La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Kürt sorunu ve demokratik çözüm


Auteur :
Éditeur : Özge Date & Lieu : 1999, Wuppertal
Préface : Pages : 504
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 165x240 mm
Code FIKP : Liv. Tur. 4314Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Kürt sorunu ve demokratik çözüm

Kürt sorunu ve demokratik Çözüm

Mehmet Bayrak

Özge

Resmi Türk tarih ve politikasının ideolojik temelleri Lozan antlaşması ve Kürtler. Kemalizm ve Kürt sorunu. Kürt sorunu ve militarist çözüm. Sömürgeleştirilmiş Kürdistan, Kürt kültürü ve asimilasyon politikaları. Kürt gerçeğine ve kültürüne ilişkin kimi belirlemeler. Kürt sorununun çözümü "zor" ve "Türkleştirme" olamaz. Kürt sorunu "susurluk" çıkmazında. Düşünce özgürlüğü ve Kürt sorunu. Sürgündeki Kürt aydın ve örgütlerinin diplomatik girişimleri. Batılılaşma ve kürtler. Kürt sorunu ve barışçı-demokratik çözüm. Kürt aydınlanmasının öncüleri albümü.



ÖNSÖZ

Bu eserin omurgasını oluştura Ronahi ve Hêvi gazetelerindeki yazılarıma şöyle başlamıştım.

"İnsanların yazmakta zorlandıkları anlar, demler ve dönemler vardır. Hele olaylar ve sorunlar çevrenizi kuşatmışsa hangisinden başlayacağınızı bilemezsiniz. Ayağınız, gövdeniz Avrupa'da; yüreğiniz, beyniniz binlerce kilometre uzaktaki halkınızla birlikte atmakta ve çırpınmaktadır. Halkınızın üstü başı karanlık kokarken, bu karanlığın titreşimleri sizi de yalar ve bunaltır... İşte, tam bu sırada karanlıkları aydınlatmayı amaçlayan Ronahi çıkar karşınıza ve iki temel gerçeklik yetişir imdadınıza. Bilirsiniz ki, toplumsal ve ulusal gelişme yasaları tüm yasaların üzerindedir ve en büyük güç haktır, haklılıktır... Boşuna dememiş aydınlanmacı, insancı şair Tevfik Fikret "Haktadır, haktır en büyük kuvvet" diye.

Hele, dünyanın en mağdur ve en mazlum halklarından birini temsil ediyorsanız, bu haklılığınız binlerce, milyonlarca kat daha artar. Ve düşünürsünüz kendi kendinize. Önasya'nın en büyük ve en eski halklarından biriyken, nasıl olur da 21. yüzyıla girilirken bu konumda kalır bir halk.

1806-1880 dönemini bir yana bırakın, 1880'den buyana ulusal taleplerle ölümcül bir mücadeleye koyulan bir halk nasıl olur da bunca bedele rağmen bu ölçüde yaya kalır. Kendikendinize düşünüp dalar gidersiniz. Karşınıza dünden bugüne bir "ateş, kan, barut" siyaseti çıkar!.. 1806'dan buyana 40'a yakın ayaklanma, tenkil (zorla göçürtme), te'dip (zorla yola getirme) ve katliama tanık olmuş, tanıklık etmiş ve yaşamış bir halk. Kısmi özgürlüklerin egemen olduğu 1908-1920 dönemi dışında, demokratik ifade ve mücadele kanalları tıkanmış ve sürekli zora sürülmüş bir halk. Talepleri hep zorla, askerle bastırılmaya çalışılmış.

Dünden bugüne yönetimler, bu acılı tabloyu karşılarına alıp bunun nasıl çıkmaz bir yol olduğunu düşünmemişler ya da düşünmek istememişler. Zorun sürekli zoru doğurduğunu kavramamışlar ya da kavramak istememişler. Yönetimler açısından bunun bir "çıkmaz yol" olduğunun anlaşılması için acaba daha kaç başkaldırıya ve katliama ihtiyaç var? diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Gelelim öbur cepheye yani Kürt halkının temsilcilerine. Acaba dünden bugüne mücadelenin öznesi haline getirilen "silah"a, diğer mücadele araçları yeterince eşlik etti mi? Sözgelimi siyasal, demokratik ve diplomatik mücadele kanalları yeterince işletildi mi? Bunlar kapalıydı deniyorsa, acaba biz bu kanalları açmak için "demokratik zor" yöntemlerini yeterince kullanabildik mi? "Zor" denince insanların aklına hemen "silah" geliyor. Oysa, bir kitap, bir dergi, bir gazete, bir radyo, bir televizyon, bir meslek veya siyasi kitle örgütü; Parlamentoda ya da uluslararası bir platformda verilecek mücadelenin tümü, "demokratik zor" türü mücadelelerdir. Ve bu tür mücadeleler, çoğu zaman silahlı mücadeleden daha kalıcı kazanımlar getirir.

Bir başka gerçeğin de altını çizmek durumundayız: Bir gerilla, bir savaşçı gücü ne kadar inanmış ve yürekli olursa olsun, kısa vadede başarılar kazansa bile uzun vadede örgütlü ve donanımlı güçler karşısında gerilemeye yargılıdır. Çünkü bu tür bir karşılaşma, son tahlilde "et ile demir"in çarpışmasından başka birşey değildir. Yanlış kullanıldığı zaman da haklı davayı haksız yapar... İşte, yaşadığımız kimi örneklerde görüldüğü gibi, en tehlikeli olan da budur.

Tüm bunları karından söylemek değil, ama yüksek sesle düşünmekse bence gerçek demokratlık ve yurtseverliktir... Sorumluluğun, sorumlu davranmanın gereği de budur, aydın olmanın gereği de...

Yaşamım boyunca hiç bir zaman karamsar olmadım; bugün de iyimserim ve haklılığının, Kürt halkını yakın gelecekte özgürlüğüne taşıyacağına inanıyorum. Çünkü bugün "özgürlük", Kürt halkının dilinin şakıdığı, elinin dokuduğu en güzel nakıştır ve ekmek-su-hava kadar elzem bir ihtiyacıdır. Üstelik, hakkın ve haklılığın en büyük güç olduğunun bilincindedir... Yeter ki, geçmişten ders alınarak geleceğe daha akılcı ve tutarlı adımlarla yürünebilsin..."

Bu eserin temel kaynaklarını oluşturan köşe yazılarımın ilkinde, aynı zamanda bu çalışmanın düşünsel dokusunu oluşturan görüşlerimi böyle açımlamıştım.

Aradan geçen birkaç yıllık sürenin sonunda, görüş ve önerilerimizde ne denli haklı olduğumuzu zaman ve siyasal gelişmeler bir kez daha kanıtladı.

Günümüzde Kürt sorunu, dünyadaki birçok devletin ve toplumun gündemine otururken, "silah"ın hiç bir şeyi çözmediği ve barışçı-demokratik çözümden başka bir seçenek bulunmadığı bir kez daha kanıtlandı.

Eserimizi kotarırken, Kürt sorununa ve demokratik çözümüne ilişkin düşüncelerimizi temellendirebilmek için doğal olarak bir konu bölümlemesine gittik.
Öncelikle Kürt sorununun tarihsel, toplumsal, siyasal ve ideolojik kökenlerini irdelememiz gerekiyordu. Ardından II. Abdülhamid'le başlayan Kürtlere ve Kürdistan'a dönük Türk resmi politikasının temelleri sorgulanmaya çalışılıyor. Türkçü İttihad-Terakki yönetimince kurumlaştırılmaya çalışılan "Kürt kimliğini yokederek Kürt sorununu çözme" temelindeki bu resmi politikanın, Cumhuriyetten sonra nasıl uygulamaya konduğu ve bunun yarattığı tepkiler, örnekleriyle sergilenmeye çalışılıyor.

Yakın tarihe ilişkin bu sergileme, bir yandan Kürt sorununun bizzat şoven ve sömürgeci yönetimlerce çıkarıldığını, bir yandan da dünden bugüne başvurulan "zor" yöntemlerinin bu sorunu neden çözemediğini ve çözmeyeceğini ortaya koyuyor.

Örneklerle açımlanıp vurgulanan temel düşüncelerden biriyse, Kürt sorununun ancak barışçı-demokratik yöntemlerle çözümlenebileceğidir. Bu nedenle çalışmamızın adını "Kürt sorunu ve demokratik çözüm" koyduk. "Kürt sorunu" tarihsel ve toplumsal bir gerçekliği, "Demokratik çözüm" ise çağdaş bir gerekliliği ve zorunluluğu vurguluyor.

Çalışmanın belkemiğini haftalık köşe yazıları oluşturduğu için, aynı temanın değişik bölümlerde işlendiği ve benzeri konulara farklı bölümlerde yer verildiği görülebilecektir. Benzeri vurgu ve belirlemelere de değişik bölümlerde rastlanabilecektir.

Bu konuda yaygın bir ayıklama yapmayı gerekli bulmadık. Çünkü çalışmamıza ad olarak öne çıkarılan "Kürt sorunu ve demokratik çözüm" kavramları aynı zamanda görüş ve önerilerimizin zamirini oluşturuyor. Bu nedenle, bu belirlemeler ne kadar vurgulanır ve altı çizilirse, o kadar yararlı olacağını düşünüyorum.

Okuyucu tarafından anlayışla karşılanacağını ve yadırganmayacağını umduğumuz bu yinelemelerin ötesinde; bir bütün olarak çalışma, Kürt sorununun tarihsel, toplumsal, siyasal ve ideolojik kaynak ve kökenlerini sergileyebiliyor ve "demokratik çözüm"ün zorunluluğu konusunda bir perspektiv sunabiliyorsa amacına ulaşmış demektir.

Mehmet Bayrak




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues