ÖNSÖZ YERİNE
Kürtler hakkında özellikle de Kürt sözcüğünün T. C. tarafından zorunlu olarak kabul edilmesinden sonra ard arda kitaplar yayınlanmaya başlanıldı. Bunların bir kısmı tamamen ticari amaçlı, elbetteki Kürdistan'daki mücadele boyutlandıkça benzer kitapların, dergi ve broşürlerin sayısının artacağı açık. Yanı sıra ciddi çalışmalar ve belgelerin yayımlanması da oldukça sevindirici bir durum. Kürt tarihinin bilinmeyen veya çarpıtılarak yazılmış olunan yıllarının açıklığa kavuşturulması geleceğimize ışık tutmaktadır.
Kürtler 478 yıldır Osmanlılar ve devamcısı T.C'nin işgal ve sömürgesi durumundadır. Fars egemenliği çok daha önceki yıllara dayanıyor. Rum Selçuklu, Kara ve Akkoyonlu devletleri de Türk devletleri olduklarından Kürtler neredeyse 1000 yıldır Türk egemenliği altındadır. Peki neden Kürtler başarılı olmadılar?! Sorusuna cevap aramak gerekiyor. Tarihten ders çıkarıp olumlu adımlar atmak gerekiyor. Başkalarının örnekleri gelecek için tartışılabilinir, araştırılabilinir, ama öncelikle Kürtlerin tarihini incelemek, sonuçlara varmak çok daha büyük bir öneme sahiptir.
Kürtlerin başarısızlıklarını, 'onların uyuşukluklarına, beceriksizliklerine' doğrudan bağlamak gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Daha başka etmenler var. Onları tek tek ortaya çıkarmak hepimizin görevi ve elbetteki zamanla bir çok şey daha fazla anlaşılır olacaktır.
Kürtlerde bir çok topluluğun yaptığı gibi, 'büyük devletlerden kurtuluş' beklemişler, işgacilerin çelişkilerinden yararlanmaya gitmişlerdi. Fakat hemen, her seferinde yararlanmaları geçici olmuş sonuçta yine hüsrana uğramışlardı.
Aşiret yapılarını aşamamaları, önderlik sorunu, dış ve iç koşullar yenilgilerinin başlıca nedeni olmuştur.
Bir çok halkın, hatta Kürdistan toplumundan daha geri halkların, bağımsızlıklarını elde etmelerinin yani sıra Kürt toplumunun bunun savaşını vermesi, gelinen bu noktada sivindirici olmakla bilrlikte, geçmiş göz önünde tutulduğunda üzücüdür. Ama hiç şüphe yok ki Kürdistan halkıda, sömürünün, ırkçılığın, işgalin zincirlerini parçalayacaktır.
Kürdistan toplumunun yüzyıllardır işgal altında tutulması sömürü, zulüm, katliamlar ve Kürt halkının ayaklanmaları, Kürdistan'ın ekonomik Olarak gelişmesini engelledi. Zengin doğal kaynaklara sahip olmasına rağmen, Kürdistan halkı bugün yoksulluk içerisinde bulunmaktadır. Günümüzde emperyalistler ve sömürgeciler birlikte ülkeyi iliklerine kadar sömürmektedirler. Dört sömürgeci ülkede, emperyalizme bağımlı olmakla birlikte, ayrıca geri bıraktırılmış ülkeler kategorisi içerisinde bulunmalarına rağmen, Kürdistan bu ülkelerin de en geri kalmış "bölgeleri olmaktadır. Bunun yanı sıra Kürdistan'daki ağa - şeyh gibi feodal çağdışı kurumların varlığı da bu sömürünün katmerleşmesinde, rol oynamaktadır. Kürt halkının bu konumda bulunması doğallıkla onun bağımsızlık sorununu ön plana çıkarmaktadır. Kuşkusuz ki bu da Kürt toplumunu çevreleyen dış ilişkilerden, zoraki birliktelikle yaşadığı halklardan, dünyadaki güç dengesinden, ayrıca toplumun kendi geçirdiği evrelerden ve toplumsal yapısından ayrı ele alınamaz. Bunlar bir bütünlük arz ederler.
19. ve 20. y. yılda Kürt sorunu sadece bölge devletlerinin bir sorunu veya bir başka ifadeyle 'devlet içi bir sorun' olarak kaldı. Aynı zamanda İngiltere – Rusya – Amerika - Fransa gibi ülkeleri de yakından ilgilendirerek bütün gelişmelerde soruna olumsuz yönde yaklaşım gösterdiler. Ama soruna yalnızca bölge devletleri ve emperyalistler el atmadılar. Dünyanın ilerici güçleri de soruna eğildiler. Fakat sorun her dönemde bir Filistin kurtuluş mücadelesi gibi geniş yankı bulmadı.
Bugün, Kürt toplumunun özgürlük ve demokrasi kavgasında farklı politik yaklaşımların olması hiç kuşkusuz ki bazı olumsuzluklar doğurmaktadır. Bu politik çizgilerin bazıları dış etmenlerden bazıları da iç etmenlerden kaynaklanmaktadır. Kuşkusuz ki bu durum farklı sınıf ve tabakaların varlığından kaynaklanmaktadır. Kavgaya şu anda damgasını vuranlar başlıca iki politik hat biçiminden giderek ayrışmaktadır. Bir tarafta çağdışı feodal – dini - burjuva kurumun etikisinde olanlar, diğer yanda ise Kürdistan emekçilerinin istemlerini yerine getirmeye çalışanlar, hiç kuşku yok ki feodal - burjuva sınıfların önderliği Kürt halkının istemlerini kendi politik çıkarları uğruna çar - çur etmekte ve her seferinde ümitsizlik, kaos ortamı yaratmaktadır. Bu iki sınıfın arasında yer alan küçük burjuva örgütlenmeler ise propaganda alanında kısmen faydalı rol oynamalarına rağmen, zik zaklı, pragmatist, bir konumda bulunmaları kitlelere doğru hedefleri göstermemeleri, aceleci, günübirlik politika izlemeleri kuşkusuz ki Kürt toplumunun doğru bir hat izlemesinde zararlara yol açmaktadır. Feodal - burjuva sınıfların bütün olumsuzluklarına karşın, gününü de doldurmuş olmalarına rağmen Kürdistan'da gelinen durumda payları vardır. Kuşku yok ki mücadele sonunda doğru bir hat etrafında birleşecektir. Ama oraya gelininceye kadar da bu çağdışı kurumlarla, burjuvalarla, küçük burjuvalarla bir dizi mücadeleyi de içerecektir.
Kürtler toplumsal ve milli uyanış içindedir. Hızla kendi sorunlarına el atmakta, bilinçlenmekte ve özgürlüğe doğru, kurtuluşa doğru ilerlemektedirler. Onların bağımsızlık ve demokrasi istemleri Kürdistan'da yaşayan diğer toplulukların istemleridir. Onların da kurtuluş ve özgürlüğüdür.
Kürt sorununa irili ufaklı tüm devletler kendi çıkarları açısından yaklaşmakta, kendi gelişim ihtiyaçlarına göre tavır takınmaktadırlar. Onların oyunlarını bozacak olan başta sosyalistler ve gerçek yurtseverler olacaktır. Soruna her sınıf kendi çıkarları açısından yaklaştığından Kürt proleterleri de kendi kurtuluşları, gelecekleri yönünde yaklaşım göstermek, sınıf mücadelesinin perspektiflerini gözardı etmemek yönünde olmalıdır. Ulus içinde proleterya'nın geleceği, mücadele tarzı bir an için olsa bile karartılmamalı - burjuva istemlere terk edilmemelidir. Çünkü "geleceğimiz kendi ellerimizdedir."
Kürdistan'da 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar geçen dönemi bir çok yönüyle açığa çıkartmak, doğru bir tarih anlayışına sahip olmaktan geçmektedir. Bu kavrayış o dönemleri açığa çıkartacak aydınlığa kavuşturacaktır. Mücadelemize, örgütlenmemize, yaşam biçimimize yön verdirecektir.
Bu çalışma 1979'da daha az kapsamlı yapılmıştı. 12 Eylül'de saklanıldığı yerde polisin eline geçmemesi için yakılır. Tekrardan 1985' den itibaren üzerinde çalışmaya başlanıldı. 1990'da ancak bitirildi. Bu arada yayınlanmayınca son çıkan kitaplardan da yararlanılarak daha kapsamlı ele alındı. Elbetteki bir çok eksiği var. Osmanlı arşivlerinden doğrudan yararlanmamak en büyük eksiğim. Dahası yanlışılıklarını çıkartmak siz okuyucuların eleştirilerine bağlı.
M. Kalman Mart 1992 |