La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Dünü ve Bugünüyle


Auteur :
Éditeur : Özge Date & Lieu : 1991, Ankara
Préface : Pages : 120
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 135x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Cim. Dun. N°2612Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Dünü ve Bugünüyle

Dünü ve Bugünüyle "Gerikalmışlık" Sorunu

Mirzali Çimen

Öz-Ge


Türkiye'de yıllardır tartışılan bir "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun geri kalmışlığı ve onu kalkındırma" sorunu var. Özellikle 1960'ların başından itibaren bu slogan Türkiye’nin politik literatüründen hiç çıkmadı. Burjuva partileri arasındaki söz düellosunun başlıca konularından birini daima o teşkil etti. Parti ve hükümet programları, beş yıllık kalkınma planları ve öteki pek çok resmi belge adeta onsuz hazırlanamaz oldu.

Aynı durum bugün de devam ediyor. Burjuva çevrelere bakılırsa hemen hemen tüm "Doğu ve Güneydoğu'yu kalkındırma"ya can atıyor, bunun için yürekleri titriyor. Ne var ki bütün bunlara karşın bahsedilen kalkınma yine de sağlanabilmiş değil. Giderileceği söylenen "Bölgelerarası dengesizlik" azalmak şöyle dursun giderek artıyor, uçurum derinleşiyor, öyleyse neden? Daha eskileri bir kenara bırakalım; Osmanlı döneminin resmi belgelerinde, yerli ve yabancı gezgincilerin eserlerinde, günlük dilde ve ...



"ÖNSÖZ" YERİNE


"Doğu'nun toprak, işşizlik, kaynak sömürüsü, devlet terörü, zorunlu göç , korucu sistemi gibi sorunlarıyla, sürekli reklam konusu yapılan GAP olgusunun, son yıllarda basında yoğun biçimde gündeme getirilmiş olması -tabii eksiği/gediğiyle- kuşkusuz önemlidir. Ancak açıktır ki, aslolan düşünceyi temellendirmek ve başka sorunlarda olduğu gibi, geçmişten beri "Şark meselesi", "Doğu sorunu" gibi örtülü adlarla anılan Kürt sorununun da nedenlerine, kaynaklarına inmek ve bunu somut verilerle belgelemektir. Sorunun esas kaynaklarını, kökenlerini, nedenlerini görmeden bugünkü boyutlarını ve sonuçlarını da doğru kavrayamayız ve doğru çözümler öneremeyiz. Bu tarihsel ve toplumsal gerçeklikle yaklaşıldığında, başka bir söyleyişle bu alanda düşünceyi temellendirdiğımizde, tırnak içinde verilen "geri kalmışlık" sorununun, özünde "geri bıraktırılmışlık ve sömürü"den başka bir şey olmadığı hemen anlaşılır.

Türkiye'nin bugün yaşamakta olduğu diğer sancıların yanısıra Kürt sancısının da kaynağı, 1925 yılında Takrir-i Sükun'la birlikte ikame edilmiş "Şark Islahat Planı"dır. Buna, "sömürgeleştirme planı" da denebilir.

Bilindiği gibi Takrir-i Sükun (öteki adıyla Sus Yasası), çok partili sisteme son verip tek parti diktasını getiren, işçi sınıfının örgütlenmesini yasaklayan. Komünist Partisi'ni yasaklayan, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı yasaklayan bir düzenleme olduğu gibi; Kürtler'in ulusal kimliğinin ve demokratik haklarının reddi ve inkârı üzerine kurulan "Kürt politikası"nın temellerinin de atıldığı bir "gerici" harekettir. "Şark İslahat Planı", bu toplumsal genleşmenin Kürt boyutunu oluşturmaktadır.

Kürt yerleşim bölgelerinin (Fırat'ın doğusu ve Fırat'ın batısı) olarak ikiye ayrılması ve Fırat'ın batısının asimilasyona tabi tutulacak öncelikli yöre olarak seçilmesi; Kürdistan'ın demografik yapısının değiştirilmesi, Kürt nüfusun özendirme yöntemleri ya da zorla Batıya göçürtülmesi; uygulanacak asimilasyoncu eğitim, burjuvazi ile işbirliği yapan Kürt ağa ve şeyhlerinin korunarak ekonomik ve siyasi güçle teçhiz edilmesi ve bölgede uygulanacak yönetim biçimi gibi hususların tümü bu "Şark Islahat Planı" ile belirlenmiş ve uygulamaya konmuştur.

Demek ki, bugünkü sorunların kaynağını T.C.'nin "Doğu" yani Kürt politikasında aramak gerekiyor. Ve dolayısıyla bu olgu tesadüflerin ürünü değildir ve kapitalizmin eşitsiz gelişme yasalarıyla da izah edilemez.

Gazetcci-yazar Necati Doğru, Türkiye'nin resmi ideolog ve kalemlerinden biri olan Falih Rıfkı Alay ile ilgili bir belirlemesinde şöyle diyor: "Falih Rıfkı, Doğu Anadolu’nun mahrum bırakılmasını "Kürtler iyi şeyleri görür, hayatta böyle zenginlikler de varmış, diyerek isyan eder" korkusundan kaynaklandığını söylüyor. Bu korkunun girdabına kapılan Fevzi Çakmak Paşa ile de inceden inceye dalga geçerek yazıklanıyor. Şimdi yine kendi kendimize yazıklanıyoruz. Eğer Doğuya yatırımlar götürülseydi, Doğu ile Batı arasındaki gelişmişlik farkı eşitlenseydi bu Kürt sorunu da çıkmazdı..." (Milliyet, 21.8.1989).

Necati Doğru burada, "Şark Islahat Planı"nın bir öngörüsünü ve bugünkü sonucunu dile getiriyor. Çünkü bu yanlış yaklaşım ve politikadan dolayıdır ki, salt 1925-1938 yılları arasında 20 dolayında Kürt ayaklanması yada te'dip (edeplendirme, bastırma) ve tenkil (zorla göçürtme) hareketi olmuştur. Yine bundan dolayıdır ki, Kürdistan'ın yönetim biçimi ve yönetim yasaları neredeyse sürekli denecek ölçüde farklı olmuştur. "Kürtçe konuşmanın yasaklanması" gibi yasalarla, zoraki sürgün ve iskan türünden yasaları bir yana bırakalım, neredeyse 70 yıllık cumhuriyet dönemi boyunca bu coğrafyada örfi idare, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulandığını görüyoruz. Yıllardır sürekli uygulanan Olağanüstü Hal'den önce yaklaşık 70 defa örfi idare ya da sıkıyönetim ilan edilip uygulandığını söylersek herhalde sorun daha iyi anlaşılır...

Bu tür yanlış politikaların, hiç bir şeyi çözmediği gibi daha da güçleştirdiği ise ortadadır...

Şark Islahat Planı'nın öngörüleri doğrultusunda Kürdistan'ın "geri bıraktınlmışlığı" konusunda bu kitapta son derece çarpıcı somut veriler ve tespitler bulacaksınız. Buradaki çözümlemeler ve tespitler, doğrudan devletin resmi verilerine dayandırılıyor.

Hemen belirtelim ki, bu veriler, tıpkı Türkiye genelindeki sermaye-sefalet çelişkisi gibi, bölgelerarası eşitsizliği ve adaletsizliği de çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. lsterseniz, iller bazında son istatistiki verilere göre bir karşılaştırma yapalım.

Bu verilere göre Türkiye'nin en yoksul 10 ili şöyle sıralanıyor: Hakkari, Bingöl, Ağrı, Bitlis, Adıyaman, Muş, Tunceli, Van, Kars, Diyarbakır.

İsterseniz bir de en zengin 10 ile bir gözatalım: Kocaeli, İstanbul, İzmir, İçel, Zonguldak, Bursa, Tekirdağ, Ankara, Eskişehir, Kırklareli (Sabah gaz., 8.9.1989).

Son 20 yılda gelir dağılımında giderek fakirleşenlerin çoğunluğunu da Kürt yoğunluklu iller oluşturuyor.
Sorunun siyasal ve sosyo-ekonomik boyutu böyle. Tabii kültürel boyutları sorunun bir başka yönü. lncelemenin akışı içinde, sorunun sosyo-ekonomik boyutlarına ilişkin çarpıcı irdelemeler göreceksiniz.

Kendisini çağından, insanlıktan ve toplumundan sorumlu bilen herkes bu konuda içdevrimini yapmak, kendisini yenilemek ve Kürt sorununu, acil çözüm bekleyen bir bilimsel ve toplumsal gerçeklik olarak görüp, demokratik çözümüne katkıda bulunmaya çalışmak durumundadır...



Dünü ve Bugünüyle "Geri Kalmışlık" Sorunu

I- Giriş

Türkiye'de yıllardır tartışılan bir "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun geri kalmışlığı ve onu kalkındırma" sorunu var. Özellikle 1960'ların başından itibaren bu slogan Türkiye’nin politik literatüründen hiç çıkmadı. Burjuva partileri arasındaki söz düellosunun başlıca konularından birini daima o teşkil etti. Parti ve hükümet programları, beş yıllık kalkınma planları ve öteki pek çok resmi belge adeta onsuz hazırlanamaz oldu.

Aynı durum bugün de devam ediyor. Burjuva çevrelere bakılırsa hemen hemen tüm "Doğu ve Güneydoğu'yu kalkındırma"ya can atıyor, bunun için yürekleri titriyor. Ne var ki bütün bunlara karşın bahsedilen kalkınma yine de sağlanabilmiş değil. Giderileceği söylenen "Bölgelerarası dengesizlik" azalmak şöyle dursun giderek artıyor, uçurum derinleşiyor, öyleyse neden? Daha eskileri bir kenara bırakalım; Osmanlı döneminin resmi belgelerinde, yerli ve yabancı gezgincilerin eserlerinde, günlük dilde ve cumhuriyetin ilanına kadar onun kurucuları dahil herkesin Kürdistan dediği, 1923 Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra ise adı birdenbire "Doğu ve Güneydoğu Anadolu"ya çıkartılan topraklarda yaşayan insanların böylesine açlık ve yoksullukla yüzyüze gelmeleri hangi nedenlere dayanıyor? Dünyanın en eski uygarlıklarına beşiklik etmiş, hayvan evcilleştirmenin ve yerleşik tarıma geçişin ilk gerçekleştiği, yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarıyla ünlü bölgelerden biri, 20. yüzyılın son çeyreğinde neden ekonomik ve sosyal yönden bu ölçüde geridir ve üzerinde yaşayanlar böylesine büyük acılara katlanmak zorundadırlar?

.....




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues