La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

İngiliz Belgelerinde Kürdistan


Auteur :
Éditeur : Doz Date & Lieu : 1992, İstanbul
Préface : Pages : 288
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 160x235 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Mes. Ing. 2688Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
İngiliz Belgelerinde Kürdistan

İngiliz Belgelerinde Kürdistan

Ahmet Mesut

Doz


Şeyh Said'in oğlu Ali Rıza'nın size yaptığı ricayı bildiren 23 Ağustos tarih ve 33 sayılı telgrafınıza ilişkin olarak; eğer Ali Rıza meseleyi size yeniden açarsa, kendisine, Majestelerinin hükümetinin kendisinin açıklamayı istediği durumdan haberdar olduğunu ve dolayısıyla İngiltere'ye ziyaretinin hiçbir yararlı amaca hizmet etmeyeceğini söylemelisiniz.

Özerk veya bağımsız bir Kürdistan devletinin oluşması sorumluluğunu desteklemenin veya kabul etmenin, Majestelerinin hükümetinin siyasetinde hiçbir yeri olmadığının şüphesiz farkındasınızdır.

Percy Loraine

Kürtlük cereyanı peşinde koşanların dahilde ve bilhassa hariçte yaptığı teşkilat ve propagandalara, her ne kadar hükümetimizin malumu olsa bile şuracıkta bir göz atmayı da faydalı gördüm. Şeyh Said hadisesi, Kürtlük duygusunun besleyip büyüttüğü bir vakadır. Haco'nun, Sasonluların, muhtelif semtlerdeki muhtelif şahısların kalkınması bir pilin verdiği cereyanın tesirinden başka" bir şekilde tefsir edilemez. Ağrı vakası da aynı mefkureye istinad etti. Zeylan vakasını körükleyenler, Kürtlüğe dayanmışlardır.

Birinci Umumi Müfettiş
Abidin Özmen...



SUNUŞ


Elinizdeki derieme-çeviri çalışması, Türk Devlet Söyleminde Kürt Kimliğinin Reddi konulu bir akademik çalışmanın yürütüldüğü süreçte gerçekleşti. Değinilen akademik çalışmanın başlangıcıyla halen bulunduğu aşamadaki süreç içerisinde Türkiye'de Kürt sorununa ilişkin dramatik değişiklikler yaşandı. 1989'da kitleselleşen ve kentlileşen Kürt siyasal mücadelesinin Körfez savaşı ile sonuçlanan Ortadoğu’daki yeni denge arayışları ile çakışması, siyasal mücadeledeki bütün taraflar açısından geçmişin siyasal-kurumsal yapısının daha esnek hale getirilmesini ve yine geçmişin geleneksel devlet söyleminin çeşitlendirilmesini zorunlu kıldı.

Kürt sorunundaki bunca gelişme ve çeşitlenmeye karşın, akademik-bilim-sel düzlemde var olan ilgisizlik ve kayıtsızlığın sürüyor olması düşündürücüdür. Kürt sorunu son iki yıldır Türkiye siyasal gündeminin en yakıcı sorunudur. Daha da önemlisi kendisine göbekten bağlı olarak demokrasi, insan hakları, ulusallık vb. siyasal-sosyolojik nosyonları tartışma gündemine sokmuştur. Bütün bunlara rağmen meseleye gösterilen kayıtsızlık, 1980 sonrası YÖK üniversitesinin yapısı ile değişen dünya ve değişen Türkiye’de, değişen aydın gibi belirli düzeylerde açıklayıcılıkları da olan kimi değişkenlerle izah edilebilir. Ancak 1980 öncesi ve sonrasının Türk akademisinin ve daha genelde Türk aydınının, Kürt sorununa ilişkin akademik-politik tavrı açısından radikal bir kopuştan ziyade muhafazakar bir devamlılığı ifade ettiğini düşünürsek, değindiğimiz kayıtsızlığın -siyasal kısıtlamalar vb. gerekçelerle açıklanabilecek denli- düz ve basit bir sorun olmadığı ortaya çıkar. Zihinleri 1960-1980 arası yıllarda biçimlenen sol aydınların (yüzeysel, beylik, aktüel-politik tarzdaki çözümlemelerin'1’ olmadığını söylemiyorum.* Ancak Kürt sorununu siyasal-sosyolojik bir araştırma nesnesi olarak belirli bir disiplin içerisinde kavrayan çalışmaların yokluğuna dikkat çekmek istiyorum), hele Cumhuriyet iktidarlarının siyasal-toplumsal temelleri konusunda resmi ideolojinin dışında ve radikal sayılabilecek çözümlemeler üreterek dikkat çeken sivil toplumcuların, Kürt sorununu; ulusallık, demokrasi, insan hakları vb. boyutlara vurgu yaparak radikal bir tarzda ele almak yerine, ulusal devletin mutlaklaştırılması, dar milliyetçilik gibi potansiyel olarak var olabilecek eğilimlere sığınarak tahlil etmeleri, değindiğimiz sorunun karmaşıklığını gösterir.

Kürt sorununun tarihsel analizine gelince... Durumun daha da vahim olduğunu söylemek mümkün. Ancak bu defa yakıcı olan sorun kayıtsızlık değil; Kürt sorununa -kimi zaman birkaç akademik kavram eşliğinde- devletin yakıcı olan gözü ile bakılmasıdır. Kuzey Kürdistan’da, 19. yüzyılın başından bu yana kendi toplumsal-siyasal ilişki ve yapılarının sınırlılıkları içerisinde, siyasal yaşamdaki öznelerden biri olan Kültlerin egemen merkezi iktidara karşı var olan hareketliliğini, buna benzer hareketlerden ayırıp Kürt hareketini devletin sunmak istediği şekliyle feodal, gerici, emperlayizm işbirlilçisi kavramlarıyla düşünmek ve anlamak birçok Türk ve Kürt aydınına nasip olmuştur. Bu analizlerin tümüyle gerçeklikten kopuk olduklarını söylemek elbette mümkün değil. En kötü kuram, en çarpıtılmış bilgi bile, gerçeklikle bir düzeyde ilişki halinde olmak durumunda. Ancak Kürt sorununun tarihsel boyutuna ilişkin olarak Türkiye toplumsal formasyonunun politik ve ideolojik kertelerinin analizine yönelen çalışmalarda akademik-bilimsel bir söylem içerisinde üretilen nitelikli ve kimi sol tandanslı çözümlemelerin kısırlığı, yüzeysellikleri ve son tahlilde resmi ideoloji içi olma durumları bizim gibi -evrensel olanın tüm sınırlılıkları içerisinde ama- Kürdün bilgisini oluşturma çabası içindeki kişileri, Kürt hareketliliğini Kürt kavrayışıyla çözümlemeye zorunlu kılıyor. Bu ise tarihe, özellikle Kültlerin siyasal mücadele tarihine, Kürt kimliğinden bakmayı gerektiriyor. İşte aşağıdaki sunuş yazısı da buna yönelik bir çerçeve denemesi olarak görülmelidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu denemin kaygısı Kürt siyasal mücadelesini bütün içeriğiyle tahlil etmek değildir. Türk Devlet Söyleminde Kürt Kimliği-nin(2) Reddi (red ile inkar arasında bir ayrıştırma gerektiğini ve bunun da özellikle bu denemenin teorik kalkış noktası açısından önemli olduğunu belirtmek istiyorum) gibi çok tekrarlanmış bir meselenin farklı bir perspektiften, tartışılması bu denemeye odak teşkil ediyor.

Kürt Kimliğinin Reddi Üzerine

İlk olarak belirtilmesi gereken, Kürt kimliğinin reddinin salt bir olumsuzlama (negativity) durumu olarak algılanmaması gerektiğidir. Bir başka deyişle siyasal baskı ve askeri şiddet birçok Kürt ve Türk aydınının varsaydığı gibi-Kürt kimliğini reddetmenin yegane biçimleri olmamışlardır. Aksine, siyasal baskı ve askeri şiddetin yanı sıra Türk devleti her zaman için Kürt sorununu ideoloji ve söylem düzeyinde yeniden kodlandırmak ve yeniden kurmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla Kürt kimliğinin reddi siyasal, ideolojik/discursive ve askeri süreçlerin karmaşık bir bileşkesi olarak kavranmalıdır.




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues