ÖNSÖZ
Kürt Sorunu, Ortadoğu'da etkin güçlerle, dünya kamuoyunun gündemindedir. Sorun, Washington'dan Moskova'ya, Bonn'dan Brüksel'e kadar, tüm önemli merkezlerde tartışılıyor.
Türkiye'de ise sadece üst düzey bürokratlarla onların yandaşı politik kadrolar arasında, Köşkte, Genelkurmay'da, MİT'te, Dışişleri, içişleri ve diğer merkezi bürokratik birimlerde ve kapalı kapıların ardında konuşuluyor.
Ama Türkiye kamuoyunda ve hatta, halkı temsil ettiği, egemenlik hakkını halk adına kullandığı ileri sürülen TBMM'de bile, bütün boyutlarıyla açıkça tartışılamıyor.
Oysa sorun, halkın sorunudur. Kanlı kardeş kavgasına sürüklenen gençlerin sorunudur. İç savaşta çocuklarını yitiren veya yitirme endişesini taşıyan Kürt ve Türk anaların, babaların sorunudur. Savaşın yuttuğu milyarlarca doları, vergi olarak, enflasyon olarak ödeyen ve bu nedenle yoksulluğa mahkum olan işçinin, memurun, esnafın, köylünün sorunudur. Karnını doyurmak için Hakkari ve Van çöplüklerinde ekmek kırıntılarını arayan, büyük kentlerin varoşlarında sefalete terk edilen, yerinden yurdundan koparılmış Kürtlerin sorunudur. Toplumun sesi ve vicdanı olan, barıştan, demokrasiden ve insan haklarından yana aydınların sorunudur.
Savaştan yararlananlar, halkın ve aydınların kendi sorunlarını tartışmalarına engel oluyorlar. Kürt sorununun açıkça tartışılmasını Önlüyorlar.
Neden?
Çünkü tartışma başlarsa, Kürt ve Türk toplumları, savaşmak için hiçbir nedenlerinin olmadığını, kardeşçe birlikte yaşamak için binlerce nedenlerinin bulunduğunu göreceklerdir. Savaş kışkırtıcılarının yolsuzlukları, hırsızlıkları ortaya çıkacak. Ülke kaynaklarının nasıl talan edildiği ve nasıl verimsizliğe mahkum edildiği, ülke parasının ve değerlerinin nasıl dışarıya kaçırıldığı anlaşılacak. Halkın sefaletini pazarlayarak, Kürt ve Türk gençlerinin kanları üzerine politika yaparak, siyasal ve ekonomik rantları aralannda paylaşanların gerçek yüzleri ortaya çıkacak.
Biz bu hukuk dışı engellere boyun mu eğeceğiz? Kürt sorununu bütün dünya açıkça tartışırken, üst düzey bürokradar ile yandaşları politikacılar kendi aralarında konuşurken, sorunun asıl sahipleri ve mağdurları olan bizler suskun mu kalacağız?
Hayır! Bu, halkın ve halk çocuklarının yaşam, ekmek ve özgürlük sorunudur. Aydınların ve bütün dürüst insanların namus ve onur sorunudur.
Sorumluluk duygusuna sahip olanlar, halk çocuklarının kanı, halkın ekmeği ve özgürlüğü üzerine oynanan kirli oyunlara seyirci kalamazlar.
Mehmet Ali Aslan
Sayın Sakıp Sabancı
Bilmem hatırlar mısınız? 1986 yılı Eylül ayında İstanbul'daki Neve Şalom Sinagogunda bir katliam meydana geldi. Filistinli gençler, sinagogu kan gölüne çevirdiler ve orada bulunan Yahudilerle birlikte parçalanıp gittiler. Bu, herkes gibi beni de çok etkilemişti. Kendilerini “sosyalist” veya “Kürt” olarak tanımlayan gençlerimiz, çocuklarımız gözümün önüne geldi.
Gelişmeler, Türkiye’yi de, sinagogu kan gölüne çeviren Filistinli gençlerin içinde bulunduğu ortama doğru hızla sürüklüyordu. Bu gidiş önlenmezse, Türkiye’nin her yerinde ve özellikle büyük kentlerde Neve Şalom katliamlarının benzerlerini yaşayabilirdik.
Toplumumuzun geleceği olan gençlerimiz, çocuklarımız kanlı bir iç savaşın bataklığında yitip giderlerken, nice masum insanımız da, bir kin, nefret ve intikam dalgasının kurbanları olacaktı.
Biz bu gelişmelerin nereye varacağını, sadece başka toplumların hatalarından çıkardığımız derslerle değil, kendi toplumumuzun yaşadığı felaketlerden ve yaşamımızdan biliyorduk.
..... |