Bu çalışmada, modern İran’da Kürt ulusal kimliğinin, Anayasal dönemde ortaya çıkışından başlayarak, Pehlevi mutlakıyetçi yönetimi altındaki gelişimine ve 1946’da kurulan Mahabad merkezli Kürt Cumhuriyeti ile olgunlaşmasına kadar olan süreçteki oluşumu ve gelişimi İncelenmektedir.
İran'daki Kürt ulusal kimliğinin, özü itibariyle modern bir kimlik olduğu öne sürülmektedir. Kürt ve iranlı ulusal kimlikleri arasında kurulan ben ve öteki ilişkisi, Kürt ulusal kimliğinin kökenini ortaya çıkardı, iranlılık ulusal kimliğini belirleyen unsurlar anayasal dönemde oluşturuldu; bu unsurlar daha sonra, Pehlevi mutlakiyetçi yönetiminin hüküm sürdüğü 1925-41 arasında, devletin formasyonuna ve iktidarın güçlendirilmesine dair süreç ve pratiklerle pekiştirildi. Dolayısıyla 1946’da Kürt Cumhuriyeti’nin oluşumunu sağlamış olan Kürt ulusal kimliğinin belirleyeni, egemenden farklı oluşu idi. Bu bakımdan Mahabad Kürt Cumhuriyeti, İkinci Dünya Savaşı sonrası İran'ında kısa bir süreliğine, siyasal alanda Kürt ulusal kimliğinin hem mekanı hem de nesnesi oldu.
Siyasal iktidarın aralarında bağlantı kurduğu Kültlerin ötekiliği ile iranlı ulusal kimliği arasındaki ilişki, bu çalışmanın değişmez kuramsal çerçevesini oluşturmaktadır. Bu çalışma, siyasal iktidar konusundaki özcü bakış açısının aldatıcı cazibesinin farkında olarak ve ulusal kimliğe ilişkin tarihselci : kavramsallaştırmaların barındırdığı tuzaklara düşmeden, Kürt ulusal kimliğinin oluşumuna dair açıklamasını, farklılığın kuramsallaştırılması ve bu farklılığın, Kürtlerin ötekiliğinin sınırlarının değişmesinde belirleyici etkileri olduğu üzerine kurmaya çalışmaktadır.
Abbas Vali - İstanbul'da, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde Modern Sosyal ve Siyasal Teori profesörüdür. 2006 yılından 2008'e kadar, Irak Kürdistan Federal Bölgesi'nde, Erbil'de, Hewler Kürdistan Üniversitesinin ilk rektörü olarak görev yapmadan önce, Swansea'de, Caller Üniversitesinin Siyaset ve Uluslararası ilişkiler bölümünde Siyasal Teori ve Modern Ortadoğu Siyaseti dersi vermekteydi. Çalışmaları arasında Kapitalizm öncesi Iran; Kuramsal Bir Tarih (I. B. Tauris, London 1993, Türkçesi: Avesta, 2007), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri (Mazda Publishers, Costa Mesa, 2003, Türkçesi: Avesta, 2005), İran'da Kürtler ve Devlet (I. B. Tauris, London, 2011'de yayımlanacak) ve Modernite ve Devletsizlik: İslam Cumbhuriyetinde Kürtler (I. B. Tauris, London, 2011'de yayımlanacak) sayılabilir.
İçindekiler
Teşekkür / 11 Önsöz / 13
Birinci Bölüm İran'da Kürt ulusal kimliğinin kökeni ve yapısı /19 Kürt toplumu ve sınırları / 27 Pehlevi mutlakıyetçiliği ve Kürt milliyetçiliğine giriş / 33 Başlangıç: Komeley JK'nın oluşumu / 42
İkinci Bölüm Komeley JK'dan Mahabad Cumhuriyeti'ne İKDP'nin oluşum koşulları / 49 Sovyetlerin Kürdistan politikası: Koşullar ve stratejik hedefler / 54 İKDP'nin oluşum koşulları / 74
Üçüncü Bölüm Mahabad Cumhuriyeti Siyasal iktidarın oluşumu ve yapısı / 81 Cumhuriyet'in sosyal ve siyasal yapısı / 94
Dördüncü Bölüm Cumhuriyet'in söylemindeki belirsizlikler ve tutarsızlıklar / 121
Sonuç / 159
Kürtler ve devlet aklı / 159
Bibliyografya / 185
ÖNSÖZ
Bu çalışmada, modern İran’da Kürt ulusal kimliğinin, Anayasal dönemde ortaya çıkışından başlayarak, Pehlevi mutlakıyetçi yönetimi altındaki gelişimine ve 1946’da kurulan Mahabad merkezli Kürt Cumhuriyeti ile olgunlaşmasına kadar olan süreçteki oluşumu ve gelişimi İncelenmektedir.
Her ne kadar bu incelemenin odak noktalarını, geçmişte yaşanmış olaylar oluşturuyor ise de, bu bir tarih yazımı girişimi değildir ve 1905-1947 arası dönemde İran'da Kürt milliyetçiliğinin oluşumu ve gelişimi konusunda bir tarih inşa etme amacı taşımamaktadır. Bu çalışmada izlenen inceleme yöntemi, tarihçilerin pratiğinden ayrışan bir yöntemdir; tarihçiler geçmiş kavramını, tarihsel söylemin / anlatının dayandığı tek tip bir köken anlamında kullanırlar. Burada ele alınan geçmiş kategorisi, tek tip bir sürece, zamanla ortaya çıkan ve bu süreci canlandıran ve sürece anlam ve yön veren tek bir kökenin oluşturduğu, kesintisiz bir bütünlüğe işaret etmez. Buradaki geçmiş kategorisi, tarihin gelişim seyrini başlangıcından bugüne kadar ayrıntılarıyla ortaya koyan nedensel açıklamalarda bulunmaz. Bu çalışmada ele alman geçmiş kategorisi, sübjektif ya da objektif, tek bir kökene indirgenemeyecek, farklı tarihlere sahip güçlerarası ilişkilerin oluşturduğu bir geçmiştir. Bu şekildeki bir geçmiş algılaması, hem konjonktür hem de süreç anlamında söylemsel bir bütünlükten yoksundur.
Bu şekildeki bir geçmiş kavramı, günümüzün post-yapısalcı kuramcılarının tarihle olan ilişkilerini tarihselcilikten (historicist) ayırmak ve birçok cepheden kendilerine yöneltilen özcülük suçlamalarından kaçınmak üzere sıkça kullandıkları bir savunma kalkanı olmaktan ya da söylemsel bir stratejiden öte bir anlam taşır. Söylemde, güçler arası ilişkilerin geçmişin belirleyeni olarak anılması, konunun tarihsel gerçekliğine ilişkin skolastik kaygıların ve post-yapısalcıların, kimliği bir mevcudiyet olarak eleştirmesiyle yükselen tarihselci söylemin özcülüğüne dair kaygıların ötesinde bir olanak sunar bizlere; hem egemen olmak için ve hem egemene karşı sürdürülen mücadelenin odağında, sadece Kürt kimliğinin inşasında değil, ayrıca ve daha önemlisi Kürtlerin özgürlük mücadelesinde de, güç sahibi olmanın gerekliliğine vurgu vardır.
Daha da ötesi, bu şekilde bir geçmiş kavramı, bu çalışmada ele alınan Kürt kimliğinin İran’daki jeneolojisi (soykütüğü) bakımından da gerekli bir kuramsal koşuldur. Bu köken, egemen güç ile Kürt toplumunun tarihsel karşı karşıya gelişleriyle üretilen ‘farklılık şeceresi’ içinde aşamalar halinde inşa edilir ve İran devletinin tarihte Kürt toplumuyla karşı karşıya gelişlerinin çeşitli aşamalarında Kürtlerin farklılığını bastırmak için başvurduğu hâkimiyet ve denetim stratejilerinin yarattığı etkiler üzerinden temsil edilen bir soykütüğüdür. Bu çalışmanın teorik çerçevesini açıklığa kavuşturmak için kısa bir açıklama yapmak gerekiyor.
Bu çalışmada benimsenen inceleme yöntemi ve kuramsal çerçeve, egemen fark kavramını varsayım olarak kabul etmektedir: egemen kimliğin ‘kurucu’ öğesi (içerisi), aynı zamanda Kürt kimliğini (dışarısı) kuran öğedir. Kürt kimliğinin soykütüğü, modern İran’daki egemen kimlikle olan kurucu farkın şeceresinin araştırılmasıdır temel olarak. Bu şecerenin anlatısı, modern İran’daki egemen iktidarın oluşumu ve işleyişine göre inşa edilir. Bu, egemen iktidarın, tarihin çeşitli aşamalarında Kürtlerle karşı karşıya gelişinde, Kürt toplumu üzerinde hâkimiyet kurabilmek için başvurduğu strateji ve tekniklerin, geçmişi bugünle ilişkilendiren bir süreçte Kürtleri birbirine bağlayan bir güç oluşturduğu anlamına gelir. Söz konusu bu süreç, iktidar tarafından harekete geçirilen ve devamlı olarak iktidarca temellendirildiği veya kesintiye uğratıldığı için, bütünlüklü bir neden-sonuç mantığı ve dinamiğinden yoksun; aynı zamanda, egemen olma ve denetim sağlama stratejileriyle dağıtılan ve bir araya getirilen, yeniden şekil verilen ve sonra yeniden başlatılan bir süreçtir. Bu şekilde tasavvur edilen bir tarihsel süreç kendiliğinden analize yatkın, verili süreç değildir; böylesi bir tarihsel süreç, siyasal ve kültürel alandaki güç ilişkilerinin sonucunda ortaya çıkar. Kürt toplumuna boyun eğdirmek için yürütülen strateji ve politikalar zaman içinde değişime uğrar; ve bu sürecin farklı etaplarını katederek ilerlemesi ve yükselmesinin temelini teşkil ederler. Bu bakımdan bu kitap, Foucault’nun kullandığı anlamıyla şimdinin ontolojisi, yani egemen olma mücadelesi ve bunun siyasal, kültürel ve askeri alandaki yansımalarının oluşturduğu bir tarih olarak görülmelidir.
Bu çalışmada geçen Kürdistan terimi, İran egemenliği altındaki etnik-dilsel topluluğu ifade etmektedir. Belirli bitişik coğrafi sınırlardan yoksundur. Bir eyalet yönetim birimi olarak hukuksal-siyasal bir birliği de ifade etmemektedir. Tek tip idari, sosyal ve kültürel süreç ve pratikler yaratabilecek bir otoriteden yoksundur. Modern ulus-devlet ve egemen iktidar, Kürdistan’ı, İran içinde birleşik tek bir eyalet olarak bölgesel ve siyasal bir birlik oluşturmaktan mahrum bırakmıştır. Kürtlerin yaşadığı topraklar önce Pehlevi yönetimi sonra da İslami yönetim altında, çeşitli hükümetler tarafından bölünmüş ve sonra da, çoğu kez bitişiğindeki eyaletlere eklemlenen ve mali olarak kendi başına ayakta duramayan idari ve coğrafi birimler olarak daha küçük parçalara ayrılmıştır. Kürt toplumu günümüzde, bölgesel olarak dağınık durumdadır; Kürtler kısım kısım farklı eyalet sınırları içinde kalmışlardır ve bu eyaletlerin idari ve hukuki yargı yetkisine tabi olarak yaşamaktadırlar. Bununla birlikte, Kürt toplumunun bu şekilde bölgesel olarak birbirinden ayrılmış olması, toplumun etnik ve dilsel birliğini ve kültürel bütünlüğünü bozmamıştır. İran’da, Kürt toplumunun etnik ve dilsel birliği, onun ötekiliğiyle, dolayısıyla egemen kültürden farklılığıyla oluşan bir birliktir. Bu anlamda, Kürt kimliğini belirleyen, toplumunu kuran; Kürtlerin otelciliğini yeniden üreten süreç ve pratikler, aynı zamanda Kürt kimliğinin birlik ve bütünlüğünü de tanımlamaktadır.
Kürt toplumunun inşasında etnik-dilsel farklılığın öncelikli olması, Kürt etnisitesi ve Kürt dilinin, 1946’da Kürt Cumhuriyetinin kurulmasından önce de, Kürtlerin egemen güçle karşı karşıya gelme koşullarını belirleyen siyasal meşruiyetin temellerini oluşturduğu anlamına gelmektedir. Egemen iktidar zaten etnik-dilsel farklılığı hedef almıştı. Kürtlerin, bu hâkimiyet kurma ve denetim altında tutma stratejilerine direnmeleri, etnik ve dilsel hakların savunulması için yürütülen bir mücadele biçiminde ifade edildi. Kürt etnisitesi ve dilinin bu şekilde bir hak (doğal haklar) söylemi çerçevesinde savunulması, Kürt toplumunda öteden beri etnisiteye ve dile siyasal meşruiyet kaynakları olarak başvurulduğu, etnisite ile dilin bu zeminde algılandığı anlamına geliyordu. Bu argümanın, bu çalışmadaki etnisite ve ulus terimlerinin kavramsallaştırılması bakımından önemli sonuçları vardır. Bu, etnisitenin, öncelikle siyasal bir kurgu / yapılandırma (construct) olduğu; milliyetçi söylem ve pratikte etnisitenin siyasi öneminin, her şeyden önce, toplumda siyasal meşruiyetin kaynağı rolü oynayıp oynamadığına bağlı olduğu anlamına gelir. Bu, etnik ilişkilerin, siyasal bir biçim kazanmadan önce, bireylerin kendilerini özdeşleştirdiği bir araç olmanın ötesinde bir anlam taşımaması ve tarihsel bir öneminin olmaması demektir. Etnisitenin tek başına bir öneminin olmaması, ulus oluşumuna ilişkin tarihsel süreçte etnisitenin canlandırılması ve harekete geçirilmesi için her zaman kendisi dışında bir güce ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Bu güç ise milliyetçiliktir.
Milliyetçilik, etnisiteyi haklarla ilişkilendirmekle kalmaz, hakları da iktidarla ilişkilendirir. Ama eğer milliyetçilik, bir siyasal meşruiyet kaynağı olarak etnisiteyi belirliyorsa, eğer milliyetçi mücadele sürecinde haklar ve iktidar arasında kavramsal bir ilişki oluşmasına hizmet ediyorsa, buradan, bu sürecin sonucunun da milliyetçilik ile belirlenmek zorunda olduğu ortaya çıkar. Bu, ulus kavramının da, milliyetçilik düzeyinde algılanması, analiz edilmesi ve teorileştirilmesi gerektiğini söylemek demektir ki bu da, günümüz siyasal ve toplumsal düşüncesinde, ulus kavramı konusundaki inşacı (constructivist) görüşleri destekleyen bir teorik argümandır. İnşacılar, ulusun ve ulusal kimliğin altında yatan temel sebebin, öncelikli olarak milliyetçilik olduğunu savunurlar. Onlar açısından ulus, milliyetçi siyasetin bir sonucudur, siyasal bir buluştur ve dolayısıyla modern bir olgudur. Ulusun ve ulusal kimliğin modern oluşu, milliyetçiliğin kökenlerine ilişkin bütün inşacı yaklaşımların temel özelliğidir.
Bugüne kadar çeşitli yerlerde yayımlanan yazılarımda, ulus ve ulusal kimliğe ilişkin inşacı kavramların kuramsal içeriği ve politik karakteri ile hemfikir olduğumu ifade ettim. Ancak, tarihi olgukanıtların (fact-evidence) gücüne, tarihe ilişkin görüşlerinin geçerliliğinin bir aracı olarak ve bu görüşlerin doğru veya yanlışlığının tek kanıtı olarak başvuran inşacıların, ampirisist epistemolojinin pozitivist zorlamalarını reddettiğimi de belirttim. Yazılarımda, söylemin bu biçimde kabul görüyor olmasının, tarihsel olgu-kanıtların kendi kendine yeten ve kendinden menkul oldukları yönündeki özcü anlayışa dayandığını belirttim. Bunun da Ernest Gellner, Benedict Anderson ve Eric Hobsbawm’ın öncü çalışmalarında ayrıntılı olarak ele alınan ulus ve ulusal kimlikle ilgili inşacı kavramların kuramsal iddialarını ciddi şekilde zayıflattığını öne sürdüm. Benim görüşüme göre, bu yazarların, ulusal kökenin ilkselci ve etnisist tanımlarını inşacı bir bakışla çürütmeleri de aynı ölçüde, tarihsel olgu-kanıtların apaçık birer veri olduklarına dair özcü tasavvura dayanmaktadır. Bu nedenle, ulusal köken konusundaki inşacı tasavvurların söylemde verili olan, bugünde var olan ve bugünü canlandırabilen bir geçmiş kavramı gerektirdiğini ileri sürmek haklılık kazanmaktadır. Dolayısıyla inşacı tarihler bugünden başlar ve bugüne dönerler ama özcü bir kavram olan tarihsel olgu kavramına sıkı sıkıya bağlı bir geçmiş kavramıyla bunu yaparlar. Bu kitaptaki analizde çok sayıda birincil ve ikincil kaynak kullanılmıştır; bu kaynaklar, anlamlandırdıklarını iddia ettikleri gerçek tarihsel koşulların farklı şekillerde de olsa kavramsal temsili olarak incelenmiştir. İncelenen döneme dair büyük olaylara ve diplomatik ilişkilere dair Devlet Kayıt Ofisinde (Public Record Office-PRO) bulunan belgeler, 1942-46 dönemine ilişkin belli başlı Kürtçe gazeteler ve günümüz tarihçileri ve arşivcilerince bir araya getirilen ve basılan Kürt Cumhuriyetine ait resmi belgeler birincil kaynaklar arasındadır. Bu belgeler, kitabın anlatısının yapısını veya yönünü belirlememiştir; bu belgeler siyasal ve kuramsal analiz ve argümanların yerine geçen belgeler olmaktan ziyade, Kürt kimliğinin soykütüğünün çeşitli safhalarına ilişkin, temel siyasal ve teorik görüş ve analizlere örnek teşkil etmek veya bu analiz ve görüşleri desteklemek üzere başvurulan belgelerdir. Aksi belirtilmemişse Kürtçe orijinalinden İngilizceye yapılan tüm çeviriler bana aittir.
Bu kitabı araştırma, planlama ve yazma sürecinde çok sayıda insanla çok uzun sohbetlerim oldu; arkadaşlarım, tanıdıklarım ve meslektaşlarım, zamanlarını, bilgilerini ve görüşlerini benimle paylaştılar. Bu kitabı ziyadesiyle zenginleştiren ilgileri ve yardımları için onlara müteşekkirim. Çoğu adının bilinmesini istemedi ama bazılarından bölüm sonu notlarında söz edildi. Biliyorum ki birçok kişi, konuşmalarımızdan çıkardığım sonuçlar konusunda benimle aynı fikirde olmayacak ve bu kitapta ileri sürülen görüşlerin çoğuna itiraz edecek ama ben yine de katkılarından dolayı onlara teşekkür etmek istiyorum. Bu kitapta yer alan görüş ve düşüncelerden sadece ben sorumluyum.
Abbas Vali İstanbul, Nisan 2010
Abbas Vali
Kürdistan Cumhuriyeti İran'da Kürt kimliğinin oluşumu
Avesta
Avesta Yayınları Avesta | Kürt Araştırmaları: 341 | 16 The Republic of Kurdistan: The making of Kurdish İden ti ty in Iran Abbas Vali Kürdistan Cumhuriyeti, İran'da Kürt kimliğinin oluşumu İngilizceden çeviren: Zeri İnanç
Yayın Yönetmeni: Abdullah Keskin Editör: Abdurrahim Özmen Kapak: Azad Aktürk Tashih ve Mizanpaj: Avesta Birinci Baskı: 2010, İstanbul
Baskı: Berdan Matbaası Sadık Daşdöğen Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok, No: 239 Topkapı / İstanbul Tel: (0212) 613 12 11
Sertifika no: 13193 Avesta Basın Yayın Reklam Tanıtım Müzik Dağıtım Ltd. Şti. Şehit Muhtar Mahallesi Atıf Yılmaz Caddesi öğüt Sokak No: 7 Beyoğlu / İstanbul Tel-Fax: (0212) 251 44 80 - (0212) 243 89 75
Ekinciler Caddesi, Nurlan Apt. Giriş Katı No: 2 Ofis / Diyarbekir Tel-Fax: (0412) 223 58 99