ABD Dışişleri Bakanı James Baker, Körfez Savaşı’nm hemen öncesinde 13 Ocak 1991 günü Çankaya’ya Başkan Bush’un Üç İsrail planını getirdi. Kuşkusuz Baker, Özal’a bu planın ana çizgilerini anlatırken Türkiye’yi ikinci İsrail haline getirmek istediklerini söylemek gibi bir nezaketsizlikte bulunmadı. Ama her şey açıktı. ABD, savaş sonrası Ortadoğu’sunda Türkiye’ye ve onun himayesinde kurulacak Kürdistan’a ikinci ve üçüncü İsrail rollerini veriyordu(*) (*) 10 Şubat 1991 Yüzyıl Dergisi, s. 8.
ÖNSÖZ
Medeniyetlerin, peygamberlerin, savaşların, acıların, ölümlerin ve yıkımların merkezi; Ortadoğu... Rönesans ve reformun olmadığı, Haçlı Seferleri'nin henüz yapılmadığı, atomun parçalanmadığı, enformatik çağının başlamadığı bir dönemde, dünyanın yönetildiği yerin adıydı aslında Ortadoğu... İnsanlığın dünya denilen yerküredeki uzun soluklu yürüyüşünde, yaşanan her kilit olayın içinde ve oluşumunda, bugüne miras kalan her problemin doğuşunda ve ortasında da Ortadoğu var.
Ortadoğu, dün olduğu gibi, bugün de çatışmanın, uluslararası hesaplaşmanın, siyasi manevranın beşiği olmaya devam ediyor. Geçmişten aldığı mirası günümüze taşıyan bir zamanların en verimli, en bereketli topraklarında artık kan ve gözyaşından başka bir şey yok. Ortadoğu denince akla gelen devletler, Irak, İran, Mısır, Suriye, İsrail, Filistin, Lübnan ve Türkiye, bu belalı toprakların nimetlerinden yararlanma fırsatını birçok savaşa, birçok çatışmaya feda etti.
Halihazırda bir çırpıda akla gelen onlarca siyasi sorun, yine Ortadoğu kaynaklı. Bir döneme, damgasını vurmuş Arap-İsraii savaşları, su savaşları, petrol savaşları, Filistin halkının dramı, Saddam Hüseyin rejiminin yıkılana kadar bölgede meydana getirdiği anafor, Suriye'nin bölge üzerindeki iktidar savaşları, İran'ın devrim ihracı çabaları, Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurma çalışmaları, ABD'nin bölgedeki nüfuz arayışları, İsrail'in bir türlü vazgeçemediği Siyonist hedefler, bölgede cirit atan CIA ajanları, MOSSAD ajanları ve daha aklınıza gelebilecek binlerce ülke istihbaratının içinde yer aldığı hikâye...
Ortadoğu'da yaşanan dramın, çıkar çatışmasının, petrol adına oynanan oyunlara ek olarak, bölgenin geçmişinin ve geleceğinin oluşumunda tek bir millet öne çıkıyor; Yahudiler. Milattan Önce 721-715 yılları arasında Asurluların hışmına uğrayan Yahudiler, o gün bugündün kendilerine vatan aradılar, yurt aradılar ve gittikleri her yerde sorunlara bulaştılar, sorun çıkardılar, sorunların baş aktörü oldular, sürüldüler, kovuldular, fırsatı bulunca da başkalarını, daha zayıf olanı ezdiler. Yahudiler hakkında binlerce kitap yazıldı, belki de fazlasıyla filmler çekildi. Ispanya'dan Osmanlı topraklarına sığınmaları, Nazi zulmünden kaçışları, sürekli göç ederek yaptıkları toprak arayışları sonunda yine yola çıktıkları noktada, yani Ortadoğu'da toplandılar.
Tarihte Asurluların, bugünkü Mezopotamya'ya sürdüğü 10 Yahudi kabilesi, Milattan Önce 604-561 yıllarında Asurluların ülkesini fetheden Babilliler tarafından bir kez daha sürüleceklerdi. İsrail'den kovulan Yahudilerin yeni adresi ise yine Babil (Bağdat) olacaktı. Neredeyse dünya tarihi kadar eski bir geçmişe sahip Yahudilerin içinde belki de bugün pek az kişinin bildiği bir grup dikkat çekmekteydi: Yahudi Kürtler; Babil'in kayıp çocukları...
Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı 21. yüzyılda, belki pek çok kimsenin adını duymadığı bu grup, artık önümüzdeki yılların en çok konuşulan etnik gruplarından biri olacak. Bu kitapta, Yahudi Kürtlerinin ilginç, ilginç olduğu kadar da geleceğe ışık tutan hikâyesini okuyacaksınız ve Ortadoğu'da yaşanan gizli savaşların amaçlarını, yöntemlerini ve sonuçlarını daha iyi anlayacaksınız. Bu kitap bir derlemedir. Yahudi Kürt kavramını uzmanların görüşleriyle irdeleyip tarafsız bir şekilde okuyucuya sunmayı amaçlamaktadır. Kitapta Yahudi Kürt ne demek? Yahudi Kürtler Ortadoğu'daki politikalarda ne kadar söz sahibi? Hangi ünlü Yahudi Kürtler, hangi görevlerde bulundular? Irak Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mesud Barzani bir Yahudi Kürdü müydü? Kürtler ile Yahudiler arasında herhangi bir kan bağı var mı?' gibi soruların cevaplarını bulacaksanız.
Eşref Günaydın
I. Bölüm
Vatansız bir milletin hikâyesi: Kürtler ve Yahudi Kürtler
Yahudiler, ırklarının saflığını korumak için çalışmış izole bir ulus. Yahudilik denince akla Musevilik, Musevilik denince ise Yahudilik gelmektedir. Yahudi kelimesi ulusal bir kimliği ifade ederken, Musevi kelimesi bir dini temsil etmektedir. Fakat Yahudilikle Musevilik, o kadar özdeşleşmiştir ki, bu ikisini birbirinden ayırt etmek neredeyse imkânsızdır. Buna rağmen, bugün etnik köken olarak Yahudi olmayan, ancak din olarak Museviliği seçmiş Arapların ve Kürtlerin varlığı bilinmektedir. CIA verilerine göre İsrail devletindeki etnik grupların oranı şu şekildedir: İsrail işgali altındaki topraklarda yaşayanlar da dahil bu ülkede 6 milyon insan yaşamaktadır. Bunların yüzde 80,1'i Musevi'dir. Bu Musevilerin dağılımında ise; en büyük payı yüzde 32,1 ile ABD ve Avrupa'da doğmuş ve Arz-ı Mevud yani Vadedilmiş Topraklar'a göç etmiş Yahudiler almaktadır. İkinci en büyük grup ise İsrail'de doğmuş yeni nesil Yahudilerdir ve bunların da nüfusa oranı yüzde 20,1'dir. Afrika'dan göç edenlerin sayısı yüzde 14,6, Asya kökenli Yahudilerin sayısı ise 12,6 civarındadır.
Aslında Yahudi Kürt ifadesi, doğru bir tabir gibi gözükmemektedir. Çünkü etnik kimlik olarak Kürt soyundan gelen ... |