La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Türkiye Köy İktisadiyatı


Auteur :
Éditeur : İletişim Date & Lieu : 1990, İstanbul
Préface : Pages : 204
Traduction : ISBN : 975-470-027-3
Langue : TurcFormat : 155x215 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Tok. Tur. N° 2699Thème : Économie

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Türkiye Köy İktisadiyatı

Türkiye Köy İktisadiyatı

İsmail Hüsrev Tökin

İletişim Yayınları

Elli küsur yıl önce Kadro dergisi yayınları arasında çıkan bu kitap, Türkiye’de köy ve tarım sorunları üstüne ilk Marksist analiz niteliğindedir. Profesör Korkut Boratav’ın değerlendirme yazısıyla yeniden sunuyoruz.
“Bizdeki Toprak Ağalığı dediğimiz sistem, Ortaçağ sonlarında Batı’da genişleyen ticaretin etkisiyle feodallerin bir yandan topraklarını ortakçı, yarıcı vasıtasiyle işleten, öte yandan kentlerde, ticaret merkezlerinde ikamet ederek ticaretle meşgul olan ‘Feodal-marchand’ sistemine benzemektedir. Bugün Türkiye’de Doğu’dan Batı’ya doğru yer yer farklılık gösteren toprak mülkiyeti düzenini doğrudan doğruya yerinde yapılacak gözlemlerle incelemek gerekiyor.”



SUNUŞ

İsmail Husrev (Tökin)’in 1934 yılında yayımlanan Türkiye Köy İktisadiyatı başlıklı incelemesini iki kuşak sonrasının okuyucularına olduğu gibi yeniden sunmak doğru mudur?

Bu soruya duraksamadan olumlu yanıt veriyorum. Tarihsel oluşumu içinde Türkiye’nin tarımsal yapısına ilgi duyanlar için Tökin’in kitabı sunduğu bilgilerle sadece öğretici olmakla kalmıyor; yaklaşımı ve metodolojisi ile araştırıcılara yol gösterici özellikler de taşıyor.

Bu ikinci yönüyle Türkiye Köy İktisadiyatı’nın en önemli meziyeti, bence, ampirik/tarihsel olgularla kuram arasında kurduğu bütüncül ilişkiden kaynaklanıyor. Ampirik bir toplumsal bilim çalışması açıkça bir kuramsal tabana ve bu tabandan türeyen bir kavram çerçevesine dayandığı takdirde berraklık kazanır ve elinizdeki kitap bu anlamda pırıl pırıl berraklıkta bir yapıttır. Tökin, Türkiye Köy İktisadiyatı’nın Giriş bölümünü oluşturan “Nazarî Methal”de incelemesini dayandıracağı kuramsal yaklaşımı açık bir biçimde ortaya koyuyor. Bu, adı açıkça konulmamış olmakla birlikte, tarihsel maddeciliktir. Yazar bu giriş bölümünde maddeci tarih görüşünün ana çerçevesini sunarak, yani bir anlamda “günah savarak” kuramla ilgisini kesmeyecektir. Aksine, başlangıçta sunulan kuramsal yaklaşım ve ondan türeyen kavram çerçevesi, tüm yapıt boyunca betimleme ve çözümlemelerin tabanını oluşturacaktır. Bu nedenle Tökin’in yapıtı, zaman zaman meraklısının başvuracağı ve sonra da unutulan bir bilgi yığını değildir; yukarıda belirttiğim gibi öğreten, yol gösteren ve düşündüren bir toplumsal bilim incelemesidir.

Tökin’in “Nazarî Methal”inde özgünlük aramak belki de haksızlık olur. Ancak, bu bölümde Türkiye köyünü ve tarımını iktisat, tarım iktisadı veya iktisadi coğrafya adları altında inceleyen ve bunu doğa ile insan arasındaki ilişkileri ele alarak yapan yazarlara yönelttiği iğnelemeye değinmeden edemeyeceğim. Bu yazarlar, aslında, “toplumsal bilim” değil, olsa olsa “teknolojik bilim” yapmaktadırlar; zira bir toplumsal bilim olarak iktisat “insanla insan arasındaki münasebetler sistemini” incelemesi bakımından insanla doğa (veya nesne) arasındaki ilişkilerle uğraşan “teknolojik bilimlerden (veya kaba iktisattan) ayrılır (s.9). Bu kavramsal açıklamanın bugün için dahi önem taşıdığını düşünüyorum.

Türkiye Köy İktisadiyatı’nın birinci kısmının ilk iki bahisi, altmış yıl öncesinin Türkiye tarımsal yapısı içinde, doğal ekonomi (“zâtî iktisat sistemi”) ile meta üretimi (“emtia iktisadı sistemi”) arasındaki karşıtlıkları ve birincisinden İkincisine geçişin çözümlenmesini içeriyor. Bu sayfalarda okuyucu artık unuttuğumuz, hatta belki de varlığını yadsıdığımız bir tarım yapısından tablolarla karşılaşacaktır: Yirminci yüzyılın ilk yarısında, “münferit sahipleri” olmayan, “mülkiyet-i müştereke”ye (yani ortak mülkiyete) tâbi ve “her yıl aynı tarlayı başka şahıslar(ın) idare” ettiği durumlar' (s.26), Tökin’e göre toplumsal ve tarihsel “gariplikler” değil, toplumsal gelişimin evrensel eğilimlerinin yerel belirtileridir. Bunlarla Orta Çağ Almanya’sının “mark usulü” ve Rusya’nın “obsçina” (veya “mir”) yapıları arasındaki paralellik bu yüzden kurulur. Bu “unutulmuş” tarım tabloları’nın bir bölümü ise, Hititlerden bu yana Anadolu tarımının değişmeyen teknolojisi ile ilgilidir. Bu teknoloji içinde “köylü zeriyat için tarlasına, ‘birisi boşa, birisi kuşa, birisi kışa, birisi de Allah kısmet ederse bana’ diyerek” çıkacaktır. (S.63) Altmış yıl öncesinin yaygın “zâtî iktisat sistemi” içinde, köylü sadece gıdasını değil, “çorap, çamaşır, kundura, elbise(sini), ...ev eşyası(nı), keçi kılından çadırları’nı da bizzat üretmekte; “yalnız şeker, gaz, çay, kahve gibi şeyleri pazardan” almaktadır. (s.22-23).

Kapalı köy ekonomilerini, meta üretimine dönüştüren etkenlerin başında, üretim güçlerinde meydana gelen bir temel değişme, yani Anadolu’ya demiryolunun girişi belirleyici olmuştur. Bu dönüşüm sonunda köylü işletmesi üretim-tüketim bütünlüğünü yitirir; ihtisaslaşmaya yönelir ve iç ve dış pazarların gelişmesine katkı yapar. Bu yeni ekonomik ilişkilerde köylü için, artık, insanlararası ilişkiler “emtia vasıtasile teessüs edebilmektedir.” Buna, bilindiği gibi, “meta fetişizmi” de denir.

Türkiye Köy İktisadiyatı’nın ilk kısmının üçüncü bahsi, dünya kapitalizmi içinde Türkiye’nin yerini -ve tarım ekonomisinin dönüşümlerini- inceliyor. Burada kapitalizmin ve emperyalizmin gelişim doğrultulan üzerinde yapılan çözümlemelerde de özgünlük aramak belki gereksizdir. Ancak, uluslararası kapitalizmin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini tarihsel boyutları içerisinde incelerken Tökin’in ortaya koyduğu sistematik, hem Marx’ın klâsik anlatımıyla, hem de otuz yıl sonra Batı yazınında “bağımlılık okulu” diye anılacak olan çözümlemelerle akrabalık içindedir. Beynelmilel kapitalizm Türkiye ekonomisi üzerinde, Tökin’in terminolojisi ile “yıkıcı” (Avrupa rekabeti sonunda “el sanayiimizin tarumar” edilmesi ve “millî sanayimizin inhilâli”); “yapıcı” (tarımın zatî iktisattan emtia ekonomisine geçişini sağlamak) ve “bağlayıcı” (tarımın zâtî iktisattan emtia ekonomisine geçişini sağlamak) ve “bağlayıcı” (Türkiye ekonomisinin “dünya İktisadî işbölümünde ham ve ziraî madde istihsal eden bir memleket haline dönüşmesi”) etkiler icra eder (s. 114-123). Bunların sonunda “kapitalizm Türkiye’yi bir lüleci çamuru gibi ezip sıkarak istediği şekli vermiş ve onu kendi menfaat ve münasebetlerine göre yeniden kurmuştur.” (s. 124)

Bundan yirmi yıl kadar önce Türkiye tarımındaki üretim ilişkileri üzerinde başlatılan (ve bu satırların yazarının da katıldığı) tartışmayı izleyen ve Osmanlı toplumunun üretim biçimi üzerindeki polemiklerle ilgilenen okuyucular Türkiye Köy İktisadiyatı’nın ikinci kısmını herhalde dikkatle okuyacaklardır. Üretim biçimleri sorunsalı üzerinde odaklaşan bu bölümün piyasaya açılma derecesinin belirleyici olduğu zâtî iktisat/emtia iktisadı çözümlemelerinden ayrılmış olmasını ilginç bulmalıyız. Zira, piyasasının genişlik derecesi tek başına üretim ilişkileri üzerinde bir gösterge değildir. Tökin, burada, dünü ve bugünü (1930’lu yıllar) ile Türkiye tarımında gözlenen üretim ilişkilerini sınıflıyor ve inceliyor. Bunlar “derebeylik, toprak ağalığı, kapitalist işletmeler ve yabancı iş kuvveti kullanmayan küçük toprak mülkiyeti” (s.193) olmak üzere dörde ayrılabilir. Tökin’den otuz beş yıl sonra kullanılan terminoloji ile bunları feodal, yarı-feodal, kapitalist üretim ilişkileri ve küçük meta üretimi olarak da nitelendirebiliriz. Şu farklarla ki, Tökin’in aşağı yukarı saf bir feodalizm olarak ve Doğu/Güney Doğu ile sınırlı gördüğü biçim yarı-feodal biçimler içinde ele alınacak ve küçük üreticiliğin “doğal ekonomi” varyantı artık pek dikkate alınmayacaktır.

Türkiye Köy İktisadiyatı’nın ikinci kısmının ilk bahsi 1930’lu yıllarda tarım işçiliğinin aldığı biçimler ve büyük buhran yıllarında tefeci-tüccar sömürüsünün küçük üretici üzerindeki tahripkâr etkileri üzerinde ilginç ve öğretici çözümlemeler içeriyor. Bunları izleyerek Tökin, Osmanlı ve çağdaş (1930’lu yıllar) Türkiye ekonomisinde feodalizmin varlığını tartışıyor. Bu bağlamda yazarın “Osmanlı feodalitesi” tezine angaje olması ve bu yaklaşımını, otuz yıl sonrasının polemiklerinde olduğu gibi “Asya-tipi toplum biçimi” partizanlarına karşı değil, Osmanlı toplumunu “Avrupalıları bile gıptaya sevkedecek kadar âdilâne bir sınıf ahengi” içinde yaşayan sui generis bir düzen olarak görenlere karşı yürütmesi ilgi çekicidir (s. 152-176). Tökin’in bu polemikte kullandığı olgusal dayanakların ve geliştirdiği savların bugün de ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Feodalizmin çağdaş görüntüleri ve “derebeyliğin bir istihalesi”nden ibaret olan toprak ağalığının (yarı-feodal ilişkilerin) incelendiği kesimlerin de öğretici bulunacağı şüphesizdir.

Feodalizm sorunsalına bağlı olarak, okuyucu yazarın elli beş yıl önce Kürt sorununa yaklaşım biçimini de muhakkak ilginç bulacaktır. Tökin’e göre, sadece dilde birliği olan Kürt aşiretlerinin varlığı elbette yadsınamaz; ancak “millet yüksek içtimâî bir kategori” olduğu için toplumsal ilişkiler bakımından feodalizmin geriliğine mahkûm bulunan bu topluluklar açısından bir Kürt milletinin varlığı ileri sürülemez. Ve ortada ulusal değil, sınıfsal bir sorun vardır. Tökin’in bu bağlamda ileri sürdüğü çözüm yolu, “derebeyi sınıfının da sınıf halinde tasfiyesi, (yani) derebeyi topraklarının köylüye bilâ-bedel tevzii ve derebeylerinin mevcudiyetinin de tamamen imha edilmesi”dir (s. 185).

Tökin’in kitabı, “Türkiye köy iktisadiyatında teknik inkılâbı”nın olanaklarını inceleyerek son buluyor. Yazar, köy ekonomisindeki teknolojik devrimi esas olarak tarımın makineleşmesi olarak anılıyor; tarımsal yapıda gözlenen üretim ilişkilerinden herbirinin teknolojik devrime ne ölçüde ayakbağı olduklarını tartışıyor ve oldukça kötümser sonuçlara ulaşıyor. En ileri üretim ilişkisi olan kapitalist çiftçilikte dahi ücretlerin düşüklüğü makineli tarıma geçiş için gerekli dürtülerin doğmasına engel olmaktadır. Yazarın sözleriyle, “Türkiye Köy iktisadiyatının bugünkü içtimâi hususiyeti... Anadolu köyünde bir teknik inkılâbın tahakkukunu güçleştirmektedir.” (s.203) İsmail Husrev Tökin’in yapıtının yeniden basımı, yirminci yüzyılın son on yılına girerken aydınlarımıza Türkiye toplumsal biliminin geçmişine, dolayısıyla kendi geçmişlerine saygı duymaları gereğini hatırlatması bakımından da anlamlıdır. 1960-sonrasında toplumsal bilimlerde sağlanan gelişmelerin önemli bir bölümü Batı yazınını yakından izleyen yeni bir kuşak tarafından gerçekleştirildi. Bu insanlar Türkiye toplumu üzerinde sağlam bir kuramsal kaynaktan hareket ederek özgün çözümlemeler getiren İsmail Hüsrev, Şevket Süreyya, Doktor Hikmet gibi düşünürlerimizden, hatta 1940’lı yılların toplumsal bilimcilerinden habersiz yetiştiler ve bu yüzden ülkelerine ait pekçok gerçeği sıfırdan başlayarak tartışmak ve yeniden keşfetmek zorunda kaldılar. Kuşaklar arasındaki bu kopukluğun nedenleri ayrıca incelenmelidir. Türkiye Köy İktisadiyatı’nın yeni basımını okuyan genç kuşak aydınları bu kopukluğun ayrı bir maliyeti olduğunu herhalde fark edeceklerdir.

Korkut Boratav

Kendi Kaleminden İsmail Husrev Tökin

14 Mart 1902 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da Avusturya Lisesi’nde yaptı. 1922-1925 yılları arasında Moskova’da Doğu Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Aynı zamanda Moskova Üniversitesi İktisat seminerlerine devam etti. Doğu Üniversitesi’nde “Bilimsel yardımcı” (Okutman, Lektör) olarak da görev yaptı.

Türkiye’ye döndükten sonra, 1929 yılına kadar bir Alman ihracat firmasının Türkiye temsilciliğinde çalıştı. Firma adına mal bağlantıları yapmak üzere Anadolu’da üretim alanlarında üreticilerle konuşurken köylülerin sosyo-ekonomik durumları hakkında da bilgiler topladı. Daha sonra Ziraat Bankası’nın kredi kooperatifi servisini yönetirken (1929-1933) kredi kooperatiflerinin ilk önce nerelerde kurulacağını incelemek üzere çıktığı Anadolu gezilerinde yine köylerde üreticilerin sosyal ilişkileri hakkında bilgiler derledi. Bu bilgiler, kısmen Türkiye Köy İktisadiyatı kitabına malzeme oldu. Bu arada Ziraî Kredi Kooperatifleri Yasası’nın hazırlanmasında çalıştı.

Daha sonraki görevleri sırasiyle: Sümer Bank Konjontür ve İştirak şubelerini yönetti (1933-1940). Bankanın yayımladığı Konjontür Dergisi’nde ilk kez Türkiye’nin ekonomisine ilişkin istatistik serileri üzerinde matematiksel analizler yaptı. 1941-1942 yılları arasında Ticaret Bakanlığı Dağıtma Ofisi Genel Müdür yardımcılığı, 1942-1952 arası Başbakanlık Denetleme Kurulu genel kâtipliği ve iktisat danışmanlığı, 1950-1953 arasında Devlet Demiryolları Merkez İşletme müdürlüğü ve kısa bir süre de genel müdür yardımcılığı, 1953-1963 arası Yapı ve Kredi Bankası İktisat Danışmanlığı, 1963-1973 arasında İstanbul Ticaret Odası Genel Kâtipliği yaptı. Buradan emekli olduktan sonra bazı özel şirketlerin yönetiminde görev aldı. 1965-1966 yıllarında Şişli İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi’nde İktisat tarihi dersleri verdi.
Yayım faaliyeti: 1932-1934 yıllarında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Burhan Belge ile birlikte Kadro dergisinin yayımına katıldı. Ayrıca, 1940-1942 arasında Sohbet ve Doğuş adında iki dergi yayımladı. Dergide o tarihlerde edebiyat, felsefe ve ekonomi alanlarında tanınmış adların yazıları çıktı.

Başlıca yayınları: İktisat nasıl okutulmalı? (1931), Türkiye’de Ziraî Kooperatif Hareketleri (1932), Türkiye Köy İktisadiyatı (1934), Müdafaa Ekonomisi (1940), İktisadî ve İçtimaî Türkiye (2 cilt, 1946), İsmet İnönü’nün Şahsiyeti (1946); Millî Eğitim Bakanlığı yayını olarak Ticaret Liseleri için Ekonomik Coğrafya (1’nci basım 1939 ve 2’nci basım 1947), Cumhuriyet Halk Partisi’nin İktisat Siyaseti (1946), Cumhuriyet Halk Partisi’nin Dünya ve Cemiyet Görüşü (1946); ayrıca, 1936-37 yıllarında Matbuat Umum Müdürlüğü yayınları arasında imzasız olarak Türkiye ekonomisinin çeşitli dallarını tanıtan Fransızca ve İngilizce dört kitap, İstanbul Ticaret Odası yayını olarak çeşitli güncel ekonomik sorunlar hakkında broşürler, çeşitli gazetelerde ve dergilerde ekonomik konularda makaleleri yayımlandı.

Çevirileri: Yapı ve Kredi Bankası yayımı olarak, F.W. Foerster’in İyi İnsan, İyi İş Adamı (1959), İyi insan, İyi Politikacı (1960).

İlk söz

Garp hudutlarımızdan şark hudutlarımıza kadar bir tetkik seyahati yapan bir iktisatçı, yolunun üzerinde çok değişik cemiyet ve iktisat manzaralarına tesadüf eder: Muhtelif tarih devirlerinin bakiyeleri, kemale gelmiş şekilleri, rüşeyimleri merhale merhale yoluna çıkar. Koca bir tarihin hudutlarımız içinde adeta garptan şarka kadar boylu boyuna uzanmış, geçmişi, bugünü ve geleceği aynen yaşatmakta olduğunu görür. Bu bakımdan Türkiyeyi, İçtimaî-iktisat münasebetleri ekstansif bir tenevvü arzeden nadir memleketlerden biri addetmek mümkündür. Fakat bu zengin tenevvüa rağmen memleketimizin İçtimaî ve İktisadî kuruluşu, şimdiye kadar muayyen bir görüş tarzına dayanan sistemli ve ihatalı bir izahın mevzuu olmamıştır. Geniş Anadolu cemiyeti, İktisadî ve İçtimaî münasebetlerile henüz bir iktisatçı, bir içtimaiyatçı için bakir ve meçhul bir orman halindedir. Her köşesinde bin bir zengin mevzu yatan bu orman bugün fikir adamının elinde işlenmeğe muhtaçtır.

Biz bu kitapta muayyen bir metodun ışığıyle bu ormanın sır dolu derinliklerine, hiç olmazsa bir parça olsun, nüfuz etmek gibi çetin bir işe başlıyoruz. Bize bu işte hız ve cesaret veren kuvvet, memleketi yeniden kurma davasında, yeniden kurulacak memleekti tanıma heyecanıdır. Muharrik kuvvetleri, İçtimaî kanuniyetleri bilinmeyen bir millî bünyenin, planlı bir yaratma ve kurma siyasetine mevzu olabileceği akla gelebilir mi?

Seçtiğimiz mevzuu tam ve etraflı bir surette izah ettiğimiz iddiasında değiliz. Bu ilk yapılan metodik bir tecrübedir ve bu tecrübenin çerçevesi de müşahedelerin ve materyellerin miktar ve nev’i ile tahdit edilmiştir.

Bu eserde izah haricinde kalan yahut kâfi derecede izah olunamıyan noktaların bu vadide çalışacak arkadaşlar tarafından tamamlanacağın ümit ederiz.

Ankara, Mayıs 1934.

Nazarî methal

Türkiye köy iktisadiyatını İçtimaî bir tetkik mevzuu olarak almış bir eserin mevcudiyetini hatırlamıyoruz. Türk köyü ile alâkadar olanlar, bu taazzuvu (Gebil-de), ya münhasıran coğrafî, yahut münhasıran ziraî - teknik bakımdan tetkik etmişlerdir. Meselâ «Hamit Sadi» Beyin gerek «İktisadî coğrafya»sında (*), gerek «İktisadî Türkiye»sinde (**) Türkiye köy iktisadiyatının ancak coğrafî şartlarının izahını bulabiliriz. Prof. «Jukovski» hakikaten ciddî bir ilim eseri olan «Ziraî Türkiye» (***) sinde Anadolu köyünü, yalnız ziraat noktai nazarından almakla iktifa etmiştir. «İhsan Abidin» (****), «Şevket Raşit» (*****) Beylerin eserleri de taşıdıkları isimler gibi sırf ziraatçı göziyle yapılmış kıymetli araştırmaların mahsulüdür.

Halbuki, Türk köyünde mahsulât nevilerinden, hayvan cinslerinden, coğrafî şartlardan başka, İçtimaî - iktisat sistemleri, bunların haricî ve dahilî kuruluşları, zaman ve mekân dahilinde değişen şekilleri ilk.. gibi tetkik olunacak …

(*) H. Sadi. Türkiye. İktisadî coğrafya. İstanbul. 1926.
(*) Keza. İktisadî Türkiye. 1933. İstanbul. 
(***) Prof. Jukovski. Zemledelçeskaya Turtsiya (La Turquie agricole). Sovyet Birlikleri Ziraî İlimler Akademisi. Moskova. 1933. 907 sayfa.
(****) ihsan Abidin, Anadolu ziraat ve yetiştirme vaziyeti. C. I, II. 1928. İstanbul.
(*****) Dr. Schevket Raschlt. Die Türkische Landwirtschaft als Grundlage der Türkischen Volkswirtsçhaft. 1932, Berlin.

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues