Musa Anter denince benim aklıma üç önemli niteliği, boyutu geliyor: Sadece duygusallığa değil, akla da dayalı bir Türk-Kürt kardeşliğinin militanı, bir mizah ustası ve nihayet bir gazeteci... Türk-Kürt kardeşliğinin militanlığını yapan Anter'in bu yanına önümüzdeki dönemlerde çok daha fazla ihtiyaç duyacağız. O, Marmara Denizi ile Van Gölünü, Uludağ ile Cudi'yi eşit gören, Ahmet ile Şeyhmuz'u birleştiren bir düşünce adamı. Mizahçılığına gelince... Sanırım o da hayat felsefesiyle yakından ilgili ve hatta kendiliğinden gelişmiş bir duyu, bir yeti. Gazeteciliği ise hepimize örnek olacak cinstendi bence. Bir kere meslekte hepimizden kıdemli olmasına rağmen, bir stajyer tevazusu içinde çalışırd . "Kımıl"ı bugün okuyun, hâlâ dipdiri, hâlâ günceldir. Hem içerik hem de biçim olarak. Yapmamız gereken Anter gibi yeni gazetecilerin yetişebileceği ortamı yaratmak olmalı. Bir de Musa Anter bir Kürt gazetecisi, yazarı olarak ayrıntılı bir şekilde, derinlemesine, kollektif bir şekilde incelenmeli, tartışılmalı. O zaman O'nu daha iyi anlayacağız, daha iyi tanıyacağız.
Ragıp Duran
İçindekiler
Güldü kalem güldü silah / Ragıp Duran / 9
Yenı Ülke yazıları Savaşa hayır / 15 Özal'ın Amerika gezisi / 17 Birlik ve beraberlik / 19 Çağdaş hukuk devleti / 23 Milletvekili olabilmek / 25 Zabit katibi HVV / 27 Tehlike / 29 Yarasalar / 31 Atatürk ve Özal / 32 Olmuyor sayın Kozokçıoğlu / 34 Milli duygular / 35 Eyvah yine Kürde birşey yok / 36 Diyalektik ve zıddiyet / 37 Reis-i Cumhur Turgut Özal hazretlerinden bir vecize / 39 Düzeltme / 40 Palavra / 42 Keşmekeş ve kargaşa / 44 Sadaka / 47 Mutluluğum / 49 Bit / 51 İngilizlerden Özal tarifi / 52 Artık Kürtler konuşabilecek / 53 Biz ve Atatürk / 54 Kürtler devlet kuracaklarmış / 56 Şimdi de Kürtler hisse senedi oldular / 58 Bab-ı Âli'den insan manzaraları / 59 Şu Yunan vahşetine bir bakın / 61 Kozakçıoğlu'nun zevkleri / 62 Ateşkes ve Kürtler / 63 Olmayacak dua / 65 Celal Bayar / 66 Kürt ahlakı / 68 Şırnak / 69 Kürtler artık şarkı söyleyebilecekler / 72 Urfa'da 'halay' / 73 İnönü ve Kürtler / 75 Basın ve baskı / 76 Bizde devlet anlayışı / 78 Şapkacı Sülo / 80 Asimilasyon politikası ve ahlak / 81 Doğu'da ilk fabrika / 83 Ey okuyucu / 85 'Ah ah name' ve Kenan Evren / 87 Devlet büyüklerimize nazar değdi / 89 Fikir hürriyeti / 90 Bushistan / 91 Ecevit / 92 141-142 / 94 Devlet ve vatandaş / 95 İçişlerine karışmak / 97 Kenan Evren ve burun / 99 Hangisi gülünç devlet / 101 Korsika ve Güneydoğu Anadolu /103 Meğer neye yatmışız / 105 Kerkük kan ağlıyormuş / 106 Irak'ın içişleri / 107 Kürt tarihinde kadının yeri / 108 Yeltsin Atatürk'ün izinde imiş / 111 Doğu'yu nasıl buldun / 113 Kürt Kralı Bedirhan ve köylü delikanlıları / 114 Devlet Bakanımız Mehmet Yazar / 116 Sosyalist Enternasyonal / 118 Zavallı Türkiye ve Türkiyeliler / 120 1991 Yunus Emre'nin sevgi yılıymış /122 Terör Yasası / 124 Yeşil kıyafetli Turgut Özal / 126 Beleşçilik /128 Korku ve sevgi / 130 Çirkin devlet yönetimi / 132 Meğer CIA de boşmuş / 133 İmren Hanım ne kadın ne de erkektir / 135 Köylüler ve gazeteler / 136 Bedrettin Dalan / 138 Köy korucuları ile yemin / 140 Murat Sungar / 142 Nezaket / 143 Lozan 68 yaşında / 145 Mesut Yılmaz / 147 Borç ödeme / 149 Ben ve Said-i Nursi / 150 Hırvatistan / 151 Devlet adamlarımız / 153 Saddam Hüseyin / 155 Rus ayısı / 156 Muhbir Özal / 158 Eski huylarıdır / 160 Coşkun Kırca ve küstahlık / 162 Ecevit'in getirdikleri / 164 Sülo'nun merhameti / 166 Aşiret terbiyesi / 167 Kadınlar ve erkekler / 168 Yine Evren / 170 Bir ricam / 171 Siyasilerimiz / 173 PKK'ye karşı çare / 175 Cindoruk / 178 Bilmem ki ne olalım / 180 Viva=V / 182 Çalıntı mal / 184 Nazê / 186 Dört tren / 188 Emin Çölaşan / 190 Dile benden ne dilersen / 193 Polise zırhlı araba alınacakmış / 195 Sivil kafası-asker kafası / 198 'İsyan' değil direniş / 200 Bir bu eksikti / 202 'Yakala ve öldür' / 204 Bölücü / 207 Terör ve Serhildan / 209 Okurlarıma / 211 Çifte standart / 213 Mesnevi / 215 Şu hale bakın / 217 İlişkilerimiz zedelenmezse hatırım kalır / 219 En çirkin gülüş / 221 'Gerçek Türkiye'yi tanıtacağız / 223 Tew lo lo / 225 Türkeş ve Apo / 226 Şuna bak kafi / 228 Müstemlekecilik / 230 İnsan ve yalan / 232 Suçlu Kürtler / 234 Boşanma / 236 Adı olmayan savaş / 238 Ayıp şeyler / 240 Leyla Zana Türk değildir / 242 İnsan hakları / 244 Dua /246 Liceliler / 247 Yezidiler / 249 Süleyman Demirel ve Atatürk / 251 Soygun / 253 Çingene kavgası / 255 Yanlış deyimler / 257 Siyasi partiler / 259 Çirkin resimler / 262 Timurleng ve Yıldırım / 264 Misak-ı Milli ve Toprak mahsulleri ofisi / 267 En yüksek hakim / 270
Özgür Gündem yazıları Küstah Ermeniler... Küstah Bulgarlar... / 275 Ecevit / 279 Makamlar reddedilebilmeli / 280 Eski yazarlar / 282 Boşnak mı olalım / 285 Türkiye'nin üç sorunu varmış / 287 Büyük adlar ve küçük adlar / 289 Hikmet Çetin ve ailesi / 291 Güzel sözler / 293 Yine Hikmet Çetin ailesi / 295 Köy korucuları / 296 Muhbir / 298 Terör ve gerilla / 299 Doğal / 301 Kürt çocukları / 303 Putlar ve kanunlar / 306 Devlet koruması ve Gaziantep / 309 Kemalizm nedir / 311 Kürt sorunu nedir / 313 Kürt sorununun halli / 317 Kürt sorunu hallolunmazsa ne olur / 320 Nuri Said Paşa ve Süleyman Demirel / 324 Çetin Altan / 327 Kürt ve Kürtçü / 329 Hüseyin öldü / 332 Devletimiz hasta çocuk / 334 Türkiye ve kanunları / 336 Usta ve çırak / 338 Filistin-Roma Genel Valisi ve İsmet Sezgin / 340 Pırasacı Arnavut Süleyman / 344 Türkiye'de yazarlık / 347 Göç / 349 Haftanın zırvaları / 352 Papa ve Atatürk / 354 6-7 Eylül ve Şırnak / 357 Oktay Ekşi / 360 Sultanahmet hapishanesi / 363 Şeyh Abdulkadir Geylani ve Kürtler / 366
GÜLDÜ KALEM GÜLDÜ SİLAH
Musa anter hepimize çok şey öğretti. Kürt tarihinin yeteri kadar yazılı kaynağı yok. Ama Musa Anter, Akarsu'daki köy akademisinde ya da Dragos'ta, bazen gazetede, kimi zaman yabancı heyetlerle yaptığı görüşmelerde, bir fırsatını bulup bizzat yaşadığı bir olayı aktarmaktan hiç geri kalmazdı. Bu olaylar bazen son derece önemli şahsiyetlerle ilgili gelişmeler, açıklamalar, gizli kalmış yönler ya da sıradan bir köylünün bir gün bir yerde sarfettiği iki cümle olabilirdi. Ama Musa Amca, bu öyküleri, bu olguları, yer yer zenginleştirip, tarihi konumuna oturtup öyle bir anlatırdı ki, biraz düşündüğünüzde, mutlaka bugüne bir gönderme ya da yarına bir işaret bulurdunuz anlattıklarında. Ayrıca anılarını da kaleme alarak genç-yaşlı bütün irfan ve kalem sahibi insanlara örnek oldu.
Musa Anter hakkında saatlerce hatta günlerce konuşmak mümkün, çünkü kendisi o kadar zengin, o kadar renkli bir kişiliğe sahipti ki, her bir yönü üzerinde ayrıntılı bir şekilde durabiliriz. Umarım, önümüzdeki dönemde Anter'in hayatına ilişkin anı türü yayınların yanısıra yapıtları ve hayatı hakkında akademik nitelikli çalışmalar da yapılır ve yayımlanır. Böylece onu görmek ve tanımak şansına sahip olmayanlar da, yani gençler de Musa Amca'yı, bir Kürt-Türk kardeşlik anıtını tanırlar. Eminim, Musa Amca, bu benim konuşmamı duysa "Yine ne biçim atıyorsun!" filan der.
Musa Anter denince benim aklıma üç önemli niteliği, boyutu geliyor: Sacede duygusallığa değil akla da dayalı bir Türk-Kürt kardeşliğinin militant, bir mizah ustası ve nihayet bir gazeteci...
Türk-Kürt kardeşliğinin militanlığını yapan Anter'in bu yanına önümüzdeki dönemlerde çok daha fazla ihtiyaç duyacağız. O, Marmara Denizi ve Van Gölünü, Uludağ ile Cudi'yi eşit gören, Ahmet ile Şeyhmuz'u birleştiren bir düşünce adamı. Mizahçılığına gelince... Sanırım o da hayat felsefesiyle yakından ilgili ve hatta kendiliğinden gelişmiş bir duyu, bir yeti. Kendini iyi yetiştirmiş, kendini ve çevresini iyi bilen, kendine güvenen herhangi birisinin mizahçılığı vardı Musa Amca'da. Kendisiyle dalga geçmeyi becerebilen nadir insanlardan biriydi. Türk, Kürt, Arap, Fars kültürlerini içine sindirmiş, Ortadoğu'nun bu hem güllü hem de silahlı dünyasından bıyıkaltından gülümsetecek öyküler yaratırdı sohbetlerinde, yazılarında. Kürtler kadar acı ve cefa çekmiş bir halkın da gülmeye, eğlenmeye hakkı olduğunu savunurdu hep ve onun mizahı öyle şimdiki gibi şaklaban ve kakarakikiri cinsinden değildi. Mizah mızrağının sivri ucunu hep kandökücülere, baskıncılara, katillere, dingo savcılara, gaddar ordulara saplardı. Halkın içinde bulunduğu yoksul ve zavallı durumla da gırgır geçmeden yapamazdı. Sıradan insanların sıradan aptallıklarına kimi zaman bir ateş eder, ama arkasından hemen cehaletin, aptallığın, yoksulluğun kaynaklarının deşilmesine neden olan bir-iki söz ekleyiverirdi.
Gazeteciliği ise hepimize örnek olacak cinstendi bence. Bir kere meslekte hepimizden kıdemli olmasına rağmen, bir stajyer tevazusu içinde çalışırdı. Bir keresinde Yazı İşleri Müdürümüz Taner'e gelip yazılarını teslim ederken, "Aman çocuklar, benim yazıları iyi okuyun, sağında solunda yanlış olmasın, sonra gazeteyi kapattırmayalım, siz bakın, kısaltın, uzatın ne yaparsanız yapın, iyi birşey oluyor nasıl olsa" dediğini duydum. Işık Yurtçu da o güzelim yazılara dokunmaya kıyamazdı bile. Zaten dokunulacak bir yanı da yoktu. Mesleğe daha dün başlamış arkadaşlar, yazıları editörler tarafından elden ve gözden geçirilince sinirlenirler hemen. Sansür filan diye bağıranı da duydum. Musa Amca'nın bu tutumu, yani gazeteye güvenen, çünkü kendisine güvenen tutumu tüm gazetecilere, yazarlara, muhabirlere örnek olmalı. Okurlar ne yazık ki hepsini okuyamadı. Musa Anter aslında bir fıkra makinasıydı. O gazetede okuduğunuz her bir fıkra aslında Musa Amca'nın gazeteye gönderdiği ortalama 5 yazı arasından seçilmiş olanıydı. Diğer dördü saklanırdı arşivde.
"Kımılı bugün okuyun, hâlâ dipdiri, hâlâ günceldir. Hem içerik hem de biçim olarak. Basın tarihinde bu tür kısa fıkraların ustası olarak Doğan Nadi'yi gösterirler. Oysa ki Musa Anter'in o güç koşullarda kaleme alınmış fıkraları bugün bile ayakta kalarak ustalığını kanıtlamış durumda. Okurların tepkisi de ilginçtir. Haftada üç gün okuru kesmemeye başladığında "Musa Anter neden her gün yazmıyor?" diye sitemli mektuplar, fakslar, telefonlar almaya başlamıştık. Tüm yazarlarımız arasında galiba en çok Musa Anter, okurun vicdanı, gönlü ve beyni olmayı başarmıştı. Özel olarak bir çaba sarfetmeden, doğal olarak, doğaçlamayla... Üstelik Nusaybinli esnaftan, Almanya'daki Kürt akademisyene kadar geniş ve çeşitli bir okur kitlesi vardı Musa Amca'nın.
Köşe yazarları biraz garip ve imtiyazlı kişilerdir Türk basınında. Musa Anter'in ise öyle bir konumu yoktu. Gazeteye dizgici alınmasından birinci sayfaya haber önermeye, yeni yazarlarla temasa geçmekten yeni bağışçılar bulmaya kadar gazetenin herşeyiyle ilgilenirdi.
Bugün burada onu bu sözlerle ancak sınırlı bir bir şekilde anabiliriz. Yapmamız gereken Anter gibi yeni gazetecilerin yetişebileceği ortamı yaratmak olmalı. Bir de Musa Anter bir Kürt gazeteciyi, yazarı olarak ayrıntılı bir şekilde, derinlemesine, kollektif bir şekilde incelenmeli, tartışılmalı. O zaman O'nu daha iyi anlayacağız, daha iyi tanıyacağız.
Son olarak Musa Amca'yla yaptığım bir röportajın son bölümünü aktarmak isterim burada sizlere. Konu siyasal çözüme, barışa gelmişti. Sordum:
İki taraf masaya oturduğunda, sizce masanın her iki tarafında kimler olacak? Kimler olabilir? Biraz durdu, düşündü.
Öteki tarafı bilmem. Kim olursa olsun. Onların yetkilileri, resmi adamları var. Bizim tarafta ise mutlaka Kürt Silahlı Kuvvetlerinin bir yetkilisinin olması lazım. Yanlış anlamadın değil mi, Kürt Silahlı Kuvvetleri dedim. Çünkü onlar çok emek harcadı bu barış için. Sonra Kürt siyasi temsilcilerinin de masada olması lazım.
Peki üçüncü kişi kim olacak diye sorduğumda; E bu halk izin verirse, bu yaşlı adam da masanın bir kenarına oturmak ister tabi... Masa toplandığında Musa Amca'yı yaşatmış olacağız.
Ragıp Duran
Musa Anter
Fırat Marmara'ya akar (Yeni Ülke ve Özgür Gündem yazıları)
Avesta
Avesta yayınları: 5 Musa Anter bütün eserleri 1 Fırat Marmara'ya akar
Avesta basın yayın reklam tanıtım müzik dağıtım ltd. şti. Asmalı mescit sokak Şahin han 35 / 403 Beyoğlu / İstanbul Tel-fax: (0212) 251 71 39
ISBN: 975-7112-03-8
Musa Anter: "Türkiye'nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının, yeminli, canlı bir şahidiyim. 'Hem yalnız şahidi mi?" Değil!.. Sanığıyım, mahkumuyum ve davacısıyım" diyen Musa Anter, 1918 yılında Mardin'in Nusaybin ilçesine bağlı Zivingê köyünde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitiren Anter; 1959'da 49'lar ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) davalarında yargılandı. Anter 27 Mayıs darbesi yapıldığı sırada gözaltındaydı. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinden sonra da gözaltına alındı. Musa Anter, 20 Eylül 1992 günü Diyarbakır'da katledildi. Dicle Kaynağı, Şark Postası, İleri Yurt, Barış Dünyası, Deng, Yeni Ülke, Welat, Rewşen ve Tewlo isimli gazete ve dergilerde yazıları yayımlanan Anter, Özgür Gündem gazetesinin köşe yazarıydı. "Hatıralarım" ve "Vakayiname" adlı Türkçe eserlerinin yanında "Birîna Reş" ve "Kımıl" adli edebi kitapları da bulunan Musa Anter, cezaevindeyken Kürtçe sözlük hazırlamıştı. Halkın Emek Partisi'nin (HEP) kurucu üyesi olan Anter, merkezi İstanbul'da bulunan Kürt Enstitüsü'nün başkanlığını da yürütüyordu.