La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Süryaniler ve Diyarbakır


Éditeur : Kent Date & Lieu : 2006, Istanbul
Préface : Pages : 342
Traduction : ISBN : 9944-360-00-7
Langue : TurcFormat : 130x210 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Şim. Sür. N° 7754Thème : Général

Süryaniler ve Diyarbakır

Süryaniler ve Diyarbakır

Mehmet Şimşek


Kent


Süryanilerin Diyarbakır'la veya diğer bir ifadeyle, Süryani kaynaklarının kent için kullandığı isim olan Omid'le ilişkisi kadim zamanlara kadar gidip orada kayboluyor. Hıristiyanlıkla birlikte Süryaniler kentte kiliseler ve manastırlar kurmuş, kentin tarihinde önemli bir renk olmuşlar. Diyarbakır, Süryani Kilise tarihinde önemli bir kent. Şimdilerde sadece 5-10 kişilik cemaati olsa da, bir zamanlar Süryani Kilisesi’nin Diyarbakır'da kalabalık, eğitimli ve görece varlıklı bir cemaati vardı. Tarihsel süreçte kent ve civarındaki manastırlar, Süıyani Kilisesi’nde önemli eserler veren yazarlar yetiştirmiştir.

Mehmet Şimşek: 1965 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Diyarbakır’da, tamamladı. 1990 yılında Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. “Süryaniler ve Diyarbakır”, “Naum'Faik ve Süryani Rönesansı”, “Amid’den Diyarbekir’e Eğitim Tarihi” adlı çalışmaları yayımlandı. Ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılara katılarak Diyarbakır ve Süryaniler konusunda tebliğler sundu. Diyarbakır kent kültürünün tanıtımı, şimdilerde unutulmuş hoşgörü ortamının tarihsel yaşanmışlıklarını kamuoyu ile paylaşmaya çalışmaktadır.


İçindekiler

Sunuş / 9
Önsöz / 11
Giriş / 15

I. Bölüm
Süryani Kavramı / 19
Süryanilerin Kökeni / 21
Hristiyanlık Öncesi Mezopotamya’da Din / 25
Süryani Dili’nin Kısa Bir Tarihi / 27
Süryanice Yazı Tipleri / 32
Süryanilerde Edebiyat / 35
Süryani Edebiyatında Şiir / 36
Süryanilerde Felsefe / 48
Süryanilerin Müslümanlara Etkileri / 53
Diyarbakırlı Süryani Fikir ve Sanat Adamları / 57

II. Bölüm
Hristiyanlığın Ortaya Çıkışı ve Süryaniler / 65
Süryani Kilisesinin Oluşumu / 69
Süryani Kilisesindeki Ayrılıklar / 77
Süryani Ortodoks Kilisesi’nin İman İlkeleri / 83
Diyakosluk / 85
Papazlık / 88
Episkoposluk / 88
Süryanilerde Rahiplik / 92
Kilise ve Etkinlikleri / 103
Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet / 108
Namaz (Dua) / 111
Kutsal Kurban (Evharista/ Fağro) Ayini / 116
Oruç ve Perhiz Uygulaması / 123

III. Bölüm
Diyarbakır ve Süryaniler Hristiyanlığın Mezopotamya’ya Girişi / 125
Süryanilerin Yaşadıkları Yerler ve Nüfusları / 127
Diyarbakır’da Tarihi Yerleşim Alanları / 136
Diyarbakır ve Çevresinde Süryanilere Ait İbadet Yerleri / 138
Manastırlar / 140
Kiliseler  / 142
Patriklik Merkezleri ve Diyarbakır / 150
Süryani Kaynaklarında Diyarbakır / 153
İktisadi ve Kültürel Hayatta Süryaniler / 163
İktisadi Hayat / 163
Eğitim Kurumları / 172
Süryani Mektebi / 179
Diyarbakır’da Süryanilere Yönelik Misyoner Faaliyetleri / 183
Kilise ve Özel Kitaplıklar / 190
Diyarbakır’da Süryanilerin Basın Faaliyetleri / 193
Süryanilerde Müzik / 203

IV. Bölüm
Gelenek ve Görenekler / 209
Süryani Cemaatinde Kadın / 209
Süryanilerde Evlilik / 219
Evlilik Müessesesi / 219
Evlilik İle İlgili Adet Ve Törenler / 221
Doğum ve Vaftiz / 225
Süryanilerde Bayram / 229
Rabbani Bayramlar / 231
Rabbani Olmayan Bayramlar (Azizleri Anma Günleri) / 232
Süryanilerde Giyim / 238
Ölüm ve Defin / 242
Süryanilerde Ölüm / 242
Kandilo (Hasta Yağı) / 243
Ölü Yolculama (Cenaze) / 245
Ölüm Öncesi İnanmalar / 249
Ölüm ve Sonrası / 249
Mezarlıklar / 253

V. Bölüm
Kültürel Etkileşim ve Örnekleri / 261
Diyarbakır’da İz Bırakanlar / 264
Naum Faik / 264
Aziz Günel / 273
Turna Başaranlar / 286

Kaynakça / 291

Ekler / 298
Ek-1 Süryani Kadim Patrikhane Nizamnamesi / 299
Ek- 2 Diyarbakır Albümü / 315


SUNUŞ

Yazmak için ilham perilerinin ortalıkta görünmediği bir sırada sevgili Mehmet Şimşek, Süryaniler ve Diyarbakır kitabının genişletilmiş ikinci baskısına bir sunuş yazmamı istedi. Ben bir sunuş yazısının, ilham perisi olmadan yazılamayacağını her ne kadar söyledimse de dinletemedim
Benim, Diyarbakır ve Diyarbakırlı Süryanileri tanımam, 1990’ların başındadır. Daha Mardin’de havalimanı yokken, Diyarbakır benim için Mardin’e yaptığım ziyaretlerin giriş kapısı olmuştu. İstanbul’dan sabahın erken saatinde ayrılıp, Diyarbakır havalimanına inerken, sonraki rotam hep aynıydı. Önce Lale Bey Mahallesi’nde bulunan Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi’ne uğrar, kilise papazının hazırlattığı çayı içerken sohbet eder, Mardin’e öyle devam ederdim Sonra gazeteci olarak Diyarbakır’ı tanıdım. Şimdi yılını hatırlamıyorum ama, 1994-95 olsa gerek, aralarında benim de olduğum bir grup gazeteci, ekonomiden sorumlu devlet bakanı sayın Saraçoğlu’nun da olduğu kalabalık bir işadamı grubuyla Diyarbakır’a gelmiştik. Bir taraftan Diyarbakır’ın ekonomisini öğrenme, diğer taraftan da kenti daha yakından görme fırsatım olmuştu. Diyarbakır’ın dar sokakları ile en lezzetli pirzolanın yapıldığı küçük bir kebapçıyı keşfetmem sevgili Şeyhmus Diken’le yaptığım bir Diyarbakır turunda olmuştu. Ama Diyarbakır’ın unutamadığım şeyi nedir diye sorulsa, geleneksel odun fırınlarında yapılan ekmeğidir derim İşte benim Diyarbakır’la olan ilişkim...

Ancak Süryanilerin Diyarbakır’la veya Süryani kaynaklarının kent için kullandığı isimle Omid’le ilişkisi kadim zamanlara kadar gidip orada kayboluyor. Hristiyanhkla birlikte Süryaniler kentte kiliseler ve manastırlar kurmuş, kentin tarihinde önemli bir renk olmuşlar. Diyarbakır, Süryani Kilise tarihinde önemli bir kent. Şimdilerde sadece 5-10 kişilik cemaati olsa da, bir zamanlar Süryani Kilisesi’nin Diyarbakır’da kalabalık, eğitimli ve görece varlıklı bir cemaati vardı. Tarihsel süreçte kent ve civarındaki manastırlar, Süryani Kilisesi’nde önemli eserler veren yazarlar yetiştirmiş. Diyarbakır ve Urfa hakkındaki Vakayiname’nin yazan Mar Yeşua ve umumi bir tarihin yazan olan Zukinli Rahip bunlardandır.

Diyarbakır, kısa da olsa, Süryani patriklerin kendilerine merkez olarak seçtikleri şanslı kentlerden biridir de. Süryani Patriği IV. Diyonosius, 1034 yılında patriklik merkezi olarak kendine Diyarbakır'daki Meryem Ana Kilisesi’ni seçmiştir. Meryem Ana Kilise’nin kendisi ve içinde bulunan mezarlar bile Diyarbakır’ı Süıyani Kilisesi için önemli kılıyor. Çünkü Diyarbakırlı olmasalar da, V ve VI. yüzyılda yaşamış, “bilgeliğin bülbülü” olarak adlandırılan, şiirleri ile Süryani edebiyatını zenginleştiren Suruçlu Aziz Yakup ile XII. yüzyılda yaşamış, “döneminin yıldızı” olarak gösterilen, Tevrat ve încil’i tefsir kitapları ile meşhur, Süryanilerin en iyi hatip ve yazarlarından biri olan ve bu kentin metropolitliğini de yapan Bar Salibi’nin mezarları bu kentin kilisesindedir.

XX. yüzyılda Diyarbakır’ın yetiştirdiği önemli bir Süryani aydın ve yazarı ise Naum Faik’tir ki sevgili Mehmet Şimşek, Faik’in hayatını anlatan Naum Faik ve Süryani Rönesansı adlı kitabı derleyip hazırlamıştır. Öyle anlaşılıyor ki sevgili Mehmet, Süryaniler konusunun içine girmiştir.
Onun kaleme aldığı Süryaniler ve Diyarbakır kitabını okurken, iyi ki de girmiştir diye düşündüm. Çünkü “akademisyen titizliği” ile kaleme aldığı kitabı “zanaatkar inceliği” ile sık dokumuş, ortaya sağlam ve güzel bir eser çıkmış.

Kitap, baştan beri bu konuda ciddi bir çalışma olmanın ipuçlarını veriyor. Taranan kaynak ve referanslar ile bunların doğru kullanılması buna tanıktır. Kitabın kurgu ve düzeni, okum sıkmadan ve yavaş yavaş Süryanileri tanımaya, daha sonra ayrıntılarda derinleşmeye ve en sonunda da Diyarbakırlı Süryaniler hakkında bilinmesi icap eden bilgileri almaya davet ediyor.

Sevgili Mehmet Şimşek, tüm bunları, benim her zaman en zor yazı şekli olarak gördüğüm “yalın ve açık” bir yazı sitiliyle birleştirmiş ki, kitabın her kesim tarafından zevkle okunmasını sağlıyor. Süryanilerin Diyarbakır’daki hayatına dair basılan resimler, kitabı daha da zenginleştirmiş, canlandırmış ve onu adeta yaşayan bir tarih tanığı haline getirmiş.

Kitap, Süryanilerin ve özellikle de Diyarbakırlı Süryanilerin dünyasına açılan bir pencere gibi...

Yakup Bilge
Deyrulzafaran
18 Şubat 2006

Önsöz

Her şey, Diyarbakır Cumhuriyet Lisesi son sınıfında başladı. Sınıfta ve okulda, herkes tarafından sevilen ve oldukça başarılı olan sınıf arkadaşım Sevtap A...’nın gözyaşları, farkında olmadığım bir gerçeği öğrenmemi sağladı: Sevtap, Süryani’ymiş! Bu fark edişten kısa bir süre sonra, okul bitmiş ve her şey geride kalmıştı. Ancak, Süryanilik neydi, Süryaniler kimlerdir gibi Süryaniliğin etrafında oluşan sorulara yanıt bulmak istiyordum. Bu arayışlarım üniversite yıllarıma kadar benimle geldi ve bu konuda tez hazırlamaya karar verdim.

1986 yılında, Fırat Üniversitesi’nde Sosyoloji öğrenimine başladım. Son sınıfta, Süryanileri lisans tezi konusu olarak çalışmaya karar verdiğimde, bu konuyla ilgili kaynaklar, yok denecek kadar azdı. Bulabildiklerimle konunun teorik çerçevesine vakıf olmaya çalışırken, bir yandan da Diyarbakır Süryanilerinin tek adresi olan Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi’ne gidip gelmeye başladım. Soru işaretleriyle karışık duygular içerisinde gittiğim Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi’nde, çok farklı bir atmosferle karşılaştım. Kapalı bir topluluk özelliği taşıyan ve fiziki engellerle (yüksek duvarlarla) yakın çevresinden yalıtılmış kilisede yaşayan Süryanilere kendimi tanıtmak ve meramımı anlatmakta oldukça zorlandım çünkü, bu yıllarda Süryaniler “ötekinin de ötekisi” durumuna çoktan düşmüşlerdi; ama iletişim kurmada, Süryanilerin hoşgörüleri sayesinde her geçen gün ilerlemeler sağladım. Bu dönemde, Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi’nde görevli bulunan Papaz Hanna Aykut’un yardımlarını ve yakın ilgisini gördüm.

Süryanilik ve Süıyaniler, benim için, yaşadığım topluluk dışında yepyeni bir dünya gibiydi... Çok geç kalmıştım. Çünkü “İsa’nın kuşları Diyarbakır’ı çoktan terk etmişlerdi.” Kilise duvarları için de yaşayan birkaç yaşlı Süryani de konuşmaktan, anlatmaktan çekinen, güneşin aydınlattığı, yıldızların gizlediği anılarıyla baş başa kalmak isteyen, çok dinleyen az konuşan “ağzı var dili yok” insanlar haline gelmişlerdi. Birçok zorluklara rağmen düzeyli ilişkiler geliştirerek, farklı güzelliklere sahip olanları tanımak, aralarına karışmak benim için önemli kazanımlardı. Bugünlere değin hem kendi çevreme, hem de Süıyaniler arasında yaptığım çalışmayı anlatmaktan adeta yoruldum. Bununla birlikte, ilginç yaşanmışlıklara tanık olmak, Papaz Turna Begdaş’ı ve Hori Ado Onar’ı tanımak, Hah’ta kahve içip, Harabali’de incir yemek, Mor Yakup’ta rahip takdis törenini, Mor Gabriyel’de evharistayı, Mor Melke’de yalnızlığı yaşamak...

Ulaşabildiğim yazılı ve sözlü kaynaklarda, Süryaniler ve Süryanilik adına ortaya konulan çalışmaları inceleyerek, konunun genel çerçevesine hakim olmaya çalıştım. Yöremde bulunan kilise ve manastırları defalarca ziyaret ettim. Tarihin sessiz tanıklarını dinlerken, geçmişe uzanmaya gayret ettim. Türkiye’de Süryanilik adına, daha çok ilahiyat ve tarih bakış açısıyla, ortaya konulan çalışmaları önemsemekle beraber, yerel kaynaklardan Diyarbakır Süryanilerine ait bilgileri bulmaya çalıştım.

Oldukça verimli, üretken bir kültürel yapıya sahip olan Süryaniler, kendi orijinal eserlerinden bazılarını günümüze kadar muhafaza etmeye çalışmışlarsa da, birçoğu yüzyıllar öncesinden batılı kütüphane ve müzelere taşınmıştı. Bu noktadan hareketle, doğup büyüdüğüm, çok kültürlülüğün beşiği olan Diyarbakır’ın sahip olduğu, cemaatlerden birisine ait yaşanmışlıkları kayıt altına almayı ve az da olsa gelecek zamanlara aktarılmasına katkıda bulunabilmeyi önüme amaç olarak koydum. Yine cemaat dışından birisi olarak, incecik bir çığıltı gibi duran Süıyani kültürünü tanıyıp, bize ait olanı, yani bizimkileri tanıyıp, geleceğe ışık tutmayı da bu amacıma ekledim.

Aslında bu çalışmayı, bir tür toplumsal hafıza ürünü olarak da değerlendirebilirsiniz. Yıllar öncesinden bu topraklardan ayrılmış veya ayrılmak durumunda kalmış olanların, yaşamlarına ait hatıralarına rastlamak mümkündür. Doğrusu, Diyarbakır orijinli toplumsal hafıza ürünleri oldukça sınırlıdır. Örneğin Mıgırdiç Margosyan’ın üç kitap halindeki (Diyarbakır Ermenilerini konu edinen) çalışması, bu konudaki tek üründür.

Zamanla kendilerini tanıma firsatı buldum. Süryanileri ve Diyarbakır Süryani cemaatinin yapısını, kültürünü kısıtlı imkanlarla da olsa öğrenmeye çalıştım. En çok zorlandığım nokta, Diyarbakırlı Süryani bireylere ulaşmaktı. Yirmi yıl öncesinden şehirden ayrılmış orta yaştaki Süryaniler, ömürlerine son noktayı koymuş, genç veya çocuk yaştayken ayrılan Süryaniler ise kendilerine yeni fırsatlar sağlayacağı ümidiyle yurt dışına çıkmışlardı. Geride kalanlara ulaşmak bile benim için önemliydi. Bunlardan özellikle Diyarbakırlı son Süryaniler olan, Besim-Sevim Hıdırşah ile Lütfü Dokucu yaşamlarının ikindi vaktini çoktan geçirmiş son Süryanilerdendi.

Bu eserin hazırlanmasında yardımlarını gördüğüm müteveffa Aziz Günel’e, Mardin Kırklar Kilisesi Papazı Gabriel Akyüz’e, Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi Eski Papazı Hanna Aykut ve Yusuf Akbulut’a, Rahip Saliba Er ve Diyakos Saliba Açiş’e; çalışmalarım sırasında olumlu görüş ve teşviklerini gördüğüm Yrd. Doç. Dr. M. Cengiz Yıldız’a, Doç. Dr. Ahmet Taşğın’a, yerel bilgilere ulaşmamda yardımcı olan Abdüssettar Hayati Avşar’a, Lütfü Dokucu’ya, Sıtkı-Bayzar Eken’e, fotoğrafları ve açıklamalarıyla katkıda bulunan Besim-Sevim Hıdırşah’a, Hanna-Güler İvecen’e ve çalışmanın yazılımı konusunda yardımlarından dolayı Osman Hocaoğlu ve Ömer Şimşek’e teşekkür ederim.

Giriş

Tarihin, uygarlığın derin sularında yeşeren dinlerin, dillerin boy attığı coğrafya olan Mezopotamya ve bölgenin kuzeyini oluşturan Anadolu toprakları birçok kültüre ev sahipliği yapmıştır. Güçlü olmanın bir ifadesi olan farklılığı, renkliliği bir arada tutabilme yeteneğini, bu topraklar tarih boyunca sergilemiştir.
Bu dokunun renklerinden olan Süryaniler (Aramiler, Asuriler, Keldaniler) Hristiyanlığın ortaya çıktığı, Kudüs coğrafyası dışında, dönemi içerisinde bu inancı kabullenen ilk topluluk olmuştur. Yeni inancın etkisiyle, aynı kültüre mensup topluluklar arasında farklılaşmalar meydana gelmiştir. Putperest soydaşlarından ayrışmanın bir ifadesi olarak, Süryani isimlendirmesi kullanılmaya başlanmıştır. Hz. İsa ile aynı dili konuşan Süryaniler, bu inancın tüm zahmetini çekmiş ve aynı zamanda, Bizans’ın acımasız baskılarına rağmen, Doğu Hristiyanlığı’nın bir din olarak kurumsallaşma sürecine ilk katkıyı yapmışlardır. Bizans'ın, Hristiyanlığı devlet dini haline getirmesiyle oluşan yeni dünya düzeninde dışlanan, bölünenler de yine Süryaniler olmuştur. Batı dünyası, Süryani Kilisesi müntesiplerini, özellikle
451 Kadıköy Konsili’nden sonra monofizit ayrılıkçılığın temsilcileri olarak değerlendirmişlerdir.
İslamiyet ile Arapların ve Türklerin Mezopotamya ile Anadolu’da ilerlemeleri, Süryaniler için yeni oluşumların meydana gelmesini sağlamıştır.

Farklı unsurların ve dinlerin bir araya gelmesiyle oluşan Osmanlı Imparatorluğu’nun yöre hakimiyeti (Süryanilerin yaşadıkları yerler) şuasında uyguladığı “millet sistemi” sayesinde gayrimüslimler dini özgürlüklerini koruyabilmiş, bu çerçevede ekonomik, sosyal ve cemaat idaresi konularında da gelişmelerini sürdürebilmişlerdir. Gayrimüslimlerin (Hristiyanlar, Yahudiler ve Sabiiler) askerlik görevinden muaf tutulması ve devlet adına toprak mülkiyetlerinin olmayışı, onların ekonomik ve toplumsal anlamda farklı çıkışlar yapmalarını doğurmuştur. Bununla birlikte, devletin yaşamış olduğu sosyal, ekonomik ve toplumsal problemlerden de oldukça etkilenmişlerdir.
.....


Mehmet Şimşek

Süryaniler ve Diyarbakır

Kent

Kent Yayınları
Kent Yayınları No: 15
Suryaniler ve Diyarbakır
Mehmet Şimşek

msimsek21 @mynet.con

Kapak Fotoğrafı: Hans Hollenveger
Uzun bir asa üzerine tutuşturulmuş olarak
Süryaniler tarafından ayinlerde kullanılan melek yüzü
ve çıngırak betimlemeli yelpaze.
(Süryanice: Marvahto-Batman Mor Kuryakos Manastın)

Baskı ve Cilt:
Kilim Matbaacılık

Editör:
Süleyman Çevik

Birinci Baskı:
Çiviyazıları Yayınları - 2003

Genişletilmiş İkinci Baskı:
Kent Yayınları- 2006

ISBN: 9944-360-00-7

Kent Yayınları
Pak Ajans Yayıncılık Ltd. Şti,
Büyük Reşitpaşa Cad.
Yumni İşmerkezi No: 22/29
Vezneciler / İstanbul

Tel & Fax: 0212 519 00 09
kentyayinlari@gmail.com

PDF
Téléchargement de document non-autorisé.


Fondation-Institut kurde de Paris © 2025
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues