Pirtûkxaneya dîjîtal a kurdî (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Emperyalizm ve Kürt sorunu (1917-1923)


Nivîskar : Mikail S. Lazarev
Weşan : Özge Tarîx & Cîh : , Ankara
Pêşgotin : Mikail S. LazarevRûpel : 344
Wergêr : Mehmet DemirISBN : 975-7861-00-6
Ziman : TirkîEbad : 155x235 mm
Hejmara FIKP : Liv. Tr.Mijar : Dîrok

Emperyalizm ve Kürt sorunu (1917-1923)

Emperyalizm ve Kürt sorunu (1917-1923)

"Yazar tarafındah ilk defa Kürdistan ve Kürt Problemi (XIX. yüzyılın 90'lı yılları - 1917 yılı) adlı kitapta incelenen ve 1964 yılında yayımlanan eser üzerinde yeniden çalışılmış ve bu çalışma geliştirilerek Kürt Sorunu (1891 - 1917) adıyla 1972'de yayımlanmıştır. Konuyla ilgili çalışmalarını sürdüren yazar, önceknin devamı niteliğinde olan elimizdeki eserinde, yeni çağda Kürdistan ve Kürtlerin tarihinde bir aşama olan pekçok olayla dolu bir dönemi aydınlatmaktadır. Çalışmada, Kürtlerin ulusal hareketinin Ekim Devrimi sonrası yükselişi, Kürdistan'ın yeniden parçalanışı, onu köleleştirme planları, 'bağımsız' Kürdistan'ı oluşturma projesiyle Londra'nın diplomatik bağlantısı, genç Sovyet devletinin Kürt sorunundaki ilkesel tutumu anlatılmaktadır."

(Kitaptaki özgün tanıtım)

 

İçindekiler

- Önsöz / 7
- Bölüm I. Yeni Çağın Eşiğinde Kürdistan / 15
- Kuzey ve Doğu Kürdistan'ın Türkiye tarafından işgali / 16
- Birinci dünya savaşı'nın sonunda İngiltere'nin Kürt Politikası / 22
- "Rusya faktörü" / 27
- Bölüm II. Kürdistan'ı yeniden bölme girişimi / 33
- Güney Kürdistan'da İngiltere'nin planları ve hazırlıkları / 34
- Diplomatik cephe / 49
- Bölüm III. 1918-1920 yıllarındaki Kürt hareketi / 61
- Şeyh Mahmud Barzanci'nin ilk isyanı / 61
- Güney Kürdistan'daki diğer çıkışlar / 67
- İngiliz projeleri / 76
- Simko / 92
- İngiltere'nin politikası ve Türkiye'deki Kürt nasyonalizmi / 97
- Kürt hareketi ve Kemalistler / 111
- Bölüm IV. Sevr'e giden yol / 127
- Paris barış konferansı'nda Kürt sorunu / 128
- ABD'nin konumu / 137
- Fransız görüşmeleri / 144
- San - Remo'daki konferans / 153
- Sevr öncesinde İngiltere'nin Kürt politikası / 161
- Bölüm V. Sevr ve sonuçları / 179
- Sevr / 179
- Kahire konferansı / 190
- Irak Kürdistan'ındaki durum / 196
- Iran'daki Kürt hareketleri / 213
- Türkiye ve Suriye Kürdistan'larındaki kaynaşma / 224
- Bölüm VI. Lozan / 238
- Londra konferansı (şubat - mart 1921) / 238
- Lozan konferansı'nda Musul ve Kürt sorunları / 252
- Sonuç / 272

Notlar / 274
Kısaltmalar / 317
Ad dizini / 319
Yer adları dizini / 323
Etnik, kabile ve diğer terimler dizini / 328
Haritalar / 329
Fotoğraflar / 333

''Eğer bir ulus başka bir devletin sınırları içinde baskıyla tutuluyorsa, bu ulus istemini basında, halk toplantılarında, parti kararında veya ulusal boyunduruğa karşı yapılan isyanlarda dile getirse de o, haklarını özgür sesle temsil edememektedir. Bu ulus, birleşmiş ordular ya da halkın bütün gücü sayesinde, hiçbir zorlama ya gerek katmadan, bir devlet olarak var olma sorununu  çözmeli ya da kendi bütünlüğünü ilhak etmelidir''

V. I. Lenin, Barış Kanunu,
26. X(8. XI), 1917

ÖNSÖZ

Yakındoğu'daki Kürt sorunu XIX. yüzyılın ilk on yılında ortaya çıkmış ve günümüze değin önemini yitirmemiştir. Bu sorunun temelinde, hamleyi ve saldırıyı bilen, esaret altında yaşayan Kürt halkının mücadelesi yatmaktadır ve bu mücadele hiçbir zaman durmamıştır. Kürtler, ne Kürdistan genelinde ne de diğer bölümlerde istikrarlı bir başarı elde edebilmişlerdir. Fakat Kürt özgürlüğünün düşmanları da asla Kürt ulusal hareketini kesin bir şekilde bastırmayı başaramamışlardır. Bu sorunun temelindeyse, Kürt sorununu Yakın ve Ortadoğu'nun iç ve dış politik konumunda sürekli kılarak bunu en hassas faktörlerden biri haline getiren ve bu hareketi besleyen nedenler bulunmaktadır.

Tarihi gelişimi içinde Kürt sorunu bir dizi aşama geçirmiştir. Bu aşamaların kronolojik sınırları; bir taraftan. Kürdistan'daki, Kürt toplumundaki ve Kürtler'in bulundukları ülkelerdeki sosyo - ekonomik, politik ve ideolojik süreçlerle, diğer taraftan bütün dünyada (özellikle Yakın ve Orta Doğu'da çıkarları olan ülkelerde) yaşanan sarsıntılarla, Yakındoğu'yu da içine alan uluslararası ilişkilere eşlik eden değişmelerle belirlenmektedir. Bu ölçülerle bağlantılı olarak Kürt sorunu; ortaya çıktığı andan beri üç aşama geçirmiş ve günümüzde dördüncü aşamada bulunmaktadır.

Birinci aşama, XIX. yüzyılın 80'li yıllarında tamamlanmıştır. Kürt sorununun oluşumu; Osmanlı İmparatorluğu'nun ve şahlık İran'ının zayıflama süreci ve bu gerikalmış devletlerin egemen sınıflarının yenilenme yoluna girmeleri, bunun sonucu olarak da kendi politik egemenliklerini kısmen yitirmeleri, yani bu ülkelerin yarı - koloni durumuna dönüşmesi gibi bir dizi karşılıklı bağ taşıyan tarihi süreçlerle paralellik arzetmiştir. Aynı zamanda bu dönemin büyük devletlerinin - Rusya, İngiltere, Fransa -, Avusturya - Macaristan, Türkiye ve İran'ın doğal zenginliklerinin sömürülmesinden pay alma, Yakındoğu'daki etki .alanları ve toprak kazanımları için içine girdikleri rakebet sonucu bu mücadele keskinleşmiştir. Bu mücadelede, Doğu Anadolu'da, Kuzey Irak'ta ve Batı İran'daki Kürt yerleşim bölgeleri önemli bir staratejik anlam kazanmıştır. Merkezi iktidarın belirgin derecede zayıflamasından ve bu devletlerin askeri - politik karışıklığından yararlanan Kürtler de, Türk sultanlarının ve İran şahlarının boyunduruğuna karşı özgürlük mücadelesine girmişlerdir. Bunlar, o dönemdeki Kürt toplumunun düşük gelişme düzeyiyle uyumlu olan feodal - ayrılmacı yapıdaki çıkarlardır.

İkinci aşama, dış ve iç yapıdaki büyük sarsıntıların etkisi altında geçen yüzyılın 80'li - 90'lı yıllarında oluşmuştur. Bu dönemde evrensel kapitalizm, emperyalist aşamaya girmiştir. Bu, Yakındoğu'da gözle görülür gelişmelere yol açmıştır. Avrupa'nın kapitalist devletlerinin yarı - koloniye dönüştürmesi sonucu Osmanlı İmparatorluğu ve İran, daha büyük bir sömürü vu acze uğramış, yağmaya katılanların sayısı artmıştır: Almanya ve İtalya'nın ardından Amerika Birleşik Devletleri de pay taleplerinde bulunmuştur.

Bu durum, geri - kalmış, yarı - feodal, iç çelişkileri ve merkezkaç kuvvetleriyle sarsılan ülkelerin kesin bölünmesini daha da hızlandırmıştır. İran'ın bölünmesine, Rusya ve İngiltere girişmiştir. Fakat aynı zamanda Türkiye ve İran'da, bu ülkelerdeki sosyo - ekonomik, ideolojik - politik süreçlerin ve komşu Rusya'nın devrimci olaylarının dolaylı etkisi altında 1908 - 1909 yılları Jöntürk Devrimi ve 1905-1912 yılları İran Devrimi gibi "Asya'nın uyanışı" olarak nitelendirilen, emperyalizme, kolonyalizme ve dinciliğe karşı direniş güçleri oluşmuş ve canlanmıştır. Bu zaman, tarih sahnesine ilk olarak giren ve kesin amacını "etnik Kürdistan bölgesinde Kürt ulusal devletinin kurulması" olarak açıklayan, ideolojik - politik bir akım olan Kürt ulusalcılığının ilk adımlarının doğuş zamanıdır.

Daha sonraki üçüncü aşama, büyük Ekim Devrimi ve Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra başlamıştır.Kriz, herşeyden çok Yakın ve Orta Doğuda, özellikle de Kürdistan'da daha güçlü olmuştur. Emperalizm en büyük zararı, kendi tarihinde Sovyetler Birliği ile ilk defa iyi komşuluk ve eşit haklara dayalı ilişkiler kuran, bağımsız gelişme aşamalarına giren Türkiye, İran, Afganistan'ın yeraldığı Yakındoğu'nun "kuzey bölümü"ne vermiştir. Fakat bölgedeki konumlarını korumayı ve güçlendirmeyi isteyen emperyalist devletler, burada büyük petrol yataklarının bulunması ve petrolün çıkarılmaya başlamasından sonra, bölgenin dünya ekonomisi ve politikasındaki önemini kendi uzun vadeli amaçları için büyük ölçüde politik manevralara dönüştürmüşlerdir.

Zamanın ruhuna uygun olarak geleneksel sömürgecilik sistemi şekil değiştirmiştir: Arabistan'da manda devlet ve bölgeleri (Irak, Suriye, Filistin), resmi olarak bağımsız, fakat İngiltere'nin tam askeri, politik ve ekonomik kontrolünde bulunan (Tunus, Ürdün, Mısır) devletler oluşmuştur. Irak ve Suriye'nin kadrosuna Güney ve Güneybatı Kürdistan girmiştir. Bundan başka Yakın - doğu'da daha güçlü bir konutu kazanan İngiltere emperyalistleri askeri düzenlemeden sonraki dönemde bağımsız (veya özerk) Kürdistan parolasını resmi olarak ilan edip Kürtler'i doğrudan bir karargah yapmaya çalışmışlardır. Bu aşama, Kürt ulusalcılığının güçlü çıkışıyla karakterize olmaktadır. Bu eğilimlerin temelinde Kürdistan'ın bütün bölgelerindeki halk kitlelerininin özgürlük hareketleri vardır.

Son aşama, İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra oluşmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Savaş sonrası dönemde oluşan dünya arenasındaki güçlerin durumu Kürdistan'daki duruma, genelde de Kürt sorununa doğrudan etki etmiştir. Bir taraftan Almanya faşizmi ve Japon militarizmine karşı kazanılan zaferin sonucunda ilerici güçler, Yakındoğu'daki.Kürtler'e büyük ölçüde yardım etmiş; diğer taraftan bölgedeki emperyalizmin, özellikle Amerikan emperyalizminin aktivitesi belirgin derecede artmış, bu yüzden Yakındoğu, uluslararası gerginliğin ana ocağı ve yeryüzünün en tehlikeli patlama noktası olmuştur. Bu durum bölgesel baskının ve emperyalizmin birleşmiş güçlerine karşı savaşacak olan Kürtler'in durumunu oldukça güçleştirmiştir. Savaş sonrası Kürt hareketi, devrimci demokrat aşamadan geçip, genelde burjuva ulusalcılığının sınırlarını aşmasına rağmen, Kürt halkının ulusal bütünlüğü için verilen haklı mücadelede kararlı başarılar elde edememiştir. O, henüz gerek iç, gerekse dış düzen içindeki ciddi engelleri aşamamıştır.

Sayılan aşamalardan herbirinin Kürt ulusal hareketinin gelgitleriyle ve uluslararası arenadaki konjonktürel değişmelerle uyumlu ve kendi iç sınırlamasına sahip olduğu düşünülmektedir. Örneğin; günümüzdeki aşama, 1945 - 1958, 1958 - 1975 dönemlerine ve 1975'ten sonraki günümüz dönemine bölünmektedir. Daha önceki üçüncü aşama da kendi içinde bölümlere ayrılabilir. Kürt ulusal hareketinin kaderinde, genel Kürt sorunu için 1917'nin bitiminde başlayan ve ünlü Doğu sorunuyla kesin olarak kapanan Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasıyla 1923 yılı ortasında biten Ekim Devrimi sonrası dönem, özel bir anlama sahiptir. Gerçekte zaman içerisinde sürekli olmayan, fakat askeri, politik ve diplomatik tarihin önemli olaylarına doymuş olan bu dönem, şimdiki çalışmanın ana öznesidir.

Denilebilir ki, incelemeye kronolojik bir işle başlanmıştır. XIX. yüzyılın sonu - XX. yüzyılın başındaki Kürt sorunu bu satırların yazarının N. A. Halfin ve C. C. Celil'in çalışmalarında çok etraflı bir şekilde incelenmiştir.(1) Yurtdışında bu tür ayrıntılı çalışmalar olmamıştır. Sovyet doğu bilimi, bu alanda kesin olarak öncüdür.

Kürt sorunun daha sonraki dönemine gelince; bu kitap bu konunun üzerinde durmaktadır. Burada incelenen durum farklı görülmektedir. Bu dönemdeki Kürt sorununun güncelliği ve Avrupa devletleri tarafından ileri sürülen "bağımsız Kürdistan" yaratma planları, bizde ve yurt dışında daha çok gazetecilik karakterinde geniş bir literatür oluşturmuştur. Olayların sıcağında yazılan, gerçek anlamda bir kronoloji olan bu literatür, hem olumlu hem de olumsuz çizgilerle sahiptir. Anlık olayların algılanma kolaylığı sayesinde bunlardan pek çoğu tarih için korunmuş, fakat bu, sadece subjektif değil, aynı zamanda objektif koşullarla da ortaya çıkmış kasıtlı bir fikre sahiptir. Ve her durumda "gerçek" zarara uğramıştır. Bundan başka, genelde olaylarla oluşan, anlaşılır nedenleri olan pek çok gizli amaç da, çağdaş araştırmacılardan gizli kalmış, derine inen temel araştırmalar ise henüz yapılamamıştır.

Belki onlar, daha sonra da ortaya çıkmamıştır, çünkü 30'lu yıllar Kürdistan'ındaki gerginlik uzun süre uykuda kalmıştır (İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda ve bitiminden hemen sonra Irak ve İran bölgelerindeki kısa süreli hareket hariç olmak üzere). "Bağımsız Kürdistan" problemi, Kürdistan'ın uluslararası alandaki durumu gündemden çıkmıştır. Ancak 30 yıl sonra, 50'li-60'lı yılların sonunda, 1958'deki Irak Devrimi'nden sonra Kürt ulusal problemi yeniden aktifleşmiş, genel anlamda Kürt sorunu ve Kürt tarihinin yeni aşamasındaki önemli anların gerçekçi bir şekilde ortaya konulması zorunlu hale gelmiştir. Bu istem, sadece bilimsel değil, aynı zamanda çelişkilere dayanan çok taraflı politik çıkarlarla da kendini kabul ettirmeye çalışmıştır.

Batıda Kürt sorunu konusunda, Kürtler'in Yaşadığı çeşitli ülkelerdeki güncel duruma ilişkin pek çok çalışma ve kitap çıkmıştır. Doğuda bu tür çalışmalar yoktur, çünkü Yakındoğu devletlerinin egemen çevrelerinin şövenist yönetimi, ulusal sorunda Kürdoloji'nin gelişmesine engel oluşturmaktadır (Ulusal Kürt tarih yazıcılığının temsilcileri kısmen göç olgusu üzerinde çalışma olanağına sahiptirler). Sovyet Kürdolojisine gelince, bu konuda aksi bir tablo görülmektedir. Günümüze yönelik olgun çalışmalar çok azdır, fakat Kürt problemi, özellikle de ulusal hareketine tarihi bizde önem kazanmışır. 1917 öncesi dönem üzerinde artık yeterince konuşulmuştur. Yeni dönemi Irak, Türkiye ve İran'daki Kürt hareketleri hakkındaki çalışmalar temsil etmektedir. Fakat karmaşık bir nitelik arzeden Ekim Devrimi sonrasındaki Kürt problemi, Sovyet Kürdolojisinde incelenmiştir. Bu çalışma bu yönetimdeki ilk girişimdir.

İncelenen dönemin Kürt tarihindeki özel önemi, temelde bu dönemin bütün insanlık tarihinde bir dönüm noktası olmasıyla belirlenmektedir. Rusya'daki Ekim Devrimi ve sonrasındaki olaylar Kürdistan'ı da içine alan Yakındoğu'yu doğrudan etkilemiş, Kürt halkının ilerdeki durumunun koşullarını oldukça değiştirmiştir. Gerçekte ilk olarak savaş sonrası yıllarda Kürdistan'ın yeni bir bölünmesi (daha doğrusu sınırlanması) olmuştur. Kürtler'in yaşadığı ülkelerin iç ve dış politik konumu köklü bir şekilde değişmiştir. Ekim Devrimi sonrası dönemde yeni çelişkiler ortaya çıkmış, günümüz insanlarının çözme gücüne sahip olmadığı yeni çelişkilerle bağlar oluşturan bu çelişkilerin filizleri günümüze kadar gelmiştir. Genel olarak o zaman, Kürt sorununun daha sonraki gelişiminin temelleri atılmış, bu ise sadece politik bakış açısı ve bilimsel güncellikte değil, aynı zamanda zor olan Kürt probleminin belirli kronolojik çerçeveler içinde incelenmesini getirmiştir.

Araştırmacının bakış alanına bir anda çeşitli planlara sahip çok sayıda konu girmektedir. Bunlar Kürtler'i sadece doğrudan değil, aynı zamanda dolaylı olarak da ilgilendiren askeri, politik ve diplomatik tarihin olaylarıdır. Onları da dönemleştirmek zor bir iştir. Diğer bir zorluk da çelişkili faktörlere sahip bu komplekste konuyla ilgili olanları ayıklamaktır. Burada incelenen Kürt.problemi, herhangi sıradan bir bilimsel geleneğe dayanmayabilir. Çünkü tarihçiler sayıca çok olan Kürt isyanlarıyla ilgilenmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yakındoğu bölgesinde onun uluslararası ilişkiler sahnesine konulması zaman olarak yenidir. Bu yenilik ise günümüze değin bilimsel literatürde bu soruna bütüncül ve memnunluk verici bir görünüm kazandırmamıştır. Bu çalışma aynı zamanda bu boşlukları tamamlama girişimidir:

Çalışma özellikle bu konu üzerinde yoğunlaşmaktadır, ancak yine de konuyu bütün hacmiyle aydınlatma durumunda değildir. Bu, herhangi bir tarihi konu için de mümkün değildir, çünkü hiçbir araştırmacı çeşitli nedenlerle bazı olguların onun bakış alanı dışında kalmayacağına, bazen de kararlı bir şekilde çok yönlü bir incelemeyi ve objektif bir değerlendirmeyi ortaya koymayacağına garanti veremez. Bu durumda da inanılır materyallerin elde edilememesiyle çelişkiler ortaya çıkar.

Herşeyden önce, özellikle yurt dışındaki arşivler bütünüyle ulaşılır nitelikte değildir ve onların hepsi olmaksızın tam verimli çalışma koşulları yaratılamaz. Diplomatik ve farklı doküman yayınları belirli bir önyargıya sahiptir ve tam değildir; yayıncılar genelde Kürt sorununa fazla önem vermediklerinden onun aydınlatılmasıyla da az ilgilenmişlerdir. Kürt sorunu üzerine olan Türk, İslam ve Arap kökenli dokümanlar da gebelde yayınlanmamıştır.

Literatüre gelince; o da büyük çoğunluğuyla belirli bir önyargıya dayalıdır ve tahriflerle doludur. Bu, kısmen, gününüze değin büyük ölçüde korunmuş, incelenen dönem için karakteristik olan Kürtler ve Kürt problemi hakkındaki bilgilerin düşük düzeyiyle, kısmen de çeşitli sınıf ve grupların doğrudan sosyal siparişine göre hazırlanmış ulusalcılık çıkarları ve kör inançlarının çeşitli yapıdaki politik motifleriyle açıklanmaktadır. Özellikle bu, Kürdistan'daki durumun nedeni olarak Kürdistan çevresinde oluşmuş gerçek olgular, uydurmalar, söylentilerden kaynaklanan alaca karışıklığı gören o dönemin basını için karakteristiktir.

Bu şekilde ortaya konulan incelemenin kaynak ve literatürü bazı ciddi kusurlara sahiptir. Fakat bunlar, hevesi kıracak zorluklar değildir. Bunlar, bu konuda gerçekci  materyal arayışlarını güçleştirmekte, fakat onları umutsuz kılmamaktadır. Üstelik, günümüzde ulaşılan kaynaklar ve literatür, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda ve savaş sonrası ilk yıllarda Kürt probleminin durumunu daha çok veya daha eşit derecede ortaya koymaya yarayan olgu ve yargıların yeterli sayıda olmasını sağlayabilir. Kaynakların ve literatürün gösterilen özelliklerinden dolayı belirli yanlışlıklar kaçınılmaz olmakla birlikte yine de gerçekçi bir tabloyu yaratma amacına tam olarak ulaşabilir. Ve bu görevi yazar da benimsemektedir.

Bu çalışma için materyal arayışları farklı yönelimlerde olmuştur. Günümüzde Moskova'daki Rusya Dış Politika Arşivi'nde mikrofilm şeklinde korunan Hindistan'ın Ulusal Arşivi'ne başvurmak oldukça verimli olmuştur. Bu arşivin dokümanları, Kürdistan'ı da içine alan bütün Yakındoğu bölgesindeki Britanya koloni politikasının tarihi için gerçek birincil kaynaktır. Bu dokümanlarda, Kürdistan'ın bütün bölgelerindeki daha doğrusu Güney ve Doğu Kürdistan'daki politik durum, Kürt sorunu .çevresindeki diplomatik mücadeleyi çok yönlü bir şekilde karakterize eden ve Lonra'dan ve Yakındoğu'dan(2) doğrudan Hindistan'daki Britanya Kraliyet Başkanı'na gelen veriler toplanmıştır. Haber verenler genelde Britanya Politika Araştırma Dairesi'nin kendi işlerinin uzmanı olan aralarında çoğunlukla yerel dillere hakim profesyonel şarkiyatçıların da olduğu çalışanları. Bu yüzden, onların bilgileri belirgin olgularda kısmen de doğruları içermektedir. Bu bilgilerin gizlilik karakteri, onları büyük ölçüde bilinçli tahribatlardan korumuştur. Londra'dan Delhi'ye gelen dış politika bilgileri burada toplanan bilgilere eklenmekte, bunlar da diplomatik dokümanların resmi yayınlarında incelenebilmektedir.

Belki de Hindistan arşivi, Kürtler konusunda pek çok materyalin bulunduğu tek yerdir. Daha sonraki arayışlar temelde diplomatik dokümanların farklı yayınlarında, basında, genel ve özel literatürde yapılmıştır. Kürt problemine ilişkin bilgilerin az sayıda olması, onların harf harf incelenmesini gerektirmektedir.

Dış politik yazışmalardaki Sovyet, İngiliz ve Amerikan yayınları bunlardan ayrılmaktadır(3) Onlardaki Kürt sorununa ilişkin veriler parçalıdır, bu verilerin büyük çoğunluğu savaş sonrası çeşitli uluslararası konferans ve kabullerde genel olarak "Türk sorununun görüşülmesiyle bağlantılıdır. Burada Kürdistan'daki ve ona sınır olan topraklardaki iç politik durumu gösteren bazı olgular ele alınabilir.

Eski politika adamlarının anıları da bu konu için benzer bir öneme sahiptir (Llod George, Churchill, Parker, Hause vb.). Ermeni ve Arap sorunlarıyla bağlantılı gördükleri Kürt sorunu da onları ilgilendirmiştir. Ancak Mustafa Kemal (Atatürk) 1927 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin kongresinde yaptığı birkaç saatlik tarihi anı üslubuna sahip konuşmasında, o dönemdeki Türkiye'nin ulusal özgürlük mücadelesinde Kürt sorununa daha etraflı bir şekilde değinmiştir. Fakat bütün anılarında o, Kürtler'e karşı daha fazla taraflıdır, çünkü o, sorunda uzlaşma taşımayan yurtsever - antiemperyalist maskesiyle kendi şovenizmini gizleyerek Türk ulusalcılığından hareket etmiştir.

Faydalı olmasına karşın gerçekci materyalin basında aranması çok emek gerektiren bir iştir. Kürt sorununun uluslararası arenada belirmesiyle doğal olarak gazeteciler de bu fenomenle ilgilenmişlerdir. Gazete ve dergilerde toplumsal hareketin geniş kitlesi için yeni olan bu analizin ilk girişimleri olan Kürtler hakındaki haberler genel ve özel olarak yer almıştır.

Batı basınının organları arasında genel politik ve özel "Asya" (özellike Yakındoğu) profiliyle ilgilenen İngiliz "Near East And India" (birkaç kez ad değiştirmiştir), Fransız "Korrespondans d'Orian" gibi İngiliz ve Fransız dergileri oldukça yararlıdır. Savaş sırasında hiçbir araştırmacı İtalyan özet dergisi "Oriente 'Moderno"nun yakınından geçmemiştir. Bu dergide sadece dergi değil, aynı zamanda gazete materyali de yer almıştır. Kendi yapısı içinde ABD ve Yakındoğu ülkelerinin, bütün Avrupa'nın basının temsil eder ve ulaşılır bir yayın olmuştur.

Batı basınında, "kendi" hükümetinin yararına (ve de ilgi çekici) olarak Kürt sorununun belirli bir önyargıyla yorumlandığı düşünülebilir, fakat özellikle bölgeden toplanmış pek çok olgu günümüze değin kendi yegane anlamını korumuştur.

Doğu konusuna ayrılmış Sovyet periyodik basınında, özellikle de 20'li yıllarda Kürtler ve Kürt sorunu üzerinde pek çok yayın vardır. Bu anlaşılırdır, çünkü Kürdistan'daki dalgalanmalar genç Sovyet cumhuriyetlerinin güney sınırlarındaki güvenliği doğrudan ilgilendirmektedir. Sovyet basınındaki Kürtler'le ilgili haberlerin büyük bir bölümü, güvenirliği olan ikinci elden haberlerdir.

Sovyet şarkiyatçılarının ve gazetecilerinin niyeti, Kürdistan'daki durumun incelenmesine ve bütün Kürt problemine Marksist açıdan yaklaşmak olmuştur. Burada elbette belirli başarılar sağlanmıştır. Bununla birlikte, genelde olduğu gibi Sovyet araştırmacıların isteği, bilimsel objektiflik sınırlarında her zaman yer almayan Kürt sorununu aktifleştirmek olmuştur. Bazı kurnazlıklar da vardır (herşeyde emperyalist entrikalar, özelikle."İngiltere'nin elini" görmek gibi), elbette bu, o dönemin koşullarıyla açıklanmaktadır. 20'li - 40'lı yılların ciddi bilim adamlarının çalışmalarında söz edilen bu Kürdoloji yönetimi, günümüz için kabul edilemez. Bu konudaki bilimsel literatür geniş, fakat eşit değerde değildir. Bu literatürün temel bölümünü, tasvir edilen olayların doğrudan katılımcıları tarafından yazılan eserler oluşturmaktadır. Genelde bunlar, Kürt kabileleri arasında faaliyet gösteren uzman birimlerin de aralarında bulunduğu Irak ve İran'daki Britanya koloni yönetiminin çalışanlarıdır. Bunlar, bölgesel dillere hakim ve doğrudan gözlemci olan büyük deneyime sahip profesyonellerdir (A. Wilson, G. Bell, S. Edmonds, U. Hay). Bu yüzden onların alan materyalini ortaya koyan çalışmaları, kısmen kaynak gibi incelenebilir. Aynı zamanda bu çalışmalar diğer kaynaklarla ve de literatürle hazırlanmış incelemelerdir. Bu tür eserlerin bir tehlikesi onların oldukça subjektif ve taraflı olmalarıdır. Bu çalışmaların yazarları daha belirgin bir şekilde Yakındoğu'daki faaliyetlerini, Büyük Britanya'nın politikasını göstermeye çalışmışlardır. Üstelik onlar, hemen hemen Kürt probleminin diğer taraflarına değinmeden temelde Güney, Güneybatı ve kısmen de Doğu Kürdistan'ın durumu hakkında yazmışlardır.

Geri kalan literatür, sayıca çok olmasına rağmen bu konuya ait doğrudan materyaller yönünden fakirdir. Kürdoloji çalışmaları hakkında özel olarak ,söylenecek şey, onların çağdaşlığa tam bir destek verdikleridir. Bu çalışmalarda bizi ilgilendiren dönemin olaylarından, sadece genel sözlerle ve oldukça dar anlamda bahsedilmiştir. Daha da önemlisi bu konuda gerek Birinci Dünya Savaşı sonrası Yakın Doğuya, gerekse uluslararası ilişkilere ayrılmış çalışmaların genel karakterde olduğu söylenebilir.

Bu çalışmalarda herhangi bir belirgin analiz olmadan Kürt sorunu ve Kürtler hakkında bölük pörçük bigilerle de karşılaşılabilir. Bu yüzden de şimdiki çalışmayı yazmak için bu literatürden yararlanma, sınırlı düzeyde olmuştur. Açık bir şekilde ortaya konulmuşsa da tarihçi için sözü edilen literatürün temel değeri bazı Batı ve Yakındoğu devletlerinin Kürt sorununda gerçek niyetlerini ortaya koymaya yardım eden araştırmacıların ve yayıncıların çoğunluğunun önyargılı olmasıdır.

Kullandığımız Sovyet literatürü de çok büyük değildir. Çoğunluğunu basın çalışmalarının oluşturduğu 20'li yılların literatürü büyük ölçüde eskimiştir. Günümüz literatürü (A. M. Menteşaşvili, M. A. Gastatyan, A. F. Fedçenko, L. N. Katlov, M. A. Kemal (4) gibi şarkiyatçılarımızın çalışmaları) temelde önemli bir çalışma için destek görevi görmektedir, fakat konunun- Irak, İran ve Türkiye'deki Kürt hareketleri - temel nesnesi değildirler.

Görüldüğü gibi hem sayısal hem nitelik açısından bu çalışma mükemmellikten uzaktır. Fakat okuyucuların yargısına sunulan bu çalışmayı ortaya koyan, pek çok literatür ve çeşitli türdeki kaynak bu çalışmanın bünyesinde toplanmıştır 

M. S. Lazarev
Emperyalizm ve Kürt sorunu (1917-1923)

Öz-Ge

Öz-Ge yayınları : 15
Yönetim yeri : Meşrutiyet cad. 17 / 19 Kızılay - Ankara
Tel : 4182296

Rusçadan çeviren: Mehmet Demir

Birinci basım : Moskova, 1989 (SSCB Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü)
Kapak düzenleme : Metin Turan

Dizgi ve ofset hazırlık : Karşı ltd. şti.
Meşrutiyet cad. 17 / 22 Kızılay – Ankara
Tel: 425 39 20 - 419 47 44

Baskı: Baran ofset, tel: 319 02 68 Ankara

ISBN 975-7861-00-6


Prof. M. S. Lazarev, Sovyetler Birliği'nin en önde gelen Kürdologlarından birisidir. "Yakındoğu'daki Uluslararası İlişkiler Bağlamında Kürt Sorunu" konulu doktora tezinden sonra, çalışmalarını yakın dönem Kürt tarihi üzerinde yoğunlaştırdı. "Kürt Sorunu (1891-1917) adlı önemli çalışmasında, Kürt tarihinin yirmibeş yıllık bir kesitini derinlemesine inceledi. Elinizdeki "Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923)" konulu önemli çalışması ise, üstteki çalışmasının devamı niteliğinde olup, 20. yüzyıl Kürt tarihinin çok önemli bir dönemini irdelemektedir.

Prof. Lazarev'in, bu çalışmalarıyla Kürt tarih metodolojisine büyük katkıda bulunduğu gibi, elinizdeki çalışmasıyla da Kürt tarihinin nazik bir dönemini birinci elden kaynaklarla aydınlatmaya çalıştığını belirtelim.

Ancak, yeri gelmişken Sovyet yayınlarının bir niteliğine değinmek durumundayız. Sözkonusu yayınlarda; tüm tarihsel ve toplumsal olguların altında "Batılı emperyalistler'i arama ve Sovyet politikasını aklayıp, Kemalist politikayı genelde esgeçme biçiminde bir yaklaşım vardır. Gerçi Lazarev, bir bilimadamı kimliğiyle genelde özenli bir tutum içindedir. Ancak, yine de başta "Büyük Sovyet Ansiklopedisi" olmak üzere Sovyet yayınlarının bu özelliğini vurgulamak durumundayız. Buna karşın, Lazarev'in derinlikli çalışmasının, Kürt tarihinin kritik bir dönemine büyük aydınlık serptiğini göreceksiniz.

PDF
Destûra daxistina; vê berhêmê nîne.


Weqfa-Enstîtuya kurdî ya Parîsê © 2024
PIRTÛKXANE
Agahiyên bikêr
Agahiyên Hiqûqî
PROJE
Dîrok & agahî
Hevpar
LÎSTE
Mijar
Nivîskar
Weşan
Ziman
Kovar