La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Kürtlerde değişim ve milliyetçilik


Auteur :
Éditeur : Dipnot Date & Lieu : 2006-01-01, Ankara
Préface : Pages : 302
Traduction : ISBN : 975-9051-24-9
Langue : TurcFormat : 135x210 mm
Code FIKP : Liv. Tr. 2892Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Kürtlerde değişim ve milliyetçilik

Kürtlerde değişim ve milliyetçilik

Naci Kutlay

Dipnot

Kimlik ve milliyetçilik kavramları ve bunlara ilişkin görüşler son elli yılın çok tartışılan, araştırılan konuları oldu.

Kimlikler, toplumların kültürlerinin farklılığı üzerinde inşa ediliyor diyebiliriz?

Ulus-devlet farklı etnik ve kültürel toplulukları homojenleştirmek, azınlıkta olanları asimile mi etmek istemektedir? Günümüzde, ulus-devlet içinde bastırılan kimlikler, alt kültürler küreselleşmenin etkisiyle yeniden gün yüzüne mi çıkıyor? Bunun hem ideolojik hem de geleneksel, nedenleri var mı?

Kürt tarihi, sosyal yapısı, kimlik mücadelesi bu süreçte nasıl bir noktaya geldi? Osmanlı'dan bugüne Kürtler nasıl bir değişim süreci yaşadı? Cumhuriyet, Kürt sorununa nasıl yaklaştı? Kürtlerin çok kültürcü bir sosyal-siyasal yapılanmaya gereksinimleri var mı? Kitap bütün bu sorulara cevap aramaktadır.



ÖNSÖZ

Kimlik ve milliyetçilik kavramları ve bunlara ilişkin görüşler son elli yılın çok tartışılan, araştırılan konuları oldu. Ünlü sosyolog, antropolog, siyaset bilimcileri ve bu konuların otoriteleri eserler verdiler. Alanın özelliği nedeniyle sadece modern çağ ve günümüz değil, tarihi antik dönemler de ele alındı.

Kimlikler, toplumların kültürlerinin farklılığı üzerinde inşa ediliyor, diyebiliriz. Çokkültürlülük sorunu. Doğayı kontrol altına almak isteyen insanın bu süreçteki kazanım, değişim ve gelişimleri ile oluşuyor kültürler. Bu süreç incelenirken doğal olarak sıra "kimlik"e gelir.

Günümüzdeki yakıcı sorunlardan biri de, neticeten bu sürecin eseri. Toplumda sıkça mücadelesi verilen "demokrasi" ile yönetim biçimi olarak uygulanan "cumhuriyet"in uyum ve algılanış düzeylerinde sorunlar yaşanıyor. İki olgunun örtüşümü beklenir, oysa yaşamda ve özellikle Türkiye'de hiç de öyle olmadığı görüldü.

Örnek aldığımız Fransız modelinde, her zaman, toplumun etnik ve inanç sorunları önümüze çıktı. Türk etnisitesinin dışındaki topluluklardan Kürtler ve "devlet lâikliği"ni benimsemede zorluk çeken Sünni İslam, seksen yıldır sorunlara neden oldular. Alevilerin konumları da öyle. Ayrımcılık ve dışlanma iddiaları Cumhuriyet tarihimizin gündeminden düşmedi. Etnik ve dinsel kimlik arayışları ve bu istemlerin potansiyel dinamizmi ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamımızdaki belirleyici güçlerin başında yer aldı.

Ortadoğu'da nüfus çokluğu itibariyle dördüncü toplum olan Kürtler, kültürel ve siyasal kimlik mücadelelerinde değişik nedenlerle geç ve geri kaldılar. Kürt toplumunun aydınları bu sosyal olguyu araştırmak ve incelemek zorundalar görüşünü taşıyorum. Bu nedenle de Kürt tarihi, sosyal yapısı, kimlik mücadelesi konularına ilgi duydum. Bu amaçla "İttihat Terakki ve Kürtler", "Kürt Kimlik Oluşum Süreci", "21. Yüzyıla Girerken Kürtler" ve "Türk Siyasal İslamcılığında Kürt Damarları" adlı yapıtları yazdım. Belli başlı milliyetçi teorilerin ve düşünürlerin anlayışlarından hareketle Kürtlere değinmek istedim. Çok geniş olan bu alanda, doğaldır, ele alacaklarım sınırlı olacaktır.

Ulus-devlet yapılanmaları, o devletin sınırları içindeki farklı etnik ve kültürel toplulukları homojenleştirme amacı ile azınlıkta olanları asimile etmek istediler. Ortadoğu'da Kürtlerin yaşamakta oldukları Suriye, Irak, İran, Türkiye ve Kafkasya Devletleri'nde de böyle oldu. Kafkas ülkelerinde daha değişik ve yumuşak türde de olsa, amaç aynıydı. Bu uygulamaya karşı, Kürtler direndiler ve güçlüklerle dolu bir "uluslaşma" süreci yaşanıyor. Baskın ve çoğunluktaki etnisite karşıtı etno-kültürel direnişler oldu. Çoğunluğun baskın kültürü dayatılınca, buna karşı duruş da güçlendi. Başkaldırılar oldu. Kürtlerden asimile olan bir azınlığın dışındakiler kimliklerini daha güçlü bir şekilde savundular.

Oysa, beklenen ve çağdaş çözüm olarak kabul edilen; adil, eşit ve karşılıklı kültürel etkileşim koşullarının yaratılmasıydı. Toplum ve toplulukların en duyarlı oldukları; onların aidiyetleri, yani kimlikleridir. Kimlikler sadece maddi koşullar üzerinde inşa edilmezler, bunların güçlü manevi ve duygusal bağlarla örüldükleri gerçeği unutulmamalı. Demokratik toplumların ön koşulu eşitlikçi, adil ve çok kültürlülüğe sahip olmalarıdır. Türkiye'de herkesin ve en başta da Türklerin ve Kürtlerin çok kültürcü bir sosyal-siyasal yapılanmaya gereksinimleri var. Elinizdeki yapıtın böylesi bir geleceğe yardımcı olmasını diledim.

Tüm toplumların gelenekçi ve modern dönemleri oldu. Bir evre bitip de diğer evre başlamıyor. Süreç içindeki değişimlerde iç içelik var. Ancak giderek modernite güç kazanır. Kürtlerde de öyle. Gelenekçi kesimin kimliği gecikerek değişime uğrar. Oysa modern kesimin ve anlayışın kimliği daha da hızlı değişir. Daha çok "alt kimlik" taşıma özelliği gösterir. Modernitenin özgül karakteri akıl, sanayi ve aydınlanmacılığa dayanmasıdır. Kürtleri bu genel nitelemenin dışında tutamayız.

Burada bir antagonizma söz konusu. Modernitenin bir özelliği de güçlü merkezi ve yer yer önemli ölçüde otoriter yapılanmalar göstermeleridir. Oysa baskın kültürel-etnik ve dinsel kimliklerin asimile ettikleri/etmek istedikleri topluluklar ise antiotoriter, antimiliter ve merkezci olmayan, yerel karakterli yapılara eğilim taşırlar. Mücadeleleri böylesi özlemleri amaç edinir. Demokratik nitelikler içerir özlemleri. Sözünü ettiğim gelenekçi kimlik bu iki dönem öncesinin feodal ve dinsel ağırlıklı kimlikleridir. Moderniteyi aşan yeni evre "modernizm ardılı", postmodern evredir. Kürtler bunu yaşama şansına sahip olmadı. Ancak postmodern fikirlerden etkilendikleri de bir gerçek.

Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki etnik kimlik mücadelelerinin ardından gelen dinsel kimlik yükselişinden söz etmem bilmem yanlış mı olur? Sanıyorum böylesi bir dönem yaşanıyor. Cumhuriyeti kuran sivil-asker bürokrasi, ilk yıllar ırkçı-milliyetçi bir anlayıştan uzak, tüm toplulukların birliğini sağlayan bir dil ve söylem kullandı. "Kurtuluş Savaşı" kazanıldıktan sonra giderek "etnik Türk milliyetçiliği"ni önde tutan yapılanmaya gidildi. M. Kemal'in Kurtuluş Savaşı'ndaki birleştirici söylemleri terk edildi. Irkçı, soy-sopçu milliyetçilik topluma dayatıldı. Son dönemde Kızılelmacıların ve Kemalistlerin yere göğe sığdıramadıkları dönemin (1930) Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt, 1930 Ağrı İsyanı ardından Ödemiş'te seçmenlerine Şöyle seslendi:

"... Biz Türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. Mebusunuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hislerimi saklamayacağım. Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler... "1

Aynı günlerde Başbakan İsmet Paşa da benzeri anlayışı dile getirdi; "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin hakkı yoktur... "2

Yetmiş beş-yetmiş altı yıl sonra, dönüp geriye baktığımızda Türkiye'nin niçin istikrara kavuşmadığı daha iyi anlaşılıyor. Üstelik etnik kimlikte bu görüşleri egemen kılmak isteyenler, demokrasi değil de şekli Cumhuriyeti fetişe edenler dinsel kimlikte de milliyetçiliği dinin yerine ikame etmek istediler. Başarısız bir deney. Geniş halk kitlelerinin devlet yönetimine soğuk bakacakları korkusuyla, sürdürülmedi. Günümüzde, bu anlayışın fanatik yandaşları yoksa da, kamusal alanda İslamcıların alacakları konum tartışılmaktadır. 1930'larda dini bu yönde reforme etme girişimleri oldu ise de çok sürmedi.

"Türk etnik kimliği" dışındaki kimliklere ilgi duymak, "bölücülük" olarak algılanırken, inanç duyarlılığı da "mürtecilik" şeklinde görüldü. Kürtler, bu iki suçlamayı da yaşadılar.

Uzun yıllar bu çağ ve demokrasi dışı yöntemleri uygulayan, uygulamak isteyen devlet yöneticilerini susarak onaylayan Türkiyeli aydın ve yazarlar, artık bu algılamayı savunmanın olanağı kalmayınca, utangaç tavırlarla, nedenler bulmaya çalıştılar. Bunu Kurtuluş Savaşı sonrasındaki zaferin sarhoşluğuna bağlayanlar oldu. Yoksa, Kürtlere bu denli haksızlık yapılamazdı. Böylece, yapılanlara hak verdiler. Zafer sarhoşluğunun verdiği özgüven bunları yaptırmıştı. Elinizdeki eserin Türklerin ve de Kürtlerin otokontrol çizgisinde bulunmalarına yardımcı olmasını diledim. Taha Akyol'un Milliyet Gazetesi'nde ileri sürdüğü bu görüşleri, ilginç olduğu için örnekledim.

Oysa küreselleşmenin kimlikleri ve önemlerini daha çok öne çıkardığını belirttim. Böylece kimlik sorunu da sıkça karşımıza çıktığı gibi daha da karmaşıklaştı. Yaşadığımız yıllarda küreselleşme sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal alanlarda esaslı değişimlere neden olurken, en çok da kimlik olgusuna yansıdı bu değişimler. Üstelik, insanların "kimlik"ten ne algıladıklarına da. Kürtlerdeki kültürel ve siyasi uyanışın bu döneme denk düşmesi rastlantı olmamalı.

Bu arada bir başka çelişkiye değinmem gerekiyor. Kürtlerde aşiret kimliği onların ulus kimliğini engellerken, kapalı topluluk birimleri şeklindeki yapılarıyla Kürtleri asimile olmaktan da alıkoydu. Din, kimliklerin oluşmasında önemli ve birleştirici rol oynarken, bu arada parçalayıcı etkinlik de gösterebilir. Dinlerin içindeki değişik anlayışlar ve yollar buna neden olabilir. En önemlisi de Sünni ve Alevi ayrışımı taşıyan Müslümanlıkta yaşananlardır. Tarikatların, cemaatları ne denli farklı şekilde tuttuğunu biliyoruz. Kürtlerde en açık şekilde gördüğümüz gerçeklerdir bunlar.

Günümüzde, ulus-devletlerde bastırılan kimlikler, alt kültürler ve değişik ölçülerde başarılı olan asimilasyonlar, globalleşmenin etkinliğinde yeniden dirilerek gün yüzüne çıkıyorlar.

Kürtlerin Alevi ve Sünni olanları var. Çoğunluk Sünnilerde. Alevi Kürtlerin Türk Alevilerle olan "Alevilik" kimlikleri oldukça güçlü. Globalleşme - küreselleşmenin de etkisiyle Alevi kimliğinde oldukça önemli gelişmeler oldu. Alevi ve Sünni Kürt kimlikleri, Alevi Türk kimliği ve Sünni Kürt kimliği yeni beraberlik ve ayrıcalıklı kimliklerin sorunlarını yaşıyorlar. Sözü geçen kimlikleri güçlü Şekilde sahiplenmenin yanında çok az da olsa bunu göğüsleyemeyenler de oldu. Bir anımı ileterek açayım; sevgili Canip Yıldırım ağabeyle Kızılay'da bir sivil toplum örgütü başkanı arkadaşla karşılaştık. İki-üç yıl önceydi. Canip Yıldırım Ağabey, Alevileri gerçek Alevilerden daha çok sever. Tanıştırdım onları. Arkadaşımız Aleviydi. Canip Bey, Aleviliğini sorduğunda, "Ben ateistim ağabey" dedi. Doğduğu yeri sordu, "Kürtsünüz değil mi" dedi sonra. "Evet, ama ben enternasyonalistim" dedi. Karıncayı bile incitmemesi dillere destan olan Canip Bey biraz sertleşti. "Seni iyi anlıyorum, Aleviler ve Kürtler bu kadar baskı görürken, senin ateistliğin ve enternasyonalistliğin, kendinden ve sorunlarından kaçıştır kardeşim" dedi ve hızla ayrıldı. İşte karmaşık kimlik sorununun bir diğer yüzü.

Kürt başkaldırı önderlerinin büyük bölümü Nakşibendi Tarikatı şeyhi ve biri de -Süleymaniye'li Şeyh Mahmut Berzenci- Kadiri önderi. Dinsel ve etnik kimlikler iç içe girmiş. Çalışmamda buna ilişkin ip uçları var, ama, çok değil. "Kürt Siyasal İslamcılığında Kürt Damarları"nda yer verdim bu konulara. Nakşibendilerin siyasetle ilgilendiklerini söylüyor Şerif Mardin. 3 Acaba Kürt başkaldırılarının önderlerinin Nakşibendi olmalarının bir etkisi var mı bunda? Değinmeye çalıştım, ancak, ulaşabildiğim bilgi ve belgelerin doyurucu olmadığını itiraf etmeliyim.

Ilımlı siyasal İslam'ın AKP iktidarı, toplumun kimlik, sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlarında giderek açmazlarla karşı karşıya. ABD, AB, Kemalizmin seksen yıllık "lâik" anlayışı, Kürt sorununun uluslararası bir konum alması ve Irak'taki Kürt aşiret liderleri diye küçük görülen insanların federal bir yönetim statüsü kazanmaları ile yeni sorunlar yaşanıyor. ABD, AB, Ortadoğu, Türkiye'deki ve dışındaki Kürtlerle uyum istenilen düzeyde değil. Sivil-asker bürokrasiyle de öyle. Bunun hem ideolojik ve hem de geleneksel nedenleri var. Bunlardan kaynaklanan sorunlar yaşanıyor Türkiye'de. Son bir yılda sorunların yoğunluğu giderek arttı. Özellikle de Kürt sorunu.

Elinizdeki kitabın son bölümünde böylesi somut gelişmelere yer verdim. Birçok arkadaşla tartıştım ve görüşlerinden yararlandım. Hepsine şükran borçluyum. Eşim Azime'nin kaderi mi bu? Tüm yapıtlarımda sonsuz emeği var. Dil, düşünce ve yöntem konularını Azime'yle paylaştım. Her zaman beni özendirdi. O'na şükran, sevgi ve saygı borcumu bu satırlarla ödemek istedim. Arkadaşım, dostum Emir Ali Türkmen, Dipnot Yayınlarına yakışır bir şekilde titizlik gösterdi. Teşekkür ederim.

Ankara. 10. Eylül 2006
Dr. M. Naci KUTLAY

1 Cumhuriyet Gzt.19.09.1930
2 Milliyet Gzt. 31.08.1930
3 Türk Tarihinde Nakşibendi Tarikatı. “Çağdaş Türkiye'de İslam.” Sarmal yay. s.71.




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues