La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Doğu Anadolu'nun Düzeni I


Auteur : Multimedia
Éditeur : Yurt Date & Lieu : 1992-01-01, Ankara
Préface : MultimediaPages : 360
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 145x215 mm
Code FIKP : Liv. Tr. 2544Thème : Sociologie

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Doğu Anadolu'nun Düzeni I

Versions

Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller-1

Ana sorun nedir?

Türkiye'de ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlara ilişkin araştırmalar gün geçtikçe artmakta ve büyük önem kazanmaktadır. Son birkaç yıl içerisinde yayınlanan kitaplarm, gazete ve dergilerde çıkan makalelerin çokluğu, bu alanlardaki çalışmaların ne denli büyük bir yoğunluk kazandığını açıkça göstermektedir. Öte yandan, bu tür araştırma ve yayını işlerinin, üniversite dışındaki kişi ve kurumlarca da yürütülmesi, bu yayınlar etrafında yapılan dinamik ve etkili tartışmaların yoğunlaşması kamuoyunun gittikçe bilinçlenmesine sebep olmakta ve bu bilinçlenme Türkiye'nin sorunlarına bakış yönünü temelinden değiştirmektedir. Türkiye'deki bilim hayatı yönünden son derece önemli olan bu olaylar, aslında bir rönesanstır. Çünkü, Türkiye'de yenileşme hareketlerinin başladığı tarihlerden bu yana, geri kaldığımız her alanda, sadece Batı taklit edilmiş, kalkınmanın bu yolla gerçekleştirileceğine inanılmış, ancak bütün bu çabaların olumlu bir sonuç vermediği, Anadolu halklarının kurtuluşu yolunda en ufak bir çözüm yolu getirmediği ve getiremeyeceği, iş işten geçtikten sonra hayretle görülmüştür. Toplumumuzun, Batı ile bugüne dek sürdürülen ilişkileri, özellikle genç kuşaklarda ve genç araştırmacılarda, büyük bir bunalım yaratmış ve dolayısıyla bu bunalım, Türkiye'nin ana sorunlarının, temeldeki esas ve can alıcı noktaların ortaya çıkmasını ve araştırılmasını sağlamıştır. Bu oluşum, gelişigüzel bir hareket olmayıp, Türkiye'deki temel toplumsal yapı çelişkilerinin doğurduğu baskıların, açık seçik...


BİRİNCİ BASKI ÖNSÖZ

Türkiye'de sosyoloji anlayışı köklü bir nitelik değişimine uğramaktadır. Bu, halk yığınlarının, büyük bir hızla bilinçlenerek, kendi haklarına sahip çıkması ve "emekçinin okumuşu"nun kendi kaynaklarıyla diyalog kurması ile paralel giden bir olaydır. Bu süre içinde, bilim adına, Batı'dan aktarmacılık yapmak şeklinde beliren, klasik sosyoloji anlayışı yetersiz kalmış, toplumsal olşumun dışına düşmüş, temelden gelen bu itmeleri karşılayacak yeni sosyolojik analizlerin zorunluluğu, varlığını açıkça hissettirmiştir.

Türkiye'deki sosyoloji çalışmalarında bunu temel yaparak geliştirilmeye çalışılan planlama faaliyetlerinde, şu iki gerçek artık iyice belirmiştir:

1) Sosyal sınıflar açısından yapılmayan hiçbir tahlil anlamlı değildir ve sorunları çözmekte başarılı olamaz.

2) Bölgelerarası ekonomik ve toplumsal dengesizliği ve tartışılması şimdiye kadar bir tabu olan etnik faktörleri yine sınıf açısından tahlil etmeyen analizler eksiktir, havada kalır.

Araştırmamızda bu iki faktöre büyük bir dikkat gösterilmiştir.

Bu araştırmanın yayınlanmasında yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen Hasan Hüseyin Korkmazgil'e, Hasan Uğurlucan'a, Yılmaz Öztürk ve Ahmet Aras'a minnettarlığım büyüktür.

İsmail Beşikçi
Haziran 1969, Erzurum



İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

Türkiye'de son yıllarda tüm toplumsal yapıyı derinden derine etkileyen büyük ve köklü değişiklikler olmaktadır. Halk yığınları, sömürü üzerine kurulan bu düzeni, artık açıktan açığa zorlamaya başlamıştır. Üretim güçlerini denetimleri altında bulunduran egemen sınıflar da, sömürü düzenlerinin temelinden sarsılmakta olduğunu açık seçik bir biçimde görmektedirler. Yavaş da olsa, bir avuç işbirlikçinin, yüzyıllardan bu yana, halk yığınları üzerinde sağladıkları yıkılmaz sanılan egemenlik güçsüzleşmekte, bunun yerine, halk, egemen olacağı yönetimi kurmaya hazırlanmaktadır. Bu gelişmeden tedirgin olan ve yıllar yılı sömürünün ana kaynağı olduklarını halktan saklayabilen egemen sınıflar ve bu sömürüyü en iyi kalkınma yolu diye gösterip savunan bir kısım aydınlar, sonlarının geldiğini anlamış bulunuyorlar. Bu üretim güçlerini ele geçirmek için verilmemekte olan devrimci kavganın kazanılmakta olduğunu göstermektedir.

Araştırmamızda, yıkılmakta olan bu düzenin önemli sorunlarından biri olan ve egemen sınıflar ve siyasi iktidarca halka başka türlü gösterilen "Doğu sorunu" tüm boyutları ile ayrıntılı bir biçimde ortaya konulmaktadır. Olanakların elverişliliği ölçüsünde "doğruları" ortaya koymaya, "yanlışların", sınıfların varlığını ve etnik sorunu gizlemek amacı ile ileri sürüldüğünü belirtmeye çalıştık. Sömürünün ve ezilmişliğin somutlaştığı Doğu Anadolu'nun sorunlarını saptamakla, tüm sömürülen ve ezilmekte olan halk yığınlarının sorunları da ortaya konulma olanağı bulmuş olmaktadır. Bizce önemli olan "doğruların" bilinmesidir. Doğruların bilinmesinde, yaygın olan kanıya göre, halk yığınlarının zararı değil, çıkarı vardır.

Birçok bölgelerde ve alanlarda çağdışı bir düzeyde olan ülkemizde, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, baskı altında kalmadan belirtmekte büyük yarar görmekteyiz.Bunun için de, biz bu araştırmayı, siyasi iktidarların ve egemen sınıfların tercihlerini bir yana bırakarak, halk yığınlarının tercihlerini egemen kılacak yöntemi göz önünde tutarak yazdık.

Amacımız, sömürülen emekçilerin kendi yönetimlerini bir an önce kurmalarına yardımcı olacak "doğruları" saptamaktır.

İsmail Beşikçi
Kasım 1970, Erzurum



ÜÇÜNCÜ. BASKIYA ÖNSÖZ

Bu kitabın ilk baskısı 1969 yılı ortalarında yapıldı. İkinci baskısı ise 1970 yılı sonlarında... Üçüncü baskı ikinci baskıdan 22, birinci baskıdan 23 yıl kadar sonra yapılıyor. Arada 12 Mart gibi, 12 Eylül gibi çok önemli tarihsel dönüm noktaları var. 12 Mart ve 12 Eylül rejimleri gerek Kürdistan'ın, gerek Türkiye'nin kaderinde çok önemli izler, çok derin izler bırakmışlardır...

Üçüncü baskıya bu Önsöz'den ayrı olarak iki yazı daha koyuyoruz. Birincisi ilk baskısı 1976 yılında, Komal Yayınevi tarafından yayınlanan Bilim Yöntemi kitabının Önsöz'üdür. (İkinci baskı için bk. Yurt kitap - yayın, İstanbul.1991) ikinci yazı ise Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nde yayınlanan "Doğu Anadolu'nun düzeninin başına gelenler" başlıklı yazı... Bu yazılarda, bu kitapla ilgili olarak anlatmak istediklerimiz ayrıntılarıyla açıklandı...

Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller isimli kitabı, ikinci baskısından aynen yayınlıyoruz. Yukarıda sözünü ettiğimiz ikinci yazıda da belirtildiği gibi, kitabın ikinci baskısında çok büyük yanlışlar vardı. Bu maddi yanlışları, o zaman düzenlenen fakat basılamayan, "Doğru - yanlış cetveli"ni esas alarak düzelttik... Yeniden dizgi aşamasında gördük ki, maddi yanlışlar, aslında, "Doğru - yanlış cetveli"nde gösterilenlerden çok daha fazlaymış... Bütün maddi yanlışları düzeltmeye çalıştık. Maddi yanlışları mümkün olduğu kadar azaltmaya çalıştık. Kitabın içeriği kuşkusuz aynı kaldı, buna hiç dokunmadık...

Yeni kitaplarla, örneğin ilk baskısı 1990 yılında yapılan Devletterarası sömürge Kürdistan kitabıyla bu kitap arasında çok derin çelişkiler olduğu hemen fark edilecektir. Bu çelişkinin. şu sapmaların çözümlenmeye çalışılması, Kürdistan konusundaki, Kürt toplumu konusundaki bilgilerimizi artıran çok önemli kaynaklar olmaktadır.

Bütün bunlara rağmen bu Önsöz'de sözünü etmekten kaçınamayacağım bazı durumlar söz konusu... Kitabın V. Bölümü, "Aşiret yapısı, ağalık, şeyhlik - politik ilişkiler" başlığını taşıyor. (s. 267- 345, E yayınları, Aralık 1970 İstanbul) Bu bölümde, "Emperyalist ilişkiler", "Kurtuluş savaşı'nın ideolojisi", "Aşiret yapısı karşısında Mustafa Kemal'in ve emperyalizmin tutumu", "Ermenistan ve Kürdistan planları", "Doğu isyanları", "Şeyh Said ayaklanmasının niteliği”… gibi bazı bölümler var. Bu bölümleri, benzerlerini okuduğum zaman şaşırıyorum, hayretlere düşüyorum... İleri sürülen varsayımların, varsayımları kanıtladığı düşünülen belgelerin hepsi de resmi belgelere dayalı... Bu belgelerin hiçbir kuşku duyulmadan, olduğu gibi kabul edilmesinin, doğruluğu - yanlışlığı konusunda en ufak bir değerlendirme yapma ihtiyacının duyulmamasının, bilim yöntemiyle uzak - yakın hiçbir ilişkisi yoktur. Böyle bir kuşkunun duyulmaması, resmi ideolojinin, basın üzerindeki, Türk üniversitesi üzerindeki, sol çevreler üzerindeki» etkinliğiyle ilgilidir. Kemalizm konusunda en ufak bir eleştiri yok... Devrimcilik adına, solculuk adına Kemalist prensipler savunuluyor, hayata geçirilmeye, gerçeklik kazandırılmaya çalışılıyor... 1960'lı yılların ortalarındaki ve sonlarındaki sol yayınları, Türk basınının ve Türk üniversitesinin çalışmalarını dikkatle incelediğimiz zaman bu husus hemen görülecektir... Resmi ideolojinin üniversite üzerinde, sol çevreler üzerinde basın üzerinde böylesine etkin olması, aslında, bu çevrelerin kendi bünyelerinde çok büyük, onarılması son derece güç tahribat yaratmıştır...

Resmi ideolojinin bu açmazlarını saptayan en önemli dinamik Kürt sorununun bizzat kendisidir. Kürt sorunu çevresinde yapılan analizler, Kürt toplumunun yeniden kavranılması, Türk üniversitesinin, Türk basınının, Türk siyasal partilerinin, Türk sol çevrelerinin derlenip toparlanmalarına, kendilerine çeki - düzen vermelerine neden olmaktadır.

Olayların, toplumsal ve siyasal süreçlerin, olgusal ilişkilerin kavranılmasında, ikinçi baskıda birinci baskıya nazaran çok küçük de olsa, bazı farklılıklar görülebilmektedir. Fakat bunlar hiç yeterli değildir.

Bütün bunlar resmi ideolojinin, zihinlerde kurduğu karakolların kavranılmamasından ileri gelmektedir. Resmi ideoloji nelerin düşünüleceğini, nasıl düşürüleceğini belirliyor. Bunların dışındaki düşünceleri yasaklıyor. Resmi ideolojinin eleştirisini yasaklıyor... Herkesin bunları böyle bilmesini ve bunlara göre tutum ve davranış sergilemesini istiyor. Zihinlerde kurulan karakollar bunların çok doğal bir süreç olduğunu söylüyor. Karakolların duvarları kalınlaştıkça ve yükseldikçe, yeni yeni karakollar kuruldukça bunların doğallığı daha da artıyor. Daha doğrusu insanlar bunları böyle algılıyor. İnsanlar eleştiri gereğini hiç hissetmiyor.

"Türkçe öğrenmek gerektiği", "askerliğini yapanların adam olmuş sayılması", "Bölge yatılı ilkokulları" gibi konularda da benzer düşünceleri yine ileri sürebiliriz. Göçebe Alikan aşireti'yle ilgili kitabın yayını sırasında bu konular üzerinde de durulacaktır.

12 Mart 1971 rejimi içinde, 1971 Doğu duruşmaları sırasında zihnimizdeki karakolların farkına vardık. Fark etme süreci gittikçe daha belirgin bir hale geldi. Yine bu süreçte zihnimizdeki karakollar sarsıntı geçirmeye başladı... Daha sonraki süreçte sarsıntılar iyice arttı, karakolların bazı duvarları yıkılmaya başladı... 12 Eylül rejimindeyse bu karakollar birbiri ardına yıkıldı... Zihnimiz özgürleşti. Gerek Kürdistan'da, gerek Türkiye'de, Sıkıyönetim Mahkemelerinde, Basın Toplu Asliye Ceza Mahkemelerinde, Kürt sorunuyla ilgili duruşmalar, 1980'li yıllardaki Diyarbakır zindanları, PKK'nın düşüncesi ve eylemi zihnimizdeki karakolların yıkılmalarında etken olan temel süreçler oldular.

Bu karakolların yeniden kurulmaları hiç mümkün değil: Artık, kitleler, geniş Kürt halk yığınları özgürlük ve eşitlik mücadelesi içindeler. Özgürleşme ve uluslaşma yoğun bir şekilde sürüyor.

Bu kitabın yeniden dizilmesinde Yurt kitap - yayın'ın çok büyük emeği oldu. Yüzlerce maddi yanlış düzeltilmeye çalışıldı. Bunun ne kadar büyük yorgunluklara neden olduğunu yakından biliyorum. Kendilerine sonsuz teşekkürler... Öte yandan kitapların düzgün ve özenilerek basılmasında Aydınlar matbaası'nın da çok büyük emeği var. Bu ilgiden dolayı teşekkürümüz büyüktür.

İsmail Beşikçi
Ocak 1992, Ankara

 


BİLİM YÖNTEMİ'NE ÖNSÖZ(*)

Türkiye'de sosyoekonomik yapı hızla değişmektedir. Yeni yeni toplumsal ve siyasal güçler oluşmakta ve bunlar halk yığınlarını etkilemektedir. Bu güçler kamuoyuna ses vermekte ve kamuoyundan ses almaktadır. Gittikçe karmaşık bir hale gelen bu ilişkileri kavramak ise ancak, bilimsel yöntem sayesinde mümkün olacaktır.

Son yıllarda toplum olarak büyük tecrübeler kazandık. Bu arada Diyarbakır duruşmaları, önemli bir sorunun, Kürt sorununun, bütün boyutlarıyla ortaya çıkmasında büyük bir etken oldu. Soruna daha önemli bir açıklık geldi. Bu arada, eski görüşlerimizde köklü sayılabilecek değişmeler de oldu. Yargılamalar, olaylara bakış yöntemini temelden etkiledi ve değiştirdi.

Kürt sorunu elbette kendi başına bir sorun değil. Zaman ve mekân boyutunda, çok geniş ve karmaşık ekonomik, politik ve toplumsal ilişkiler içinde bir sorun. Bu ilişkileri etkilediği gibi onlardan etkileniyor da.

Doğu Anadolu'nun düzeni (Sosyo - ekonomik ve etnik temeller) kitabını yeni baskıya hazırlarken, yeni bilgileri eskisiyle bütünleştirmek, kitabı, bu açıdan yeniden kaleme almak istedim. Önemli bir bölümünü yazdım da. Fakat yeni baskı için yazılanların, bazı kısımların çıkarılması, bazı kısımların genişletilmesine rağmen, eskisiyle önemli bir değişiklik göstermediğini gördüm. Halbuki düşüncemizdeki değişiklik çok daha köklü idi.

Bu düşünceleri derli toplu bir şekilde yeni baskıya aksettiremediğimi belirtmeliyim. Bu durumun nedenlerini epeyce düşündüm ve araştırdım. Arkadaşlarla konuştum, tartıştım. Sonunda, bunun, bilim yöntemine gereği gibi nüfuz edememekten ileri geldiğini anladım. Bu durumda, Doğu Anadolu'nun düzeni kitabının yazım işini bir tarafa bırakarak "Bilim Yöntemi" konusu ile ilgilenmeye başladım. Bu çalışma sonunda, adı geçen kitaba "Önsöz" olamayacak kadar büyük bir metin ortaya çıktı. Ayrı yayınlamayı uygun gördüm.

Bu çalışma sırasında, Türkiye'de, 50 yıl boyunca, "bilimsel" adı altında yapılmış çalışmaların eleştirisi yapılmadan, bu araştırmalar yargılanmadan, "Doğu Anadolu'nun düzeni"nin yazılamayacağını da anladım. Yakında bu çalışma da yayınlanacaktır.

Nisan 1976, Ankara
İsmail Beşikçi


(*) Bu yazı, ilk baskısı Nisan 1976 tarihinde Komal yayınevi tarafından İstanbul'da yayınlanan İsmail Beşikçi'nin Bilim Yöntemi adlı kitabının Önsöz'üdür. Bilim Yöntemi'nin ikinci baskısı Ekim 1991 tarihinde Yurt kitap - yayın tarafından İstanbul'da yayınlanmıştır.



Doğu Anadolu'nun düzeninin başına gelenler(*)

Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabının ilk baskısı Temmuz 1969'da yapıldı. Kitap İstanbul'da E yayınları tarafından yayınlandı. E yayınları'nın 16 numaralı kitabıydı. Büyük boy 302 sayfaydı. Ayrıntılı bir içindekiler" bölümü, "Kişi adları dizini" ve "Kavram dizini" vardı. Bibliyografyası düzgün basılmıştı. Kitabın normal bir baskısı vardı. Göze çarpan mizanpaj hataları yoktu.

O zaman Erzurum'da Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde sosyoloji asistanıydım. Kitap yayınlanır yayınlanmaz Fen-Edebiyat Fakültesinde idari soruşturma açıldı. Daha doğrusu 1968'de açılmış olan idari soruşturma yeniden ele alındı, daha derinleştirildi. Sorgucu profesörler, kitabı neden yazdığımı, amacımın ne olduğunu, böyle bir kitap yazmakla neler beklediğimi, neden başka konular üzerinde değil de bu konu üzerinde çalıştığımı vs. soruyorlardı. İdari soruşturma 1969 sonlarında, 1970 içinde sürdürüldü. Sonunda Atatürk Üniversitesi Yönetim Kurulu, Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabını yazarak ve yayımlayarak anayasayı ihlal ettiğim sonucuna vardı. Ve 20 Temmuz 1970'de üniversitedeki görevime son verdi. Bu, tam anlamıyla keyfi bir karardı, keyfi bir idari tassarruftu. Üniversite, keyfi tutum ve davranışını daha sonra da sürdürdü. Danıştay'dan alınan yürütmenin durdurulması kararını uygulamadı.

Kitabın ilk baskısı kısa zamanda tükendi. İkinci baskının yapılması gerekiyordu. Yayınevi de ikinci baskısının yapılmasını hararetle istiyordu. İkinci baskı için epeyce çalıştım. Hatta metnin yeniden yazıldığı bile söylenebilir. İkinci baskı yine E yayınları tarafından yapılıyordu. Yayınevi, birinci baskının 5 bin olduğunu, ikinci baskıyı 10 bin olarak planladığını belirtiyordu. İkinci baskı 1969 sonbahar aylarında matbaaya verildi. Fakat ikinci baskının tashih işlemlerine katılamadım, provalarını inceleyemedim. Zira Erzurum'dan ayrılamıyordum. Danıştay, üniversitedeki görevime son veren üniversite yönetim kurulu kararı hakkında yürütmenin durdurulması kararı vermişti. Üniversite Danıştay'ın bu kararını uygulamıyordu. Buna rağmen her gün üniversiteye gitmem gerekiyordu. Çünkü, Erzurum'dan ayrıldığım takdirde, "Kararı uyguladım ama, görevinin başında değildi"diyerek devamsızlıktan dolayı yeni bir işlem yapabilirdi. Provalarla, tashihlerle, yayınevi kendi ilgilenecekti. Ayrıca, bir arkadaşım da baskı işlemleriyle yakından ilgileniyordu. Telefonla, mektupla, dizgiden, provalardan, tashihden, basım işlerinden sürekli haber alıyordum. Her şeyin yolunda gittiği, merak edilecek hiçbir şeyin olmadığı söyleniyordu. Yeni baskıyı büyük bir heyecanla bekliyordum.

Aralık sonlarına doğru kitap geldi. Paketi büyük bir heyecanla açtım. Yine büyük boy idi. Kapağında çok güzel bir fotoğraf vardı. 520 sayfaydı. Hemen "içindekiler" bölümünü aradım. Kitapta "İçindekiler" bölümü yoktu. Kitabın baş tarafını son tarafını defalarca kurcaladım. "içindekiler" bölümü konmamıştı. Halbuki, daktilo metinde ayrıntılı bir "içindekiler" bölümü vardı. Böyle hacimli bir kitabın "içindekiler" bölümü olmadan kullanılması olası değildi. Dizin bölümüne baktım. Orada da hiçbir düzen yoktu. "Kişi adları dizini" ve "Kavram dizini" birbirine karışmıştı. Harfler arasında hiçbir aralık yoktu. Bir harfin bazı kısımları yazılmış, bazı kısımları atlanmıştı. Bazı harfler de hiç konulmamıştı. "Dizin" bölümünün de böyle karma karışık, düzensiz olması moralimi daha da bozdu. Yıkıntım daha da derinleşti. Bibliyografya da doğru dürüst düzenlenmemişti.

Kitabı kabaca karıştırdım. Dipnotları karma karışık idi, birbiri içine girmişti. Aynı sayfada, sayfanın alt tarafında olduğu halde, dipnotlarının numarasını bulmak, izlemek çok zordu. Özellikle görmek istediğim bazı bölümler, paragraflar vardı. "içindekiler" diye bir bölüm olmadığı için bu bölümleri ve paragrafları aramakta ve yerlerini bulmakta güçlük çektim. Bunların yerlerini ancak, daktilo metin aracılığıyla bulabildim. Fakat aradığım, görmek istedığim bazı paragraflar kitapta yoktu. Belki birkaç sayfa öne, arkaya kaymıştır diyerek epeyce aradım. Fakat o paragraflar yoktu, daktilo metinden çıkarılmıştı. Bu küçücük incelemede bile gördüm ki kitapta pek çok imla yanlışları var. Bazı satırlar düşmüş. Satır düşmesinin büyük bir eksiklik olduğu açıktır. Düşen bir satır en az, üç dört cümlenin birbirlerine bağlanmasına engel olmaktadır. Düşen satırın yerine ise başka bir satır iki kere dizilmiş. Ara başlıklar ile paragraflar arasında hiç mesafebırakılmamış.

Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik Temeller kitabının ikincı baskısının çok büyük eksiklikler taşıdığı, çok büyük kusurları olduğu açıkça ortada duruyordu. Daktilo metinle, kitabı karşılaştırmak gereği duydum. Kitabın ilk yüz sayfasında tashih yapıldığı anlaşılıyordu. Daha sonraki sayfaların ise genel olarak tashih görmemiş bir hali vardı. Behice yerine "Hehice", Cem yerine "Cam" vs. gibi yüzlerce yanlış vardı. Satır düşmelerinin, paragraf çıkarmalarının, "içindekiler" bölümünün olmamasının, "Dizin" gibi sorunlarının yanında bunlar elbette, çok masum kusurlardı, küçücük kusurlardı. Yüzlerce olsa bile. Fakat "oldu" yazılması gereken yerde "olmadı" yazılmış olan cümleler de vardı. Bu tür hatalar ise metnin içeriğini değiştirıyordu.

Daktilo metinle kitabı karşılaştırdım. Yanlış - doğru cetveli çıkardım. Bunun için bir hafta kadar sürekli uğraştım. Çıkarılmış paragrafların, düşmüş satırların, düşmüş, atlanmış dipnotlarının yerlerini belirledim. 64 sayfa kadar tuttu. Bu bakımdan, Yanlış - doğru cetveli kavramı, bu faaliyeti anlatmakta çok yetersiz kalmaktadır. Düşen satırlar, atlanmış dipnotları, çıkarılmış paragraflar vs. diye yeni bir bölüm koymak gerekir.

Atatürk Üniversitesı'nin, yürütmenin durdurulması kararını uygulamayacağı anlaşıldıktan sonra, görev için, Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesine başvurmuştum. Fakültenın de beni kabul etme eğilimi vardı. Siyasal Bilgiler Fakültesi için hazırlıklar yapıyordum. Bunun üzerine Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü beni, birdenbire göreve iade etti. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde göreve başlamama izin vermedi. Siyasal Bilgiler Fakültesı'ne gitmem için izin vermiyordu ama, Erzurum'da, Fen - Edebiyat Fakültesi'nde veya öteki fakültelerde görev de vermiyordu. Durumum bir müddet böyle sürüncemede kaldı. Sonunda, 12 Mart sırasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde göreve başladım.

Bu arada, Ocak 1971 sonlarında, Yanlış - doğru cetveli'yle İstanbul'a da gittim. Yayıneviyle görüştüm. Durumu anlattım. Kitabın basımındaki bozuklukları, eksiklikleri örnekleriyle gösterdim. Hepsini biliyorlardı. Bu bir hüzündü. Yanlış - doğru cetveli'nin ayrıca basılıp kitap ile birlikte, kitabın arasına konulacak dağıtılacağını söylediler. Bu bir çözüm olabilir miydi? Kuşkusuz olamazdı. Ama, yine de okuyucuya, yanlışların, doğruların gösterilmesi önemli olabilirdi.

Yanlış - doğru cetveli de basılamadı. 1971'in başları. Ordu hükümete muhtıra veriyor. Milli Güvenlik Kurulu çok şedid bildiriler yayınlıyor. Siyasal ortam gittikçe gerginleşiyor. Fakat, ben yine de Yanlış - doğru cetveli'nin yayınlanmasını umuyordum. Olmadı.

12 Mart'a kadar, kitap biraz dağıtıldı, sanıyorum. Fakat 12 Mart'la birlikte, genel olarak, dağıtım durduruldu. Haziran ortalarında, Ankara'da , fakülteden alınarak Diyarbakır'a götürüldüm. Tutuklanmıştım. Atatürk Üniversitesi Rektörü, fakültelerin dekanları, profesörler, Diyarbakır ve Ankara Sıkıyönetim Komutanlıklarına, benim hakkımda ihbarlar yapmışlar. İhbarların, suçlamaların temel dayanak noktası da, Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabının yazılmış olması.

1971 sonlarına doğru ziyaretçi arkadaşlardan biri kitap hakkında bir haber getirdi. "Senin kitap, yayınevi tarafından kıyılmış ve Seka'ya gönderilmiş" dedi. Başka zamanlarda, başka arkadaşlar da, bu haberi doğrulayıcı bilgiler verdiler. Sürpriz olmadı.

O günlerde, gazetelerde, dergilerde, E yayınları'nın yayın faaliyeti hakkında durmadan yazılar yayınlanıyordu. Gazetelerde, dergilerde, E yayınları'nın sık sık ilanları yer alıyordu. E yayınları'nın yayın faaliyeti günden güne gelişiyordu. Artarak devam ediyordu. Birgün neler yayınlanmış diye merak ederek o ilanlardan birini incelemek aklıma geldi. Zaten ilk kitapların hepsini biliyordum. 1. Boyalı kuş vs. yayınların sayısı durmadan artıyordu. Fakat dizide 16 numaralı kitaptan söz edilmiyordu. ihmal, unutkanlık diye düşündüm. Ama, kafamda bir soru işareti de belirdi. O günden sonra E yayınları'nın bu tür ilanlarını hep inceledim. Evet, 16 numaralı kitaptan hiçbirinde söz edilmiyordu. 1972, 1973'de yayın sayısı, 80'i, 90'ı, 100'ü aşmıştı. Sık sık kitap ilanları yayınlanıyordu. Fakat, 16 numaralı kitaptan söz edilmiyordu. Bilinçli bir tavır olduğu açıktı. Bazı kitapların karşısına (tükendi) gibi ibareler konuyordu. Fakat 16 numara, Doğu Anadolu'nun düzeni, dizide yer almıyordu. O sırada, koğuşa, E yayınlarının bazı kitaplarının girdiğini de hatırlıyorum. Yayınlanan her kitabın arkasındaki birkaç sayfada o zamana kadar yayınlanmış kitapların bir listesi veriliyordu. 16 numara o listelerde de yer almıyordu. 1, 2, 3... 14, 15, 17, 18... liste böyle uzayıp gidiyordu. Evet, bu kitabın, okuyucunun bilincine çarpmaması için özel bir çaba gösteriliyordu.

Üniversite Yönetim Kurulu'nun görevime son verilmesi kararı şöyleydi:

"Yukarıda sicil numarası açıklanan Dr. İsmail Beşikçi'nin 21.9.1968 tarihli komisyon raporu, Fen - Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nın 2.10.1968 gün ve 1648 sayılı yazıları, Rektörlüğün, 22.7.1970 tarihli gerekçesi ile Doğu Anadolu'nun düzeni sosyo - ekonomik ve etnik düzenleri adlı eserin tetkikinde, Anayasa'nın Birinci Kısmının Genel Esasları'nın 3. maddesine göre milli bütünlüğü parçalayıcı eğitim ve yayınlarda bulunduğundan, Fakülte Dekanlığı'nın teklifine uyularak 4936 sayılı kanunun muvakkat ikinci maddesi gereğince görevine son verilmesinde kanuni bir sakınca olmadığını saygıyla arz ederim."

Dikkat edilirse, profesörler, kitabın adını bile doğru dürüst yazmaktan acizler. Bunun son derece haksız, hukuk dışı bir karar olduğu, sadece, ilgili kişinin mağdur edilmesini, sindirilmesini, bıkkın bir hale getirilmesini amaçladığı çok açık. Nitekim Danıştay, çok kısa bir zamanda, bu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verdi. Fakat, daha ileri aşamada, 1972'de Danıştay, Atatürk Üniversitesi'nin kararını uygun buldu, davayı reddetti. Danıştay'ın bu idari tasarrufla ilgili nihai kararı tam anlamıyla politik bir özellik taşımaktadır. Öte yandan, yazdığı bir kitap dolayısıyla bir asistan hakkında "Anayasaya aykırılık" iddiasıyla soruşturma açılması, Danıştay'ın da bu davayı kabul etmesi olacak işlerden değildir. Davayı reddeden gerekçede, 1968-1969'dan önceki olaylar, kitap vs. söz konusu edilmemektedir. Daha çok 1971'de Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi'ndeki tavır ve davranışlarım, askeri tutukevindeki, koğuştaki tavır ve davranışlarım söz konusu edilmektedir. "Hâlâ Kürtlerin varlığından söz ediyor, yazdıklarını savunuyor" denmektedir. Bunlar, kuşkusuz Danıştay'a ulaşan MİT raporlarıdır. Veya MİT elemanı profesörlerin Danıştay'a verdikleri bilgilerdir. Danıştay'ı nihai kararını verirken etkileyen esas gerekçe budur.

1971'deki yargılamada esas suç delili Doğu Anadolu'nun düzeni sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabıydı. Fakat aslında bu kitapla ilgili toplatma kararı yoktu. Dava da açılmamıştı. Birinci baskı ile ilgili olarak da, ikinci baskı ile ilgili olarak da... Fakat 12 Mart'la birlikte, kitap fiilen toplatıldı, dağıtımı engellendi, bazı bölgelere girmesi yasaklandı. İddianame, aslında, sosyoloji derslerinde anlatılan konulardan, bir de Ant dergisinde yayınlanan (Mart 1971) "Doğu Anadolu'da geri bırakılmışlığın oluşumu" başlıklı yazıyla ilgili olarak düzenlenmişti. Suç delilleri de öğrencilerin derste tuttuğu notlar ve sınav kâğıtlarıydı. Fakat, gerek poliste, gerek mahkemede, bana, hep, Doğu Anadolu'nun düzeni kitabıyla ilgili sorular soruluyordu. Polislerin, savcıların, mahkeme heyetinin sorduğu sorular da, idari tahkikat sırasında sorgucu profesörlerin sorduğu sorular da birbirlerine çok benziyordu. "Bu kitabı neden yazdın?", "Bu kitabı yazmakla neyi amaçlıyorsun?", "Neden başka konular üzerinde çalışmıyorsun da hep Doğu diyorsun?", "Bundan sonra da bu konu üzerinde çalışmayı düşünüyor musun?" vs.

Askeri savcı, 140 sayfa tutan esas hakkında mütalaa hazırlamıştı. Esas suç delili olarak Doğu Anadolu'nun düzeni'ni gösteriyordu. Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi, askeri savcılığın iddialarını aynen kabul ediyor ve hüküm veriyordu. Komünizm propagandası yapmaktan ve Kürtçülük propagandası yapmaktan dolayı toplam olarak 13 yıl 7 gün ağır hapis. (8 yıl 4 ay Komünizm propagandası, 4 yıl 8 ay 7 gün Kürtçülük propagandası) Ayrıca 5 yıl sürgün. (TCK 142/1, 3) Askeri Yargıtay bu cezayı bir, birbuçuk ay gibi çok kısa zaman süresi içinde onayladı. Ve hüküm kesinleşmiş oldu.

1974'de genel aftan sonra, görev için tekrar Siyasal Bilgiler Fakültesine başvurmuştum. İdarede görevli bir memur, benim de orada olduğum bir sırada dosyamı çıkardı. Bazı evraka bakıyordu. Dosyayı görünce irkildim. Cezaevlerinde infaz bürolarında mahkûmlar hakkında bu tür dosyalar tutulurdu ama, üniversitede görevli bir asistanın dosyasında bunlar olmamalıydı. Dosyanın içinde iddianameler, gerekçeli mahkûmiyet kararları, MİT'den sıkıyönetim mahkemelerine gönderilmiş yazılar vs. vardı. Bu yazılarda, şu şu maddelerden  yargılayın vs. diye direktif veriliyordu. Yine MİT'den fakülteye yazılmış tekrar üniversiteye kabul edilmemem gerektiğini bildiren yazı da vardı.

Genel doğruyu ifade etmekten hiç çekinmemek gerekir: Türk üniversitesi, Kürt sorunu ile ilgili konularda, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın bir bürosu gibi çalışmaktadır. Aynı şeyi Türk basını için, Türk yargı organları için de söyleyebiliriz.

Bu arada, Doğu Anadolu'nun Düzeni kitabının ikinci baskısıyla ilgili olarak değişik bir anıyı anlatmadan da geçemeyeceğim Yıl 1971 12 Mart dönemi. Nisan - Mayıs, balyoz harekatı sürüyor. Askerler fakülteleri sık sık kordon altına alıyorlar. Arama yapıyorlar. Her yeri arıyorlar. Aranan öğrenciler var mı? Yasaklanmış yayın var mı? Silah, araç - gereç her şey, kütüphaneleri de arıyorlar. Bazı yayınlara el koyuyorlar. Götürmeye çalışıyorlar. Bir keresinde kütüphanede yapılan bir arama sonunda Forum dergisi ciltlerinin götürülmeye çalışıldığını görmüştüm.

Yine böyle bir günde, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın Yayın Yüksek Okulu, öğleden sonra, kordon altına alındı. 19 Mayıs'dan, yani, israil Konsolosu'nun kaçırılmasından birkaç gün sonraydı. Fakültenin, her tarafına askerler, polisler doluştu. Odalarda arama yapıyorlardı. Kütüphaneler kurcalanıyordu. Öğretim üyeleri odalarındaydı, koridorlardaydı. Bir kısmı gülüşerek, bir kısmı endişe ve hayret içinde olanı biteni izlemeye çalışıyordu. İşte böyle bir ortamda, saniyelerle ölçülebilecek bir zamanda çok çarpıcı bir olay yaşadım: Hocalardan biri büyük bir endişeyle odasına girdi. Kitaplığına yöneldi. Koridordaydım. Kapı aralık kalmıştı. Bu telaşı gayri ihtiyari izledim. Hoca kitapları kurcaladı ve bir kitap çıkardı. Bunun, Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabının ikinci baskısı olduğunu hemen anladım. Zira kapağındaki resimden hemen anlaşılıyordu. Hoca, kitabın kapağını ve öndeki birkaç sayfayı yırttı. Kitabı, kitaplığın alt tarafındaki bir yere, kapalı bölmenin içine attı. Yırttığı kısımları da, tekrar yırtarak, buruşturarak küçük küçük parçalar haline getirerek çöp kutusuna attı. Yukarıda belirttiğim gibi bu, çok kısa bir zaman süresi içinde olup bitti.

12 Mart rejimi süresinde, Doğu Anadolu'nun düzeni kitabı çeşitli biçimlerde imha edildi. Böyle imhalar da oldu.

Bu yazıda, Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabının değeri hakkında da kısaca birkaç şey söylemek istiyorum. Bu konuda, her şeyden önce, 1971 Doğu duruşmaları hakkında bazı şeyler söylemem gerekiyor. Gerek duruşma sürecinde, gerek sıkıyönetim tutukevinde çeşitli kişilerle yaptığım konuşmalar, Kürt sorunu hakkındaki düşüncelerini kökten değiştirdi. Aslında olgular, olgusal ilişkiler aynıydı. Değişen, olaylara bakış tarzıydı. Olayları ele almada, kavramada kullanılan yöntemlerdi. Bu süreçte Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabında yazılı olan pek çok şeyin yanlış olduğunu fark ettim. Kitabın içeriğiyle ilgili olarak katılmadığım konuların, görüşlerin sayısı günden güne artıyordu. Bu, giderek içeriğini benimsemediğim bir kitap haline geldi. Bu durumu 1976'da, Komal yayınları tarafından yayınlanan Bilim yöntemi kitabının önsöz'ünde belirttim.

Kemal Burkay, kitapta incelenen aşiret konusuyla ilgili olarak, "Doğu'da feodalite ve aşiret" çalışmasında çok ciddi, dikkate alınması gereken eleştiriler yaptı. Fakat konunun eksikliklerini, yanlışlıklarını ben de fark etmiştim ve yukarıda belirttiğim kitabın önsöz'ünde ifade etmiştim. Kitapta bu tür içerik yanlışlarının dışında, genel olarak Kemalist diyebileceğimiz bir yaklaşım vardı. Yargılama süreci bu yaklaşımın ne kadar yanlış, hatalarla dolu olduğunu, bilimsel yaklaşımdan ne kadar uzak olduğunu açıkça gösterdi.

Bütün bunlara rağmen, Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller kitabı, 1969-1970'in koşulları içinde ele alındığı zaman iyi, değerli bir kitaptı. Eksiklikler, yanlışlıklar, benim, olayları, olgusal ilişkileri eksik ve yanlış kavramamla ilgiliydi. Düşüncelerim bulanıktı. 1974'den sonra dilimiz kölelik zincirlerinden kurtuldu. Kavramları sözcükleri daha açık, yerli yerinde kullanır hale geldik. Bulanıklıklar dağıldı, düşüncelerimiz daha açık, aydınlık bir hale geldi. 1971 duruşmaları bize bunları kazandırdı.

Ayrıca, Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller isimli çalışmada çok zengin, son derece zengin kaynaklar vardı. Açıklayıcı pek çok dipnotu vardı. Kitap yani ikinci baskı, içindekiler bölümüyle, Dizin'iyle, Bibliyografya'sıyla doğru dürüst yayınlansaydı çok daha yararlı olabilirdi. Satır düşmeleri olmasaydı, bazı bölümler, paragraflar çıkarılmasaydı, bazı dipnotları atlanmamış olsaydı, düzgün bir mizanpaj yapılsaydı, önemli bir başvuru kitabı olabilirdi.

Doğru - dürüst bir baskı olsaydı, şu bakımdan da yardımcı olabilirdi: Kitapta kullanılan bazı kaynaklar bende de vardı. Özellikle, Kürtlerin yayınladığı dergileri, broşürleri, bildirileri vs. toplamaya özen gösteriyordum. Daktilo metinde, örneğin "falan tarihli bildiri" diye geçmiyordu. Veya sadece, "su sayılı su tarihli dergi" diye geçmiyordu. Bildiri hakkında, dergi hakkında, yani içerik hakkında kısaca bilgi de vardı. Kitapta ise bunların tümünün yayınlanması söz konusu değildi. Bazılarının atlanması, bazılarının düşmesi yanında; yer alanlar da sadece "falan sayılı dergi", "şu tarihli bildiri" diye yer alıyordu. Halbuki, 1971'de dergilerin, broşürlerin, bildirilerin, kitapların tamamını kaybettim. Çeşitli biçimlerde bunlar yok oldu, yok edildi. Polisin eline geçti. Kürtlere, Kürtçeye ilişkin ne kadar yazı varsa, hepsi yok oldu, yok edildi, el kondu. Şimdi bunların çoğunu bulmak olanaksız. Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller düzgün bir şekilde, gerektiği gibi yayınlanabilmiş olsaydı, kayıpların ortaya çıkardığı boşluğu, küçük bir oranda da olsa karşılayabilirdi.

Doğu Anadolu'nun Düzeni, bize şunları gösteriyor: Bir kere Kürt sorunuyla ilgilenenler hiç hesaplamadıkları, hiç düşünmedikleri baskılarla karşı karşıya kalıyorlar. İkinci olarak, Kürtlerle ilgili bir kitap yayınlansa bile kullanılamaz bir hale getirilebiliyor. Olayın Türk basın tarihiyle ilgili bir yönü de var. Doğu Anadolu'nun düzeni'nin, E yayınları'nın daha sonraları yayınlandığı tanıtıcı listelerde yer almamasını, sadece, unutturma olayı olarak değerlendirmemek gerekir. Sanıyorum, bunun anlamı biraz daha kapsamlı ve derindir. "16. Doğu Anadolu'nun düzeni" ibaresini gören bazı kişiler, bu eseri arayıp bulup incelemek isteyebilirler. Bunu sorup soruşturabilirler. Halbuki bu devletin hiç istemediği bir süreçtir.

Doğu Anadolu'nun düzeni, sosyo - ekonomik ve etnik temeller, yanlışlarıyla, eksikleriyle, yayınlanmamış Doğru - yanlış cetveli'yle kıyılıp Seka'ya gönderilmesiyle, adının listelerden çıkarılmasıyla, yargılanmasıyla, "en önemli suç delili" kabul edilmesiyle vs. bir belgedir. Bu nitelikleriyle de ayrıca bir belgedir.

İsmail Beşikçi

(*) Bu yazı, İletişim yayınları tarafından yayınlanan Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nde yayınlanmıştır. (Cilt 7, s. 2124- 2125)

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues