La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Devletin Gözüyle Türkiye'de Kürt İsyanları


Auteur :
Éditeur : Yön Date & Lieu : 1991, İstanbul
Préface : Pages : 320
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 135x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bul. Tur. 2280Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Devletin Gözüyle Türkiye'de Kürt İsyanları

Devletin Gözüyle Türkiye'de Kürt İsyanları

Faik Bulut

Yön

Bu kitap, Cumhuriyetin ilânından sonraki yıllarda Türkiye'de meydana gelen ayaklanmalar ile bunların tedip ve tenkillerini kapsar.

Eserde, Cumhuriyetin ilk yıllarında devletçe Doğu illerinin sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarına eğilinmiş olunmasına rağmen, bu illerde yaşayan şeyh ve ağaların, dış etkilerle devlete karşı ayaklanmaları, devlet otoritesine silâhlı saldırı veya direniş şeklinde davranışları ve bu ayaklanmaların bastınlması için ordunun nasıl kullanıldığı incelenmiştir. Aynca, eylemli bir baş kaldırma gibi görünmemekle beraber, devrimlere karşı çıkma ve asayişi bozma niteliği gösteren davranışlara ve bu davranışlardan duyulan kuşku ile ilgili komutanlıkların önerilerine dayanılarak düzenlenen manevra ve tatbikatlarla ...



SUNUȘ


Bu kitap, her şeyden önce, yakın geçmişte yaşanan ancak yıllarca kilit altında tutulmuş ve halktan saklanmış bir tarihtir. Türk halkı açısından bakıldığında büyük bir haksızlıktır. Çünkü gerçekler kendisinden saklanmıştır. Kürt halkı açısından ise, olay gerçek bir dramdır.

Kuşkusuz, kitabın askeri önemi artık kalmamıştır. Çünkü aradan geçen 50-70 yıllık zaman, geçmişte uygulanan askeri taktikleri tarihin çöplüğüne atmıştır. O dönem için belki gizli-saklı olarak anlatılan şeyler, sunulan raporlar ve verilen talimatlar, aslında, olayın, diyelim ki Kürt bölgelerindeki herhangi bir isyanın bitiminden hemen sonra, eskimiştir. Bu nedenle, "gizlilik" gerekçesi geçer akçe değildir günümüzde.

Ancak araştırmacı açısından geçmiş tarihsel olayların toplumsal / siyasal / askersel nedenlerini araştırmak, yapılan yanlış ve doğruları günümüze aktarmak önemli bir işdir. Kitabın bu yönüyle önemli bir belge olduğu kanısındayız.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana süregelen hükümetlerin en büyük hastalığı, yasakçılıktır. Osmanlı'dan miras alman bu yasakçı zihniyet, devletin, kendi varlığının da temel bir nedenidir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, milli bir sınavdan geçmiş; emperyalizm ve feodal kurumlarla belli bir dönemde mücadele etmiştir. Ancak uluslaşmanın ileri aşamalarında, diyaklektiğin bir gereği olarak, gerici ve tutucu yönler de kendini ortaya koymuş; giderek "gerici" bir niteliğe dönüşmüştür. Kürt isyanlarını bastırırken "milli baskı" yönü geçici bir politika olmaktan çıkmış; devletin uzun vadeli ve temel bir siyaseti halini almıştır. Neredeyse devlet bu siyaseti sürdürmeden yaşayamaz konuma gelmiştir.

Milli buıjuvazi, doğası gereği, feodal sınıflarla tam bir hesaplaşmaya gidemez. Belli bir çatışmadan sonra, bu feodalizmin de bir destekçisi oluverir. Bunun ibretlik örneklerini, Koruculuk Yasası'nı çıkaran ve uygulayan hükümetlerin şimdiki uygulamalarında görmek mümkün.

Her iki nedenle, devlet iki türlü tarih yazar. Birincisinin içinde efsane, masal, yalan dolan ve biraz da doğrular vardır. Yalan ve tarih masalları özellikle çok kiritik, çok hassas noktalarda kendini gösterir. Kürt'ün varlığı, Kürt isyanlarının ulusal bir nitelik taşıyıp taşımadığı, devletlerarası ilişkilerde siyasi, diplomatik ve askeri faaliyetler bunlardandır. Ayrıca devlete başkaldırmış yığınsal halk hareketleriyle iktidarları tehdit eden grupsal - devrimci hareketler de, resmi tarihin "iftira kanalından" geçerek sunulur. Bütün bu yalan - dolan, hile, masal, efsane ve zararsız doğrular resmi tarihe doldurularak halka sunulur. Genç kuşakların yetişme sürecinde eğitim aracı olarak verilir. Maksat, yalan bir temel üzerine kurulan ve özünde gerici bir kurum olan devlete bağlı, okumuş cahil yurttaşlar yetiştirmek. Yarının devlet adamlarını yaratmak içindir bu.

İkinci tarih ise, egemen sınıfların kendi eliyle yazılan ve onun çıkarlarını sonuna kadar savunup gözeten, ancak bu arada olay ve olguları olduğu gibi veren, tarihsel / toplumsal gelişimin adını koyan bilgi ve belgelerden oluşan tarihtir. Ancak bu tarih, hiçbir zaman halk kitlelerine sunulmaz, eğitim aracı olarak kullanılmaz. Sadece ve sadece devlet / hükümet kadrolarına yöneliktir. Halkı bastırma araçları olan devletin çeşitli aygıtlarının eğitimi içindir. Amaç, halka karşı devleti korumak ve bu bağlamda gereken askeri, siyasi ve ideolojik barikatları kurmaktır.

Bunun bir alt bağlamında, gayri resmi tarih diye adlandırılabilecek, esas olarak sivil toplumun devlete karşı ideolojik mücadelesinde araştıra araştıra, mücadele ede ede kazandığı kazanımlarını ve bulgularını kitlelere sunan alternatif tarih de vardır. Halkın gerçek tarihi budur. Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Şeyh Bedreddin, Kürt isyanları vd. devlet tarafından ele alınıp sunulunca uzlaşmacı ve gerici bir nitelik kazanırken; sivil toplum tarafından sunulunca ilerici - devrimci bir işlev görürler.

Buradan yola çıkılarak yıllarca kilit altında tutulmuş ve askeri ve toplumsal önemi zaman aşımına uğramış, ancak halkın bilmesi gerekli olan İkinci Tarih'i sunma görevini üstlendik.

Devlet yetkililerinin yazıp sunduğu, kesinlikle bir tarih tezi olarak incelenen ve bu bakımdan Harp Akademileri’nde görevli subayların ön onayını almış olan bu belgeler, bir zamanlar "hassas" kabul edilirdi. Ne ki gerek aradan geçen 50-70 yıllık zaman, gerekse çeşitli yayınlarda sayfalar süren dipnotlar halinde alıntılarla kamuoyuna açıklanan aynı belgeler, şimdi tek bir kitap başlığı altında toplandı. Kitapta sunulan belgeler, Albay Reşat Hallı'nın başkanlığında bir kurulca incelenip resmi "tarih arşivleri'ne verilmiş; "Harp Akademileri Kitabevi'nde de bir tarih dersi ve tarihsel açıdan isyan - tenkil yöntemi olarak ele alınmıştır. Hıdır Göktaş'ın Belge Yayınlarında "Kürtler: İsyan - Tenkil" adı altında çıkan kitabı da esas olarak bu belgelere dayanmaktadır. Benzer biçimde Metin Toker'in "Şeyh Sait İsyanı” kitabı, Uğur Mumcu'nun aynı başlıkla Cumhuriyet'teki yazısı ve Vecihi Timuroğlu'nun "Dersim Tarihi" (Yurt Yayın) de, temelde Harp
Akademileri Kitabevi yayınına ve Meclis Zabıtlarına dayanmaktadır.

Biz ise bu belgelere yeni bir şey eklemek istemedik. Hatta belgeleri birçok bakımdan özetledik. Özellikle askeri teknik ve taktikleri içeren ayrıntıları dışlamaya çalıştık. Ayrıca Nasturi ve Menemen ayaklanması gibi Kürt olmayan(biri Hıristiyan ideolojisinin önderliğinde, diğeri İslam ideolojisinin güdüsüyle gerçekleşmiş dini ayaklanmaydı) ayaklanmaları belgelerden temizledik. Bununla birlikte Nasturi ayaklanmasını, ileride çeşitli kaynaklarla zenginleştirip Asuri / Süryani tarihi perspektifiyle ele almayı düşünüyoruz.

Öte yandan belgelerdeki adları, mekanları, tanımları değiştirmedik. Bazılarının yanlış yazıldığını, bazılarının eksik olduğunu bile bile bu yanlışların üzerine durmadık. Örneğin Zilan Ayaklanması belgelerde hep Zeylan Ayaklanması diye geçer. Oysa Kürtçe'deki özgün adıyla doğrusu, Gelyê Zila / Gelyê Zilan; Türkçe'ye çevrisiyle Zilan Deresi / Vadisi ayaklanmasıdır. Yine Ağrı Ayaklanmasının önderlerinden olan Broye Heske Telli (Türicçe söylenişiyle: Bre Heski Telli) bu belgelerde Bro Haso Telli olarak kayıtlıdır. Resmi kaynakların bu sunuşunu, olduğu gibi bıraktık ki, bizi yönetenlerin olaylara nasıl baktığını ve zihniyetlerini anlayabilelim. Ama belgelere eleştirel bir yaklaşımı bambaşka bir araştırma ve incelemede ele alıp okuyucuya sunmayı tasarlıyoruz.

Kitabın tümü ise üç ana bölümden oluşturuldu.
1. Albay Reşat Hallı'nın "Türkiye Cumhuriyeti'nde Ayaklanmalar (1924-1938)". Hemen belirtmeliyiz ki, R. Halli da esas olarak bu kitabını, sivil bir yazar olan Behçet Cemal'in isyanlar üzerindeki çalışmalarına dayandırmaktadır.

2. Genel Kurmay Başkanlığınca 1946 yılında yayınlanmış "Doğu Bölgesinde İsyanlar ve Alınan Dersler" adlı broşür. Bu bölümde devletin Doğu'daki insana ve kendi yurttaşına bakışının özü bulunmakta: Güvensizlik. Ancak askeri anlamda, uygulanan taktikler geçerliliğini yitirmiştir artık. Güneydoğu'daki güncel gelişmeler ve devletin buna yaklaşımı da bunun tipik bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

3. Emekli Jandarma Albayı Nazmi Sevgen'in 1970'de kaleme aldığı "Doğu’da Kürt Meselesi" kitabı. Devletin özellikle de ordunun Kürt sorununa bakışı ve gelecekteki olası çözümlere ışık tutması açısından ilgi çekici bir noktadır.

Kilit altında tutula tutula resmiyet açısından "hassas" önemi zaman aşımına uğrayan belgelerin, büyük oranda, olayları çıplak gözle sunduklarına; tehlikenin esasını ve doğru yönünü olduğu gibi saptadıklarına dikkat çekmek isteriz. Bir örnek: Belgelerde Şeyh Sait ve Ağrı ayaklanmalarının esas yönlerinin "Kürt milliyetçiliği" olduğu vurgulanmakta. Bir başka önemli nokta daha: Kürt isyanlarının nedenlerinden birinin de, "sefalet ve yoksulluk" içinde yüzen milyonlarca köylü kitlesinin, kendini bu durumda bırakan hükümetlere karşı öfkesinden kaynaklandığı açıkça belirtmektedir. Yani isyanlarda gerici /feodal öğeler ve temalar'olmakla birlikte, isyanlar esas olarak milli ve sınıfsal bir nitelik taşımaktadır. Bu, devletin yıllarca süren demagojisinin kendi eliyle çürütülmesidir. Dahası, belgeler, Şeyh Sait ayaklanmasındaki büyük katılımın, Elazığ'daki bazı çapul / talan olayları yüzünden yavaşladığını, devletin bu olayı çok iyi kullanarak kent / kasaba esnafını, ayaklanan Kürt köylü hareketinden ayırmayı başardığını çarpıcı örneklerle sunmaktadır. Ayrıca, devletin aşiretleri birbirine karşı kullanması da sayısal ve canlı örneklerle verilmiş.

Bu da devrimcilerin çıkarması gereken bir derstir.

Faik Bulut



ÖNSÖZ

Bu kitap, Cumhuriyetin ilânından sonraki yıllarda Türkiye'de meydana gelen ayaklanmalar ile bunların tedip ve tenkillerini kapsar.

Eserde, Cumhuriyetin ilk yıllarında devletçe Doğu illerinin sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarına eğilinmiş olunmasına rağmen, bu illerde yaşayan şeyh ve ağaların, dış etkilerle devlete karşı ayaklanmaları, devlet otoritesine silâhlı saldırı veya direniş şeklinde davranışları ve bu ayaklanmaların bastınlması için ordunun nasıl kullanıldığı incelenmiştir. Aynca, eylemli bir baş kaldırma gibi görünmemekle beraber, devrimlere karşı çıkma ve asayişi bozma niteliği gösteren davranışlara ve bu davranışlardan duyulan kuşku ile ilgili komutanlıkların önerilerine dayanılarak düzenlenen manevra ve tatbikatlarla silah toplama ve tedip harekatı şeklinde cerayan etmiş olaylara da yer verilmiştir.

Kitabın yazılmasında Harp Tarihi Arşivi’nde mevcut belgelerden ve bu konuda yazılmış özel eserlerden faydalanılmış-tır.
Eser, Emekli Kurbay Albay Reşat Halli tarafından kaleme alınmış ve Harp Tarihi Başkanlığının yetkili komisyonunca incelenmiştir.

Namık Kemal Ersun
Korgeneral
Harp Tarihi Başkanı



Birinci Bölüm

Şeyh Sait Ayaklanması
ve Bastırılması (13 Şubat-31 Mayıs 1925)


Ayaklanmanın Sebepleri:
Cumhuriyetin ilânı ve halifeliğin kaldırılmasından hemen bir yıl sonra başlayan ve akisleri ile 6-7 ay kadar süren Şeyh Sait ayaklanması genişçe bir irtica hareketi niteliğinde gösterilmek istenmişse de, gerçekte bu ayaklanmanın sebepleri, hazırlanması ve patlak verdiği devir ve ortam itibarıyla tamamen bir karşı ihtilâldi.

a. Kürt Bağımsızlık Propogandası:
Tanzimat-ı Hayriyenin ilânı ile beraber bir Kürtlük propogandası başlamış, fakat bu propoganda hiç bir zaman halk arasına girememişti. Çünkü, sırasıyla Tanzimatın ve Meşrutiyetin, Kültlerin yaşayışı üzerinde yapacağı değişiklik, doğrudan doğruya ağa, bey, reis, şeyh ve hocaların bu ilkel sürüler üzerindeki nüfuzlarını kıracak nitelikte idi. İnsanlığı bile idrak etmemiş olan bir kitleye ise, Kürtlük telkin etmeye imkân yoktu. Bu kitle varlığının manasını bir avuç gulgul (bir nevi darı) ve bir avuç arpa yemekten ibaret zanneder, cumhuriyet nedir, yaşadığı dağın arkasında ne vardır, bilmez ve bilmek de istemezdi. Hemen hemen hepsi bu bilgilerden yoksun bu kitleyi tahrik için propogandayı din yönünden yapmak lâzımdı. Gerçekte de öyle oldu.

Cumhuriyetin ilânından önceki Milli Mücadele döneminde ve ondan sonra, Türkiye'nin sosyal ve siyasi teşkilâtını hükmü altına alan devrimin hükümette meydana getirdiği eğilim, Tan-zimat-ı Hayriye devrinde uyanmış; fakat gerçekleşememiş olan kişisel özgürlük ve bağımsızlığın Kültlere de muhakkak surette sağlanacağını göstermeye başladığı andan itibaren yüzyıllarca, kanlarını ve alın terlerini sömürerek geçindikleri Kürt halkını kaybetmek tasasına düşenler arasında memnuniyetsizlik baş göstermişti.

.....

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues