ÖNSÖZ
Ezilen ve bağımlı ulusların emperyalizmden kurtuluşu ve özgürlüğü sorunu olarak ulusal sorun, kapsamı daha da genişlemiş olarak, toplumsal-snıfsal mücadelenin önemli bir sorunu olma özelliğini sürdürüyor. Toplumsal yaşamda ve sınıf mücadelesi alanında, içinde bulunulan koşullarda, çözülmek üzere gündeme gelmiş ve çözülmediği sürece toplumsal ilerlemenin ayakbağı olan her sorun, çözümsüz kaldıkça gündemden düşmez, temel tartışma konularından biri olma özelliğini korur. Ulusal sorun böylesi özellikleri olan bir sorundur. Ulusal sorun toplumsal-siyasal mücadele tarihine, burjuvazinin "eşitlik, özgürlük" şiarlarıyla ulusal pazara hakim olma ve ulusal devlet kurma sorunu olarak girdi. Hemen her dönemde burjuva sınıflar, ulusal eşitsizlik ve ulusal çelişkiyi, sınıf mücadelesini bastırmanın bir aracı olarak kullanmaya çalıştılar, kullandılar. Proletaryanın siyasal özgürlükler ve sosyalizm uğruna mücadelesi geliştikçe, burjuvazinin "eşitlik, özgürlük" söylemi tam bir demagojiye dönüştü ve burjuva gericiliği yoğunluk kazandı. Artık, proletarya ulusal baskı ve zulmün en tutarlı ve gerçek devrimci muhalifiydi. Ulusal boyunduruktan kurtuluş için, proletarya, kurtuluş mücadelesinin de başına geçmeliydi.
Emperyalizm, tekelci kapitalist dünya sistemi olarak, tek tek ülke ekonomilerini, emperyalist ekonomi zincirine bağlarken, ulusal kurtuluş sorununu da, bağımlı ve ezilen halkların emperyalizmden kurtuluşu sorununa dönüştürdü. Bu gelişme ulusal sorunun kapsam olarak genişlemesine, burjuvazinin ulusal pazara egemen olmasıyla sınırlı bir sorun olmaktan çıkmasına, geniş işçi ve köylü yığınlarının emperyalist kölelikten kurtuluşu sorununa dönüşmesine yolaçtı. Ulusal baskının esas kaynağı ve temel dayanağı emperyalizm, emperyalist kapitalizm idi. Ve kapitalizm varlığını sürdürdükçe, ulusal baskı ve eşitsizliklerin son bulması, ulusal sorunun gerçek ve nihai çözümü mümkün değildi. Kapitalizm koşullarında olabildiği kadarıyla ulusal sorunun çözümü için, baştan aşağı demokratik bir devlet sisteminin kurulması şarttı. Burjuvazi, proletaryanın devrim ve sosyalizm mücadelesinden duyduğu korkuyla, "baştan aşağı tutarlı demokratik bir devlet sistemi" oluşturamazdı. Tekelci burjuvazi demokrasiyi değil, siyasal gericiliği temsil ediyordu.
Emperyalizm ile ezilen haklar ve uluslar arasındaki çelişki, emperyalizmin varlığı koşullarında süreklidir. Yüzyılın başından beri, ezilen ve sömürge halklar, emperyalist kölelikten kurtulmak için mücadele etmektedirler. Asya, Afrika ve Latin Amerika halkları emperyalizme karşı mücadelede büyük fedekârlıklara katlandılar, büyük acılar yaşadılar. Bu halklar, anti-emperyalist mücadelelerinde en büyük desteği sosyalist Sovyetler Birliği'nden aldılar.
Ekim Devrimi emperyalizme, onun dünya egemenliği sistemine vurulmuş en büyük darbeydi. Ekim Devrimi ve onu izleyen süreçte, dünyanın toprak olarak altıda birinde, ulusal baskı ve zulmün ana kaynağı kapitalizmin egemenliğine son verildi. Çarlık emperyalizminin esir ettiği halklar özgürlüğe kavuştular. Sovyetler Birliği topraklarında yaşayan halklar açısından ulusların ve dillerin tam hak eşitliği sağlandı. Tüm küçük halklar da dahil, herkese anadilde eğitim ve kültürünü geliştirme olanakları sağlandı. Alfabesi ve okur-yazarlığı olmayan geri halkların, kültürel gelişimi için olanaklar yaratıldı. Tarihten gelme fiili eşitsizliklerin giderilmesi için çaba gösterildi. Ekim Devrimi'nden sonraki ilk on yılda Sovyetler Birliği halklarının gerçek kültürel atılımı için önkoşullar yaratıldı, ekonominin sosyalist yeniden yapılandırılması, geçmişte geri kalmış ulusal kenar bölgelerin kültürel atılımmı hızlandırdı.
.....
Bölüm: I
Kürt Gerçeği, Resmi Politika ve "Bölücü Terör" Propagandası
Son birkaç ay içinde, diktatörlüğün tüm resmi ve sivil temsilcileri, tüm devlet kurumları ve tekelci burjuva basını, "terör" ve "bölücü terör" üzerine sürdürdükleri propagandanın dozunu iyice arttırdılar. Kürt halkına karşı sürdürülen ırkçı-şoven propaganda sonucu, Genel Kurmay, hükümet, burjuva partileri ve sendika ağaları işbirliği çerçevesinde, gericilik, henüz cılız da olsa bir destek sağladı ve "ulusal mutabakat" çığlıklarıyla, saldırılarını pervasız bir biçimde sürdürüyor. Burjuvazi ve diktatörlüğün, Kürt sorununa ilgi duyulmasını ve Kürt halkının haklarının savunulmasını "ülkenin ve milletin bölünmesi" olarak göstermesi, özellikle Türk ulusundan işçi ve emekçileri belli oranda etkiliyor.
Türk egemen sınıflarının, burjuvazi ve diktatörlüğün, burjuva partileri ve hükümetin' sürdürdüğü "bölücü terör" propagandasının hedeflerinin doğru kavranması; işçi sınıfı ve emekçi halk hareketinin, burjuvazinin barikatlarını aşması için oldukça önemlidir ve bunun için de Kürt sorununa biraz geriye dönerek, Türk devletinin kuruluş ...
|