GİRİŞ
Helsinki’den Brüksel’e: Avrupa Birliği, Türkiye ve Kürtler” başlıklı bu çalışmanın ilk basamaklarında bulunuyorsunuz. Başlık ilk bakışta biraz iddialı gibi görünse de, peşinen söylemek gerekir ki çalışmanın kendisi böylesi bir iddiadan uzak.
Bu çalışmayla yakın zamanın yaşamsal önemdeki gelişmelerine ışık tutulmaya, böylelikle de 1997’nin Aralık ayında Lüksemburg’tan kapı dışarı edilen Türkiye’nin hangi gelişmelerden sonra Helsinki’de AB limanına yanaştığı aydınlatılmaya çalışıldı. Bu yapılırken de soruna, olay ve gelişmelere Kürt halkı ile Türkiye’deki demokratik güçlerin penceresinden bakıldı. Zira olayın diğer boyutu, cici-tv ve emireri renkli basın tarafından hergün döne döne işleniyor.
Bu çalışmada bu çevrelerin de verileri aracılığıyla olay ve gelişmelere eleştirel bir yaklaşım sergilendi ve işin, olayın perde arkasına mercek tutulmaya çalışıldı. Çalışma ilerledikçe ve farklı olay ve gelişmeler yanyana getirilip değerlendirildikçe, hamasi nutukların aksine, PKK, silahlı mücadeleyi durdurmamış, gerilla güçlerini geri çekmemiş ve barışçı bir çözüm yönünde irade beyanında bulunmamış olsaydı, AB kapısının Lüksemburg’ta olduğu gibi Helsinki’de de kapalı kalacağı gerçeğinin ortaya çıktığı görülecektir. Ortaya çıkan diğer bir sonuç ise Türkiye’nin AB üyeliğinin Kürt sorununun çözümünden geçtiğidir.
Çalışma, 'mutlu son’a ulaşmak için ise „Kürtlerin Katılım Ortaklığı Belgesi veya Türkiye’ye bir Ulusal Program Önerisi" ile son buluyor. Türkiye ya yapılması gerekeni yapıp Brüksel’e daha da yakınlaşacak, ya da statükoda, eskide direterek yönünü Şark’a dönecek, zor ve şiddet batağında debelendikçe daha da batacak, dibe vuracaktır.
Bu çalışmada ayrıca AB serüvenine kısa bir göz gezdiriliyor, Avrupali politikacıların Avrupa Birliği’nin geleceğine ilişkin yaklaşımları öz olarak işleniyor ve AB Kronolojisi ile kimi önemli belgeler yer alıyor.
Kürtlerle demokrasi ve insan hakları savunucuları, kendisini değiştirip dönüştürecek, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla yaşama geçirecek, insan haklarını tam anlamıyla uygulayacak ve farklı renklerle eşitlik temelinde barışık yaşamaya hazır, Kürt sorununu adil bir çözüme kavuşturmaya istekli bir Tükiye'nin AB’ye üye olmasından yanalar. Karşılıklı çıkar ilişkilerinden hareketle ilke ve prensiplerin ayaklar altına alındığı, değerlerin sulandırıldığı bir ilişkiyi ise red ediyorlar. Bunun ne Türk ve Kürt halklarına, ne de AB’ye bir yararının olacağını düşünüyorlar.
Sonuç olarak, burada yer alan belge ve materyallerden beş kişi yararlanabilirse, çalışma işlevini görmüş demektir.
Haziran 2001
I. Avrupa Birliği seyir defteri
Avrupa’da yüzlerce yıl oluk oluk kan aktı. İnsanlık tarihinin en kanlı boğazlaşmaları yaşandı. Sonra herkes tarla ve bahçesinin etrafını çitlerle çevirdi. Ortasına saraylar, konaklar inşa etti. Bunlara göz kulak olsunlar diye bekçiler tuttu.
Herkes tatmin oldu, yaralar sarıldı, düşmanlıklar son buldu, artık sırtı pek, karnı tok yaşama zamanı geldi derken, Avrupa öncekilerinden çok daha kanlı boğazlaşmalara sahne oldu. Ulus-devlet olarak örgütlenen, tarla, bağ ve bahçesinin etrafını çitlerle çeviren, bekçilerle koruyan Avrupa, 20. Yüzyıl’ın başında insanlık tarihinin o zamana kadarki en büyük ve kapsamlı vahşetini yaşadı. Akıllandı, yaşanan felaketler, çekilen acı ve sıkıntılardan ders çıkardı, bir daha savaşlar yaşanmaz derken, bu kez de 20. Yüzyılın ortasında bir önceki felaketi, dünya savaşını kat be kat aşan, taş üstünde taşın kalmadığı, koskoca bir kıtanın, onlarca ülkenin yerlebir edildiği, on milyonlarca insanın yaşamına mal olan 2. Dünya Savaşı yaşandı.
Önceki bir çok savaştan sonra olduğu gibi, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında da “Bir daha savaşlar yaşanmasın, ülkeler harap edilmesin, insanlar yaşamlarını yitirmesin” yaklaşımından hareketle arayışlara yönelindi, mekanizmalar oluşturulmaya çalışıldı.
Bu arayışlar sonucunda kimi ortak noktalara varıldı. İşte Avrupa Birliği de geride bıraktığımız yüzyılın ortasında 50 milyon insanın hayatına malolan bir çılgınlık ve felaketin ardından gündeme geldi. Birçok uluslararası örgüt ve kuruluş gibi Avrupa Birliği’nin (AB) de temelleri 2. Dünya Savaşı akabinde atıldı.
Yıkım ve felakete yol açan savaşlardan sonra oluşan uluslararası birçok örgüt ve yapı gibi AB’de "savaşlar bir daha yaşanmasın, insanlık bir daha böylesi bir yıkımla karşı karşıya kalmasın” talep ve arzusuyla, yüce emellerle oluşturuldu.
..... |