Kürdilihicazkâr Metinler
Şeyhmus Diken
Doruk
Șeyhmus Dikenin "Kürdilihicazkâr Metinler"
Milliyet, Yeni Yüzyıl, Radikal ve Zaman gazetelerinde Güneydoğu Anadolu ile ilgili olarak yayımlanan yazıların toplamıdır. Şeyhmus Diken, "Kürdilihicazkâr Metinlerde Güneydoğu'nun ekonomik geri bıraktırılmışlığına uygulanabilir çözüm önerileri getiriyor.
Şeyhmus Diken, 1992'den beri Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası'nda yöneticilik yapmaktadır. Diken, “Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma Vakfı (ÇEKÜL)” ile toplumlar arasındaki boğazlaşmayı gidermeye aday bir örgütlenme olan Toplum Sorunları Araştırma Vakfı'nın (TOSAV) da kurucu üyesidir.
İçindekiler
Önsöz / 7
Sunuş / 11
Sıcak Coğrafyada Toplumsal Yaşam
Ağacı Kanla Sulamayın Dalları Sizden İntikam Alır /15
Küskünler Ordusuyla Zafer Kazanılmaz / 18
Hak ve Yarar / 21
Aydınlıkta Suçüstü Yakalanmak / 23
Sevap Beklerken Günahkâr Olmak / 26
Sefalel'te Değil Safahat'te Kardeşlik / 28
Yoksulluğu Sevmiştik... / 29
Eşkıya’ya Diyarbakır'dan Bakış / 32
Sana Sevdanın Yolları Bize Kurşunlar! / 35
Bölge Politikaları
Büyük Zenginliklerin Küçük Bekçileri Bile Olamamak / 39
Diyarbakır Ekseninden Güneydoğu ve Göç / 41
Güneydoğu Yeni Hükümetten Ne Bekliyor / 44
İsteyenin Bir Yüzü Kara Vermeyen Zenci / 46
Güneydoğu'ya Bir Kez Daha Lâdes mi? / 49
Güneydoğu'da Ulaşım ve Ekonomi / 53
Doğu Holding ya da Yumurtanın Kapıya Dayanması / 56
Paketler ve Gerçekler / 58
Bir Kez Daha Güneydoğu'ya Ekonomi Paketi / 60
Diyarbakır'ın Sanayileşmesine önyargılı Yaklaşım / 63
Aşı, İşi, Eşi Olan Dağa Çıkmaz / 65
Bankalar ve Ekonomi
Toprnkbank ve Bankalar Trajedisi-Bölücü Bankalar-1 / 70
Bir Bölen Var-Bölücü Bankalar-2 / 72
Bir Kez Daha Bankalara Dair-Bölücü Bankalar-3 / 74
Diyarbakır Örneğinde Organize Sanayi Bölgeleri / 76
Diyarbakır Sanayileşmesine Cumhurbaşkanı Müdahalesi / 78
Güneydoğu ve Yatırım / 81
Kent Üzerine
Diyarbakır Örneğinde Plakanın Kimliğe Yansıma(ma)sı / 84
Diyarbekir Deyince Bir Hal Olurum / 88
Bir Cumhurbaşkanı ve Bir Çocuk / 92
Diyarbakır’da Azalanlar / 94
ÖNSÖZ
Biz, îşler iyi gitmeyip, olası bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımızda neredeyse refleks olarak iki tulum takmıyoruz. Önce tehlikenin nedenini meçhul faillere yıkıyoruz. Onların halk'arasındaki adı “İç ve Dış Düşmanlar" .... Bir türlü adlandırıp, tepeleyemediğimiz bu düşmanlar, bizim zaaafıyetlerimizin, çözme becerisini gösteremediğimiz sorunlarımızın nedeni olarak tahlilimizin sığlığını saklıyorlar. Ama endişelerimizi gidermiyorlar.
İkinci tutumumuz. Bir demokratik, laik, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tehdit altında olduğundan yana yakıla şikâyet ediyor olmamız. Keşke bu doğru olsa. Keşke, Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik, laik bir hukuk devleti olsa. Eğer olsaydı ne rejim köktencilik, ne toplum hukuksuzluk ve adalet açlığı; ne de yönetim çeteleşme ve otoriter yapısının duyarsızlığı ile boğuşuyor olacaktı.
Devletle toplum arasındaki uzaklık, soğukluk ve kuşku, ister istemez toplumsal kesitler arasındaki ilişkilere de yansıyor. Toplumsal kesitler birbirlerine güven duymuyorlar. Onları aynı amaçlar, ilkeler ve ülküler doğrultusunda birleştirecek olan siyasal merkez darmadağınık. İşlevlerini göremiyor. Özetle, siyaset üretemiyor.
Nedir siyaset üretmenin olmazsa olmaz koşulları? Siyaset, öncelikle toplumu anlamakla başlar. Sağlıklı siyasetin temeli, sağlıklı bilgidir. Bilgisiz veya yanlış, sahte bilgi üzerine kurulan her siyaset yetersiz olduğu kadar kısa soluklu olacaktır.
Siyasetin üzerine bina edildiği bilgi paylaşılmalıdır. Yönetimin elindeki bilgi yönetilenlere de açık olmalıdır. Böylece, yönetilenler, kendilerini etkileyen uygulamaların neye dayandığını, gerekip gerekmediğini, yani verim ve isabetini denetleyebileceklerdir. Özetle, siyasetin ilk aşaması toplumu, toplumsal olanı tanımak, tanımlamak ve tanıtmaktır. İkinci aşaması ise, var olanı bağdaştırmaktır.
Her toplum karakteri gereği çoğuldur. Çok niteliklidir. Bu nitelikleri kavrayıp bağdaştıran bir siyasal merkez, sadece, isabetli siyaset üretmez, farklılıkları bağdaştırıp, toplumsal barışı da sağlayabilir. Farklılıkları yok sayan bir siyasal merkez, yaratıcılıktan, uzlaştırmacılıktan uzaktır. Farklılıkları bastıran bir yönetim ise otoriterdir.
Siyasetin bir başka olmazsa olmaz hedefi, tüm yurttaşları yasa önünde eşitlemektir. Yurttaş, sadece bir birey değildir. Her birey sosyal ve kültürel çevresiyle vardır. Bireye sağlanan eşitlik, grubu için de sağlanmalıdır. Bireylerin ve gruplarının korunmasını istedikleri özelliklerini -diğerlerine zarar vermeden- korumak siyasal merkezin görevi, barışçı siyasetin gereğidir. Şu halde çok kültürlülük, siyasal uyumun hem ön şartı, hem de güvencesidir. Tabii bu siyaset uygulaması iyi yönetilirse.
Eğer, siyasal merkez, toplumu oluşturan gruplardan birinin sosyal, kültürel veya etnik niteliklerini öne çıkarıp, diğerlerince benimsenmesi için zorluyorsa, çatışmacı siyasetin tohumları atılıyor demektir. İyi siyasetin gereği, toplumsal grupları, inançları, soy mensubiyetleri ve kültürel değerleriyle, birbirlerinin müdahalesine olduğu kadar, siyasal merkezin baskıcılığına ve inkarcılığına karşı da yasal güvenceye kavuşturmaktır. Böylece, ne devletle toplum arasında, ne de toplumsal gruplar arasında eşitsiz veya egemenlik -tabiyet türü bir ilişki doğacaktır. Devletin topluma saygıyla; toplumun devlete güvenle; toplumsal kesitlerin birbirine hoşgörü ve dostça bakmadığı bir siyasal sistemin dayanışmacı ve barışçı olması mümkün değildir.
Adalet, toplu yaşamın harcı, yönetimin meşruiyetinin asli dayanağıdır. Adalet mekanizması çalışmayan bir toplum, vicdanını yitirmiş demektir. Adil olmayan bir yönetim, talep ettiği adalete ulaşa-mayan bir toplum arasındaki gerilim ve soğukluktan daha ciddi bir olgudur Adalet sorununu çözemeyen bir toplum, hep tekrarladığımız “Devletin Ülkesi ve Milletiyle Bölünmez Bütünlüğü...” beklentisini gerçekleştirmekte alabildiğine zorlanacaktır.
Sağlıklı siyaset, değişimi algılamayı ve ona uyum sağlamayı gerektirir. Değişim içerden ve dışarıdan (Dünya sisteminden) kaynaklanabilir Değişimin yönünü ve niteliğini, ortaya çıkardığı yeni gereksinimleri göremeyen, onları karşıla(ya)mayan bir siyaset tarzı, toplumu tarih dışına düşürecektir. Ancak saatin işlemesi yönünde siyaset üreten yönetimler, toplumun gereksinmelerini karşılayabilirler. Toplumun genel ve yerel özelliklerine, istemlerine karşı duyarsız olan yönetimler, tüm korkularına karşın, sosyal bütünleşmeyi, siyasal birliği sağlayamaz veya sürdüremezler.
Siyasetin bir diğer olmazsa olmaz hedefi, toplumun var olan kaynaklarını en verimli biçimde harekete geçirmektir. Bu da yetmez. Artan gereksinmeler doğrultusunda yeni kaynaklar yaratmak ve bu kaynakları en verimli kullanacak nitelikteki işgücünü yetiştirmek ve devreye sokmaktır.
Siyasetin asal hedefi insandır. Ana amaç, insanın niteliklerini arttırmak olmalıdır. Yurttaşları birbirine benzetmek değil, onların olanaklarını azami düzeye çıkarmak, fırsatlardan yararlanmalarını sağlamak olmalıdır. Siyasetin amacı, yararlanılacak fırsatları arttırırken (Örneğin yeni iş alanları açarken) yurttaşların onlardan yararlanabilmeleri için eğitim düzeylerini, mesleki becerilerini arttırmak, kararlara katılıp, etkili olacak örgütlülüğe kavuşmalarını sağlamak ulus olmanın vazgeçilmez koşullarındandır. Dayanışmasını, değişime uyumunu, ekonomik sürdürülebilirliğini, eğitim, sağlık ve güvenlik sorullarını çözemeyen bir toplumun ulus olması mümkün değildir. O, olsa olsa gönülsüz bir birlikteliktir.
Sağlıklı siyasetin vazgeçilmez bir koşulu da, açık, sorumlu yönetimdir. Yönetilenin, seçtiği siyasetçiyi veya adına göreve getirilen bürokratı denetlemediği bir siyasal sistemin adı demokrasi olamaz. Belki otokrasi (kişi yönetimi) veya oligarşi (grup yönetimi) olabilir. Demokrasilerde. seçilen ve atanan görevlilerin başlıca özelliği onları yetkili kılanlara karşı sorumlu olmaları, istendiğinde hesap vermeleridir.
Peki, Türkiye siyasetin neresindedir? Ya da Türkiye'de siyaset bu ölçütlere göre mi yapılmaktadır? Yanıt "Hayır" ise, bunca siyasetçiye ve bürokrata karşın siyaset değil, bolca laf ve verimsizliği her olay da çıkan isabetsiz uygulamalar üretiliyor demektir.
Sonuç? Kangrenleşen konular, toplumsal güvensizlik, gelecek korkusu ve çözülemeyen ama çözülebilir sorunlar... İşte, "Doğu sorunu" bunlardan biri.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden öğrencim olmasıyla övündüğüm, sonra çalışma arkadaşım olmasıyla gururlandığım Şeyhmus Diken, bu işleyen soruna duygusal veya ideolojik açıdan değil, aklın ve bilimin nesnel ölçütleriyle yaklaşmayı denedi. Sorunu, bizzat yaşayan, anlayan bir katılmacının içtenliğiyle “içeriden” anlatmaya çalıştı. Bu kitaptan hepimizin öğreneceği şeyler var. Başta da “Yöneteceğim” veya "Yöneticiyim” diyenlerin...
Prof. Dr. Doğu Ergil
Şeyhmus Diken
Kürdilihicazkâr Metinler
Doruk
Doruk Yayımcılık
Kürdilihicazkâr Metinler
Şeyhmus Diken
ISBN: 975 553- 241-2
Doruk Yayımcılık - Ankara
Tüm hakları saklıdır
Editör: Celâl İnal
Dizgi: Süreyya Erdoğan
Kapak Tasarım: İnönü Bayramoğlu
Baskı: Emel Matbaası
Yayınevi Adresi: Sakarya Cad. 36/11 06420 Yenişehir/Ankara
Tel-Fax: (0.312) 435 24 97 - 432 14 50