SUNUŞ
Bu kitap, kuşkusuz tam anlamıyla bir "alan çalışması" değildir. Yani Türkiye'de Kürtçe hakkında bilinenlere, niteliksel anlamda yepyeni bilgiler eklemiyor. Hiç irdelenmemiş bir alanda derinlemesine inen yeni keşiflerde ve içtihadlarda da bulunmuyor.
Bununla birlikte, Türkiye'de niceliksel yönden değişik bir alana el atıyor. Bu alanı ayrıntılayıp büyüteç altına koyuyor. Çok boyutlu bir tartışmayı gündeme getiriyor. Çünkü şimdiye kadar Kürt dili üzerine yazılıp basılan kitaplar, genelde Kürtçe-Türkçe veya Kürtçe-lngilizce türünden sözlükler ile Kürt dilinin kurallarına ve yapısına ilişkin dilbilgisi (gramer) kitaplarıydı. Kürtlerin "nereden gelip nereye gittiklerine" ilişkin tarih kitapları da zaten birkaç yıldır yayın hayatına girmiş durumda.
Şimdiye ı kadar yapılmayan, gördüğüm kadarıyla ve yanılmıyorsam, Kürt dilinin tarihi serüveninin yazılmasıdır. Kimse çıkıp da, "Bu dil neyin nesidir? Kökü ve kaynağı nereye dayanmaktadır? Nerede başlayıp nerede biter ya da Kürtlerin atalarından olan Guti, Kassit ve Med toplulukları tarihe karışınca bu dil varlığını nasıl sürdürdü? Özellikle yazılı Kürt dili günümüze nasıl ulaşabildi?" türünden sorulan irdeleyip karşılığını bulmadı. Bunu bir ayıplama veya başa kakma değil de, yapılmaması eksik sayılan bir görev pîarak algılamak gerek.
Dil uzmanı değilim. Ancak Kürt olan hemen her şeyle uzaktan yakından ilgilenen; özellikle de Kürtlerin tarihsel ve kültürel geçmişleri/gelecekleri hakkında araştırmalar yapmaya çalışan biri olarak, Mayıs 1993'te Güney Kürdistan'a yaptığım inceleme gezisinin büyük yararını gördüm. Arapça okuma yazma bilmek; Erbil ve Süleymaniye gibi Kürt kültür merkezlerinde dipte köşede kalmış, ihmal edilmiş Kürt kültür kaynaklarından önemli ölçüde yararlanmamı sağladı. Gözaltına alınma pahasına da olsa ülkeye dönüşümde yanıma aldığım yaklaşık 40 kadar Arapça yazılı Kürt inceleme kitabı arasında, özellikle Iraklı Kürtler'den Mesud Muhamed'in "Lisan-ül Kurd" (Kürt Dili) ve Zübeyr Bilal İsmail’in Tarih-ül Luğat-ül Kurdiyye" (Kürt Dilinin Tarihi) adlı kitapları, bu incelemenin yazılmasında bana ilham verdi. Beni, bunu yazmaya cesaretlendirdi. Derken yazının akışı içindeki belirttiğimiz Türkçe, Farsça, İngilizce, Kürtçe ve Fransızca gibi diğer kaynaklara da baktığımda, bu kitabın yazılması gerektiği kanaatine vardım. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu, bizzat benim fikirsel ve hele hele dil alanındaki uzmanlığımla ortaya çıkmış özgün bir eserim veya içtihad'ım değil. Daha çok, çeşitli kaynakların irdelenerek biraraya getirilip derlenmesine yönelik bir çalışma.
Yine de, çeşitli fikir ve görüşler arasında bağ kurma, yanlış bilgilerle kanaatlerin doğru biçimde açıklanması, kopuk ve kesik parçalan fikirsel ve siyasal içtihadlarla birleştirebilme, özellikle de Türk-Islamcı görüşlerin yeni eleştirilerine cevaplar verme kısmı bana aittir.
Bu çalışma, aynı zamanda, Kürtçe hakkında bilgi almak isteyen yerli, yabana; Türk, Kürt, Çerkeş gibi ilgililer ile kendi kimliğini unutmuş ama arayış içinde olan hemen herkese de ikna edici tarihsel bir inceleme sunmak, konuya ilişkin çok zengin kaynaklardan yararlanmasını sağlamak bakımından da dikkate alınmalıdır. Öte yandan ve aynı düzlemde, çeşitli parçalardaki Kürtler arasında daha yeni yeni başlayan kültürel alışverişin ilk adımlarından birini oluşturması yönünden de kayda değer olmalıdır.
Kitabın adım özellikle "Kürt Dilinin Tarihçesi" koyduk, iki bakımdan. Bir; "Kürt Dilinin Tarihi" deseydik, çok iddialı ve kapsamlı olması gerekirdi ki şu andaki bilgi kaynaklarım, gücüm ve 10 çalışmamla bunun üstesinden gelecek durumda değilim.
İki; bunun yerine "Kürt Dilinin Tarihçesi" adı, kendi çapında daha sade, göz korkutmayan ama gerekli bilgileri verdikten yani yolu açtıktan sonra gönül rahatlığıyla köşesine çekilen bir işlev görecektir. Ayrıca bu, günümüzde kalın kitap okumaktan çekinen okuyucuya (ekonomik ve kültürel nedenle) daha çekici ve hoş görünecek bir isimdir.
Son olarak; bu kitaba dolaylı katkılarından ötürü (araştırmalarından yararlanıp yer yer aktardığım) Iraklı Kürt araştırmacılarından Mesud Muhammed ile Zübeyr Bilal İsmail'e teşekkür borçluyum. Bu arada, kendisinden önemli alıntı yapıp kitabın "Ek" bölümünde sunduğum, ne yazık ki bir türlü ulaşamadığım Sayın Amir Hasanpur'a da minnetarlığımı ifade etmeliyim.
İstanbul, 23.7.1993
Giriş
Kürtçe'nin aslı astan nedir? Kökeni nereye uzanmaktadır? Kürtçe’ye kaynaklık eden temel yazılı eser hangisidir? Kürtçe bağımsız bir dil midir; yoksa inkarcı kalemlerin ileri sürdükleri gibi, "Türkçe'nin dağda bozulmuş bir lehçesi” ya da "Farsça'nın bozulmuş hali" veya "Arabistan yanmadasından çıkan Arapça'nın Mezopotamya'daki lehçesi" midir? Yine, dilbilim (linguistics) ve sözcük kökenbilim (etymology) açısından, Kürtçe "ölü diller" mi, yoksa "yaşayan diller" kümesinden mi sayılıyor? Dilbilimcilere göre, bir dilin yaşıyor ya da ölü olmasının birtakım ölçütleri vardır. Herşeyden önce, dilin gelişimiyle toplumsal (o dili konuşan etnik küme veya halk/ halklar topluluğu) gelişimi arasında bağlar kurulur. Tarihsel olayların gidişatına bakılır. Dilin de, diğer şeyler gibi, tarihsel süreç içinde "türeyip büyüdüğü, canlanıp geliştiği, gerileyip öldüğü" yolundaki genel kuraldan söz eder dil uzmanları. Bu kural, bir dilin iki özelliği üzerinde temellendirilir: Bir, dilin genel canlanma ve gelişme yani yaşayabilme ortamı. îki, o dilin özel yapısı. Ayrıca söz konusu dilin, onu konuşan toplumun hayatına egemen olma özelliği de aranır. Kürtçe'nin "ölü diller" kümesinde değil de "yaşayan diller" kümesinde değerlendirilmesi gerektiği çok açık. Ne var ki, günümüzde yaşayan dillerin de birbirlerinden farklı gelişim düzeyinde oldukları bir gerçek. Daha önce "ölü diller" grubundaki tbranice, İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte Tevrat'taki sözcükler temelinde diriltildi. Buna karşılık ölü diller ...
|