La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Devrimcilik mi, terörizm mi? PKK üzerine


Auteur :
Éditeur : Özgürlük Yolu Date & Lieu : 1983,
Préface : Pages : 208
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 125x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bur. Dev. N° 655Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Devrimcilik mi, terörizm mi? PKK üzerine

Devrimcilik mi, terörizm mi? PKK üzerine

Kemal Burkay

Özgürlük Yolu


PKK'nın 27 Temmuz 1981 tarihli 1. Konferans Duyurusu'nda şöyle bir cümle geçiyor: "İlerde yayınlandığında görülecektir ki, politik rapor ve konferans kararları, PKK'nın ideolojik ve politik düzeyinin gelişkinliğinin bir kanıtı olmuştur".

Bu cümlede hem çocuksu bir övünme var, hem de o, "PKK'nın ideolojik ve politik düzeyi" hakkında kuşkuyu ve güvensizliği ifade ediyor.

Konferans kararları sanırız henüz çıkmadı, ama PKK merkez komitesinin politik raporu denen şey Şubat 1982'de bir kitapçık olarak yayınlandı. Raporun ideolojik ve politik düzeyi gerçekten ilginçtir. İşçi sınıfının mücadele tarihinde olsun, ulusal kurtuluş hareketlerinde rol almış partilerin tarihinde olsun, sanırız böylesine sefil bir rapora güç ...



GİRİŞ


Bugün kamuoyu, kendilerini PKK olarak da niteleyen Apocular hakkında birhayli bilgi sahibidir. Bu hareket 1976-1977'lerde Kürdistan gençliği içinde şurda-burda küçük bir grup olarak ortaya çıktı. O dönemde dikkati çeken yanları, sorunlara duygusal ve öfkeli bir Kürt milliyetçiliği açısından yaklaşmaları ve goşist akımlara özgü bir tutumla, hertürlü legal ve demokratik mücadeleye karşı olmaları idi. Onlara göre Türkiye'de demokrasi mücadelesi Kürt halkını ilgilendirmiyordu. Legal yayın yapmak, sendikalarda, demokratik kitle örgütlerinde çalışmak sömürge bir halkın devrimcilerinin yapamıyacağı işlerdi. Bütün bunlar ancak burjuvazinin izniyle olabilirdi veya olmakta idi. Apocular sömürgeciliğe karşı tek ve başlıca mücadele biçimi olarak gizli çalışmayı ve şiddeti öneriyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen hemen herkesi ise hain olarak suçlamaktaydılar.

Başlangıçta dar bir üniversite gençliği çevresinde ortaya çıkan bu akımın terörizme ve provakasyona açık olduğu daha baştan belliydi. Nitekim kısa süre sonra ilk ürünlerini vermeye başladı ve hızla bireysel terörizmin batağına saplandı. Ancak Apocu hareketi, Türkiye ve Kürdistan'da bireysel terörizmi başlıca yöntem haline getiren veya ona önemli derecede bulaşan birçok başka örgütten ayıran özellik, diğer örgütlerin de zaman zaman kendi aralarında şiddete başvurmalarına, yer yer zor ve silah kullanarak üstünlük kurma çabalarına rağmen, Apocuların, bunu hemen tüm sol ve yurtsever örgütlerle mücadelelerinde genel bir yöntem haline getirmeleri oldu. Onlar bunu sistemleştirdiler ve pratiğe aktardılar. Buna, "sömürgecilerle işbirliği yapan ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı mücadele" adını taktılar. Böylece, sömürgeci güçlere karşı tüm atıp-tutmalarına karşılık, Apocuların eylemi pratikte sol ve yurtsever güçlere yöneldi. Başlangıçta -daha çok Urfa yöresinde- bazı faşistleri ve polisleri öldürdüler, ama bunların sayısı devrimci ve yurtseverlerden öldürülenlerin onda birini bile bulmaz.

Apocuların, "ajanlaşmış kurum" olarak niteledikleri feodal kesimlere karşı sözde mücadelesi de bu şiddet yöntemiyle yürütüldü. Onlar, bazı feodal beyleri öldürerek veya onları şiddet yoluyla dize getirerek Kürdistan'da bu kurumun etkinliğini kırabileceklerini veya onu "temizleyebileceklerini" sandılar. Bu da kaçınılmaz olarak, Hilvan'da, Siverek'te ve Batman'da görüldüğü gibi tam bir aşiretler çekişmesine, kör döğüşüne, kaosa vardı.

Apocuların eylemleri, güçlerinin yettiği yerlerde bizzat, sözde kurtarmak için yola çıktıkları emekçi Kürt halkına terör uygulamaya ve kendi deyişleriyle, "halka karşı suç işlemeye" kadar vardı.

Bütün bunların kitlelere ters düşeceği, devrimci ve yurtsever güçlerin yığınlardan tecritine yol açacağı açıktı. Düşman bundan yararlandı, yönetim aygıtı ve ajanları vasıtasıyla yanlışları daha da derinleştirdi, Apocu hareketi sol ve yurtsever örgütlere karşı kullanmak, Kürdistan'da -aşiret kavgaları yaratmak- ve varolanları kızıştırmak, böylece hem yurtsever güçlerin birliğini bozmak, hem de sol ve yurtsever hareketi karalayıp kitlelerden tecrit etmek için elden geleni yaptı. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri,
Faşist Cunta'yi iktidara hazırlarken Apocuların estirdiği terörden ve onların yolaçtığı provakasyonlardan da birhayli yararlandılar.
Apocular da Faşist Cunta'ya birhayli propaganda malzemesi ve kitle desteği sağladılar.

Geçmişte Partimiz, Apocuların yer yer yoldaşlarımıza karşı giriştiği cinayetlere, silahlı saldırılara rağmen provakasyona gelmedi, düzinelerce devrimci ve yurtseverin ölümüne yol açabilecek, düşmanı sevindirecek ve bizi de kitlelerden tecrit edebilecek bir çatışmaya sürüklenmedi. Biz Apocuları kitleler, devrimci ve yurtsever güçler arasında teşhir ve tecrit yöntemini seçtik. Doğru olan ve olumlu sonuç veren de buydu. Küçük burjuva sapmaları konu edinen ve Apocuların eylemlerini, yöntemlerini ağırlıkla teşhir eden bir broşürü 1979 yılında yayınladık. Ancak o dönemde Apocular henüz görüşlerini yazılı bir hale getirmemişler veya bazı şeyler yazmışlarsa bile kamuoyuna sunmamışlardı. Bu nedenle Apocuların görüşlerini onların yazılı metinlerini esas alarak eleştirmek mümkün değildi.

Apocuların bireysel terörü, 12 Eylül'den sonra düşmanın çok daha üstün, sistemli terörü karşısında tuzla buz oldu. Kadrolarının büyük kısmı toparlanıp zindanlara doldurulurken bir kısmı bulundukları yerde kurşunlandı ve bir kesimi ise dağınık biçimde sınırlardan kendini dışarı atıp Filistin'e, Avrupa'ya sığındı. 1978'dePKK adında bir parti oluşturan ve daha bir yıl geçmeden, 1979'da -kendi deyişleriyle- krize giren bu hareket, 12 Eylül'den sonra tam bir iflasla karşı karşıya kalmış, olayların içinde sürüklenmekte ve ayakta kalmaya çabalamaktadır.

Apocu hareket Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi tarihinde üzerinde ibretle durulması gereken bir olaydır. Gelecekte de halkımızın mücadelesine ciddi zararlar verebilecek, yurtsever ve ilerici potansiyeli heder edebilecek böylesine sapmaların yaşama olanağı bulmaması yaşanılan bu önemli tecrübeden iyi dersler çıkarmaya, kadroları ve kitleleri daha da geniş biçimde uyarmaya, eğitmeye bağlıdır. Bu görev bugün, herzamankinden daha da önem taşıyor.

Apocular, 12 Eylül'den sonra, biryandan ilişkiye girdikleri çeşitli ilerici örgütlerin etkisiyle, diğer yandan olayların zorlamasıyla -olaylar en şartlanmış kafalara bile birşeyler öğretir- eskiden devrimcilik adına mahkûm ettikleri bazı çalışma biçimlerine alışmaya başladılar. Şimdi onlar da, sömürgeci Türk devletinin metropollerinde değilse de, emperyalist metropollerde legal bir yayın organı çıkarıyor, kitap ve broşür yayınlıyor, legal derneklerde örgütlenmeye çalışıyor, legal yürüyüşlere, toplantılara katılıyorlar, üstelik de bu eylemlerin tümünü PKK adına yapıyorlar., özellikle sözkonusu yayınlar, Apocuların görüşlerini, bu hareketin ideolojisini açık-seçik tanımaya daha da yardımcı oluyor. Diğer yandan, yaşanan 12 Eylül deneyine rağmen bu hareket geçmişten ne ölçüde ders almıştır, geçmişin temel sakatlıklarını terk etmiş midir, bu yazılardan bunu da anlamak mümkün.

Şimdi elimizin altında birhayli malzeme vardır ve bu hareketin ideoloji ve pratiğinin daha derli-toplu, daha sistemli bir değerlendirmesini yapabiliriz.



İdeolojik Keşmekeş

PKK'nın 27 Temmuz 1981 tarihli 1. Konferans Duyurusu'nda şöyle bir cümle geçiyor: "İlerde yayınlandığında görülecektir ki, politik rapor ve konferans kararları, PKK'nın ideolojik ve politik düzeyinin gelişkinliğinin bir kanıtı olmuştur".

Bu cümlede hem çocuksu bir övünme var, hem de o, "PKK'nın ideolojik ve politik düzeyi" hakkında kuşkuyu ve güvensizliği ifade ediyor.

Konferans kararları sanırız henüz çıkmadı, ama PKK merkez komitesinin politik raporu denen şey Şubat 1982'de bir kitapçık olarak yayınlandı. Raporun ideolojik ve politik düzeyi gerçekten ilginçtir. İşçi sınıfının mücadele tarihinde olsun, ulusal kurtuluş hareketlerinde rol almış partilerin tarihinde olsun, sanırız böylesine sefil bir rapora güç rastlanır. PKK kendisini marksist-leninist diye niteliyor, bu konuda pek iddiacı konuşuyor ve yalnız Türkiye'de ve Kürdistan'daki hemen hemen herkesi sosyal şovenizmle, küçük burjuvalıkla, gericilik ve işbirlikçilikle suçlamakla kalmıyor, tüm Ortadoğu devrimci hareketlerine, sosyalist ülkelere, özetle tüm dünyaya dersler veriyor. Ne var ki, hayal hanesi çok geniş ve fantazi kurmakta pek ateşli olan bu bayların raporunu okuyan ve marksizm-leninizmin teori ve pratiği hakkında asgari düzeyde bilgisi olan herhangi bir okuyucu da bu sefaleti farketmekte güçlük çekmiyecektir. Başından sonuna bir garibeler manzumesi ile karşı karşıya insan.

.....

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues