La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi - Suriye


Auteur :
Éditeur : Hîvda Date & Lieu : 2014-01-01, İstanbul
Préface : Pages : 444
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 135x210 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bed. Kur. N° 5099Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi - Suriye

Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi - Suriye

Selah Bedreddîn

Hîvda

Bu kitap Selah Bedreddîn'in anılar dizisinin İkincisini oluşturuyor; Suriye rejiminin yapısı, gelişimi ve Kürt siyaseti konusunda keskin gözlemler, derinlikli siyasi analizler içeriyor. Ortadoğu, içerdiği beşeri özellikleri ve coğrafi konumlaması nedeniyle dünyadaki tüm siyasi güç odaklarının temel ilgi alanı olmuştur.
Tahran-Şam-Bağdat-Ankara-Kahire ekseninin kalp atışları her zaman Washington, Londra, Paris, Moskova ve Pekin'de hissedilmiştir. Kafkasya-Basra ve Akdeniz'i ters "v" şeklinde birbirine bağlayan, jeostratejik konumu her açıdan çok büyük bir önem arz eden bir üçgende yer alan Kürdistan'ın, 20. yüzyılın başında Batılı güçler tarafından parçalanıp acımasız yönetimlerin insafına terk edilmesi ise Ortadoğu'daki tiranlık rejimler dizisinin oluşmasına yol açmış; Kürtler de koyu baskıcı rejimlerin zulmü altında tam yüz yıl boyunca kan küsmüştür. Ancak 2003'te Saddam tiranlığının yıkılmasıyla birlikte Kürt halkına ve Kürdistan'a yeni bir şafak doğmuştur.



TÜRKÇE BASKIYA ÖNSÖZ

“Zafere kofunca Selaheddin Arab kahraman’ı oluverdi.
Şayet yenilseydi Selaheddin herkes ona Kürd casusu derdi" / Arap şairi Besîso

Bu kitap Selah Bedreddîn’in anılar dizisinin İkincisini oluşturuyor; Suriye rejiminin yapısı, gelişimi ve Kürt siyaseti konusunda keskin gözlemler, derinlikli siyasi analizler içeriyor. Ortadoğu içerdiği beşeri özellikleri ve coğrafi konumlaması nedeniyle dünyadaki tüm siyasi güç odaklarının temel ilgi alanı olmuştur. Tahran-Şam-Bağdat-Ankara-Kahire ekseninin kalp atışları her zaman Washington, Londra, Paris, Moskova ve Pekinde hissedilmiştir. Kafkasya-Basra ve Akdeniz’i ters “v” şeklinde birbirine bağlayan, jeostratejik konumu her açıdan çok büyük bir önem arz eden bir üçgende yer alan Kürdistan’ın, 20.yüzyılın başında Batılı güçler tarafından parçalanıp acımasız yönetimlerin insafına terkedilmesi ise Ortadoğu’daki tiranlık rejimler dizisinin oluşmasına yol açmış; Kürtler de koyu baskıcı rejimlerin zulmü altında tam yüz yıl boyunca kan küsmüştür. Ancak 2003’te Saddam tiranlığının yıkılmasıyla birlikte Kürt halkına ve Kürdistan’a yeni bir şafak doğmuştur.

Bugünlerde ise Şam tiranlığı, tüm dünyanın gözleri önünde kendi halkına karşı açtığı acımasız bir savaşın üçüncü yılını doldurmak üzere; 10 bini çocuk olmak üzere şimdiye kadar 250 binden fazla insan öldürüldü, rejim tarafından kimyasal silahlar kullanıldı, 11 bin insan rejimin işkence odalarında can verdi. Bunu kanıtlayan 50 binin üzerinde fotoğraf karesi ortaya çıktı; 10 milyonun üzerinde insan bir şekliyle yerinden edildi; Suriye sahnesinde rejimin zulmüne ek olarak radikal dinci grupların da muhalefet kisvesi altında ortaya çıkmasıyla birlikte insanoğlunun görebileceği en acımasız gaddarlıklar sergilendi.

Son derece gaddar bir rejimden söz ediyoruz. Elbette ki bu rejim 2011’de ortaya çıkmadı, evveliyatı var. Bu evveliyatı öğrenmek için Selah Bedreddîriin “anılar serisinin” bu ikinci kitabı eşsiz bir eser. Yazar, bu kitapta Esed ailesinin 44 yıldır Suriye’yi demir yumrukla nasıl yönettiğini ilginç tanıklıklar ve çarpıcı ayrıntılarla gözler önüne seriyor.

1970 darbesi ve 1971’de hileli bir seçimle Suriye’de iktidara gelen Hafız Esed, ilk başta "özgürlükçü” bir söylemle iktidarını güçlendirmeye çalışıyor ancak 1979’de Humeyni Şii rejiminin İran’da iş başına gelmesiyle birlikte artık kendi sırtını dayayacak yakın bir müttefik buluyor. Aleviliği de kendi iktidar elitini kaynaştırmak bir “çimento” olarak kullanıyor; 10 kuvvet komutanını Ali adım taşıyanlardan seçiyor. Örneğin PKK lideri Öcalan’ın bile oradaki kod adı Ali Fırat’tır. Baba Esed kendi aile iktidarını güçlendirmek için Sünni kesimleri iktidar çevresinden temizlerken, Kürdistan’ın Güneybatısı da onun pan-Arabist politikalarının ana hedefi haline geliyor; Kürtleri elimine etmek için “özel adamlar” ve bu adamlara bağlı "özel mekanizmalar” geliştiriyor.

Yazar rejimin karakterini şu satırlarla gayet güzel açıklıyor:
“Baas Partisinin Suriye’deki iktidarı ele geçirmesinden bu yana, Suriye toplumunun doğal gelişimi durmuş; örfî ve olağanüstü hal kanunları çıkmasına rağmen, siyasal partileri düzenleyen hiçbir yasa çıkarılmamıştır. Rejim, Suriye ekonomisine büyük bir zarar vermiş, ailenin ve yandaşlarının çıkarı için işleyen bir çarka dönüşmüştür. Mezhebi ayrımcılık ve azınlıklar konusunda ırkçı bir söylemi belirgin hale getirmiş, kendisini korumak adına askeri organlar kurmuş, savunmada kullanacağı itaatkâr araçlar olmaları ve bu amaçla ayartılmaları için millî hâsılanın % 90’nını bu organlara harcamıştır. Artık ordu, halkı öğütme değirmenine dönüştürülmüştür. Heleb, Hema ve Qamişlok katliamları bu sindirme/öğütme faaliyetlerinin en açık kamdandır.”

İki kutuplu dünyada Soğuk Savaş yıllarında Şam'ın yanı sıra Lübnan-Beyrut dolayısıyla FKÖ kampları dünyadaki tüm “anti-emperyalist" illegal örgütlerin de temel karargahı haline geliyordu. Yaser Arafat “devletler sisteminin dışında” adeta dünyada “mazlumlara kucak açan lider” durumundaydı veya böyle bir liderliğe oynuyordu.

Suriye-Şam ve Lübnan-Beyrut, dört parça Kürdistan hareketleri için de önemli bir istasyon vazifesini görüyordu. Selah Bedereddin tüm bu “girift ilişkiler” yumağında sıradan bir tanık veya seyirci değil efsanevi FKÖ lideri Yaser Arafat’ın yakın arkadaşı olmanın yanı sıra Arafat’la Kürt örgütleri, Kürtlerle Doğu Bloku ülkeleri arasındaki ilişkilerde “kritik görevler” üstleniyor, diplomatik görüşmelerde bulunuyor. Kürtlerle ilgili uluslararası konferansların etkin bir katılımcısı bazen de bu konferansların düzenleyicisi oluyor. Aynı zamanda Kürdistan’ın Güneybatısında önemli bir Kürt hareketinin de liderliğini yapıyor. İşte saydığımız tüm bu nedenlerden dolayı Selah Bedreddîn’in bu anılar kitabı Ortadoğu’nun son 50 yıldaki gelişmelerini merak edenler için bir başucu eseri niteliğinde. 18 bölümden oluşan kitap, sadece anılardan meydana gelmiyor. Yazar deneyimli bir politikacı olmanın yanında birikimli bir siyasi gözlemci olarak kitabın her bölümünde kendi siyasi gözlem ve analizlerine de yer veriyor; rejimin bekraundu ve içini ortaya sererken geleçeğe ilişkin çözüm perspektiflerini de sunuyor.

Mehmet Sanrı
16.02.2014
İstanbul

Önsöz

Yedi sene önce yayınlanan "Suriye Kürd Ulusal Hareketi - içerden eleştirel bir bakış - adlı eserim, belleğimde kalan bilgilerin elverdiği ölçüde canlı tanıklıklarımı, bu konudaki intibalarımı kayıt altına almaya dönük hazırlık çalışmasının ilk cildi sayılmaktadır. Söz konusu eserimde, 1958 - 2003 yılları arasında Kürd Siyasi Hareketi saflarında geçirdiğim yıllarımı, yani yaklaşık yarım asırlık ömrümün bütün olaylarını, gelişmelerini, olumlu - olumsuz etkileşimlerini, acı-tatlı sonuçlarını yorumlama ve değerlendirmeye çalışmıştım. Ayrıca eser, şimdi okuyucuya sunacağım ikinci cildin içeriğini takip etmek için de bir hazırlık çalışmasıdır. Eserin önsözünde şunu dile getirmiştim: “Elimden geldiğince olayları, düşünce iklimimde ve özel yaşamımda kullandığım bilimsel metoda uygun bir şekilde nesnel olarak aktarıp dikkatlice yorumlamaya çalıştım. Tarihin halklar tarafından oluşturulduğunu ve bireylerin buna katkıda bulunduğunun bilincindeyim. Kendimi de Suriye Kürd Ulusal Hareketinin belirli bir dönemine katkıda bulunmuş bir birey olarak görmekteyim. Çünkü ben de tarihsel öncü şahsiyetler, atalarımızın ardından gelen nesilden sonraki ikinci ve üçüncü nesillerin içerisinde bulundum. İlk çalışmamda, Kürdistan’ın batısındaki kurucu ulusal çalışmalardan başlayarak 1985 yıllarına kadarki serüveni betimlemek ve diğer dönemleri de daha sonra tamamlamak üzere işe başladım.”

Anılarımın bu cildi, aynı zamanda Suriye’deki demokratik Kürd Ulusal Hareketi çerçevesinde ortaya çıkan olayları, Suriye ulusal hareketi içindeki uzantılarını, Kürdistanî ulusal hareket içindeki uzantılarını, yirminci yüzyılın ilk üç çeyreğinde meydana gelen bölgesel ve uluslararası gelgitlerini, bu yüzyılın ilk yıllarına kadarki süreci buluşturan bir bileşke niteliğindedir. Çünkü olaylar arasındaki bağlantılar o kadar girfttir ki olgularını, nedenlerini, sonuçlarını ve dökümlerini birbirinden ayırmak olası bile değildir. Okuyucu bu çalışmamızda, halkımızın ve hareketimizin düşünsel dönüşümler, siyasal gelişmeler ve büyük olaylar bazlı tarihsel aşamalarını konu edinen anlatım ve değerlendirmelerin derinlikli ve zengin içeriklileriyle beraber ele alındığını görecektir. Buna paralel olarak, sadece Suriye’deki Kürd hareketinin değil, bilakis Kürdistan'ın diğer parçalarının ve özellikle son derece hassas bir dönemden geçen Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin vazgeçilmez stratejik çıkarlarım da gözeterek, şimdiye kadar açıklanmamış olay ve sırları gün yüzüne çıkarmam gerektiğini daha uygun gördüm. Bu nedenle, tartışmalı ve ayrılık yaratan hassas bazı konuları ortaya atıp incelemek yerine, bu aşamaları yakın gelecekte yayınlanacak olan üçüncü kitabıma kadar ertelemeyi düşündüm. Bu serinin üçüncü cildi ise: gözlem, analiz ve dersler çıkarma metodunu kullanarak Kek Mesûd Barzanî’nin başkanlığı döneminde Kürdistan Bölgesel Yönetiminde yaşayan kardeşlerimizle geliştirdiğimiz ilişkiler, genç demokratik federal sistemin deneyimleri, bu yapının gelecek vaad eden ufukları, bu bağlamda meydana gelen önemli oluşum ve gelişmelerin detaylarını içerecektir.

Elinizdeki çalışmamda bütün bildiklerimi açıkladım: parti sorumlulukları çerçevesinde pratik olarak uyguladıklarımı, teorik olarak ortaya koyduklarımı, beklentilerimi, karşılaştıklarımı, hem birey olarak hem de örgütsel ortamlarda ortaklarım, yol arkadaşlarımla beraber gerçekleştirdiğim başaraları... Buradan hareketle denilebilir ki, bu anılar tarihin nesnelliği ile biyografinin öznelliği arasındaki vasat menzilde yer almaktadır. Bu zorlu yolculukta, elbette biz de birçok konu ve tutumda, anlayış ve siyasi bilinç eksikliği nedeniyle veya yanlış değerlendirme ve belirli dönemlerdeki siyasi arenayı yanlış okuma kaynaklı hatalara düşmüşüzdür. Okuyucular, konuyla ilgilenenler ve dönemin olaylarına yön verenler bu hataları tesbit edebilirler. Benim de onlardan beklentim notlarını, tanıklıklarını, kanaatlerini ve düzeltilerini benimle paylaşmalarıdır. Üçüncü ciltte konuyu onların paylaşımlarım da dikkate alarak tartışıp yayınlayacağımı taahhüt ediyorum.

Bu arada doğrudan bize zülmeden birey ve gruplar hakkında dar bir alanda veya kulaktan kulağa dolaşan kimi bağlantı ve gizli ilişkileri de açıkladım. Bu kimseler, yarım asırdan beri bizimle savaşan, bizim de onlarla çarpıştığımız Suriye yönetimi ve Kürd dosyasıyla ilgilenen soykırımcı güvenlik güçleridir. Ülkemiz, halkımız ve hareketimiz karşısındaki görevim gereği, bunlardan kimisini isim vererek açıkladım. Bundan amaç, belli bir kişiyi teşhir etmek değildir. Tam aksine bu açıklamalar işbirlikçileriyle, alt birimleriyle, kenar gözcüleriyle, geri hizmet güçleriyle bizi hedef alan şovenist rejim projesine karşı verdiğimiz kapsamlı ve kaçınılmaz mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. Siyasal analiz, çözümleme, ölçme ve değerlendirme bağlamında verdiğim bilgilerin sorumluluğu bana aittir. Gerek duyulduğu takdirde eski dosyalarda ve dolap çekmecelerinde kanıtlarını bulabileceğimiz bu bilgiler, aslında yazılı belge ve somut desteklere gerek duymayacak kadar yeterli ve apaçıktırlar.

Bugünü otomatik bir tuşla geçmişten ayırmak doğru değildir. Şimdi var olan, geçmişin ürünü ve çehresidir. Bugün ise, geleceğe doğru yol alan bir hazırlık sürecidir. Bu bağlamda bireyin konumu, ulusal ve yurtsever kimliğinin tarihselliğinden doğan bir bütünün ayrılmaz parçasıdır. Çünkü -kim olursa olsun- kişinin ardında bıraktığı eserler, mücadele emeği alanında sunduğu düşünsel ve kültürel üretimler, yakaladığı başarılar, uygun tarihsel bir dönemde takındığı siyasal tutumların tümü siyasi olan konuların insani olanlardan ayrıştırılarak nesnel bir görev anlayışıyla ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

Belleğime yoğunlaşıp evraklarıma başvurarak, olayları olduğu gibi aktarmak adına saatlerimi, günlerimi ve gecelerimi harcamış; bu dönemleri yaşayan veya süreci şekillendiren canlı tanıkların düşüncelerine başvurduktan sonra, konuyla ilgili düşüncemlerimi dillendirerek şu temel amacımı gerçekleştirmek istemişimdir:

1. Bizden sonraki nesli, kendilerinden önce yaşamış olan bizler hakkında doğru ve şeffaf bilgiler vererek aydınlatmak, bu nesil için kendi dönemimizde ektiğimiz buğday veya -onun kalitesini bozan- buğday sürmesinin yerini bildirmektir. Bu aşamadan sonra, detaylara inmek tamamıyla yeni nesle düşer. Ayrıca bu kitapta dile getirdiklerimi hangi gözle okuyup nasıl anlayacakları, yakın geçmişin olaylarından ne kadar yararlanabilecekleri, kendilerinden önce yaşamışların deneyimlerinden ne tür dersler çıkarıp ne tür ibretler alabileceklerine kendileri karar vereceklerdir.

2. Bu kitabım ve içerdiği bilgi-belge vesilesiyle, Kürdistan Ulusal Özgürlük Hareketindeki bütün kardeşler nezdinde, Suriye’deki Kürd iklimini yeniden okumaları gerektiğine dair kanaat oluşturmaktır. Ayrıca en zor zamanlarda bile kardeşlerine hizmet ulaştıran Suriye’deki Kürd halkımıza vefa ve sadakat gereği, olayları takip etmeyen veya insafsız bakışlar sergileyen kimi insanların düşüncelerini düzeltmektir.

Bunun yanı sıra bu kitapta dört dönem boyunca temsil ettiğim geniş bir kitleye hitap eden partimiz ve hareketimizi, demokratik ulusal sol söylemini, ulusal yurtsever rol ve çizgisini, sunduğu pratik ve teorik hizmetlerini, Türkiye, İran ve Irak gibi üç parçadaki siyasi hareket partilerinin çoğuna yaptığı yardımları, parti olarak geçmiş dönemlerde teorik anlamda Kürd ulusal düşüncesinin gelişimi için gösterdiğimiz çabayı, partimizin Suriye’deki yurtsever muhalif güçleri birbirlerine yakınlaştırmaya yönelik katkıları, Kürd-Arab ilişkileri alanında yapılandırdığı köklü prensipleri de bulacaksınız. Sonuç olarak; ümit ederim ki bu işin üstesinden gelmiş, ulusal yurtsever kütüphaneye bir yenilik katmışımdır.

Ocak, 2011
Yazar

Birinci Bölüm

Bağımsız Bir Devlete Doğra Sariye

Osmanlı Devletinin dağılması, ardından sömürge çıkarlarına hizmet amaçlı 1916 Sykes - Picot Anlaşmasının imzalanmasıyla beraber, egemen Avrupalı müttefiklerden oluşan uluslararası güçler, düşkünleştirilmiş bölge halklarının iradelerine en ufak bir saygı veya önem vermeden kararlarını uygulamaya koydular. Bunun ardından da genelde Kürdlerin, özelde Kürd bölgelerinin Suriye Devletine katılmaları veya uluslararası güçler tarafından Suriye Devletine bağlanmalarından hemen sonra, bilinçli ve eğitimli Kürd elitler, uyruk ve benliklerine yeni bir tanım aramaya, bağımsızlık sonrası yeni Suriye toplumu içerisinde kendi halklarının konumunu belirlemeye, tek tip Arab renkli, tek ırk merkezli yeni ulus-devlet oluşumu çerçevesinde kendi beklenti ve isteklerini dile getiren siyasi bir temsil gücünü kurmaya başladı. Bu siyasi temsil gücü, dili, kültürü ve haklarının yanı sıra, varlığı mutlak bir şekilde inkar edilen Kürdlerin bir halk olduğunu özellikle vurgulamak; sosyal ve ulusal çıkarlarını korumalıydı. Kürdlerin temel özgürlükleri ve toplumsal çıkarları, sadece anayasa ve kanunlara değil; bilakis sol, laik-muhafazakar ve islami bütün yurtsever Suriye partilerinin parti programlarına da yansımalıydı. Doğrudur, egemen ırk açısından, Suriye halkı, belli bir ölçüde Arab ve müslvman olmayan, toplumun ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues