La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Ortaçağ’dan Modern Çağ’a: Alevîlik


Auteur :
Éditeur : Özge Date & Lieu : 2004, Ankara
Préface : Pages : 542
Traduction : ISBN : 975-7861-09-X
Langue : TurcFormat : 155x240 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bay. Ale. N° 577Thème : Religion

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Ortaçağ’dan Modern Çağ’a: Alevîlik

Ortaçağ’dan Modern Çağ’a: Alevîlik

Mehmet Bayrak

Öz-Ge

Toplumsal ortamla sanatçı, sanatçıyla sanat ürünü arasındaki diyalektik birlik ve kanbağı, bir sosyal varlık olan her sanatçı gibi kuşkusuz Pir Sultan Abdal için de geçerlidir. Bu nedenle, Pir Sultan Abdal'ı biçimlendiren ve onu muhalefete iten etkenleri yakalayabilmemiz için, öncelikle Osmanlı împaratorluğu'nun toplumsal dokusunu görmemiz ve ozanın yetiştiği dönemle 16. yüzyıl Sivas yöresinin (Rum eyaleti) özgül koşullarını yakalamamız, algılamamız gerekiyor.

Osmanlı toplum düzeni ve yönetim mekanizması üstüne bugüne dek değişik nitelikte birçok çalışmalar yapıldı. Bu çalışmaların önemli bir bölümü dinci ve bireyci dünya görüşlerine dayanıyordu. Bu doğrultuda çalışma yapanlar, kendilerine temel kaynak olarak Osmanlı tarihlerini alıyorlardı. Hem bakış açısı, hem de kaynaklar bilimsel bir temele yaslanmayınca, düşünce temellendirilemiyor ve yanılgı kaçınılmaz oluyordu.

Meşrutiyet döneminde ve Cumhuriyetin başlangıç yıllarında yapılan çalışmalarda, konuya dar milliyetçi bir görüşle yaklaşılarak, sorun "Türkgayrı Türk" ikilemi biçiminde konmuş; doğal olarak olayın sınıfsal özü ve boyutu ya kavranamamış ya da bilerek gözden kaçırılmıştır.

Daha sonraki dönemlerde, resmi ideolojiden belirli ölçülerde kurtulabilen ve birinci elden belge ve bilgilere dayan araştırmacılar, konuya önemli ...



ÖNSÖZ

Bir inanç ve kültür kimliği olarak Alevilik, Türkiye'de sayısı 20 milyona varan bir toplumun temel kimliklerinden biridir.

Alevilik, geçmişi binlerce yıla dayanan, başta Ari inanç ve kültürler olmak üzere birçok din ve inançla emişerek dönüşüp günümüze ulaşan bir heterodoks inançtır. Bu özellikleriyle gerek Tanrı'ya, gerek peygamberlere ve gerekse kitaplara bakış açısı farklı, özgün bir inanç sistemidir.
Atatürk'ün danışmanlarından Prof. Haşan Reşit Tankut'un söylemiyle; “Alevilik, İslamın bir mezhebi ya da tarikatı olmadığı gibi, Şiilikle de asla karıştırılmaması gereken ayrı bir inanç ve dindir".

Tanrısal gücü, bir bütün olarak evrende gizil bir güç, yakın planda da en değerli varlık olarak insan-ı kâmil'de bulur. Tasavvufta vahdet-i vücud felsefesi olarak tanımlanan bu anlayıştan dolayı, nice Alevi önderi İslam Halifelikleri döneminde katledilmişlerdir. Mazdek, Hurreme, Eba Müslim, Hallac-ı Mansur, Ebulvefa, Baba İlyas, Baba İshak, Seyyid Nesimi ve Pir Sultan Abdal bunların en bilinenlerindendir. Yani Tanrı inancı bağlamında; insan'ı “Tanrısal güç" olarak gören Alevilik'le, insanı “kul" derekesine indirgeyen Müslümanlık arasında köklü bir fark vardır.

Aleviler semavi kitapları “mahlûk" yani kişiler tarafından yaratılmış, yazılmış olarak görürler. Başka bir söyleyişle Tevrat Musa'nın; İncil İsa'nın, Kur'an da Muhammed'in sözüdür. Böyle olmasa, Tevrat'ta İsrailoğulları'nın, Kur'an da Araplar'ın çıkarları ön plana çıkarılmazdı.
Öte yandan, İslâmi anlayış mensupları, hiç bir zaman Aleviler'i Müslüman olarak görmemişlerdir. Geçmiş fetvalar bunların örnekleriyle doludur. Bu fetva ve broşürlerde; Aleviler İslâm'ın beş temel şartına uymamak ve Amentü duasında ifadesini bulan imanın şartlarına inanmamakla suçlanmışlardır. Bu özellikleriyle Alevilik, diğer kitabi dinlerden daha fazla suçlanmış ve horlanmıştır.

Gerçekten de Alevilik'le Sünnilik arasında derin ayrılıklar vardır.
Hemen belirtmeliyiz ki, sonradan mazlumiyetleri ve mağduriyetleri dolayısıyla Aleviliğe eklemlenen Ali ve Ehlibeyt kültü, İslamlıktakinden bütünüyle ayrı özellikler taşımaktadır ve Hıristiyanlık, Ahle Haqlık ve Ezidilik'teki teslisin yani üçlemenin bir versiyonu olarak girmiştir. Aleviliğe “Allah-Muhammed-Âli" teslisiyle giren bu kült, İç Toroslar bölgesinde “Al-lah-Ali-Hüseyin" biçimindedir.

Resmi ideolojinin sunduğu gibi, Aleviliği Türk dini olarak göstermenin tarihsel ve toplumsal gerçeklikle bağdaşır bir yanı yoktur. Aleviliği salt etnik bir kimlikle özdeşleştirmek son derece yanlıştır. Nitekim salt bu coğrafyada Türkmen ve Kürt Aleviler'in yanısıra daha başka halklara mensup önemli Alevi toplulukları yaşamaktadır.

Günümüzde Alevi toplumunun karşıkarşıya bulunduğu önemli bir sorun da, Milli Güvenlik Kurulu'nun 1980'li yıllarda aldığı gizli bir karar uyarınca, dönemin Cunta yönetimi ve Diyanet İşleri Başkanlığınca yürütülen “Alevi oyunu", yani Alevileri Sünnileştirme ve Diyanet'in bünyesine sokma çabalarıdır.

Bu noktada şunu vurgulamalıyız ki; Osmanlı Devleti eliyle Aleviliği İslamiyete ve Saray'a çekmek amacıyla Balım Sultan gibi misyonerler aracılığıyla kurdurulan Bektaşi tekkeleri Aleviliğe ne kazandırdıysa, bugünkü misyonerlerin Alevi Diyaneti kurdurmakla kazandıracağı da aynı şeydir. Öte yandan, önce Selçuklu sonra Osmanlı icazetnameleriyle Alevi önderliğine soyunan, günümüzde de Devlet'ten icazetnâme ve maaş almaya teşne pirlerin, dedelerin Aleviliğe kazandıracakları birşey olamaz.

Alevilik herhangi bir semavî kitaba kendini bağlı görmeyerek sürekli yenilenen bir inanç sistemidir. Dolayısıyla ancak her anlamda kendisini çağa uyarlayabilen din adamları veya örgütleri Aleviliğe hizmet edebilirler. Yoksa, üstte vurgulanan kişilikler öne çıkartılarak Aleviliğe hizmet edilemez.

Sonuç olarak belirmeliyiz ki; Alevilik, kimi misyonerlerin ve kimi cahil dedelerin eline bırakılmayacak kadar büyük, çağdaş, demokratik, hümanist ve kalıcı bir inançtır...

Mehmet Bayrak



I. Kesim
İnceleme Araştırma

I. Bölüm - Osmanlı Toplumunda Aleviler ve Pir Sultan Abdal

A- Osmanlı İmparatorluğu’nun Toplumsal Dokusu

Giriş

Toplumsal ortamla sanatçı, sanatçıyla sanat ürünü arasındaki diyalektik birlik ve kanbağı, bir sosyal varlık olan her sanatçı gibi kuşkusuz Pir Sultan Abdal için de geçerlidir. Bu nedenle, Pir Sultan Abdal'ı biçimlendiren ve onu muhalefete iten etkenleri yakalayabilmemiz için, öncelikle Osmanlı împaratorluğu'nun toplumsal dokusunu görmemiz ve ozanın yetiştiği dönemle 16. yüzyıl Sivas yöresinin (Rum eyaleti) özgül koşullarını yakalamamız, algılamamız gerekiyor.

Osmanlı toplum düzeni ve yönetim mekanizması üstüne bugüne dek değişik nitelikte birçok çalışmalar yapıldı. Bu çalışmaların önemli bir bölümü dinci ve bireyci dünya görüşlerine dayanıyordu. Bu doğrultuda çalışma yapanlar, kendilerine temel kaynak olarak Osmanlı tarihlerini alıyorlardı. Hem bakış açısı, hem de kaynaklar bilimsel bir temele yaslanmayınca, düşünce temellendirilemiyor ve yanılgı kaçınılmaz oluyordu.

Meşrutiyet döneminde ve Cumhuriyetin başlangıç yıllarında yapılan çalışmalarda, konuya dar milliyetçi bir görüşle yaklaşılarak, sorun "Türkgayrı Türk" ikilemi biçiminde konmuş; doğal olarak olayın sınıfsal özü ve boyutu ya kavranamamış ya da bilerek gözden kaçırılmıştır.
Daha sonraki dönemlerde, resmi ideolojiden belirli ölçülerde kurtulabilen ve birinci elden belge ve bilgilere dayan araştırmacılar, konuya önemli aydınlık getirmeye başlamışlardır.

Başka alanlarda olduğu gibi, bu alanda da en tutarlı çalışmalar son dönemlerde yapılıyor. Yeterli olmamakla birlikte bu konuda önemli bir noktaya gelindiği kabul edilebilir. (*)
Konumuzun omurgasını 16. yüzyıl Osmanlı toplumunda yaşamış, mücadeleci ve toplumun önemli bir kesimiyle bütünleşmiş Pir Sultan Abdal ...

(*) Bu alanda çalışan araştırmacıların bir bölümü Osmanlı toplum düzeninin feodalizm olduğu görüşünü savunurken, bir başka bölümü de Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) ya da despotizm olduğunu öne sürüyor.

Cumhuriyet dönemi tarih çalışmalarının kısa bir dökümü için bkz. Halil Berktay: Tarih Çalışmaları Kaynakçası; Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ans. Cilt: 9




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues