Anadolu İhtilâli
Sabahattin Selek
Örgün Yayınlar
Millî Mücadeleyi, Birinci Dünya Harbinden kesin bir çizgi ile ayırmaya imkân yoktur. Bir bakıma, biri diğerinin devam ve sonucudur. Mücadelenin askerî ve siyasî gidişinde, Birinci Dünya Harbinin bütün ağırlığı duyulur. Gerçek aniamiyle istiklâlini çoktan kaybetmiş bulunan Türk Milletinin bir ölüm-kalım savaşına atılmasını, Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Harbine girmesi mümkün kılmıştır. Fakat aynı sebep, Millî Mücadelenin maddî şartlarını ağırlaştırmıştı.
Türkiye, Birinci Dünya Harbine girmese ne olurdu?
Eğer harbe girilmeseydi Küçük Asya'da İmparatorluğun bir yaşama şekli bulabileceğine inananlar yok değil. Bu inançta olanlardan Falih Rıfkı Atay diyor ki:
«Böylece şimdi dünya petrol kaynaklarının pek ehemmiyetli kısmını bağrında tutan bu zengin bölgeler devletimizin sınırları içinde bulunacaktı.»
«Harp sürdükçe büyük devletler zayıflayacakları için ...
BİRİNCİ KİTABIN ÖNSÖZÜ
Türkiye, uzun sayılamayacak durgun bir devreden sonra, aşağı yukarı yirmi yıldan beri yeni bir oluşun çalkantısı içinde yaşamaktadır. Devrimler hızının kesilişi, Atatürk’ün ölümü ve nihayet İkinci Dünya Savaşının başlaması Türk toplumunu, kâh basit günlük kaygularla, kâh korkunç bir tehlikenin yarattığı tedirginlikle yüklü, durgun ve gergin bir halde tutuyordu. On yıldan fazla süren bu durum savaşın bitmesiyle sona erince, toplumdaki birikmenin itelediği huzursuzluklar ekonomik, sosyal ve politik yönleriyle yüze vurmaya başladı. Büyük savaşın getirdiği yenilikler ve çehresi değişen dünyadaki hızlı gelişme. Türk toplumunu, böylece yeni şartlar karşısında yerini ve kaderini tâyin etmek zorunda bırakmış oluyordu. Fakat, bu durumu ilk defa yaşamıyorduk. Yanlış teşhisten ve güçsüzlüğümüz veya tabiatımız icabı başvurduğumuz palyatif tedbirlerden dolayı bir türlü gerçekleştiremediğimiz kurtuluş çabaları. henüz taze hâtıralar halinde zihinlerde duruyordu. Çok kullanılan bir deyimle, şimdi, meselelerimizin çözüm yolunu arıyoruz. Ancak; bu yola, yaşadığımız devirden bir başlangıç noktası bulmak mümkün değildir. Bulunduğumuz bu dar yere, bu çetin yere nereden gelindiğine bakmak gerekir.
1919'dan önceki kurtuluş çabaları, meselelere imparatorluk şartları içinde çözüm yolu aramıştır. Bugün çözmeye çalıştığımız meselelerin kökü, şüphesiz daha gerilerde ve derinlerdedir Fakat, mahiyetini henüz yeteri kadar aydınlatamadığımız saplantıların nedenlerini bulabilmek ipin, aradığımız yolun hiç değilse 1919'dan başladığını kabul etmek zorundayız. Yeni Türkiye’nin kuruluşunu hazırlayan «Milli Mücadele», sanıldığı gibi belli birkaç yıl içine sığdınlmış ve tarih olmuş bir devir değildir. Hâlen bu evrimin devamını yaşıyoruz. Aksi takdirde bugün ayni meseleleri değil, yepyeni, bambaşka meseleleri çözmek durumunda olacaktık.
Aradığımız yolun en yakın başlangıç noktası olarak «Milli Mücadele»yi alınca, bu devrin insanlarını ve olaylarını gerçek yüzüyle tanıyıp bilmeden hiç birşey yapamayız. Halbuki, Milli Mücadeleyi anlatan eserler, bu bakımdan yetersizdir.
Bunları dört grupta toplamak mümkündür.
a. Rejimi yerleştirme amacıyle yazılmış popüler, propaganda eserleri.
Bu tip eserlerde, Milli Mücadeleyi değerlendirecek gerçekçi bir yorum yapılmamıştır. Esasen nitelikleri sebebiyle bu soy eserlerin böyle olması da gereklidir Olayları ve kişileri yalnız rejim açısından veren propaganda eserlerinde birçok gerçeklerin söylenmeden geçiştirilmesi, kişilere ve olaylara o gün için gerekli olan değerin verilmesi tabiidir.
b. Yukarıdaki grupa dahil eserlerde verilen kişileri veya fikirler, savunmak üzere yazılmış eserler.
Bunlarda da aynı eksiklik vardır. Ayrıca, çoğu hisse dayanmakta, savunma yapılırken ister istemez karşı taraf sübjektif ölçülerle itham edilmektedir.
c. Eskimiş bir tarih görüşüyle yazılmış, hiçbir fikir söylemeyen, yalnız olayları anlatan kitaplar.
d. Bazı bilim adamları ve Kurumları tarafından Milli Mücadelenin ancak belli dönemleri, ya da belli meseleleri üzerinde hazırlanan eserler.
Bizi, bu kitabı yazmaya sevkeden sebepleri açıklamış oluyoruz. Şu noktayı da belirtmek isteriz ki, kitabın hazırlanmasında bir takım yeni malzeme kullanılmış olduğu halde, kaynakların çoğu herkes tarafından bilinmektedir. Ancak, biz, mevcut bilgileri belli bir sosyal açıdan, günümüzün şartlarını ve ihtiyaçlannı da göz önünde tutarak, yeniden değerlendirmeye çalıştık. Devrin olayları içinde önemli rol oynamış kişilerle de görüşerek edindiğimiz yeni bilgilerin ışığı altında, evvelden beri bilinen bazı hususlara değişik bir yorum getirdik.
Bir amatör heyecaniyle meydana getirilen bu kitap, «Milli Mücadele» adıyla iki cilt olarak hazırlanmıştır. Birinci cildin başlığı «Anadolu İhtilâli» olup, Birinci Dünya Harbi çöküntüsünden başlayarak 1920 yılı sonuna kadar süren devreyi kapsamaktadır. İkinci cilt 1921, 1922 yıllarına. dolayısiyle Türk istiklâl Harbine ayrılmıştır
«Millî Mücadele» yi değişik karakterde iki ayrı devre olarak ele alışımız şu sebebe dayanmaktadır:
1919-1922 yıllarında, bir impaartorluğun enkazı üzerine bir milli devletin kuruluşunu sağlayan çetin bir mücadele cereyan etmiştir. Fakat, bu mücadele Türkiye'nin yalnız dış düşmanlara karşı yaptığı savaşlardan ibaret değildir. Üstelik dış savaşın yapılmasını ve kazanılmasını sağlayan olaylar, yani mücadelenin ilk yarısı, tamamen ihtilâl karakterindedir. Mondros mütarekenamesine sadakatle riayetkâr olan devletin iradesi dışında, Anadolunun bir savaş hazırlığı yaptığı 1919 ve 1920 yılları, yalnız kronolojik sıra bakımından değil, olayların mahiyeti bakımından da, savaş olaylanndan ayrı olarak incelenmek gerekir.
Dört bölümden ibaret olan bu kitabın birinci bölümünde Millî Mücadeleyi hazırlayan olayları, ikinci bölümünde Milli Mücadeleyi etkiliyen ve yürüten iç kuvvetleri anlattık. Üçüncü bölüm Milli Mücadelenin başlangıcına, dördüncü bölüm ise, aslında tümü ile bir ihtilâl hareketi anlamını taşıyan Milli Mücadelenin meşruluk kazandığı safhaya ayrılmıştır. İkinci cild de aynı düzende olacaktır.
Kitabın birçok eksikleri olduğunu bilmekteyiz Atatürk’ün ölümünün yirmi beşinci yılına yetiştirmek gayreti, bir süre daha çalışarak bir kısım eksikliğin tamamlanmasını imkânsız kılmıştır. Diğer taraftan, konuşması ve yazması gerekenlerin susmaları, bir takım meselenin eksik ve bulanık kalmasının başlıca sebebidir. Milli Mücadeleyi aydınlatacak bütün kaynaklar maalesef henüz istifade edilebilir hale getirilememiştir. Konumuza giren meselelerin, sosyologlarımız tarafından incelenmemiş olması da en önemli eksikliklerden biridir.
Kitabın noksanları, kusurları tamamlanabilir. Bunu ya biz yaparız veya başkaları. Ancak: güttüğümüz amacın, metodun ve değerlendirme açısının doğruluğuna inanmaktayız Çevremizden bu desteği ve güveni almasaydık eseri ortaya koyamazdık.
Bu kitabın amacı, yalnız tarihe ışık tutmak, hizmet etmek değildir. Bilhassa, Atatürkçülük anlayışının statik düzenden çıkarılması yolunda, son zamanlarda gösterilen çabalara yardımcı olmak istedik. Ayrıca, çok küçük bazı detayları bile değerlendirmeye çalışarak, bugünkü politik çıkmazın düne bağlı nedenleri üzerinde durmak ve düşündürmek amacını güttük.
Milletimize hizmet kaygusiyle yayınlanan bu kitabın hazırlanması dokuz yıl sürmüş, kitapta yer yer adı geçen kimselerden ve birçok yazılı kaynaklardan faydalanılmıştır. Bizimle görüşmeyi kabul edip bildiklerini anlatanlara ve sorularımızı cevaplandıranlara teşekkürü bir borç biliriz.
Kadıköy, 1 Ekim 1963
İKİNCİ KİTABIN ÖNSÖZÜBu kitap, «Milli Mücadele» nin 1921 - 1922 yıllarını kapsamakta ve «Anadolu İhtilâli» adını taşıyan birinci kitabımızı tamamlamaktadır. Türk Milli Kurtuluş hareketinin bütün ayrıntıları ile bu ölçüde bir esere sığdırılamıyacağını biliyoruz. Hele, bu ikinci kitabımızın 1922 yılı sonu olayları ile bitirilmesi, şüphesiz büyük bir eksikliktir. Aslında, birinci kitap da, en az bir yüzyıl öncesinden başlamalı idi. Böyle yapmadık. Çünkü, bir tarih eseri yazmak iddiasında değildik. Birinci kitabımızın önsözünde de belirttiğimiz gibi, biz bu denememizde, ancak bugünkü meselelerimize ışık tutacak ölçüde, tarihi gerçekleri araştırmak amacını güttük. Ve uzun bir evrimin olaylar kargaşalığı içinde yatan bu gerçekleri ararken, en yakın başlangıç noktası olarak «Milli Mücadele» devrini ele aldık.
Birinci kitabın ekseni «ihtilâl» idi. Olaylar ve gelişmeler, bu eksen çevresinde verilmek istenmiş ve «ihtilâl» ile doğrudan doğruya ilişiği olmıyan ayrıntılara dokunulmamıştı. Bu kitabın eksenini ise, «İstiklâl Harbi» ve «Yeni Türk Devletinin Kuruluşu» teşkil etmektedir.
İstiklâl Harbi çok cepheli bir harptir. Fakat herbir. ağırlığı, Türk - Yunan Harbinde toplanmaktadır. Bu bakımdan, kitapta, Türk - Yunan Harbi esas alınmış vc diğer cepheler, giriş kısmında «istiklâl Harbine Genel Bir Bakış» başlığı altında özetlenmiştir. İstiklâl Harbinin gereği kadar değcrlendirilebilmesini kolaylaştırmak amacı ile, birinci bölümde, Yunanistan'a ve harbi büyük ölçüde etkileyen dış ilişkilere ayrı ayrı, iki ara bölüm halinde yer verilmiştir. Kanımıza göre, harbin kazanılmasında ordu kadar diplomatik ilişkiler ve çalışmalar da ağır basmaktadır. Bu inançla harbin yönetiminde dış politikanın oynadığı önemli rolü belirtmeye çalıştık.
Kitabın ikinci ve üçüncü bölümlerinde, kronolojik sıraya uyularak, muharebeler ve yeni devletin kuruluşu anlatılmaktadır. Olaylara, mümkün olduğu kadar «Türkiye Büyük Millet Meclisi» penceresinden bakmak istedik. Çünkü o sırada bütün hukuki ve fiili güçler Meclis'le toplanmış bulunuyordu.
Anadolu İhtilâlini, İstiklâl Harbini ve Yeni Türk Devletinin hangi çetin şartlar altında kurulduğunu gördükten sonra, sonunda, bugün içinde bocaladığımız çıkmazın nedenleri üzerinde de durmak gerekiyordu Yeni Türkiye'nin kuruluşu sırasında, nelerin eksik kaldığını, nelerin yanlış konulduğunu bulabilirsek, büyük bir kurtuluş hamlesinin hemen arkasından niçin ve nerelerde takılıp kaldığımızı belirlemiş olacağız. Kitabın son bölümünü böyle bir araştırmaya ayırarak, yeni Türk Devletinin fikri temelleri ve dayanakları, Atatürkçülük ilkelerinin kaynakları, yeni rejim ve kadro, rejim ordusu konularını ele aldık.
Eksiklerimizin ve kusurlarımızın iyi niyetimize bağışlanacağını umuyoruz.
Kadıköy, 8 Ekim 1964
Birinci Bölüm
Milli Mücadele Öncesi
A. Yenilgiye DoğruMillî Mücadeleyi, Birinci Dünya Harbinden kesin bir çizgi ile ayırmaya imkân yoktur. Bir bakıma, biri diğerinin devam ve sonucudur. Mücadelenin askerî ve siyasî gidişinde, Birinci Dünya Harbinin bütün ağırlığı duyulur. Gerçek aniamiyle istiklâlini çoktan kaybetmiş bulunan Türk Milletinin bir ölüm-kalım savaşına atılmasını, Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Harbine girmesi mümkün kılmıştır. Fakat aynı sebep, Millî Mücadelenin maddî şartlarını ağırlaştırmıştı.
Türkiye, Birinci Dünya Harbine girmese ne olurdu?
Eğer harbe girilmeseydi Küçük Asya'da İmparatorluğun bir yaşama şekli bulabileceğine inananlar yok değil. Bu inançta olanlardan Falih Rıfkı Atay diyor ki:
«Böylece şimdi dünya petrol kaynaklarının pek ehemmiyetli kısmını bağrında tutan bu zengin bölgeler devletimizin sınırları içinde bulunacaktı.»
«Harp sürdükçe büyük devletler zayıflayacakları için kapitülâsyonlardan ve her türlü yabancı baskı ve kontrol şartlarından kurtulacaktık. Birinci Dünya Harbi sırasında iki milyon kurban verdikten sonra dahi Kuvay-ı Millîye ile başa çıkamayan Batılı devletler, bütün ordusu ayakta duran imparatorluğa karşı herhangi bir harekette bulunamayacaklardı.»1
Değerli yazar, bu kabulü güç görüşü daha da ileri götürerek, «Enver yerine Mustafa Kemal Harbiye Nâzın olsaydı Birinci Dünya Harbine girmezdik. Batmazdık, bir büyük devlet olarak kalırdık. Tarih Türk Milletinden bu bahtiyarlığı esirgemiştir» diyor.2
Bügün Türkiyenin, 1914 İmparatorluğundan dahe kuvvetli ve ...
1 Fatih Rıfkı Atay — Çankaya C. I. S. 22
2 Aynı eser. S. 62.