La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Bir Gece Vakti


Auteur :
Éditeur : Apec-Tryck Date & Lieu : 1989, Spånga
Préface : Pages : 128
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Xor. Bir. N°3196Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Bir Gece Vakti

Bir Gece Vakti

Xorto

Apec-Tryck


"Onlar genç insanlardı,
köle bir yaşamın sürdüğü topraklarda,
soylu bir yaşam yaratmanın,
soylu mücadelesinde,
güzel ve temiz duygularla yer aldılar,
savaştılar ve öldüler...”

Xorto



ONLAR HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ


Tarih: 29/09/1979. Siverek, gecenin bir vakti Zübeyir’i kaybediyoruz.

Tarih: 07/11/1979. Siverek, yine gece vakti Esat ile Mustafa’yı kaybediyoruz.

Tarih: 03/05/1980 Siverek, karanlık bir gece Nusret’i kaybediyoruz.

Tarih: 14/06/1980 Siverek, akşam karanlığı Kemal’i kaybediyoruz.

Onlar genç insanlardı, köle bir yaşamın sürdüğü topraklarda, soylu bir yaşam yaratmanın soylu mücadelesinde, güzel ve temiz duygularla yer aldılar, savaştılar ve öldüler.

Siverekte doğdular, yine Siverek’te, köle bir yaşamın, insanlık ideallerine aykırı uygulamalarının hem muhatabı hem tanığı oldular. Devrimci mücadeleye gençliğin deli-dolu coşkusuyla katıldılar. Okudular, tartıştılar, seminerlere katıldılar ve bildiriler dağıttılar. Karanlık gecelerde, küçük pulları dilleriyle ıslatıp, ıslatıp duvarlara yapıştırdılar. Siverek’in taş duvarlarını beyaz, kırmızı, siyah renkli sloganlarla süslediler. Coşkulu ve öfkeli mitinglerde, yürüyüşlerde, sloganlarını haykırdılar.

Hepsi de gençti, inançlıydı, devrimci bir kuşağın mütevazi insan-lanydılar. Aşiret kavgalarında birbirini boğazlayan insanları kitaplarda değil, doğup büyüdükleri yerde gördüler. Çarşı ortasında öldürülmüş insan cesetleri gördüler, bıçaklı, tabancalı kavgaların canlı tanıkları oldular. Ve yine çarşı ortasında çefye avcılığına çıkan polisleri merakla seyrettiler. Çefyeleri başlarından alman insanların ezikliğini, kenardan bakan çocuk gözleriyle paylaştılar. Jandarma subay ve neferlerinin köy meydanlarındaki falaka eylemlerini, gün yüzü görmemiş aşağılayıcı küfürlerini işittiler. Koyunları tarlasına girdiği için komşusunu öldürmeyi yiğitlik sayan bir toplumun, egemen güçlerin adaletsizlikleri karşısında, nasıl diz büküp, boyun eğdiğini anlamaya çalıştılar. Anlama isteği anlama çabasına dönüştü, aradılar ve buldular. Ülkenin her tarafına yerleşmiş, toplumsal ve ulusal adaletsizliğin derin kökleriyle karşılaştılar. Siverek, her tarafta hükmünü süren adaletsizliğin küçük bir parçasıydı sadece. Orada durmadılar, daha ötelere gittiler, sosyalizmi buldular, sosyalizme inandılar. Bu kitabın yazıldığı sırada, birçoklarının başlarından çıkarıp atmaya çabaladıklar bu “ateşten gömleği”, onlar, genç yüreklerinin delikanlılığıyla giydiler, son nefeslerine kadar onu severek, sevdirerek taşıdılar. Ulusal köleliğe olduğu kadar, sınıfsal köleliğe karşı da oldular.

Yaşıtlarından daha fazla gördüler, daha fazla yaşadılar. Sudan nedenlerle, insan yaşamına son vermeyi yiğitlik sayan bir halkın dikkatlini, ülkede hüküm süren tarihsel ve toplumsal adaletsizliğe çekmeye çalıştılar, bunun kavgasını verdiler ve bunun için öldüler. Zorbalığın, hükmünü sürdürdüğü topraklarda, korkunun esiri olmuş insanlara, korkuya nasıl egemen olunacağını, nasıl onurlu olunacağını göstermek istediler. Baharın güzel kokularını getirmek istediler, pis kokuların sindiği topraklara.

Çocuk yıllarını yaşamadılar. Nasıl yaşasındılar ki? “tırşık”ı yedikten sonra, sırtı sıvazlanan büyük amcaların, ağaları için, birbirlerini boğazladıkları sokaklarda nasıl çocuk olunurdu? Bıçaklanmış, boğulmuş, kurşunlanmış cesetlerin “süslediği” derin uykularda, nasıl güzel düşler kuracaklardı? Seçim kürsülerinde, ağalarla sarmaş dolaş heyecanlı konuşmalar yapan, Ankaradan gelmiş büyük amcalar, onlara hangi gelecek vaadediyordu? Ağanın evinde kebabı yedikten sonra, cebine sıkıştırılan bir kaç kuruşun hatırı ve devletin gücüyle, başçavuşların, polis komiserlerinin, polislerin, hatta bekçilerin bile karakollarda, köy meydanlarında, insanları falakaya yatırdığı, dayağa çektiği topraklarda çocukluk mu kalırdı? Red ettiler çocuk olmayı, kendileri için ve dünyaya daha gözlerini açmamış çocuklar için, sokaklarda daha fazla oyalanmayı red ettiler. Gelecek kuşakların da bir gün aynı şeyleri yaşamasını istemediler, hepsi bu.

Savaşı onlar istememişti, ölmeyi de istemediler. Yüzyıllardan beridir savaş ocaklarını durmadan kaynatanlar, bilmem kaçıncı kezdir, yeni bir savaşı dayatmışlardı. “Hep böyle gelmiş, hep böyle gidecek” masalına kendini inandıran güçler, bu masala daha fazla inanmak istemeyenlere karşı, savaş ocaklarını yeniden harekete geçiriyordu. Hiçbir zaman elden bırakılmayan karanlığın namlularına, kör kurşunlar yeniden sürülmüştü. Önce, “yardımcı kuvvetler”, sonra “esas kuvvetler”, bütün takım teçhizatını kuşanmış olarak geldiler.

Ürkmediler, geri de çekilmediler, kirli savaşa karşı, temiz yüreklerinin soylu ateşiyle direndiler ve öldüler.



Siverek Üzerine


Siverek özel bir yer değil, ülkenin diğer taraflarıyla karşılaştırıldığında büyük farklar görülmez. Hilvan, Viranşehir, Çermik, Kahta ve diğer küçük şehirlerde, varolan toplumsal sorunların çoğu, bir aşağı bir yukarı Siverek’te de bulunur, özgün farklar bir yana bırakılırsa, Siverek, diğer küçük şehirlerle aynı tarihi yaşar ve paylaşır.

Siverek’in tarihi bir bakıma aşiretlerin tarihidir. Siyasal, sosyal ilişkiler, aşiretler arasındaki kanlı kavgaları Ve aşiret ilişkilerini yansıtır, bu ilişkiler tarafından biçimlenir. Büyük aşiretlerin yanında, irili ufaklı aşiret kolları, kanlı düşmanlıklar ve kavgalar içinde varlıklannı sürdürürler.

İki büyük aşiret, Bucak ile Kırvar arasındaki nüfuz kavgası bütün bunların üstündedir. Diğer aşiretler, bu üst düzeydeki kavganın potansiyel itdfakçıları olarak, bazen bu tarafta bazen de diğer tarafta yerlerini alır. Devlet bu çatışmalara ilgisiz kalmaz, koşullara göre direk ve dolaylı olayların içinde yer alır. Ağırlığını, mevcut koşullara bağlı olarak kullanır, yakın ve uzun vadeli çıkarları temelinde şu veya bu aşiretin güçlenmesini sağlamaya çalışır.

Bucak, esas olarak Siverek’in batısını oluşturan kırsal bölgenin adıdır. Uzun yıllar öncesinden Hazro’dan buraya göç eden bir ailenin buraya yerleşip Bucak soyadını alması, doğum, evlenme, kirvelik kurumları aracılığıyla, Bucak aşiretine dönüşür. Aşiret hızla gelişir, 1940’li yıllarda şehir merkezindeki nüfuzu elinde tutan Kırvarlılar safdışı edilir. Kırvarlı olan, Belediye Başkanı M. Emin Odabaşı’nın, Bucak’lılar tarafından öldürülmesi, şehir merkezindeki nüfuzun el değiştirmesine yolaçar. Daha sonraki yıllarda, Belediye Başkanlığı, kimi dönem, Kırvarlılara geçmesine rağmen, Bucak, devletin ağırlığını arkasında bulan bir güç olarak egemenliğini sürdürür.

Bucak ile Kırvar aşiretleri arasındaki kavganın kökleri derinde yatar, bu iki aşiret arasındaki kavga, esas olarak Bucak ile Milli aşireti arasındaki kavganın, ortaya çıkan güncel nedenlerle birlikte, farklı koşullardaki devamı olarakta ele alınabilir. İbrahim Paşa’nın liderliğindeki “Milli isyanı” patlak verdiğinde, Bucak, devletin yanında yerini ...

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues