La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Dil Yarası


Auteurs : | |
Éditeur : DİSA Date & Lieu : 2010, Diyarbakır
Préface : Pages : 152
Traduction : ISBN : 978-605-5458-00-3
Langue : TurcFormat : 195x270 mm
Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Dil Yarası

DİL YARASI: TÜRKİYE’DE EĞİTİMDE ANADİLİNİN KULLANILMAMASI SORUNU VE KÜRT ÖĞRENCİLERİN DENEYİMLERİ

1960’lardan itibaren farklı toplumsal grupların siyasal, kültürel ve ekonomik taleplerinin kamusal alana yansımasıyla birlikte ulus-devletlerin bütüncül politikaları sarsılmaya başlamıştır. Bilhassa, tek tip bir ulusal kimlik ve ulusal dil birliği yaratma yönündeki dayatmacı pratikler ciddi bir itirazla karşılaşmıştır. Bugüne kadar merkezden uzak tutulan ve etnik, dilsel ve dinsel açıdan egemen çoğunluktan farklı olan gruplar, kendi kimliklerini ve kültürlerini korumaya yönelik talepleri dile getirmeye başlamışlardır.

Bu talepler, Türkiye’de de yansımasını bulmuştur. Cumhuriyet rejiminin dil, din ve etnik köken bakımından aralarında farklılıklar bulunan herkese standart bir kimlik ve yaşam tarzı dayatan vatandaşlık anlayışı, 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ciddi itirazlarla karşılaşmıştır. Özellikle 1980 darbesinin yarattığı baskının kısmen gevşemesiyle birlikte, Türkiye’de resmî söylem tarafından belirlenmiş ulusal kimliğe zarar verdikleri düşünülen etnik ve dinî gruplar, toplumsal düzeyde daha çok görünmeye, konuşmaya ve siyasete katılmaya başladılar. Kendilerini devlet tarafından tarif edilen makbul kimlik içinde bulmayan gruplar, farklılıklarının toplumsal alanda kabul edilmesine ve korunmasına dair talepleri gündeme taşıdılar. Kadınlar, erkek egemen kültüre başkaldırdılar ve cinsiyetçiliğe dayalı ayrımcılığa karşı türlü mücadele yöntemlerine başvurdular. Eşcinseller, cinsel yönelimlerinden dolayı maruz kaldıkları çeşitli baskılara dikkat çektiler, cinsel kimlikleriyle hem özel hem de kamusal alanda eşit bir vatandaş olmanın mücadelesini yürüttüler. İslamî kesimler, özellikle kadınların başörtüsü nedeniyle hak mahrumiyetine uğramamasını sağlamak ve çocuklarını kendi inançlarına uygun yetiştirmek yönündeki talepleriyle gündeme müdahil oldular. Alevîler, rejimin Sünnî karakterine karşı çıktılar ve okullarda zorunlu din dersinin kaldırılması için hem siyasî hem de hukukî yolları zorladılar. Gayrimüslimler, gerek geçmişte, gerekse bugün uğradıkları ayrımcılığın bir muhasebesinin yapılması ve ayrımcılıktan kaynaklı mevcut sorunlarının giderilmesi gereğini dile getirdiler.

Zaman içerisinde çeşitlenen ve artan bu talepler arasında belirleyici öneme sahip olanlardan biri de, Kürtlerin kendi etnik ve kültürel kimliklerinin tanınması talebidir. Bu kapsamda üzerinde en çok durulan ve kültürel hakların ağırlıklı bir bölümünü oluşturan talep, anadilinin –Kürtçenin– eğitimde kullanılmasıdır. Kürtler bu yöndeki taleplerini –genel olarak– üç esasa dayandırmaktadırlar: Birincisi, eğitimde anadilinin kullanılmasının bir insan hakkı olduğudur. Çağdaş hukukun çerçevesini çizen birçok metin, insanların kendi dillerinde eğitim yapmalarını bir hak olarak belirler ve bunu devletlerin bütün vatandaşlarına eşit hizmet etme yükümlülüğünün de bir gereği olarak sayar. Dolayısıyla devletlere düşen, bu hakkın gereğini yerine getirmeye çalışmalarıdır. Türkiye’de ise devlet, cumhuriyet tarihi boyunca Kürtçeyi dilsel ve ulusal bütünlüğe bir tehdit olarak görmüş ve inkâr etmiştir. Kürtçenin halen bir tehdit olarak algılanması ise, ulus-devlet modelinin tartışıldığı günümüzde anakronik bir durumdur. Artık yapılması gereken, Türkiye’nin geçmişteki politikasından vazgeçmesi ve Kürtçenin eğitimde kullanılması için gerekli şartları hazırlamasıdır...


SONUÇ

Bugün dünyada temel sorun, farklılıklardan müteşekkil bir toplumun bir arada ve barış içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Dünyanın her bölgesinde kendisini sistemden dışlanmış hisseden grupların talepleri politik ve hukukî gündemde ilk sırada yer almaktadır. Türkiye’de de, uzun süreden beri, farklı toplumsal kesimler ve bilhassa Kürtler, sistemin baskıcı ve tektipleştirici karakterinin özgürlükçü ve çoğulcu yönde evrilmesi için taleplerini kamusal alanda dile getirmektedirler. Türkiye’deki toplumsal barışın inşası, bu taleplere karşı alınacak tavırla yakından ilgilidir. Eğer siyasal sistem, bu talepleri talep sahipleri ile karşılıklı bir ilişki içerisine girerek karşılama yönünde bir tercihte bulunursa, toplumsal uzlaşma ve barışın sağlanması ihtimali artacaktır. Ama bu talepler, bugüne kadar olduğu gibi, bastırılmaya ve görmezden gelinmeye devam edilirse, toplumsal fay hatlarındaki kırıklar derinleşecek ve çatışmalara son vermek imkân dâhilinden çıkacaktır.

Türkiye’deki toplumsal uzlaşmazlıkların nedenlerinden biri, anadilinin ve bu çalışmada incelendiği gibi Kürtçenin eğitimde kullanılmasına dönük taleplerin karşılanmamasıdır. Eğitimde anadilinin kullanılmaması, anadili Türkçe olmayan Kürt öğrencilerin eğitimden eşit bir şekilde faydalanamamasına ve bu eşitsizliğin toplumsal bir çatışma yaratmasına yol açmaktadır. Bu çatışma ortamını besleyen bir başka faktör de, öğretmenler ve öğrenciler arasında, öğretmenler ve veliler arasında, anadili birbirinden farklı olan öğrenciler ve dolayısıyla toplumdaki farklı kültürler arasında dilden kaynaklı iletişimsizlik olarak görülebilir. Bu eşitsizliğin ve iletişimsizliğin tahrip ettiği topumsal barış bir yana, eğitimde anadilinin kullanılmaması, anadili Kürtçe olan öğrenciler açısından çok yönlü olumsuz sonuçlar ihtiva etmektedir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, anadilinde eğitim talebinin karşılanması noktasında gündeme gelebilecek tedbirler, eğitsel, yasal, idarî ve kültürel olarak sıralanabilir.

Mevcut eğitim politikaları ve pratikleri siyasî, dilsel, eğitsel ve kültürel açılardan zayıflatıcı ve dışlayıcıdır. Daha önce de değinildiği gibi, bu politikalar ve pratikler, özellikle Kürt öğrenciler açısından ciddi dilsel, eğitsel, psikolojik, bilişsel, toplumsal tahribatlara yol açmıştır. Diğer bir deyişle, öğretmenler ve öğrenciler arasında baskıcı ilişkilerin gelişmesine, öğrencilerin eğitime geriden başlamalarına ve dolayısıyla sınıfta kalmalarına, okulu terk etmelerine ve nihayetinde okulda başarısız olmalarına, Kürtçe konuştukları için damgalanmalarına, farklı şiddet türlerine maruz kalmalarına, hayatlarının ileriki aşamalarında da kendilerini ifade etmekte sorunlar yaşamalarına, anne-babalarıyla ilişkilerinin zedelenmesine ve anadillerini kaybetmelerine yol açmıştır. Ayrıca, mevcut eğitim politikaları, öğretmenlerin çalışma koşullarını olumsuz yönde etkileyerek, verimli ve etkin bir eğitim-öğretim sürecini engellemektedir. Tüm bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması için alınması gereken köklü eğitsel tedbirler vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
1.    Kürt öğrencilerin eğitiminde kullanılacak Kürtçe-Türkçe çiftdilli eğitim modelleri geliştirilmeli,
2.    Baskıcı öğretmen-öğrenci ilişkilerinin dönüştürülmesi için eğitimler verilmeli,
3.    Çiftdilli öğretmen yetiştirme bölümleri açılmalı,
4.    Çiftdilli eğitim müfredatı geliştirme ve ölçme-değerlendirme merkezleri kurulmalı,
5.    Eğitimde anadilinin kullanılması ve çiftdillilik hakkında kamuoyunun tüm kesimlerinde farkındalık yaratılmalı,
6.    Öğretmen adaylarına dilsel ve kültürel çeşitlilik hakkında eğitim verilmeli, benzer bir eğitim hizmet-içi eğitim seminerleri yoluyla öğretmenlere verilmeli,
7.    Kürtçe bilen öğretmenlere çiftdilli öğretim metodları ve örnekleri hakkında kaynaklar sağlanmalı,
8.    Kürtçenin konuşulduğu bölgelerde çalışan Kürtçe bilmeyen öğretmenler Kürtçe öğrenmeye teşvik edilmeli,
9.    Kürtçe bilen öğrencilere yönelik Kürtçe okuma-yazma kursları açılmalı,
10.    Ebeveynlere yönelik Kürtçe okur-yazarlık kursları açılmalı,
11.    Öğrencilerin Kürtçe dil becerilerini geliştirmeye yönelik TV programları hazırlanmalıdır...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues