La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Alevilik ve Kürtler


Auteur :
Éditeur : Özge Date & Lieu : 1997, Wuppertal
Préface : Pages : 800
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 165x245 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bay. Ale. N° 4313Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Alevilik ve Kürtler

Alevilik ve Kürtler

Mehmet Bayrak

Özge

Cumhuriyetin ilk döneminde Kemalist yönetim, kendisine kitle tabanı yamtmak ve yeni bir tarih görüşünü ikame edebilmek için bir dizi uygulamaya girişti. Bu uygulamaların başındaysa üç ay gibi kısa bir süre içinde kitleyi önceki yazı dilinden koparıp, yeni oluşturulan Latin kökenli alfabeye ve yazı diline geçmek geliyordu.
Böylelikle insanlar, bin yıldan fazla süredir kullandıkları yazılı iletişim dilinden ve kültürel birikimden koparılıyordu. Oysa yöneticiler, özel çalışmalarında eski alfabeyi ve yazı dilini kullanmaya devam ediyordu.
Yapılan ikinci önemli uygulama, bir Türk Tarihi Encümeni kurarak yeni bir Türk tarihi yazmak oldu. Asker ve sivil bürokratlarla Kemalist yazarların oluşturduğu bu Encümenin hazırladığı yeni Türk Tarihi, artık yaşamın tüm alanlarında esas alınacak ve tabulaştırılacaktı ve öyle oldu. Türk Ocakları, ardından kurulan Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Halkevleri gibi kuruluşlarla Üniversiteler, bundan böyle bu yeni resmi tarihin gönüllü propagandistleri oluyorlardı. Bu, artık tabulaştırılmış bir tarihti ve bunun dışına çıkanlar çeşitli biçimlerde cezalandırılmaya mahkûmdu.
Tabii yeni tarih tezini kabul ettirebilmek, herşeyden



ÖNSÖZ

Alevilik konusu da, Kürt sorunu gibi öteden beri resmi ideoloji tarafından tabulaştırılan hususlardan biridir. Bu nedenle, temelleri ırkçı İttihad ve Terakki yönetimince atılan bu politikaya uygun olarak Kürt ve Alevi aydınlarının sesleri kesilmiş; onların yerine resmi ideolojiye bağlı asker ve sivil kalemler konuşmuştur. Kürt aydınları, ülke dışında seslerini duyurmaya çalışırken; Osmanlı’dan buyana zaten örgütsüz olan Alevi toplumu adına da ya Sünni kökenli Türk aydınları ya da resmi ideoloji yanlısı Bektaşi aydınları konuşmaya başlamıştır.

Ülke içinde yaklaşık 50 yıllık bir suskunluktan sonra 1970’li yıllarda yoğunlaşan Kürdoloji çalışmalarının ardından, 1980’li yılların ikinci yarısından sonra da Alevilik’le ilgili yayınlarda bir yoğunlaşma görüldü. Bu süreçte, gerek Bektaşi gerekse Alevi aydınlarınca ortaya konan yayınlar, genellikle resmi ideoloji çerçevesini aşamayan ürünlerdi. Bu yayınlar içerisinde, gerek Aleviliğin inanç ve kültür kaynakları, gerek Alevilik-Müslümanlık ilişkileri, gerekse Aleviler’in günümüzdeki sorunları konusunda yapılan belirleme ve öneriler, çoğunlukla sığ, tutarsız ve yanlıştır. Bu konularda, özellikle yurt dışındaki kimi yazar ve araştırmacılarca son dönemlerde tutarlı ve anlamlı çalışmalar yapıldığını belirtmeliyim.

Alevi-Kürt kökenli bir araştırmacı olarak, çalışmalarımı önce Alevilik, sonra da Kürt sorunu üzerinde yoğunlaştırdım. Türkiye’de Kızılbaşlık-Alevilik-Ahilik-Bektaşilik konularında yayımlanan eserlerin büyük bölümünü gördüm ve inceledim.

Avrupa’daki çalışmalarım sırasında gördüm ki, bilerek veya bilmeyerek Türkiye’deki çalışmaların hiç birinde yer almayan yığınla eski kaynak var Batı kütüphanelerinde. Yüzlerce yıllık seyahatnamelerdeki değinmeleri biryana bırakıp, 1810 yılından başlayarak konuyla doğrudan ilgili İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça, Arapça, Farsça ve Kürtçe kaynaklarda yeralan yüzlerce belgeye ulaştım.

Bu nedenle, dünden bugüne Türkçe yayınlarda hemen hiç birine yer verilmeyen gizli heterodoks halk dini kategorisindeki Kızılbaş, Alevi, Ahle Haq (Ali- İlahi), Kakai ve Yezidi öğretilerine ilişkin bu belgelerin en azından bir bölümünü, konuyla ilgili literatüre sokmayı bir araştırmacı olarak görev bildim.

İçinde bulunduğumuz süreçte, resmi ideolojinin koyduğu tabular aşılarak şoven kultur politikaları sorgulanmakta ve şu konular irdelenmektedir: h Alevilik, iddia edildiği gibi, Şamanizm’den kaynaklanan bir "göçebe Türkmen" öğretisi midir, yoksa Ari İnanç ve kültürlerden kaynaklanan heterodoks bir halk inanç ve kültürü müdür. 2- Alevilik, Müslümanlık hatta "hakiki Müslümanlık" mıdır, yoksa Islamdışı bir öğreti mıdır? 3- Alevi toplumunun devlet içindeki konumu nedir? 4- Türkiye, laik bir devlet midir, yoksa sünni inancin egemen oldugu dini bir devlet midır. 5- Alevilik’le Kürt sorunu arasındaki bağıntı nedir?

Şimdi sorgulanmakta, irdelenmekte ve bilince çıkarılmakta olan başlıca konu ve sorunlar bunlardır.
Aleviliğin resmen kabul edilmediği Türkiye’de tüm bu sorunların tartışılması kaçınılmazdı ve günümüzde bu süreç yoğun biçimde yaşanıyor. Esasen Türkiye’nin gerçekten laikleştirilmesi ve kimlik hakkı başta olmak üzere Alevi toplumunun demokratik haklara kavuşması da buna bağlıdır.

Açıktır ki, bilinen yasaklar dolayısıyla bu sorunların Türkiye’nin gündemine girmesi yenidir. Dolayısıyla resmi ideoloji ve resmi kültür politikalarıyla zehirlenmış insanlar için, tabulardan kurtulup yeni düşünceleri sindirmek kolay değildir!.. Bir ülkede, binlerce yıllık Kürt halkını bir çırpıda "dağ Türk’ü" yapan bir resmi irade; gerçekte Arı inanç ve kültürlerden kaynaklanan bir öğreti olan Aleviliği de saptırarak Türk Müslümanlığı" olarak sunacak ve Aleviler’i "tek yanlı bir aşka ikna edecekti kusuz... İttihad ve Terakki Hareketi’yle başlayan ve bir “Müslüman Türklük” ile "Türk Müslümanlığı" yaratma sürecinde Naci İsmail Palister (Dr. Friç) ve Baha Said adlarında Milli Emniyet mensubu İttihadçılara Kürtler ve Aleviler konusunda güdümlü rapor-kitaplar hazırlatılması kuşkusuz anlamlıdır.

Açıktır ki, bu aşamada yapılan ve daha da yapılacak olan, bir bakıma zorla dayatılan bu bilimdışı resmi kültür politikalarını sorgulamaktır. Çünkü yaşadığımız sancıların büyük bölümü, red-inkar ve saptırmaya dayalı bu politikalardan kaynaklanmaktadır. Bu bilimdışı zoraki tezlerin bertaraf edilip yerine bilimsel doğruların ikame edilmesiyse kuşkusuz, tarihsel ve toplumsal gerçekliğe uygun bulgu ve belgelerden geçmektedir.

İşte, çalışmamızın temel amacı, bugüne kadar bilinmezlikten gelinen bulgu ve belgelerle böylesi bir oluşuma katkı sunmaktır. "Alevilik ve Kürtler" ana başlığı altında topladığımız araştırmaya ve belgelere dayalı bu çalışmada; kendi incelemelerimizin yanısıra Türkçe literatürde yer verilmemiş elli dolayında ilginç Batılı belgeye ve araştırmaya yer veriliyor.

Çalışmanın ilk iki kesiminde yer alan özgün inceleme ve araştırmalarımda kendi görüşlerimi ve belirlemelerimi yansıtıyorum. Çalışmanın özellikle üç ve dördüncü kesimlerindeyse daha çok Batılı belgelere ve araştırmalara yer veriliyor. Bilimsel çalışmaların gereği olarak da lehte ya da salt duyumlara dayalı aleyhte belgelen oldugu gibi yansıtmak durumundayım.

Bu vesileyle şu hatırlatmayı yapmam gerekiyor. Bilindiği gibi, 19. Yüzyıldan itibaren Içasya, Yakındoğu ve Ortadoğu (Anadolu, Kürdistan, Mezopotamya, İran, Ermenistan, Kafkasya ve Arap ülkeleri) üzerinde Batılı misyoner çalışmaları alabildiğine yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla kitapta yer alan 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısına kadar olan belgeler, daha çok misyoner raporları’dır. 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıla ilişkin belgeler ise, daha bilimsel nitelikte araştırma ürünü çalışmalardır.

Bu raporlarda; o güne kadar Doğu kaynaklarında üzerinde durulmayan birçok ilginç belirlemelere karşılık, kimi zorlamalar da sözkonusudur. Bu özellikleriyle sözkonusu belgeler, açıktır ki bir araştırmacı olarak beni değil; bir dönemin tanıklığı bağlamında onları hazırlayanları bağlar. Bunların doğruluğu ya da yanlışlığı, bu belirlemenin ötesinde bilim adamlarının ve araştırmacıların ayrıca irdeleyip ortaya koyması gereken hususlardır.

Ancak, resmi görüşle hemen bütünüyle çelişen ve birçok ilginç gözlemler içeren bu belgelerin, konuyla ilgilenen herkesçe bilinmesi gerekir. Birçoğu Avrupa kütüphanelerinde bile bulunmayan bu belgelerin bir bölümünün Amerikan Kongre Kütüphanesi’nden getirtilmesinin zorluğu bir yana; bugüne kadarki Türkçe literatürde bu tür belgelere yer verilmediği gözönüne alınırsa, özellikle Alevilik ve türevlerinin inanç ve kültür kaynaklarının yanısıra değişik coğrafyalardaki yansımaları ile Kürt Aleviliği konusunda ufuk açmasına yardımcı olacağı ortadadır. Kitapta yeralan görsel ürünler bile, bize birçok konuda ilginç mesajlar verecektir. [Bu vesileyle, kimi kaynakların sağlanmasında çalışmaya önemli katkıları olan sevgili Lothar Schutz’a teşekkür ediyorum.]

Bu nedenle, belge ve bulgulardan korkmadan, onları irdelemeyi ve yeni sentezlere varmayı öğrenmeli ve becermeliyiz. Aksi takdirde, bilimdışı zoraki resmi politikaların çevremizde ördüğü tabulara biz yenilerini ekleriz ki, o zaman ne tarihsel ve toplumsal gerçekliğimizi yakalayabilir, ne de gerçek kimliğimizi kavrayıp çözüm üretebiliriz...

Çalışma, tüm bu alanlarda belli bir boşluğu doldurursa amacına ulaşmış demektir.

Mehmet Bayrak



I. Kesim

Alevilik

I.Bölüm

İnanç Ve Kültür Kaynaklarıyla Alevilik

I-A) Resmi Tarih Anlayışı Karşısında Alevilik

Cumhuriyetin ilk döneminde Kemalist yönetim, kendisine kitle tabanı yamtmak ve yeni bir tarih görüşünü ikame edebilmek için bir dizi uygulamaya girişti. Bu uygulamaların başındaysa üç ay gibi kısa bir süre içinde kitleyi önceki yazı dilinden koparıp, yeni oluşturulan Latin kökenli alfabeye ve yazı diline geçmek geliyordu.
Böylelikle insanlar, bin yıldan fazla süredir kullandıkları yazılı iletişim dilinden ve kültürel birikimden koparılıyordu. Oysa yöneticiler, özel çalışmalarında eski alfabeyi ve yazı dilini kullanmaya devam ediyordu.
Yapılan ikinci önemli uygulama, bir Türk Tarihi Encümeni kurarak yeni bir Türk tarihi yazmak oldu. Asker ve sivil bürokratlarla Kemalist yazarların oluşturduğu bu Encümenin hazırladığı yeni Türk Tarihi, artık yaşamın tüm alanlarında esas alınacak ve tabulaştırılacaktı ve öyle oldu. Türk Ocakları, ardından kurulan Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Halkevleri gibi kuruluşlarla Üniversiteler, bundan böyle bu yeni resmi tarihin gönüllü propagandistleri oluyorlardı. Bu, artık tabulaştırılmış bir tarihti ve bunun dışına çıkanlar çeşitli biçimlerde cezalandırılmaya mahkûmdu.
Tabii yeni tarih tezini kabul ettirebilmek, herşeyden önce redd-i mirastan ve Osmanlı tarihinin mahkum ettirilmesinden geçiyordu. Öyle de yapıldı ve Osmanlıyı konu alan hemen tüm çalışmalarda Osmanlı sonuna kadar eleştiriliyor ve çeşitli yönleriyle mahkum ediliyordu. Özellikle Halkevleri aracılığıyla yapılan bu tür Osmanlıya dönek anti-propagandalar bugün elimize önemli malzeme sunuyor. Osmanlının topluma dönük katliamlarının ve kötülüklerinin önemli bölümünü buradan çıkarabiliyoruz sözgelimi.
Tabii sonradan bu politikadan vazgeçilerek Osmanlıyı sahiplenme süreci başladı. Hem de öylesine bir sahiplenme ki, sonraki Cumhuriyet politikaları gibi, eskinin de tüm değerlerine Türklük adına ipotek konuldu. Tabii sonraki kuşaklar da, OsmanlIyla ilgili olarak birçok konuda iğfal edildiler.
Bunun çarpıcı örneklerinden biri de Yavuz Sultan Selim in gerçek kimliği.
Sahiden Yavuz Sultan Selim’in gerçek kimliği, tarih kitaplarında yazılanlarla çakışıyor mu? İlkokuldan başlayarak dikkatimi çeken bir husus vardır sözgelimi. Heybeti, pala bıyıkları ve kulağında küpesiyle Osmanlı padişahları içerisinde en görkemlisi Yavuz. Salt Anadolu’da 50 binden fazla kişiyi kırdığı ünlü Çaldıran Savaşı ballandıra ballandıra anlatılır kitaplarda.
Sonradan başka kaynaklardan öğreniyoruz ki, anlatılanların çoğu yalan ve yanlış. Anlıyoruz ki, okul duvarlarında âsılı, ders kitaplarında resmi basılı bu palabıyıklı ve küpeli hükümdar Yavuz değil, Alevi toplumunda Hatayi mahlasıyla ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues