La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Diyarbakır 5 Nolu


Auteur :
Éditeur : Özgürlük Yolu Date & Lieu : 1987,
Préface : Pages : 200
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Wel. Diy. N°1059Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Diyarbakır 5 Nolu

Diyarbakır 5 Nolu

F. Welat

Özgürlük Yolu

1982 Yılı Ocak ayındayız. İlk günleridir henüz bu ayın. Polis dolmuşu gözaltına götürüleceklerle dolu. Şehri çıkıyoruz. Gözlerimiz açık, şehri görebiliyoruz şimdilik. Herkeste kaygılı bir yüz; geleceğimizden endişeli, gidiyoruz. Nefeslerimizle buğunlanmış camlardan dışarıyı güçlükle seyrediyoruz.

Yağmur silecekleri düşen yağmur damlalarını kovalamaya çalışıyor. Önümüzde simsiyah, asfalt bir yol uzanıyor. Yağmur daha da bir parlaklık kazandırıyor yola. Önümüzdeki arabalar arka tekerlekleriyle sudan şeritler gönderiyorlar bize. Bu, ırak şehirlere giden bir yol. Kaç kez, oralara doğru hüzünle uğurlandık ve dönüşte sevinçle karşılandık. Bugün yolculuğumuz o ırak kentlere değil.

Bu kısacık yolculukta gözlerimize seslenen dışarının kış günü manzarası bir anda geçmişimizle bütünleşiyor belli belirsiz. Çocukluğumuz, gençliğimiz, namlunun ağzından çıkarcasına akıp giden ...



YAYINEVİNİN ÖNSÖZÜ


Bu kitapta okuyacağınız, 1982-87 yılları arasında beş yılını askeri cezaevinde geçiren bir üniversiteli1 Kürt öğrencinin kendi kaleminden anılarıdır. Bu, aynı zamanda, onun gibi binlerce gencin, onbinlerce yurtsever insanımızın ve bir dönemin öyküsüdür.
Kitapta yazar adı olarak kullanılan takma bir addır; çünkü o hala ülkede ve faşist cellatların tehdidi altında.

12 Eylül sonrası Türkiye ve Kürdistan'da, asker ve polis merkezlerinde, cezaevlerinde yapılan işkencelere ve buralardaki insanlık dışı koşullara ilişkin olarak şimdiye kadar çok şeyler yazıldı, kitaplar çıktı. Faşizmin sözcüleri tüm bunları yalanlamaya, bilgilerinde olmayan kimi ferdi olaylar gibi göstermeye çalıştılar. Oysa 12 Eylül sonrası işkence çarkı gözaltında ve cezaevlerinde bir sistem olarak işletildi. Sola ve ilerici, yurtsever güçlere karşı, onları ezmek, sindirmek için, yıllarca önceden hazırlanmış bir plana uygun olarak, devletin en başındakilerinin bilgisi ve onayı ile uygulandı. Faşist cuntanın işbaşına getiriliş nedenlerinden biri, başlıcası buydu. Son yedi yılda gözaltına alınan, tutuklanan yüzbinlerce insanımız işkence çarkından geçti ve bu çark hala işliyor.
Şimdiye dek bu konuda duyduklarınız, okuduklarınız ne denli çok olursa olsun, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'ne ilişkin bu notlar size ilginç gelecektir: Olayları yaşıyan genç iyi bir gözlem yapmış, olup bitenleri belleğine kazımış; onları duygulu, çarpıcı bir üslupla anlatıyor.

İnsan bu dönemde olup bitenler konusundaki tüm bilgisine rağmen, bu anıları okuduğu zaman, bunca zulüm karşısında şaşırıyor. Kendileri de sözde birer insan olan işkenceciler nasıl bukadar alçaklaşabiliyorlar? İnsan burada yaşananları daha önce Cezayir'de Vietnam'da, Nazi kamplarında olanlarla kıyaslıyor. Naziler barbarlığın, vahşetin eşsiz örneklerini verdiler. Günümüzde Nazi kamplarını anlatan nice kitap, film ve tiyatro var. Ama insan, 12 Eylül sonrası Türkiye'de ve Kürdistan'daki cezaevlerinde, özellikle de Diyarbakır 5 Nolu'da olup bitenlerle kıyasladığında zaman zaman düşünüyor: Evet, Naziler gaz odalarına milyonlarca insanı gönderdiler, esir kamplarında insanları ezip tükettiler; ama yine de, burada olduğu kadar onları aşağıladılar mı? Ve kendileri de bu ölçüde alçaklaştılar mı?

İnsan şunu da düşünüyor: Naziler insanlık tarafından hakkettikleri biçimde lanetlendiler; yaptıklarının hesabı bir ölçüde kendilerinden soruldu. Ya şimdi günümüzde kimi Latin Amerika ülkelerinde, Türkiye'de, Kürdistan'da olup bitenler? İlerici insanlık, kimi yaptıklarıyla Nazi'leri bile gölgede bırakan bu "çağdaş" canavarlar konusunda görevini yapıyor mu, sesini yükseltiyor mu? Cevabı ne yazık ki olumsuzdur. Ülkemizde yaşanan ve bugün hala sürmekte olan bu zulme karşı yükselen tepkiler yetersizdir. NATO başından beri faşist rejime destek verdi. Zaten faşist darbe planının ardında bizzat o vardı.
"Demokrasi ve özgürlük" üzerine bunca demagoji yapan Batı'daki birçok hükümet, parti ve kurum, Türkiye'deki zorba rejimi aklamak, faşizme peçe çekmek için birbiriyle yarış içinde. Bu onların ikiyüzlülüğünü ve Nazi rejimine karşı söylediklerinin ne denli içtenlikten uzak olduğunu da göstermiyor mu?

J.P.Sartre, "herkes herkese karşı, herşeyden sorumludur," diyordu. Oysa başkalarının acı çekmesine yolaçanlar biryana, bu acılar karşısından tınmayan vurdumduymaz insanlar da dünyamızda az değil. Oysa kötülüğün kendisi bir gün, şu ya da bu ülkede kendi kapımızı da çalabilir. İyi ve güzel bir dünyada yaşamayı, barışı ve mutluluğu haketmek için insanların, başkalarının acıları karşısında da daha duyarlı davranmaları gerekmiyor mu?

Faşist rejim, tüm bu yaptıklarıyla insanlarımızı sindirebilmeyi umuyordu. O, aklısıra, Türk ve Kürt halklarının, işçilerin, aydınların, yurtsever güçlerin mücadelesini bastıracak, ileriden, iyiden, güzelden yana olan güçlerin "kökünü kazıyacak"tı.. Bu, tarihte haksız konuma düşen, eskiyen, ömrünü tamamlıyan tüm zorba rejimlerin ve düzenlerin ortak umududur, boş bir umuttur.
Türkiye'deki sömürgeci faşist rejim de böylesi umutlarla çılgınca bir baskı sistemi kurdu; yaptıklarıyla alçaklaştı, hayvanlaştı. Ne var ki amaçlarına ulaşamadı, ulaşamazdı. Bugün varılan nokta, toplumun ilerici, taze güçlerinin direnme gücünü ve rejimin çaresizliğini açıkça gösteriyor. Bunda, cezaevlerinde ve işkence çarklarında destansı bir dayanma gücü ve direnç gösteren insanlarımızın önemli bir payı var. Gelecek kuşaklar, bu azgın çarkta yiğitçe direnen, yaşamlarını veren, sakat kalan, nice acılar çeken bu insanlarımızı saygıyla anacaklardır.

Diyarbakır'da faşist zulmün çok daha azgın olması nedensiz değil. Orada faşist zulüm sömürgeci barbarlıkla birleşti, Kürt halkına karşı kin ve nefretini kustu. Kürdistan'ın en büyük parçasını elde tutan sömürgeci Türk rejimi, hala Kürt halkını inkar, zorla eritme, yoketme politikasını ısrarla sürdürüyor. O hala bu düşlerle kendini oyalıyor. Gerçekleri inkar ve zorbalık üstüne kurulu bu politika bugüne kadar yalnız Kürt halkına değil, Türk halkına da büyük zararlar verdi. Bununla Kürt halkının kurtuluş mücadelesi önlenemez. Süngü gücüyle sonuç almaya çalışan sömürgeci rejim tam bir batağa düşmüştür. Sonuçta yitirecek ve yok olacak olan Kürt halkı değil, çağını doldurmuş bu köhne ve zorba rejim olacaktır.

Bu kitapta anlatılan olaylar uzak geçmişe ait değil. Yalnızca düne de ait değil. Burada bugün de hala süregiden, yaşanmakta olan olaylar anlatılıyor. Bu kitabın baskıya hazırlandığı şu günlerde, 1987 yazında, cezaevlerinin durumu düzelmiş değil. Aksine Kürt halkına yönelik kitlesel kıyımlar ve oluşturulan "Bölge Valiliği" ile birlikte cezaevlerinde de işkence ve terör yeniden yoğunlaştırılıyor. Sömürgeci rejimin sözcüleri, "cezaevindekileri boşuna beslemiyelim, onlar cezaevlerini de bir direnme yeri haline getiriyorlar," diyerek tutuklu ve hükümlülere yönelik bir kanlı kırımın hazırlığını yapıyor, işaretini veriyorlar. Bu nedenledir ki Temmuz ayında Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde yeni bir ölüm orucu başladı. Metris, Malatya ve diğer cezaevlerinde de yüzlerce tutuklu buna katılıyor, destek veriyorlar.

Bugün de kavga sürüyor. Tüm yurtsever, demokrat ve ilerici insanlarımıza düşen, bu azgın sömürgeci ve faşist zulme karşı sessiz kalmamak, cellatlara karşı direnen insanlarımıza destek olmaktır. Ülkenin üstüne çöken karanlığı dağıtmak, yurdumuzda özgür, barışçı, güzel bir gelecek yaratmak için üstümüze düşen bir görevdir bu.

Temmuz 1987



Gözaltına Yolculuk

1982 Yılı Ocak ayındayız. İlk günleridir henüz bu ayın. Polis dolmuşu gözaltına götürüleceklerle dolu. Şehri çıkıyoruz. Gözlerimiz açık, şehri görebiliyoruz şimdilik. Herkeste kaygılı bir yüz; geleceğimizden endişeli, gidiyoruz. Nefeslerimizle buğunlanmış camlardan dışarıyı güçlükle seyrediyoruz.

Yağmur silecekleri düşen yağmur damlalarını kovalamaya çalışıyor. Önümüzde simsiyah, asfalt bir yol uzanıyor. Yağmur daha da bir parlaklık kazandırıyor yola. Önümüzdeki arabalar arka tekerlekleriyle sudan şeritler gönderiyorlar bize. Bu, ırak şehirlere giden bir yol. Kaç kez, oralara doğru hüzünle uğurlandık ve dönüşte sevinçle karşılandık. Bugün yolculuğumuz o ırak kentlere değil.

Bu kısacık yolculukta gözlerimize seslenen dışarının kış günü manzarası bir anda geçmişimizle bütünleşiyor belli belirsiz.
Çocukluğumuz, gençliğimiz, namlunun ağzından çıkarcasına akıp giden yaşam; sevgilerimiz, coşkularımız, hüzünlerimiz bir anda canlanıyor gözlerimizde. Binbir duyguyla bezenmiş lise çağları.. Dünyayı yeni yeni kavrayışımızın ilk ışıklarının etkili olduğu olgunluk yıllarımızın seheri. Herşey, hızla dönen bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden akıp, gidiyor. Bunca yılımızı bıraktığımız ...

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues