Türkiye'de Kürtler, ilk defa Atıf Yılmaz ve Hüseyin Peyda'yla beyazperdede boy göstermişlerdir. Bu filmin adı "Mezarımı Taştan Oyun", tarih 1951'dir. Yönetmen ve senaryo yazarı olarak Yılmaz Güney'in filmlerinde de Kürtler anlatılır. Ancak Kürtlerin kimlikleri hep gizlidir, adları konmaz. 1990'lar sonrasında yapılan filmlerde ilk kez adı olan, dili olan Kürt vardır. Kürtçe duyulmaya başlanır. Yeşim Ustaoğlu'nun "Güneşe Yolculuk", Handan İpekçi'nin "Büyük Adam Küçük Aşk" filmleri bu sürecin eserleridir. Oyuncu olarak da Tarık Akan, Hakan Balamir, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Şener Şen, Kemal Sunal ve İlyas Salman, Türk sinemasında Kürtleri 'temsil' etmişlerdir.
Kürtçe'nin yasak olduğu yılların, asimilasyon politikalarının kökenleriyle, tarihçesinin de ele alındığı bu kitapta, Türk sineması tarihi gözden geçirilerek, Kürt karakterlerin, Kürtlerin yaşadığı coğrafyaların izi sürülür. Kürtçe, Türkçe'nin içerisine nasıl gizlenmiştir? Kürtçe, Türk sinemasında ilk ne zaman duyulmuştur? Hangi filmde Kürt karakterler, hangi şekilde yer almıştır? Müslüm Yücel elinizdeki bu kitapta, işte bu sorulara cevap ararken, Türk sinemasının Kürt'le imtihanını sunar.
Müslüm Yücel, 1969 Urfa doğumlu. 1988 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Kalbimizin Kuyusunda Kardeşti Yaralarımız (Evrensel Basın Yayım, 1994), İpek Yolu (Ege Kitaplığı, 1996), Ahuzin (Si Yayınları, 2001), Ölü Evi (Yom Yayınları, 2004) adlı şiir; Tekzip - Kürt Basın Tarihi (Evrensel Basım Yayın, 1998), İbrahim, Harran, Sin Mabedi ve Sabilik (Belge Yayınları, 2000), Kürt Coğrafyasında Göl ve Irmak Efsaneleri (Evrensel Basım Yayın, 2003), Kuyu (Yom Yayınları, 2005), Berdel Evlilik İttifakı (Kesit Yayınları, 2006) ve Edebiyatta Ölüm ve İntihar (Agora Kitaplığı, 2007) adlı araştırma-inceleme kitapları bulunuyor.
İçindekiler
Bir Not (Önsöz Yerine) / vii
Giriş: Osmanlı’dan Cumhuriyete Sinema / 1 Türk Sinemasında Kürtler / 35 Kalemin Gözü: Edebiyattan Sinemaya / 107 Yılmaz Güney: Yaralı Bilinç / 127 Türk Mafyası, Türk Sineması ve Kürtler / 179 Komedyenler Hep Kürt / 209 Savaş Estetiği ve Sinema / 233
Son Söz / 249 Kaynakça / 253
BİR NOT (ÖNSÖZ YERİNE)
Her kitabın kendi içinde bir hikayesi vardır. Bu kitabın hikâyesi de Aras ve Sara’dır. Vahim kazayı, 2001 yılının 31 Ocak’ında gelen bir telefonla öğrendim; karşıdaki ses Sara’nın boğulduğunu söylüyordu. Cesedi aylar sonra gölden çıkarıldı. Sara öldükten sonra Aras, garip bir şekilde, ilk günlerde kazaya inanmadı, herkes gibi davrandı. Ona göre Sara tam şuradan çıkıp gelecekti ya da bir kahvede oturuyordu saatlerce, birazdan gelecekti; oturup film konuşacaklardı ya da bir roman. Sara’nın ölümünü kabul ettiği gün, anladım artık yaşamayacak. Doğru yaşamadı, ölmedi de; ikisini de beceremedi, pis bir tükürük gibi yapışıp kaldı hayatın boğazına. Sonra çekip gitti. Bir yıl sonra görüştüğümüzde, bir bavul verdi, bu ne diye sorduğumda, “Cesedim,” dedi, “dokunamıyorum”. Bavulu açtığım zaman Sara ve Aras’ın fotoğrafları döküldü. Bir fotoğraf Heybeliada’da, biri Gülhane’de, bir diğeri Sirkeci’de. Hepsi de şipşak.
Sara’yı tanıdığım zaman sinema diye bir derdi vardı, ben de bu sıralar Kemal Tahir’le ilgili bir kitap yazmak istiyordum. Sahaflarda ne kadar kitap varsa topladık birlikte; Kemal Tahir’in ayakkabı numarası, Yılmaz Güney’in terzi ve berberine kadar her şeyi bulduk.
Sara’nın ölümünden sonra arkadaşımı gördüm, hayatında değişiklikler yok değil, vardı, ama hâlâ Sarayı seviyordu. Karar verdik, o bana film toplayacak, ben Sara’nın anısına bir kitap yazacağım ve bu kitabın adı “Türk Sinemasında Kürtler” olacak...
Kitap böyle doğdu, ama hemen harekete geçemedik, ben de unuttum. Kenan Dölek çıka geldi, yoksa ben ona çekip gittim mi, bilmiyorum; Kenan’la bir kitap hayalimiz vardı: Yılmaz Güney ile ilgili anıları toplamak. Ânı dediysem Güney ile ilgili yaşayan kimselerin anıları değil. Mesala Kenan, terzi çırağıyken, beş kuruşu kazandıktan sonra kaçmıştı, nereye mi? Sinemaya elbette, Güney’in filmine; böyle bir kitap işte.
Galata, 2007
Giriş:
Osmanlı’dan Cumhuriyete Sinema
19’uncu Yüzyıl
Osmanlı 19’uncu Yüzyıl’dan itibaren her yönüyle bir değişimin içindedir. Bunun en bariz örneklerinden biri köle ticaretidir. Abdülaziz tarafından çıkartılan bir fermanla (1846) ‘yasaklanan’ köle ticareti, en azından ticaretin yapıldığı mezatların ortadan kaldırılması biçiminde son bulmuştur. Batı ise bu köle ticaretini ‘Osmanlı ev hayatının bir biçimi’ olarak gördü. Dönemin yazarları için kölelik öyle kötü bir şey değildir...1 Bu yüzden ...
1) Nabizade Nazım, Ahmet Mithat Efendi, Samipaşazade Sezai konuyla ilgili eser veren yazarlardır. Ahmet Mithat Efendi Hürriyeti öven yazılarıyla dikkat çeker, ama iş köleliğe gelince bunu garip bir ‘ikbal yolu’ olduğunu söylemeden edemez. Samipaşazade Sezai beğenilmeyen kölelerin kırbaçlandığını belirtir. Ancak yapılan bütün belirlemeler köleliğin kaldırılmasına işaret etmez, herkes memnundur bir biçimde. Taner Timur, Osmanlı - Türk Romanımla Tarih, Toplum ve Kimlik, Afa yay, İstanbul, 1991, s. 27.
Müslüm Yücel
Türk Sinemasında Kürtler
Agora
Agora Kitaplığı Sinema 28 Türk Sinemasında Kürtler Müslüm Yücel