La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Ermeniler ve Modernite


Auteur :
Éditeur : Aras Date & Lieu : 2002, İstanbul
Préface : Pages : 144
Traduction : ISBN : 975-7265-39-X
Langue : TurcFormat : 160x240 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Zek. Erm. 537Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Ermeniler ve Modernite

Ermeniler ve Modernite

Bogos Levon Zekiyan

Aras Yayıncılık

Ermeni toplumu kitle eğitiminde, kız çocuklarının eğitiminde ve Avrupa’nın ilerleme idealinin hedefleri arasında yer alan bazı diğer alanlarda elde ettiği başarılar bir yana, daha teknik ve özelleşmiş entelektüel faaliyet alanlarında da Batı’yla çok yakın bir temas kurmuştu. Dolayısıyla, örneğin Fransız sembolizminin yankıları İstanbul’daki Ermeni edebiyat çevrelerine, Avrupa’nın bazı köşelerine göre daha erken ulaşıyordu. Bu duruma ilişkin bir başka örnek de, Marinetti’nin fütürist Manifestosunun, Paris’te ortaya çıktıktan yalnızca birkaç ay sonra Ermenice’ye çevirilip yayınlanmış olmasıdır.

Matbaanın, sermaye gücünün, kitlelerin ve sekülerleşmenin gelişiminde, kadınların özgürleşmesinde, çok ciddi çatışmalar ve travmalar söz konusu olmamıştır. Daha açık bir ifadeyle, Ermeniler, örneğin dini inançlarını reddetmeden sekülerleşebilmiş, kadınlık durumunu ve anneliği reddetmeden kadının özgürleşmesi yolunda ilerleyebilmişlerdir. Ne var ki bu sekülerleşme ve özgürleşme süreçleri hiçbir şekilde pürüzsüz ve sorunsuz bir yol izlememiştir.



Boğos Levon Zekiyan, 1943 İstanbul’da doğdu. 1949-59 İlköğrenimini Sakızağacı’ndaki Mığhitaryan Okulu’nda, ortaöğrenimini Venedik’teki Moorat-Raphael Koleji’nde tamamladı. 1962/68 Roma’daki Pontificia Universitâ Gregoriana'da Felsefe ve Teoloji bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Doğu Teolojisi ve İnanç Sistemleri üzerine çalıştı. 1971-85 İstanbul’da İtalyan Lisesi, Pangaltı Mığhitaryan Lisesi ve Getronagan Lisesi’nde öğretmenlik, Venedik’te Moorat-Raphael Koleji’nde öğretmenlik ve müdürlük yaptı. 1994 Ermenistan Ulusal Bilimler Akademisi yurtdışı üyesi. 2000 Erivan Devlet Üniversitesi, doctor honoris causa.

 



TÜRKÇE BASIMA ÖNSÖZ


Modernite sürecinin gelişmeleri ve bunlarla ilgili sorunlar, felsefe, antropoloji ve genel olarak sosyal bilimler alanında son onyıllarda en çok araştırılmış ve tartışılmış olan konular arasında yer alır. Bu bağlamda, birçok düşünür ve felsefeci, modernite sürecinin artık kapanmış, düşünsel hareketliliğini yitirmiş bir dönem olup yerini ‘post-modem’e, yani ‘modern-sonrası’na bırakmış olduğu tezini öne sürmüştür. Bu tartışma hakkındaki tutumumuz ve önümüzdeki yılların bu konuda getireceği yenilikler ne olursa olsun, modernite sürecinin, gerek olumlu gerek olumsuz anlamlarıyla, yalnız Batının değil, genel olarak insanlık tarihinin en hareketli ve en önemli evresini oluşturduğu yadsınamaz. Birçok düşünüre göre, 20. yüzyılın ideolojik ve siyasal facialarının kökenleri de, bizzat modernitenin bazı temel niteliklerinde aranmalıdır.

Ortadoğu kültürleri arasında, modernite ile erken bir bağlantı kurmuş olan Ermeni toplumu ve kültürü, modernitenin kendisi, iç tezat ve tuzakları, Doğu-Batı temas ve ilişkiler problematiği ve benzeri birçok sorunlar açısından, ele alındıkça sorular sorduran, düşünmeye sevk eden, yeni perspektifler açan ilginç ve çok yönlü boyutlar arz eder. Eldeki çalışmanın amacı, Ermeni modernitesinin sergilediği veri ve gelişimleri ayrıntılı bir analizden geçirerek, söz konusu modernleşme sürecinin ortaya koyduğu bazı temel soru ve sorunlar üzerinde kritik bir düşünme deneyimine girişmek olmuştur. Bu sorun ve sorulardan bazılarının çözümüne ışık tutabilecek varsayımlar öne sürülmüş, bazılarına ise sadece değinilerek bu konularda yeni ve ayrıntılı incelemelerin gerekliliği vurgulanmıştır.

Ermeni modemitesini böyle kapsamlı bir yaklaşımla ele alan bu çalışma, bugün Türkçe okurlara sunulmaktadır. Uzun bir geçmişe dayanan Türk-Ermeni ilişkilerinde, 20. yüzyıl kuşkusuz en karanlık dönemi oluşturmuştur. 19. yüzyılın sonlarında başlayıp 1915-1916’da doruğa ulaşan vahim olaylar, ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın, o uzun ve çoğu zaman samimi ilişkiler tarihinde bir uçurum yaratmıştır.

Fakat, tarihin herhangi bir evresinde yönü değiştirilemeyecek bir nokta yoktur. Aksi takdirde, tarihin en vahim durumlarından bile daha vahim bir durumla karşı karşıya kalırdık. O halde tarihin akışına yeni bir yön verme çabalarına girişmemekte karşılıklı ısrar, hataya hata eklemek olacaktır. Alman devlet adamı Konrad Adenauer, “Tarih, önüne geçilebilecek, fakat geçilememiş veya geçilmek istenmemiş hataların toplamıdır.” sözünde haklıysa, bunun sorumluluğunu tarihin kendisi, insanlık, evren ve eğer inanıyorsak Tanrı huzurunda yüklenmek zorundayız. Başka çıkış yolu yoktur!

Bu tür çabaların hareket noktasını, kanımca, söz konusu toplumların birbirlerini tanımasında, gün geçtikçe daha iyi tanımasında aramalıyız. Çok basit, hatta hatırlatılması bile fuzuli sayılabilecek bu zorunluluğun, maalesef, tüm bir yüzyıl boyunca farkına varılamamış, daha doğrusu, her iki taraf da kendi gölgesine sığınmak istemiştir. Muhakkak ki bunda birden fazla etkenin rolü olmuştur.

Son yıllarda, dünya çapındaki gelişmelere paralel olarak, belirli bakımlardan, bu tür tutumların zayıfladığı yeni bir döneme girmiş olduğumuz bir gerçektir. Bu yeni durumun göstergeleri arasında, azınlıklar konusunda, özellikle de Ermeni tabusunu aşma yolunda, sayısı çok olmamakla birlikte mesafe kat etmiş Türk yazarlarını ve bu konuda oluşan önemli bir literatürü sayabiliriz.
Eldeki kitap, Modern Ermeni Kültürü ve Ermeni Aydınlanması üzerine iki ayrı çalışmamın, Ermeniler’de modemite serüveni açısından ele alınıp geliştirilmesinin ürünü. Bu konuda özellikle vurgulamak istediğim bir nokta var: Ermenilerin modernleşme sürecinin olageldiği coğrafi alan, Hindistan’dan İran’a, Iran’ dan Osmanlı ve Rus İmparatorluklarına ve buradan da Avrupa’ nın batı uçlarına kadar uzanan çok geniş bir coğrafyayı kapsamasına rağmen, bu ülke ve devletler arasında Osmanlı ülkesi ve devleti özel bir yer tutar; her şeyden önce şu basit nedenle ki, Ermeni ulusunun çoğunluğu bu ülkede yaşamıştır.

Ne var ki, salt bu demografik nedenle yetinmek oldukça indirgemeci bir yaklaşım olurdu. Bu etkenin yanı sıra, Ermenilerin modernleşme sürecinde Osmanlı ülkesine önem kazandıran başka ve daha yapısal etkenler de vardır. Osmanlı başkentinin Avrupa’ya yakınlığı, Ermenilerin Batı ile olan yüzyıllara dayalı aşinalığıyla birleşince, bu kenti onlar için Batı ile kurabilecekleri en kısa ve en elverişli köprü konumuna getirdi. Muhakkak ki, salt coğrafi yakınlık da kendiliğinden her şeyi açıklayamaz. Genel olarak Sultanların gayrimüslim tebaaya yaklaşımları, özellikle Ermenilere tanıdıkları haklar ve gösterdikleri itimat, başkentte Ermenilerin dört yüzyılı aşan bir süre boyunca gittikçe çoğalan ve İmparatorluğun yaşamında birçok bakımdan temel bir unsur oluşturmaya yüz tutan bir topluluğa dönüşmesine yol açmıştır. Bu ve benzeri etkenler göz önünde tutulmadığı takdirde, belirli bir süre için Ermeni kültürü ve hayatının merkezleri haline gelen Isfahan / Yeni Culfa (17. yüzyıl), Madras ve Kalküta (18. yüzyılın ikinci yarısı, 19. yüzyılın ilk onyılları) veya Tiflis (18.-19. yüzyıllar) gibi kentlere kıyasla İstanbul’un Ermeni kültürü ve tarihinde daha uzun süren ve günümüze dek daha derin izler de bırakan rolü, makul bir açıklamaya kavuşamaz.

20. yüzyılın gerek Türk, gerek Ermeni tarihçiliğinde belirgin bir tekyönlülük hüküm sürmüştür. Bu tekyönlülük, bugün artık yerini daha dengeli, daha ussal, daha gerçekçi bir tutuma bırakmalıdır. Türk tarihçiliği genelde Osmanlı İmparatorluğumu Ermeniler için bir dünyevi cennet görünümünde takdim etmeyi adeta bir görev bilmiştir. Aslında hiçbir devlet için böyle bir takdirde bulunulamayacağı açıktır. Buna karşılık 20. yüzyılın Ermeni tarihçiliği de, yaşanan travmatik şokun etkisiyle, Osmanlı’nın Ermeni ulusuna sunduğu imkânları unutabilmiş ya da bilinçaltına itelemiştir. Toplumlar düzeyinde koşullanmalardan ve hissi tutumlardan arınıp, tarihsel araştırmaları da bunlardan arındırmakta geç kalınmış olsa bile, çalışmaya koyulmak için hiç de geç değildir. Kitabımın elinizdeki Türkçe çevirisinin, bu yönde bir katkısı olabilecekse kendimi mutlu hissedeceğim.

Sözlerime son vermeden, bu çevitiyi tasarlayıp yayınlayan Aras Yayıncılık’a, keza büyük bir itina ve ince bir duyarlılıkla çeviriyi gerçekleştiren Altuğ Yılmaz’a teşekkürü borç bilirim.

Boğos Levon Zekiyan
Venedik, 7 Ekim 2001




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues