La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Türkiye’de Anayasalar


Auteur :
Éditeur : İletişim Date & Lieu : 1991, İstanbul
Préface : Pages : 138
Traduction : ISBN : 975-470-102-4
Langue : TurcFormat : 120x190 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Par. Tur. N° 1889Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Türkiye’de Anayasalar

Türkiye’de Anayasalar

Taha Parla

İletişim

Bu kitapçıkta Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları inceleniyor ve karşılaştırılıyor. Meşrutiyet dönemi Osmanlı anayasalarına hiç değinilmemesinin iki nedeni var: Birincisi yer sınırlaması ve konuyu daraltma gereği. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Cumhuriyet anayasalarının kendi içinde bir bütünlük taşıması ve anlaşılmak için meşrutiyet anayasalarına geri gidilmesini belirleyici ölçülerde gerektirmemesi. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye ulus-devletine geçilirken, ekonomik-sosyal-kültürel yapılarda elbette süreklilik sözkonusu ama; devlet yapısında ve siyasal teori, pratik, kurumlar planında kökten değişimler olduğu için ancak "tortu'lardan sözetmek mümkün. O da daha kapsamlı, başka bir incelemenin konusu.
Bu çerçeve içinde, 1921 ve 1924 anayasalarına daha kısa, 1961 ve 1982 anayasalarına daha uzun yer verildi. Bunun da iki nedeni var: Birincisi, 1961 ve 1982’nin ...



ÖNSÖZ

Günümüzde bilgi bir yandan en önemli değer haline gelirken diğer yandan da artan bir hızla gelişiyor, çeşitleniyor. Ama katlanarak büyüyen bilgi üretiminden yararlanmak, özellikle gündelik yaşam kaygılarının baskısı altında, zorlaşıyor. Her şeye rağmen bilgiye ulaşma çabasını sürdürenler için de imkânlar pek fazla değil.

Ayrıca, özellikle Türkiye gibi ülkelerde bir konuda kendini geliştirmek ya da sırf merakını gidermek için herhangi bir konuyu öğrenmek isteyenlerin şansı çok az. Üniversitelerimiz, toplumumuzun yetişkin bölümüne katkıda bulunmak için gerekli imkânlardan yoksun.
Cep Üniversitesi kitapları işte bu olumsuz ortamda, evlerinde kendilerini yetiştirmek, otobüste, vapurda, trende harcanan zamandan kendileri için yararlanmak isteyenlere sunulmak üzere hazırlandı.

20. yüzyıl Fransız kültür hayatının en önemli ürünlerinden olan, bugün yaklaşık 3000 kitaplık dev bir dizi oluşturan "Que sais-je" (Ne Biliyorum?) dizisini İletişim Yayınları Türkçe’ye kazandırıyor. iletişim’in Cep Üniversitesi, bu büyük diziden seçilmiş, Türkiyeli okurlar için özellikle ilgi çekici olabilecek eserlerin yanısıra, Avrupa’nın başka yayınevlerinin benzer bir çerçevede yayımladığı kitapları da içeriyor.

Ayrıca, Türkiye’nin siyaset, kültür, ekonomi hayatıyla ilgili konularda özel olarak bu dizi için yazılmış telif eserler “üniversite”nin “öğrenim programını’’ tamamlayacak.

Cep Üniversitesi’nin her kitabı alanının öndegelen bir uzmanı tarafından yazıldı. Kitaplar, hem konuya ilk kez eğilen kişilere hem de bilgisini derinleştirmek isteyenlere seslenebilecek bir kapsam ve derinlikte. Bilginin yeterli ve anlaşılır olması, temel kıstas. Cep Üniversitesi kitaplarını lise ve üniversite öğrencileri yardımcı ders kitabı olarak kullanabilecek; öğretmenler, öğretim üyeleri ve araştırmacılar bu kitaplardan kaynak olarak yararlanabilecek; gazeteciler yoğun iş temposu içinde çabuk bilgilenme ihtiyaçlarını Cep Üniversitesi’nden karşılayabilecek; çalıştığı meslek dalında bilgisini geliştirmek isteyen, evinde, kendi programlayabileceği bir meslekî eğitim imkânına kavuşacak; ayrıca, herhangi bir nedenle herhangi bir konuyu merak eden herkes, kolay okunur, kolay taşınır, ucuz bir kaynağı Cep Üniversitesi’nden temin edebilecek.

Cep Üniversitesi kitapları sık aralıklarla yayımlandıkça, benzersiz bir genel kültür kitaplığı oluşturacak. İnsan Hakları’ndan Genetik’e, Kanser’den Ortak Pazar’a, Alkolizm’den Kapitalizm’e, İstatistik’den Cinsellik’e kadar uzanan geniş bir bilgi alanında hem zahmetsiz hem verimli bir gezinti için ideal “mekân”, Cep Üniversitesi.

İletişim Yayınları



Giriş

Bu kitapçıkta Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları inceleniyor ve karşılaştırılıyor. Meşrutiyet dönemi Osmanlı anayasalarına hiç değinilmemesinin iki nedeni var: Birincisi yer sınırlaması ve konuyu daraltma gereği. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Cumhuriyet anayasalarının kendi içinde bir bütünlük taşıması ve anlaşılmak için meşrutiyet anayasalarına geri gidilmesini belirleyici ölçülerde gerektirmemesi. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye ulus-devletine geçilirken, ekonomik-sosyal-kültürel yapılarda elbette süreklilik sözkonusu ama; devlet yapısında ve siyasal teori, pratik, kurumlar planında kökten değişimler olduğu için ancak "tortu'lardan sözetmek mümkün. O da daha kapsamlı, başka bir incelemenin konusu.

Bu çerçeve içinde, 1921 ve 1924 anayasalarına daha kısa, 1961 ve 1982 anayasalarına daha uzun yer verildi. Bunun da iki nedeni var: Birincisi, 1961 ve 1982’nin günümüzde de, anayasa tartışmalarının Türkiye’de siyasal gündemin eksik olmaz (ya da müzmin) maddelerinden biri durumuna geldiği son on yılda da, üzerinde asıl durulan anayasalar olmaları. İkincisi, ileride görüleceği üzere, 1921’in zaten çok kısa ve geçici, 1924’ün de görece kısa ve pek gelişkin sayılamayacak anayasalar olmaları.

Buna göre, 1921 ve 1924 anayasaları temel özellikleri açısından özetleniyor; 1961 ve 1982 ise, anayasaların beylik bölümleri bakımından bir "yakın okuma"ya tabi tutuluyor: (1) temel ideoloji, (2) özgürlükler rejimi, (3) devlet yapısı, (4) değiştirme (ve yapılma) yöntemi. En sonda da bu anayasaların sistemleri, anayasa geleneğindeki süreklilikler ve kırılmalar, anayasaların yapılış yöntemlerine ilişkin meşruiyet sorunları üstüne bazı gözlemler yer alıyor.

Eldeki kitapçıkta bulunmayan, ama tüketici bir anayasalar incelemesi kitabında kapsanması gereken ek konuların ve inceleme düzlemlerinin sayısı az değildir. Bunlar, bu kitapçığın odağını ya da inceleme malzemesini oluşturan anayasal sonuç belgelerini genişleyerek çevreleyen daireler biçiminde düşünülebilir:

- anayasa maddelerinde genel olarak düzenlenen kurum ve kuralları açan özel yasalar,
- seçim ve siyasal partiler yasaları gibi "organik” yasalar,
- ceza, dernekler, sendikalar, iş, basın yasaları gibi "rejim yasa"ları,
- anayasaların taslakları, tasarıları, gerekçeleri, modelleri; çağdaş hukuk ve anayasa ilkeleri,
- anayasaların meclis görüşmeleri, tartışmaları; anayasayı yapanların ya da değiştirenlerin ideolojisi, zihniyeti, siyasal kültürü,
- anayasaların yapılış anındaki siyasal güç dengesi, sosyal sınıflar yapısı, ekonomik çıkarlar çatışması,
- tarihsel anayasal ve siyasal değişim ve gelişim süreci,
- anayasaların teorisi ile pratiği arasındaki uyum ve uyumsuzluklar; anayasaların öznel amaçları ile beklenmedik sonuçları arasındaki farklılıklar, vb.

Bir anayasal düzeni bütünüyle ayrıntıda ve tarihsel bağlam içinde belirleyen, tüm bu etkenler ise; o düzenin genel çerçevesini çizen ve ön-cephesini oluşturan da anayasanın metni, anayasanın sonuç belgesidir. Anayasa, bir toplumun iç hukukunun ve iç siyasetinin temel normudur; yukarıda saydığımız öteki kurum ve kurallar ondan türerler. Uyumsuzluk ve iç-tutarsızlıklar, anayasanın önemini azaltmaz; öbürlerinin düzeltilmesi gerekir. Anayasayı sözde gerçekçilik ya da kuşkuculuk adına bir "kurgu" ya da "kağıt parçası’’ olarak görmek doğru değildir. Kötü uygulamayla boşa çıkarılan iyi anayasalar kadar, yurttaşlara nefes aldırmayan kötü anayasalar da çok ciddi siyasal-hukuksal gerçekliklerdir. Uygulama ve işlerlik/işlemezlik de önemlidir ama, daha önemli değildir.

Buna karşılık, anayasaları siyasal romantizmle ya da legal pozitivizmle idealize etmek, yüceleştirmek de gerekmez. Kötüsü vardır, iyileştirilebilir olanı vardır, zamanın gereklerine ya da ahlaki-felsefi değer ve yargıların değişimine göre eleştirilmesi ve değiştirilmesi gerekeni vardır. Anayasa bir üst-yasadır ama, üst tarafı o da bir yasadır. Yasal (kanuni) olan mutlaka hukuki, hele meşru demek değildir. Belli bir zaman ve yerde çıkarılmış olan belli bir yasa (kanun) o dönemde geçerli genel hukuk ilkelerine aykırı olabilir ya da bir kanunun uygun olduğu genelgeçer hukuk ilkelerinin ta kendisi, daha yüksek felsefî meşruiyet ölçütlerine göre sorgulanabilir nitelikte olabilir.

Türkiye’de ise tuhaf bir anayasa fetişizmi sürüyor. Anayasayı demokratik yöntemlerle yapmak ve değiştirmek, üstünlüğüne saygı duymak ve onu kalıcı kılmaya çalışmak anlamında değil tabii (zaten o zaman fetişizmden söz edilmezdi). Türkiye herhalde anayasası en sık bozulup yenilenen ülkelerden biri. Üstelik bu iş olağan yasama yönteminden (1921, 1924) çok askeri darbelerle ve güdümlü kurullarca (1961, 1971-73, 1982) yapılıyor. Yine de anayasa sözcüğü kimsenin ağzından düşmüyor.

Herkes anayasaya sığınıyor ya da anayasaya uyulmadığını söylüyor; tabii "kendisinin" koruduğunu, "başkasının" bozduğunu kastederek. Anayasa kağıt parçası haline getiriliyor ama, anayasanın bir kağıt parçası olduğunu doğrudan söyleyen de çıkmıyor. Demek ki sözcük, iyi kötü yerleşmiş; önemli sayılıyor. Zaten siyasal değişim süreçlerinde genellikle böyle olur: Önce "sözcük" yerleşir, sonra o sözcüğün temsil ettiği "kavram" ya da kural, en sonunda da kavram ya da kuralın "uygulaması" ve kurumsallaşması. Türkiye anayasa açısından daha ancak birinci aşamada; öteki aşamalar için daha zaman geçmesi gerekiyor. Demokrasi geleneği henüz sözcüklerden ibaret; kavramlar sindirilmiş, kurumlar otürmuş değil.

Bu durumun toplumsal, tarihsel nedenleri yanında, önemli politik ve kültürel nedenleri de var. Son otuz yılın bilinçli bir devlet ve sınıf politikası olarak yurttaşlar ve onların temsilcileri olan siyasal partiler anayasa konularına karıştırılmadığı gibi, yurttaşlar da anayasa işlerine pek karışmıyorlar, uzak duruyorlar. Bir yandan askerler darbe yapıp anayasa hukuku profesörleriyle güdümlü politikacılara anayasa hazırlatıyorlar ve oldu-bitti biçiminde halka onaylatıyorlar. Öbür yandan kitleler ve aydınlar anayasayı uzman siyasal seçkinlerin işi sayıyor, ciddi biçimde incelemiyor, okumuyor ve hesap sormuyor. Görece ilgili olanları da, genelde sempati duydukları politikacıların ve fıkra yazarlarının klişelerini (çoğu zaman yanlış ya da yetersiz) benimsemekle yetiniyor, üstelik kimileri buna dayanarak görüş de bildiriyor ama "ev ödevini" yapmadan, anayasayı okumadan.

Oysa, anayasa metinleri zor anlaşılmak şöyle dursun, son derece rahat anlaşılan, hatta yer yer sıkıçı bile olabilecek basitlikte metinler. Belki de oku-mayazması olan her yurttaşın en kolay anlayabileceği siyasal metinler. Önemleri ise, basitlikleriyle ters orantılı: Yurttaşlara hizmet veren (böyle görülmesi ve yönlendirilmesi gereken) devletin yapısını, sınırlarını belirleyen ve bireylerin yaşamının siyasal-hukuksal çerçevesini çizen, ufkunu açan ya da kapatan belgeler.

Dolayısıyla anayasa bir avuç hukukçu, politikacı ve askere bırakılamayacak kadar önemli ve günlük yaşamla doğrudan ilgili bir konu. Anayasa, seçilmiş klişeler yardımıyla, okunmuş ve bilinir gibi yapılacak bir kitap ya da gerek görüldükçe herhangi bir maddesine bakılacak bir başvuru kaynağı değil. Bir ülkedeki siyasal ve hukuksal durumun esasını anlamak ve parçaları hakkında bile konuşabilmek için herkesin en az bir kez baştan sona okuması zorunlu bir el kitabı.

- Eldeki kitapçık da böyle bir "ilk okuma" örneği...
Metni okuyup çeşitli hataları düzelten Bülent Tanör’e teşekkür ederim. Uyarısına karşın değiştirmediğim bazı yorumların sorumluluğu bana aittir.

Birinci Kısım

1921 ve 1924 Anayasaları



Birinci Bölüm

1921 Anayasası ve 1923 Değişikliği

1921 ve 1924 Anayasaları Türkiye’de cumhuriyet döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılan ilk ve son anayasalardır. Kurtuluş Savaşı içindeki kuruluş yıllarının devlet yapısını belirleyen 1921 Anayasası çok kısa bir belgedir (23+1 ek madde). Anayasaların geleneksel bölümlerinden yalnızca birini, devletin temel kuruluşunu gösterir. Hak ve özgürlükler bölümü, önsözü, değiştirilme yöntemini gösteren hükümleri yoktur. Ânın en âcil gereklerini karşılamak için zaten geçici olarak tasarlanmış bir belge gibidir. Yine de Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasa geleneğini başlatan çok önemli esaslar getirir.

1921 Anayasası, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim biçimi halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esâsına dayalıdır" diyen 1. maddesi ile Türkiye’de cumhuriyeti, yalnız fiilen değil hukuken de, kurmuştur. Bu maddeye 1923’te eklenen "Türkiye Devleti’nin hükümet biçimi Cumhuriyet’tir" cümlesi adın resmen konmasından ibarettir. Yoksa 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1921 Anayasası’nın 1. maddesiyle cumhuriyet esasını tanımlamış ve kabul etmiş bulunuyordu. Nitekim 1922’de Osmanlı İmparatorluğu’nun ortadan kalktığını ilan eden 307 No.lu Meclis kararı "... Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) ile egemenlik hakları milletin kendisine verildiğinden İstanbul’daki padişahlığın varolmadığına ve tarihe karışmış ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues