La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Türkiye'nin Düzeni - II


Auteur :
Éditeur : Tekin Date & Lieu : 1975, İstanbul
Préface : Pages : 608
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Avc. Tur. (2) N° 2144Thème : Économie

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Türkiye'nin Düzeni - II

Versions:

Türkiye'nin Düzeni - II

Doğan Avcıoğlu

Tekin Yayınevi

Yayınevimiz, Doğan Avcıoğlu'nun büyük ilgi gören Türkiye'nin Düzeni yapıtının dokuzuncu basımını, günümüzün ekonomik, politik ve sosyal olaylarının ışığı altında gözden geçirilmiş ve en yeni istatistiklerle geliştirilmiş olarak kamuoyuna sunar.
Doğan Avcıoğlu, bu yapıtıyla, birkaç yüzyıl önce yeryüzünün en ileri ülkesi olan Türkiye'nin, geri kalmış ülkeler arasına düşüşünün nedenlerini araştırmaktadır: Japonya, Ondokuzuncu Yüzyılın ilk yarısında ortaçağ karanlıkları içinde yaşarken bir silkinişte kalkınabilmiştir de, Türkiye, yüzelli yıllık kalkınma ve Batılılaşma çabalarına karşın, neden hâlâ geri kalmış bir ülkedir?
Mazlum milletler arasında ilk kurtuluş savaşını Atatürk Türkiyesi vermiş ve bağımsızlık içinde devrimler yoluyla çağdaş uygarlığa ulaşmayı amaç edinmiştir. Fakat aradan elli yıl geçtikten sonra, bağımsızlığımız ve çağdaş uygarlığa ne ölçüde yaklaştığımız günümüzde tartışma konusu olmaktadır. Gidiş nereyedir ve bu gidişle kalkınabilir ve çağdaşlaşabilir miyiz? Türkiye'nin düzeni geçmişte ne idi, bugün nedir? Bu soruların cevaplandırılması, tarihimizin yeni bir görüşle incelenmesini gerektirmiştir. Eski Osmanlı düzeni, Tanzimat Batıcılığı, İttihat ve Terakki milliyetçiliği, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimleri, 27 Mayıs ve 12 Mart, otuz yıllık demokrasi denemesi sosyo-ekonomik açıdan değerlendirilmiştir.
Bu tarihsel değerlendirme, çağdaşlaşma çabalarındaki başarısızlığın nedenlerini ortaya koyarken, çağdaşlaşma yollarının araştırılmasına açılmıştır. Türkiye'nin Düzeni yapıtı, dün ve bugün ile yetinmeyerek yarının Türkiyesinin bu temel sorununa sosyo-ekonomik açıdan bir cevap getirmeye çalışmaktadır.


Doğan Avcıoğlu, 1926'da Mustafakemalpaşa - Bursa'da doğdu. Fransa'da iktisat ve siyasal bilimler öğrenimi gördü. 1955'te Türkiye'ye döndü ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde çalıştı. 1956'dan itibaren CHP'de araştırmacı olarak çalıştı ve partinin yayın organı Ulus gazetesinde ve haftalık Akis vb. dergilerinde de yazılar yazdı. 27 Mayıs Darbesinden sonra CHP'den Temsilciler Meclisi'ne üye seçildi ve 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına katkıda bulundu.
Yön dergisinin kurucularından olan Avcıoğlou, 1960'lı yılların siyasal düşünce aktörlerinden oldu.
1968'de yayımladığı Türkiye'nin Düzeni adlı kitabında Türkiye'nin geri kalmışlığının nedenlerini araştırdı, bir tür devletçi-sosyalist bir ekonomi modeli önerdi.
1963-1965 arasında Türk-İş Araştırma Merkezi müdürlüğü, 1968-1969'da ise CHP Yüksek Danışma Kurulu üyeliği yaptı. 1969'da, haftalık Devrim gazetesini çıkarmaya başladı ve "Millî Demokratik Devrim"i savundu. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünde "orduyu başkaldırmaya teşvik" iddiasıyla yargılandı ve beraat etti. Avcıoğlu, 1973'te siyasal yaşamdan çekildi ve 4 Kasım 1983'te, İstanbul'da öldü.



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

İşbirlikçi Kapitalizmin Gelişmesi

I — Tarımda Kapitalist Gelişmeler
II — Tarım Dışında Kapitalist Gelişmeler
III — Planlı Dönemde Kapitalizm
IV — 1838 Ticaret Anlaşmasından Ortak Pazar’a
V — Dördüncü Bölümün Sonucu

I

Tarımda Kapitalist Gelişmeler

Toprak Yoğunlaşması

Marshall Yardımı ile Türkiye'den beklenen, tarıma önem verilmesi ve Avrupa'nın gıda ve hammadde deposu hâline gelmesiydi. Bu görüş, DP iktidarı tarafından paylaşılmıştır. Devletçilik yıllarında, ilk Kalkınma Planı dolayısıyle, büyük sanayici memleketlerin Türkiye'nin sanayileşmesini önlemeye çalışacaklarını, onun bir hammadde satıcısı olarak kalmasını arzulayacaklarını ileri süren ve sanayileşmeye öncelik verilmesi tezini savunan Celâl Boyar, 1950’de «Meclis Açış Nutku»nda, «öncelik tarıma» demektedir: «Elimizdeki kudret ve imkânları birinci derecede bütün şubeleriyle ziraate, ziraatin yardımcısı olan işlere ve ziraî sanayiin inkişafına tahsis etmeliyiz.» Büyük bir çiftçi olan Başbakan Adnan Menderes, eskiden beri tarımın. tarım dışı sektör tarafından sömürüldüğünü söylemekte ve tarıma öncelik tanınmasını istemektedir.

DP iktidarı, 1950'den sonra bu politikayı uygulayacak ve muhalefetin sanayiin ihmal edildiği yolundaki iddialarını Başbakan Menderes şöyle cevaplandıracaktır: «İktidarımızın yalnız ziraati ele aldığı ve memleket iktisadiyatının yalnız, bu kısmına ehemmiyet verdiği söyleniyor...
Memleketimizde ziraat en bâkir mevzuu teşkil ediyordu. Süratle istihsal arttırmak kabiliyeti en kolay olan saha idi. Nihayet ziraat, nüfusumuzun yüzde 80'inin ve en mahrum bir kısmının maişet vasıtası idi. Bizim memleketimizde içtimai adalet, başka memleketlerdeki gibi amele davâsı olmaktan çok, daha fazla çiftçi ve köy dâvâsıdır. Halkımızın bu yüzde 80'i, millî gelirden ancak yüzde 35 - 40'ı almakta, geri kalan 20 nüfus ise millî gelirin yüzde 60 ve daha fazlasını elde etmekte idi. Ziraat ve köy sahası, cemiyet içinde en mahrum saha idi. İlk sermaye terakümlerini, süratle ziraat sahası vücuda getirecekti. Nitekim de öyle oldu...»480

DP iktidarının «sosyal adalet» ve «ilk sermaye birikimleri»ni gerçekleştirmek için tarım alanında uyguladığı politika, traktör sayısının hızla arttırılması, Ziraat Bankası kredilerinin genişletilmesi ve ürün fiyatlarının yükseltilmesi biçiminde olmuştur. Marshall Yardımı’ndan sağlanan traktörler krediyle çiftçilere dağıtılmıştır. Böylece, 1936 yılında 961, 1948 yılında 1750 olan traktör sayısı, 1952 yılında 31.415'e yükselmiş ve 1955 yılında 40 bini aşmıştır. 1936'da 104, 1948’de 994 olan biçer-döver sayısı, 1956 yılında 6 bini geçmiştir. Ziraat Bankası kredilerinde büyük artışlar görülmüştür. 1940’ta ziraî kredi toplamı ancak 50 milyon, 1948’de 235 milyon iken, 1953'te 1 milyar 212 milyon liraya ulaşmış ve 1957'de 2 milyar lirayı aşmıştır. Ayrıca, krediler ucuzlatılmıştır. Ürün fiyatları yükseltilmiştir. 1946-1950 döneminde buğday fiyatları yüzde 10 oranında düşürülürken, 1951 - 1955 döneminde buğday fiyatları yüzde 16 oranında arttırılmıştır. Bu dönemde pancarda yükseliş-yüzde 23, pamukta yüzde 47'dir.487 Bundan başka kara yolları şebekesinin ve kamyonla nakliyatın gelişmesi, belli başlı ürünlerin devletçe yüksek fiyatla satın alınması ve Toprak Mahsulleri Ofisi'nin depolama kapasitesinin genişlemesi, tarımda üretim artışını kolaylaştırmıştır.

1950 -1953 döneminde, bu politikanın sonucu olarak, tarım ürünlerinde çok büyük bir artış görülmüştür. Artışta iyi hava şartları kadar, ekilen arazi alanının hızla genişlemesi başrol oynamıştır. 1928 yılında 6,6 milyon, 1950'de 14,5 milyon hektar olan ekili arazi alanı, 1954'te 19,6; 1956' da 22,4 ve 1960'da 23,2 milyona ulaşmıştır. Pamuk ve pancar gibi sınaî bitkilerin ekim alanı ve verimleri yükselmiştir. Traktör sayısındaki büyük artış, ekili alanda bu genişlemeyi gerçekleştirmiştir. Buna karşılık mer'alar azalmıştır. 1928'de 46 milyon, 1950'de 37,8 milyon olan mer’a alanı, hızla azalarak 1960'ta 28,6 milyon hektara düşmüştür.

Tarımdaki bu hızlı gelişmelerden kimler yararlanmıştır? Tarım için sosyal adalet isteyen Menderes’in politikası, tarım sektörü içinde adaletsizlikleri arttırmıştır. «Tarıma öncelik» tavsiyesinde bulunan Dünya Bankası Misyonu üyelerinden William H. Nicholls, daha 1955 yılında bu gelişmeyi şöyle değerlendirmiştir: «1953'te Türkiye'nin tarımı makinalaştırma programından doğrudan doğruya sadece 25.000 - 27.500 kadar çiftçi ailesi faydalanmıştır ki bu yüzde 1’den biraz daha yüksek bir nisbeti ifade eder. Sözü geçen ailelerin yıllık ortalama geliri muhtemelen 15.000 dolardan fazla olup, 1952 sonunda bütün çiftçilere dağıtılan resmî kredilerin en az yüzde 25'ini bu aileler almıştır... Gene de, traktörün gelişinden büyük bir kısmı karasapan kullanan, sayıları 2,5 milyonu bulan küçük çiftçiler doğrudan doğruya yararlanamamıştır... Türkiye —önce endüstride, sonra tarımda— 'vitrin' gösteriş tipi diyebileceğim bir ekonomik kalkınma politikası takip etmiş, yani geniş halk kitleleri aleyhine, ufak bir müstahsil grubu son derece korumuş, yardım vermiş, şu veya bu şekilde imtiyazlandırmış ve bu suretle bunları vatandaşlardan pek azının katıldığı bir ilerlemenin sembolü hâline getirmiştir. Oysa ki, bir yoksulluk denizi içinde birkaç imtiyaz adası, ekonomik kalkınmanın varlığını pek gösteremez.»488

Gerçekten, devletçe sağlanan geniş olanaklar sayesinde, bir kısım varlıklı çiftçiler ektikleri arazi alanını genişletmişler ve kapitalist işletmeciliğe yönelmişlerdir. Ekim arazisinin büyümesi şu yollardan sağlanmıştır:
— Ortakçı ve kiracının tasfiyesi ile,
— Boş mülk arazisinin ekilmesiyle,
— Kirayla dıştan arazi tutulmakla,
— Toprak satın almakla,
— Devlet mer’asına tecavüz etmekle.

Bir SBF anketi, daha 1952 yılında, geniş ölçüde traktör ithaliyle birlikte, işletmelerin hızla büyüdüğünü göstermiştir. Ortalama işletme büyüklüğü, 1948 yılında 847 dönüm iken, yüzde 31 oranında artarak 1952 yılında 1113 dönüme çıkmıştır.488 Bu işletme büyüklüklerinde, kira ile tutulan arazi miktarı da dahil bulunmaktadır. Bu nedenle, mülkiyetteki arazide genişleme, biraz daha azdır. 1948'de 833 dönüm olan mülk arazisinin ortalama genişliği, 1952’de 880 dönüme yükselmiştir. Ankete göre, mülkiyetteki bu genişleme, yüzde 64 oranında daha önce tamamen işlenmekte olan, yüzde 13 oranında kısmen işlenmekte olan ve yüzde 23 oranında olan hiç işlenmeyen arazinin satın alınmasıyla gerçekleşmiştir. Anketin vardığı sonuç şudur: «Tamamen ve kısmen işlenmekte olan arazinin makina sahibinin mülkiyetine geçmesi, küçük işletmelerin büyük işletmelere yer terk etmesi demektir.» Mülkiyetteki genişleme, yüzde 77 oranında, sahibi, kiracı ve ortakçı marifetiyle işlenen arazi aleyhine vuku bulmuştur.490

1963 yılında yayınlanan başka bir SBF araştırması, mer’a arazisinin orta ve büyük mülk sahipleri tarafından ele geçirildiğini ileri sürmektedir: «Şüphesiz mer'a arazisinin tahribinde birinci derecede rol oynayan orta ve büyük mülk sahipleridir. Bunlar modern ziraat vasıtalarıyle daha evvel ekmek iktidarında olmadıkları ve mer'a hâlinde kalan özel mülklerini tarla ziraatine katabilmişlerdir. Ancak orta ve büyük mülkler, bununla yetinmiyerek devlete ait mer'aları da tahripten kaçınmamışlardır. Tatbikatta, orta ve büyük mülkler tarafından zaptedilmiş devlet arazisine ait misaller çok zengindir. Esasen Türk ziraatinin ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues