La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

İngiliz belgelerinde Atatürk - III


Auteur :
Éditeur : Türk Tarih Kurumu Yayınları Date & Lieu : 1973-01-01, Ankara
Préface : Pages : 702
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 160x230 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Șim. Ing. 4930 (3)Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
İngiliz belgelerinde Atatürk - III

Versions

Lozan telgrafları, n°III

Bilâl N. Şimşir

TTKY


Türkiye Cumhuriyetinin ellinci yılında yayımına başlanan İngiliz Belgelerinde Atatürk dizisinin ikinci cildi 1975 yılında çıkmıştı. Üçüncü cilt daha o zaman hazırdı. Ama bunun baskı işi epeyce gecikti.

Dört yıllık bir aradan sonra çıkan bu üçüncü cilt, ikinci cildin devamıdır ve 1921 yılının ilk dokuz ayını kapsar. O yılın Ocak başından Eylül sonuna kadar gelir. Türk Kurtuluş Savaşının çok çetin bir dönemidir bu dokuz ay. önemli olaylarla doludur. Bu dönemde askerî ve diplomatik gelişmeler birbirini izler. İçerde durumunu güçlendirmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, zorlu başarılara doğru gider. Türk ordusu, yeni zaferler kazanır; 1920 yılı sonbaharında doğuda Ermenilere karşı kazandığı kesin zaferden sonra, 1921 yılında batıya döııer. Yunan ordularına karşı üstüste başarılar kazanır. Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Sakarya zaferleri bu dokuz ay içinde yer alır.

Askeri başarılar diplomatik gelişmelere yol açar. Birinci İnönü zaferinin ardından Ankara Hükümeti ile Afganistan ve Sovyetler ...



ÖNSÖZ

Türkiye Cumhuriyetinin ellinci yılında yayımına başlanan İngiliz Belgelerinde Atatürk dizisinin ikinci cildi 1975 yılında çıkmıştı. Üçüncü cilt daha o zaman hazırdı. Ama bunun baskı işi epeyce gecikti.

Dört yıllık bir aradan sonra çıkan bu üçüncü cilt, ikinci cildin devamıdır ve 1921 yılının ilk dokuz ayını kapsar. O yılın Ocak başından Eylül sonuna kadar gelir. Türk Kurtuluş Savaşının çok çetin bir dönemidir bu dokuz ay. önemli olaylarla doludur. Bu dönemde askerî ve diplomatik gelişmeler birbirini izler. İçerde durumunu güçlendirmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, zorlu başarılara doğru gider. Türk ordusu, yeni zaferler kazanır; 1920 yılı sonbaharında doğuda Ermenilere karşı kazandığı kesin zaferden sonra, 1921 yılında batıya döııer. Yunan ordularına karşı üstüste başarılar kazanır. Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Sakarya zaferleri bu dokuz ay içinde yer alır.

Askeri başarılar diplomatik gelişmelere yol açar. Birinci İnönü zaferinin ardından Ankara Hükümeti ile Afganistan ve Sovyetler Birliği arasında andlaşmalar imzalanır; normal diplomatik ilişkiler kurulur. Yeni Türk Devletinin Doğu’daki durumu güçlenir. Yine Birinci İnönü zaferi üzerine Ankara Hükümeti, İstanbul Hükümeti ile birlikte, Londra Konferansına çağırılır. Birinci Dünya Savaşının galip Devletleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini, hukuken değilse bile fiilen tanımak durumunda kalırlar; Ankara temsilcileriyle görüşmeye, masa başına oturmaya razı olurlar. İstanbul Hükümetine dikte etmiş oldukları Sèvres barış andlaş-masımıı kimi hükümlerini bu kez kendi elleriyle değiştirmeyi önerirler, ikinci İnönü zaferinden sonra da Batılılar, Sèvres andlaşmasmdan biraz daha ödün verme gereğini duyarlar. Türk - Yunan savaşında “tarafsız” kalmaya yönelirler; Türkiye ile Yunanistan arasında arabuluculuk girişiminde bulunurlar. Bu girişimlerden olumlu bir sonuç çıkmaz. Yunan orduları yeniden saldırıya geçerler. Çağdaş Elen tarihinin bu en iddialı saldırısı da Sakarya’da boğulur.

Türk Kurtuluş Savaşının tartışmasız lideri Mustafa Kemal Paşa’mn yıldızı bu dönemde iyice parlar. 1920 yılında Ingilizler O’nu Merkezî Hükümete başkaldırmış bir “çete başı” gibi görmek istemişler ve öyle göstermek için çaba harcamışlardı.
1921 yılına girilirken İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri, Mustafa Kemal’i “çete başı” (brigand chief) gibi göstermenin artık bir yarar sağlamayacağını rapor eder. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Türk orduları Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa, Sakarya zaferinden sonra artık “Gazi”dir, “Müşir”dir. Batı emperyalizmine karşı bağımsızlık ve kurtuluş savaşı veren bir ulusun muzaffer lideri olarak, ünü giderek dünyaya ve özellikle Doğu’ya yayılır. Yabancı boyundtıruğu altında inleyen Doğu ulusları O’nu bir kahraman olarak görmeğe başlamışlardır. Yürekten desteklerler.

İngilizler, Mustafa Kemal’i küçümsemek yerine adamakıllı önemsemek gerektiğine inanırlar artık. Güvenilmez derme - çatma Padişah güçleriyle O’na boyun eğdirilcmcycccğini görmüşlerdir. Ankara’ya “uzlaşma heyeti” yollayarak Anadolu’yu işbirlikçi Padişah yanma çekme, Türk Kurtuluş hareketini içerden çökertme denemesi de daha önce başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Yunan ordularının, Boulogne konferansı kararı uyarınca, Mustafa Kemal’in üzerine saldırıları ise 1920 yılında sınırlı kalmış, Anadolu’daki ulusal hareketi dağıtmağa yetmemişti. İngiliz yöneticileri, Sèvres barış andlaşması Türkiye’de uygulanmazsa ilerde Batı sömürge düzeninin temelinden satılabileceğini görür gibidirler. Bunun için 1921 yılında Yunan orduları yeniden ve daha güçlü biçimde Anadolu içlerine saldırtılır. İngiliz Başbakanı Lloyd George, “Türk ayaklanmasını” bastırmak için Anadolu içlerine İngiliz orduları yollanamayacağma göre, Türk-lere karşı Yunanlıları sonuna kadar vuruşlurmaktan başka çare kalmadığını söyler. Londra, bir taşla birkaç, kuş birden vurmayı umar.
Yunanistan, hesapça, hem kendi büyük emeli Alegali Idea'1 ya, hem de İngiliz emperyalizmine hizmet edecekti. Ama Mustafa Kemal bu hesaplan bozar. Dalga dalga Anadolu’ya saldııtılan Yunan orduları üstiiste yüzgeri edilirler.

Lloyd George Hükümeti, Birinci Dünya Savaşında pek yıpranmamış olan Yunan ordusuna epeyce umut bağlamış görünür. Ama Birinci İnönü ve' özellikle İkinci İnönü savaşlarından sonra Ingilizlcıde düş kırıklıkları baş gösterir. Yunanlılar, Anadolu’da çeteler yerine düzenli Türk ordusuyla karşılaşmışlar, üstelik yenilgiye uğramışlardır. Yunan ordusu Ingiliz-leri umut kırıklığına uğrattıkça, Batı’da “İngiliz baı ışı”na güven sarsılmağa başlar. Sèvres barış anlaşmasının Türkiye’de uygulanamayacağı anlaşılır. İngiliz Hükümeti bocalar. 1921 yılında İngiltere, Sèvres andlaşmasından azar azar “ödün” vermeğe yönelir. Ne var ki bu ödünler Türkiye’de umut yaratmaktan uzaktır. İngiltere, Sèvres andlaşmasmı uygulatmak için çetin bir direniş gösterir. İngiliz direnişini kırabilmek, Yunan saldırılarını kırmaktan çok daha zordur. Gerçi Türk ordularının kazandığı her zafer, Ingilizlerin öngördükleri Sèvres barış düzenini azçok sarsar. Ama çökerte-bilmekten uzak kalır. Londra Hükümeti, Sèvres andlaşmasmı bütün kor,-kunçluğuyla yine ayakta tutabilmek için akılalmaz manevralara girişir. Türk askerinin savaş alanında kazandığını masa başında hiçe indirmek için çalışır. Birinci İnönü zaferi üzerine Ingilizlerin Sèvres andlaşmasında yapmayı önerdikleri değişiklikler birer göz boyamadan öteye geçmez, örneğin, Yunanistan'a vermek istedikleri İzmir bölgesinin “vilâyet” olarak adlandırılmasını, bu “vilâyet” gelirlerinden İstanbul Hükümetine yıllık bir vergi ödenmesini, beş yıl sonra bu statünün Milletler Cemiyetince değiştirilmesini önerirler. Bölgenin Yunanistan’a katılması kapısını yine açık tutarlar. Birinci İnönü zaferinden sonra Sèvres andlaşmasında yapılmak istenen değişiklikler, buna benzer ufak tefek birkaç noktayla sınırlı kalır.

İkinci İnönü zaferinin ardından İngiltere, yeni bir barış taarruzuna kalkışır. Müttefikleriyle birlikte Tiiıkiyc ile Yunanistan arasında arabuluculuk girişiminde bulunur. Sèvres andlaşmasındaıı bu kez vermeyi düşündüğü hemen hemen tek ödiiıı İzmir konusundadır. Buna göre, İzmir bölgesi “özerk” olacak, Yunan işgalinden Müttefik kontrolüne geçecekti. Müttefik subaylarının kumandasında yerli jandarmalarca korunacaktı. Ama bölgenin Türkiye’ye geri verilmesi yine söz konusu değildi. Kısacası, bu gibi ufak tefek ödünler, Ankara Hükümetinin “Misak-ı Millî sınırları içinde tam bağımsızlık” amacım karşılamaktan dağlar kadar uzaktı. Bu amaca ulaşabilmek için Türk ulusunun uzıııı ve çetin bir savaş vermesi gerekecekti.

1921 yılında İngiltere, Sèvres aııdlaşmasını ayakta tutabilmek için yine bütün gücüyle direniyordu. Ama Ankara Hükümetinin kesin ve kararlı tutumu karşısında adım adını gerilemeğe de başlamıştı. Mustafa Kemal’in her yeni başarısı Londra’nın Türkiye politikasını sarsar. Türkiye karşısındaki Müttefik cephede çatlaklar yaratır. İngiltere ile Müttefikler arasındaki görüş ayrılıkları giderek büyür. Fransa ve İtalya, Türk Kurtuluş savaşım değişik biçimlerde değerlendirmeğe, İngiltere'den azar azar ayrılmağa doğru kayarlar. Yunanistan'da Venizclos’un iktidardan düşmüş, ve Kral Konstantiıı’in geri dönmüş olması, özellikle Fransa’nın Yunanistan’a karşı tutumunu ayrıca etkiler. Fransa vc İtalya, Lloyd George Hükümetinin aşırı Yunan dostluğunu vc koyu Türk düşmanlığını pek paylaşamıyoı-lardı artık. İngiliz diplomasisi, Türkiye karşısındaki Müttefik cepheyi ayakta tutabilmek için özel çaba harcamak zorunda kalıyordu. Müttefikleriyle ilişkilerinde İngiltere’nin karşılaştığı güçlükler artıyordu.

Mustafa Kemal başarılar kazandıkça İngilizlerin kendi aralarında da görüş ayrılıkları belirir. İngiliz askerleri ile sömürge yöneticileri kaygu-lanmağa ve gelişmeleri diplomatlardan değişik biçimlerde yorumlamağa başlarlar. İstanbul’daki İngiliz orduları Başkomutanı General Harington, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarının sonuçlarını gördükten sonra, Yunan ordusundan hemen hemen umudu keser. Sèvres aııdlaşmasını Türkiye’ye empoze etmeğe Yunanistan’ın gücünün yetmeyeceğini görür. Yunan ordusu konusundaki iyimser raporlara pek güvenemez. Yunanlıların Anadolu’da ezici bir zafer kazanamayacaklarım, kesin sonuç alamayacaklarını savunur. Yunanlıları yenilgiye uğrattıktan sonra Mustafa Kemal’in İstanbul üzerine yürüyebileceğini ve İngiliz kuvvetlerini pek güç bir durumda bırakabileceğini düşünür. Büyük Yunan saldırısı arifesinde General Harington, Mustafa Kemal ile görüşme yolu arar. Böyle bir görüşmeden İngiltere’ye zarar değil, belki yarar gelebileceğini savunur. Ama Harington’un bu girişimi İngiliz diplomatlarınca baltalanır. Görüşme gerçekleşmez.

General Harington’un görüşleri bir ölçüde İngiliz Genclkurmaymca da paylaşılıyordu. Ama İngiliz Hükümetiyle diplomatları, askerler gibi düşünmüyorlardı. Onlara göre, Yunan ordusu belki başarı kazanabilirdi. Ankara’ya kadar yürüyebilirse Türk ordusu dağılabilir, Ankara Hükümetine karşı ayaklanmalar patlak verebilir ve Türk ulusal hareketi içten çökebilirdi. Yunanistan kesin sonuç alamasa bile Türk ordusunu adamakıllı hırpalayacaktı. Ordusu bitkin düşünce Mustafa Kemal kolaylıkla boyun eğebilir ve ufak değişikliklerle Sèvres barış aııdlaşması uygulanabilirdi.

Gerçekte İngiliz Hükümetinin içinde de görüş ayrılıkları vardı. Ka-bine’de Hindistan İşleri Bakam Montagu, Mustafa Kemal ile bir an önce anlaşmak eğilimindeydi. Montagu, Hindistan bakımından kayguluydu. Mustafa Kemal, sömürge halklarını uyandırıyordu. Hiııditan’da için için kaynaşmalar başlamıştı. Hindistan halkı Türk Kurtuluş Savaşını destekliyordu. Hindistan aydınları, Lloyd George Hükümetini sert biçimde eleştiriyorlardı. Bu Hükümetin aşırı Yunan dostluğu politikasının Büyük Britanya İmparatorluğunun kuyusunu kazacağını açık açık haykıranlar vardı. Kimi aydınlar İngiliz Hükümetinin Birinci Dünya Savaşına girerken Hindistan’a verdiği sözü tutmadığım, Sèvres barış andlaşmasımn verilen sözlere ters düştüğünü anımsatıyorlardı. Anadolu’daki boğuşma uzayıp gittikçe sömürgelerdeki kaynaşmalar artacak gibi görünüyordu. Bu bakımdan Hindistan İşleri Bakanı, vakit geçirmeden Mustafa Kemal ile anlaşarak sömürgeleri yatıştırabileceğini umuyordu.

Ama İngiliz Kabinesi içinde Başbakan Lloyd George ile Dışişleri Bakanı Lord Cuzron’un görüşleri ağır basıyordu. Onlar, Sèvres andlaş-masmdan büyük ödünler vererek Mustafa Kemal ile anlaşmanın, İngiltere için bir yenilgi sayılacağım düşünüyorlardı. Böyle bir anlaşma, İngiltere’nin, Birinci Dünya Savaşı sonunda kazandıklarını önemli ölçüde yitirmesi, sömürge halkları gözündeki saygınlığının sarsılması demek olacaktı. İngiltere’nin Mustafa Kemal karşısında yenik düşmesi, Büyük Britanya İmparatorluğunun geleceği bakımından daha büyük tehlikeler yaratabilecekti. İlerde sömürgeleri avuç içinde tutabilmek büsbütün zorlaşacaktı. Onun için “Türk ayaklanması” karşısında dayanmak ve direnmek gerektiğine inanıyordu Lloyd George’lar ve Lord Curzon’lar. Herhalde İngiliz Hükümeti son Yunan saldırısının sonucunu görmeden gerilemeye yanaşmıyordu ve yanaşmadı.

Temmuzda başlayan büyük Yunan saldırısı Londra’da soluk soluğa izlendi. İzlendi ve sonunda Yunan ordularının Sakarya’da yenilgiye uğradıkları görüldü. Türk Kurtuluş Savaşının bir dönüm noktasıdır Sakarya zaferi. O zaferden sonra artık roller değişmiştir. Anadolu’da inisyatif, Yunan ordusundan Türk ordusuna geçmiştir. Sakarya sonrasındaki gelişmeler, bu dizinin dördüncü cildinde görülecektir.

Bu üçüncü ciltte, yukarıda değinilen gelişmelerin yanısıra, daha birçok konudaki Ingiliz belgeleri yer almaktadır. Türk Kurtuluş Savaşının dokuz aylık bir dönemiyle ilgili ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. Belgeler dikkatle okununca insanı düşündürür. Atatürk dönemi üzerine eğilecek araştırıcıların bu belgelerden yeni düşünceler üretebilecekleri umulur.
Bu dizinin ilk iki cildini, Yüce Makama sunulması dileğiyle, zamanında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine sunmuştum. Birkaç gün sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Fahri S. Korutürk. kendi imzalarıyla bana bir mektup göndermek lütfunda bulundular vc kitapları memnunlukla aldıklarını bildirerek, “yararlı çalışmalarınızı başarı ile sürdürmenizi dilerim” diye buyurdular. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yakın ilgileri beni pek duygulandırdı ve çalışma heyecanıma yüce bir destek oldu. İçten bağlılık duygularımla sonsuz teşekkürlerimi kendilerine sunmayı görev biliyorum.

Türk Tarih Kurununum Sayın Başkanı Oıd. Prof. Enver Ziya Karal ile bütün Sayın üyelerine vc Sayın Genel Müdürüne bir kez daha açık teşekkürlerimi sunmak isterim. Onların anlayışlı desteği olmasaydı bu dizi gün yüzüne çıkmazdı. Kurumun Sayın Başkanı ile Sayın Genel Kurul üyeleri yalnız çalışmalarımı desteklemekle kalmadılar, ayrıca beni kendi aralarına almak ve Türk Tarih Kurumu üyeliğine seçmek inceliğini de gösterdiler.

Çalışmalarım vc özellikle bu kitaplarım dolayısiyle, yurt içinde ve yurt dışında, birçok saygıdeğer kimseden yakın ilgi gördüm. Tek tek adlarını anamayacağım bu aydın kişilerin ilgileri benim için pek değerlidir. Kendilerine ayrı ayrı teşekkür ederim.

Son olarak, kitaplarımın dizgi, baskı, cilt işlerinde emekleri geçen Türk Tarih Kurumu Basımevinin bütün teknisyenlerine teşekkürlerimi yenilerim.

Lâhey, 23 Nisan 1979
Bilâl N. Şimşir




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues