimleri boş durmamakta ve her zaman köklü, kadim ve sağlam kültürlere sızmanın bir yolunu bulmaya çalışmaktadır. Bu sızıntıya maruz kalan ülkelerin aydınları, acı sızıntının önünü tıkamak için çaba göstermelidir. Ve biz İranlılar için; bunun önünü almanın tek yolu, yüzümüzü İran'ın ebedi ve görkemli kültürüne çevirmektir. Şüphesiz kültürümüzün en değerli eseri Şehname olduğu için Nişabur yayınevi işe bununla başlamıştır. Bunun için, Şehname'nin en heyecan verici bölümleri olan Zaloğlu Rüstem'in Destanları'nı seçtik ve o destanların her birini ayrı ayrı kitaplarda, İran gençlerin sunduk.

Bu kitaplarda zaman zaman destanlarda geçen olayların açıklaması yapılmıştır.. Bununla Şehname'de geçen her bir olağanüstü olayın, neden söz ettiğini açıklığa kavuşturmak hedeflenmiştir... Bu şekilde Şehname'deki sır ve rumuzların perdesi kaldırılmış, yanlış yargılara varmanın önü kesilmiş olacaktır.

Minuçehr döneminin başından sonuna kadar olan kısımla ilgili bu tarz açıklamalar "İrani rivayetlere göre Arilerin yaşamları ve göçleri" kitabında yer almıştı. Şimdi hazırlamakta olduğum, daha geniş açıklamaları içeren ve Şehname'de geçen olayları, başından itibaren Ahamenişler hanedanlığına kadar, kapsayan "İrani rivayetlere göre İran destanları" adlı çalışmam da kısa bir süre içinde İranlı okuyuculara sunulacaktır.

Fakat Zaloğlu Rüstem'in Destanları'nda bu kadar geniş açıklamalar yer almayacaktır. Çünkü ben okuyucuların bu derlemeleri okumakla Şehname'yi okumuş gibi olmalarını istedim. Bunu sağlamak amacıyla da bu kitapların Şehname'den daha geniş olmaması için gayret ettim.

Bu kitapları yazmadaki amacıma uygun olarak; her bir destanı ayrı bir kitapta anlattım. Böylece okuyucuların kitaptan çekinmelerini önlemek istedim. İranlı gençlerin, bu kitapların tümünü okuduktan sonra yaşamları boyunca -ömürleri uzun olsun- Firdevsi'nin Şehname'sini ellerinden bırakmayacaklarına inanıyorum. Ve bu, benim yaşamımın en büyük arzusudur.
İkincisi; birkaç zamandır arı Farsça yazmayı kafalarına koymuş olan bir grup, çok nadir rastlanan sözcükleri ve dilin ahengine yakışmayan ifadeleri kullanarak; şirin, köklü, kadim ve güçlü Fars dilini bulanıklaştırmaktadırlar. Böyle yapmakla İslam dönemindeki görkemli İran kültüründen kalma, içine Arapça karışmış, Farsça ifade ve şiirlere darbe indirmekte ve onlara zarar vermektedirler.

Şayet Fars dilini kendi koşulları içinde kullanırsak; kelime türetmeye, modern fen ve bilimin geniş terminolojisi hariç, ihtiyacımız yoktur. Böylece Rudeki, Bel'ami, Mevlana, Hoca Abdullah Ensari, Enveri, Sadi'nin meydana getirdikleri o değerli hazine zarar görerek elimizden yitip gitmeyecektir.

Dolayısıyla bu destanları şiirden düzyazıya aktarırken yapay ve zorlama bir dil kullanmadım. Farsçanın doğasına uygun bir tarzla yazmaya çalıştığım bu eseri; İran'ın aydın fikirli gençlerine sunuyorum. Böylelikle onlar da gelecekteki yazılarını bu hazineyle süsleyebilecek ve onu kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.

Bu derlemeyi yaparken Bondari, Jul Mol, Beruhim, Mosko ve hepsinden daha fazla Karib ve Celal Halıqi'nin Şehname nüshalarından faydalandım. Şehname'nin farklı nüshalarında karşılaştığım uyumsuzluklarda, daha doğru bulduklarımı tercih ettim. Şehname'den bir parça olduklarına inandığım ama yazarların bir kenara bıraktıkları, editörlerin de ellerindeki eski yazmalarda bulamadıkları için kitaplarına almadıkları birkaç özel yer hariç, yazarlar tarafından bazı destanlara yapılan eklemeleri kullanmadım.

Bu kitaplarda Şehname'den bazı şiirlere yer vermek, okuyucuya Şehname'nin gerçek dünyasını daha iyi anlamaya sevk edecektir. Böylece Şehname'de anlatılanların, kadim dünyada Iran'da yaşanmış olaylar olduğu anlaşılacaktır. Aynı zamanda bu tarz bir anlatım; araştırmacıların, efsane sayılan bazı şeylerin, gerçekte dünyada yaşanmış olaylar olduğunu anlamaları için de yardımcı olacaktır.

Zaman zaman Firdevsi'nin anlaşılması güç görünen bazı şiirlerini, daha iyi anlaşılmalarını sağlamak amacıyla, günümüz Farsçasıyla birlikte verdim.

Metniyle birlikte açıklaması da verilen şiirler özenle seçilmiştir. Böyle yapmak, anlama güçlüğünü aşmaya yardımcı olmanın yanı sıra Şehname'nin baştan başa düzyazıya nasıl aktarılabileceğine de ışık tutmakta ve Farsça yazımının özelliklerini bu kitaplarda okuyucuya göstermektedir.

Bu çalışmayı yaparken kitabın hazırlanmasında emeği geçen Nişabur yayınevindeki dostlarım, her ne kadar diğer İranlılardan önce Zaloğlu Rüstem'in destanlarını okumuş olmanın kendileri için yeterli olduğunu söyleseler de, ben kendim ve tüm okuyucularım adına Pervin Tevekküli, Pegah Abduli, İrec Hanbabapur, Hoseyn Şehidi Mazenderani, Muhammed Vicdani, kız kardeşim Arman ve oğlum Efşin'e yardımları, gösterdikleri özen ve bu iş üzerinde geçirdikleri zaman için özellikle teşekkür ediyorum.

İran'ın temiz yürekli gençlerinin bu kitaplardan yararlanması ümidiyle...

Feridun Cüneydi
Nişabur Yayıncılık
1374 (hicri)

Destanın başlangıcı

İran'ın yüce dağları ve geniş ovaları, bu parlak gökyüzü ve ışık saçan güneşin altında, kendi çocuklarının yaşadığı gönül alıcı ve görkemli bir efsaneye tanıklık etmiştir.

Geçmiş, bağışlama, affetme ve halk sevgisinden; efsaneler, kahramanlık, iyilik, temizlik ve ülke sevgisinden bahseder.

Ve bu şekilde bu mavi, geniş gökkubbenin altında, başka bir gökyüzü ortaya çıkmıştı... Yıldızlarla dolu bu gökyüzü, akıl, din, ilim ve kültürle parlıyor ve insanlara fayda veriyordu.

İlim, kanun ve adaletle sağlanan bu huzurlu yaşam sürerken; bazen bir köşeden bir fırtına kopuyor ve savaş ateşiyle, o huzuru yerle bir ediyor, ilim ve bilimin ocağını söndürüyordu.

Ve bu saldırılar, İran'ın korunması için, daima korkusuz yiğitlerin savaşa hazırlanarak kükremelerini zorunlu kılıyordu.

Bununla birlikte, bu düşmanlıklardan her biri ortaya çıktığında, büyük pehlivanlar İran'ın dört bir yanında ortaya çıkıyorlar ve İran halkını istenmeyen savaşlardan ve düşmanın pençesinden kurtararak onlara özgürlük bağışlıyorlardı.




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues